| Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 12.12.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı üzerine konuşacağım.
Ben de öncelikle, geçen yıl kaybettiğimiz değerli Hasan Bitmez ağabeyimize Allah'tan rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri barınma, konut sorunudur. Atalarımız bize koskoca bir yurdu, bu cennet vatanı miras olarak bıraktı ama biz üzerinde bir ev yapacak toprak bulamıyoruz. Aynı atalarımız bir de şöyle söylemiş: "Dünyada mekân, ahirette iman." Maslow'un meşhur ihtiyaçlar piramidini bilirsiniz, en alt basamağında barınma vardır. İnsan ancak barınma ihtiyacını karşıladıktan sonra diğer ihtiyaçlarına odaklanabilir. Şöyle: Her bir vatandaşımızın evinin olduğu bir Türkiye'yi hayal edelim. Eğer büyük devlet olma iddiası taşıyorsak -ki öyleyiz- vatandaşlarımızın barınma ihtiyacını çözebilecek sosyal bir devlet aklını ortaya koyabilmeliyiz. Hatırlar mısınız, bir zamanlar her eve iki anahtar veren siyasetçiler vardı, elbette ki bu bir popülizmdi. Ancak, benim hayal ettiğim, o sosyal devlet aklının gereği olarak vatandaşın en temel hakkı olan barınma ihtiyacını çözen, her eve bir anahtar verebilen bir devlet anlayışını arzu ettiğimizi ifade ediyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar) Evet, her eve bir anahtar değerli milletvekilleri.
Kahramanmaraş depremlerinin acısını hâlâ yüreğimizde yaşıyoruz. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kere daha Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Değerli milletvekilleri, deprem bölgesinin bir evladı olarak, deprem bölgesinin önemli sorunları var. Konut, evet, yapılıyor, yapılanlar için Sayın Bakana, ekibine, iktidara teşekkür ederiz ama bu konut yapımının hızlandırılması elzemdir. Bir de konutla ilgili şöyle bir sorun var Değerli Bakanım: Konutu teslim edilen bazı vatandaşlarımız bunu kiraya veriyor, buna müsaade edilmemesi gerekir, önceliğin de konteyner kentlerde yaşayanlara verilmesi gerekir. İş yerlerinin de yapılması önemli bir başlık diye düşünüyorum çünkü şehirlerimizin bir an önce normalleşmesi önemli, iş olmadan konut neye yarar? Mesela, Hatay'ın demografik yapısını düşündüğümüzde şehrin bir an önce normalleşmesi önemlidir. Mücbir sebep konusunu burada çok konuştuk, bir kere daha hatırlatalım. Kamu borçlarının tahsili ertelenmişti. Şimdi bu, 4 il, 2 ilçeye düşürüldü. Şimdi ben sormak isterim: Osmaniye'de asrın felaketi yaşanmadı mı? Bu illerden neden esirgiyorsunuz bu devletin teşvikini? Arkadaşlar, evet, diğer illerde daha büyük yıkım oldu ancak bu illerimizde de Türkiye'nin önceki depremlerine göre çok büyük bir yıkım oldu. Sadece Osmaniye'mizde binin üzerinde vatandaşımızı kaybettik.
Ayrıca, asrın felaketinden bahsedeceksek devletimize de asrın sorumluluğu her anlamda düşmez mi? Mesela, devlet babacan tavrını burada da gösterse, bu kamu borçlarını silse olmaz mı? Büyük firmaların vergi borçlarını silen devletimiz bunu depremzede vatandaşlarımızdan da esirgememeli diye düşünüyorum.
İstanbul depremi, benim en önemli gündemlerinden biri. İstanbul depremi değil aslında "Türkiye depremi" diyorum ben çünkü "İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır." gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Geçen yıl kasım ayında, bakın, burada bir yasa çıkardık. Bu kürsüden ne söyledik? "Bu yasa İstanbul'u dönüştürmek için yeterli değil. Biz bir yıl sonra da aynı şeyleri konuşuyor olacağız." dedik ve bu kürsüden maalesef bir yıl sonra aynı şeyleri konuşuyoruz. İstanbul'u dönüştürmek için daha bütüncül bir bakış açısına ihtiyaç var. İstanbul'da İl Başkanlığı yapan birisi olarak, İstanbul'u karış karış bilen birisi olarak ben İstanbul'un, bakın, ilçelerini gördüğümde uykuları kaçan birisiyim. Benim uykularım kaçıyorsa Sayın Bakanın, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanının ve ülkeyi yönetenlerin hiç uyumaması gerekir diye düşünüyorum.
Bakın, burada parti ayrımı gözetmiyorum. İstanbul, ihmal edilecek bir şehir değildir. İstanbul, emaneti taşıyanlar için rahatlık makamı hiç değildir. Yerel yönetimler ile merkezî yönetimin koordineli çalışması, bu konuyu siyasetüstü bir mesele olarak ele alması elzemdir. Bu anlamda, İstanbul için kucaklaşalım, İstanbul için ortak bir akıl ortaya koyalım diyoruz.
İstanbul depremine hazırlıkla ilgili bazı öneriler sunmak istiyorum, buradan sunduk, bir kere daha kayıtlara geçirelim. Bir kere bu konuyu bütüncül bir şekilde ele almak zorundayız. Biz, parsel parsel hazırlıklarla, bölge bölge rezerv alanlarıyla İstanbul'u dönüştüremeyiz. İstanbul'u bütüncül olarak masaya yatırmalıyız. İstanbul'da bütün paydaşların içinde olacağı bir çözüm masasına ihtiyacımız vardır. İstanbul'a bütüncül bir bakış açısıyla, bir İstanbul yasasına; bakın, İstanbul'a özel bir yasaya ihtiyacımız vardır. "Ada bazlı dönüşüm mü, parsel bazlı dönüşüm mü olacak?" "Mevcut imar planları İstanbul'un dönüşümü için yeterli midir?" "İlçelerin mevcut planları ilçeleri dönüştürmek için yeterli midir?" "İmar sorunu olan bölgelerimizin durumu nasıl çözülecek?" Bunların hepsini bütüncül olarak masaya yatırmak zorundayız. Burada bir zihniyet sorununa da dikkat çekmek istiyorum. İstanbul'da deprem toplanma alanlarının bir kısmının maalesef yapılaşmaya açıldığını üzülerek görüyoruz. Ya, deprem toplanma alanı yapılaşmaya açılabilir mi arkadaşlar? Bu nasıl bir zihniyettir benim aklım almıyor. Bunların hızlı bir şekilde tekrar kamulaştırılması gerekmektedir. Ayrıca, mevcut iskânlı alanlar için de taşınmaz muayene sistemine geçilmesi gerekir, kolon kesimlerinin sebep olduğu sıkıntılardan dolayı böyle bir şey elzemdir. Yine, İmar Kanunu'na aykırılıkta cezalar caydırıcı olmalıdır. Zaman aşımı vesaire süreler de yeniden gözden geçirilmelidir. İmar barışı gibi uygulamalara da bir daha tenezzül edilmemelidir.
İstanbul'da 48 bin ağır hasarlı bina var. Bakın, ağır hasarlı bina depremde yıkılacak. Bunların bir an önce tahliye edilip yıkılması gerekmektedir. Daha önce önerdim, bir kere daha öneriyorum: Bakın, Türkiye deprem bölgesi. Yargı yolu da burada önemli bir başlık. Bu anlamda, süreçleri hızlandırmak için de bir afet mahkemesi kurulmasını öneri olarak sunuyoruz. Yine, İstanbul'un küçültülmesi, İstanbul depremine hazırlık için önemlidir. İstanbul sanayisinin de İstanbul dışına çıkarılması önemli bir hazırlık olmalıdır çünkü İstanbul sanayisi Türkiye'nin lokomotifidir, İstanbul sanayisi çökerse Türkiye çöker.
Şimdi, nasıl bir şehircilik anlayışımız olmalı? 3 resim göstereceğim. Böyle olmamalı. Bakın, burası Fikirtepe. Ben Kadıköy'de İlçe Başkanlığı yaptım, Sayın Bakanım, Fikirtepe'nin hızlanması için katkılarınız var; bu önemlidir, değerlidir. Ancak arkadaşlar, bakın, Fikirtepe'de, yeşil alanı olmayan, her projede binlerce daire olan bir bölgeden bahsediyorum; yeşil alan yok. Bakın, güneş almamış. Güneş almayan yer evler değil, sokak güneş almıyor; böyle bir şehircilik anlayışı olmaz. Burası Bakırköy, deniz doldurulmuş, üzerine çok büyük binalar yapılmış; böyle bir şehircilik anlayışı olmaz. Burası da 2009'da 400 bin nüfusu olan, bugün nüfusu 1,5 milyona dayanan Esenyurt; böyle bir şehircilik anlayışı olmaz değerli milletvekilleri.
Evet, şimdi, şehir bir medeniyetin aynası, insanın insanlaştığı yerdir. Bir şehre baktığınızda o şehri kuran insanların değer yargılarını, hayata bakış açılarını ve medeniyet tasavvurlarını görürsünüz. Bu yüzden bir şehri inşa etmek aslında bir medeniyeti inşa etmektir. Peki, ben şimdi soruyorum: Son dönemlerde kurduğumuz şehirlerimiz bizi, bizim mensubu olduğumuz medeniyetimizin değerlerini taşıyor mu? Bu şehir bize aidiyet duygusu veriyor mu? Maalesef, hayır. O zaman bir sorun var demektir, şehirlerimiz sorunlu demektir.
Bizim medeniyetimiz, akrabalık, komşuluk gibi insan ilişkilerini merkeze alan, insanı merkeze alan bir medeniyettir. Bu yüzden, bizim şehirlerimizde esas olan yatay mimarinin olmasıdır, bunun sözde değil özde olmasıdır. Yatay şehirler, kültürümüzün ve geleneksel yaşam biçimimizin bir yansımasıdır. Yatay mimaride toprak herkesin erişebileceği bir alandır, toprak bir yatırım aracı değil bir ihtiyaçtır. Yatay şehirlerde mahalle kültürü ve komşuluk ilişkileri güçlüdür; insanlar birbirini tanır, birbirine yardım eder, acıyı ve sevinci paylaşır; doğum, düğün, vefat gibi hayatın önemli anlarında insanlar bir araya gelir, dayanışma içinde olur. İşte, bizim medeniyetimiz budur ancak değerli milletvekilleri, dikey yapılaşma almış başını gitmiş durumda. Dikey yapılaşma toprakla olan bağımızı, insanın insanla olan bağını koparmaktadır. Dikey yapılaşma gösterişin, dünyevileşmenin ve bireyselleşmenin bir simgesidir; insanlar birbirinden uzaklaşıyor, komşuluk ilişkileri zayıflıyor, dayanışma yerini duyarsızlığa bırakıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Dikey yapılaşma mekânın mahremiyetini yok eder, insanı yalnızlaştırır ve toplumu yozlaştırır; insanlar birbirine yabancılaşır, hürmet, saygı ve merhamet duyguları zayıflar. Böyle bir şehirleşme anlayışı bizim medeniyet tasavvurumuzu da paylaşmaz.
Fikirtepe örneğini verdim az önce, Bakırköy'ü, Esenyurt'u verdim. Soruyorum size: Böyle bir mimari anlayışta komşuluk olabilir mi, estetikten söz edilebilir mi, huzurdan bahsedilebilir mi? Maalesef, hayır. Böyle bir anlayışta sadece ve sadece ranttan bahsedilebilir.
Değerli milletvekilleri, şehircilik politikalarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Yatay mimariyi teşvik etmeli, dikey yapılaşmayı sonlandırmalıyız, toprağı bir rant aracı olmaktan çıkarıp bir ihtiyaç olarak görmeliyiz. Şehirlerimizi insanı merkeze alan bir anlayışla yeniden inşa etmeliyiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)