Konu: | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 30 |
Tarih: | 10.12.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, Değerli Genel Kurul, ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımız ve cezaevinde direnen tüm tutsaklar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün adındaki bir harfin bile hakkını vermeyen Adalet Bakanlığının bütçesi üzerinde söz aldım. Bugün sadece kısıtlı süredeki konuşmalarda bile Türkiye adalet sisteminin her bir çarkıyla günbegün, bir kez daha nasıl çürüdüğünü, çöktüğünü gördük. Adalet Bakanı "Bu ülkede hukuk, insan haklarına saygı, tarafsız, bağımsız yargı var." hikâyesine başlamadan önce, kendisinin sorumluluğunda, ona bağlı cezaevlerinde her gün 2 kişinin nasıl öldüğünü hatırlasın. Bu cümleyi kurmadan önce, bu cezaevlerinde adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı, ailesine yakın bir cezaevine nakledilmek için bile açlık grevlerinde eriyen bedenleri hatırlasın ama Bakan Bey o tarafa hiç bakmıyor; insan onuruna uygun bir ceza infaz rejimi sisteminin tesisi yerine durmadan yeni cezaevleri müjdeliyor.
Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Türkiye, ulusal ve uluslararası raporlarda ise adil olmayan siyasi kumpas davaları, uzun tutuklamalar, cezaevindeki işkence iddiaları, çete ve yolsuzluk ağları, cezaevlerinde hasta mapusların ölüme terki, işkence, ırkçı nefret söylemi, Kürt dili üzerindeki engeller, linç girişimleri, kadın cinayetleri, çocuk koruma sistemindeki yetersizlikler, sosyal medya yasaklamaları ve mültecilere yönelik ayrımcılık gibi insan hakları ihlalleriyle birçok ülkenin önünde. Hapishaneler tüm bu adaletsizliklerin, tüm bu ihlal politikalarının bir devamı niteliğinde ve hepsinin toplam mekânı, toplam yeridir. Hapishanede kimlerin, nerede, nasıl ve hangi koşullarda yattıkları o ülkenin demokrasi ve insan hakları karnesinin fotoğrafının göstergesidir. Hapsetme hâli, siyasi iktidarların tarihten bu yana vazgeçmedikleri bir cezalandırma yöntemidir. Hapsetme hâli, kişinin toplumdan tecrit edilmesidir; düşüncesi, fikirleri, hak mücadelesi iktidar tarafından tehlikeli olarak addedilen toplumun yüreğinin, kulağının, vicdanının kapatılması hâlidir. O nedenle, hapishane politikaları sadece insan hakları ve hukukun hiçe sayıldığı bir yer değil iktidarların kendi otoritelerini yeniden inşa ettikleri, araçsallaştırdığı ideolojik birer aygıt, birer mekanizmadır. O nedenle, bu hapsetme hâli geçmişten günümüze kadar, kalabalık koğuşlardan, yüksek güvenlikli F tipi cezaevlerinden, 3 kişilik odalardan şimdi de Y ve S tipleriyle, hücre tipi cezaevleriyle yıllarca yalnız tutulmaya, yalnızlaştırmaya kadar indirgendi. Bu hâliyle, mapuslar insanlardan kopartılarak insansızlaştırılmak isteniyor. Bunu bir mapusun kendi tespitiyle açıklamaya çalışırsam "Böylece kişinin insani tüm duyguları topyekûn olarak kendisine, kendi bedenine yönlendirilerek kişi kendi kendini tahribe, yok etmeye zorlanmaktadır." demekte. İşte, tam da bu cezaevleri topluma modern cezaevleri olarak yutturulmaya, modern cezaevleri olarak, ulusal ve uluslararası olarak ikna edilmeye çalışılıyor. Ancak bu cezaevlerinden her gün onlarca cenaze çıkıyor, cezaevleri toplu ölüm merkezlerine dönüşmüş ama siz hâlâ Adalet Bakanı olarak cezaevi inşa etmekten söz ediyorsunuz.
Sadece Bakanlığın verilerine göre 2018'den 2023'ün 7'nci ayına kadar Türkiye'deki cezaevlerinde, hapishanelerde 2.258 mapus yaşamını yitirmiş. En son verilen önergelerde, 28 Kasım 2024'te kadar yani on bir ayda 709 mapus cezaevlerinde can verdi. Yanlış duymadınız, on bir ayda 709 kişi. Bu veriler Bakanlığın verileri; sadece bu 709 kişi tam bir katliamın rakamı, tam bir katliamın göstergesi. Bu kadar insan nasıl on bir ayda bu "modern" diye addettiğiniz, "insan haklarına saygılı" diye göklere kadar çıkardığınız bu cezaevlerinde yaşamını yitirdi Sayın Bakan? Siz bu insanların yaşamlarından, yaşam haklarından sorumlu değil misiniz? Bu kişilerin yaşam hakları hangi koşullar ve hangi rejimlere tabi tutularak korunmadı? Bizler bizzat DEM PARTİ milletvekilleri olarak -buradaki birçok milletvekili- yaşamını yitirenlerle ilgili onlarca başvuru yaptık. Göz göre göre bu insanların ölümü izlendi. Bir örnek, Abdulkadir Kuday; 40 kiloya kadar düşmüştü, son nefesini ailesinin yanında verebilsin diye, vedalaşabilsin diye önerge verdik, üzerine konuştuk. Sayın Bakan, hatırlarsınız, kendisinin eşi bizzat sizin makamınıza, Bakanlığınıza geldi. Ancak ne oldu? Sayın Kuday cezaevinde yaşamını yitirdi ve AK PARTİ'li Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı utanmadan, 40 kiloya düşmüş Kuday için canlı bomba olabilir şüphesi üzerine tahliye edilmediği iddiasında bulundu. Son nefesini tıpkı bu 709 kişi gibi cezaevinde verdi. Bazılarını ölümün kıyısında tahliye ettiniz, tıpkı 22 yaşındaki Serhat Temizer gibi. "Beni öldürecekler." deyip ailesinden yardım isteyen mapusların sesini hiç duymadınız, bedenlerinde işkence ve darp izleriyle tabut içinde cezaevlerinden çıktı bu mapuslar. Iğdır S Tipinde son üç yılda 5 mapus, Van T Tipinde son bir yılda 3 mapus yaşamını yitirdi. En son 29 Ekim 2024'te Adnan Karayiğit şüpheli bir biçimde cezaevinde yaşamını yitirdi. Bunları "intihar" ya da "hastalığa bağlı ölüm" diye kayıtlara geçtiniz. Ne kadın cinayetlerini ne de cezaevindeki şüpheli ölümleri kabul etmiyoruz. İmralı'dan tüm cezaevlerine yaydığınız tecrit sisteminden, uyguladığınız baskı ve süngerli oda uygulamasına maruz kalan Garibe Gezer gibi yüzlerce mapusun ölümünden siz değilse kim sorumlu Sayın Bakan?
Sayın Bakan, bu kadar önemli, ciddi bir meseleyi konuşurken arkanızı bana dönerek bu şekilde bir sohbet etmenizi tam da bu uygulamaların bir devamı olarak görüyorum ve sizi buradan kınıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Cezaevlerindeki hak ihlalleriyle ilgili önerge veriyoruz, cevap veriyorsunuz "Her şey yasaya uygun, her şey hukuka uygun." diye. Peki, sadece 28'inci Yasama Döneminde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna yapılan 5.709 başvurunun 4.202'si cezaevlerinden gelmiş. Her şey yasaya uygunsa, her şey hukuka uygunsa 709 kişi neden öldü? 4.202 başvuru neden cezaevlerinden geliyor? Bu başvurularda en çok şikâyet edilen konu ise 2021 yılında uygulamaya konulan idari gözlem kurulları. Bir infaz uzatma şekli ve hukuk dışı bir biçimde infaz yakma kararları... Alınan bu kararlar o kadar yaygın ve keyfî bir biçimde ki tam bir işkence aracına dönüşmüş durumda. İnfaz yakma gerekçelerini burada çokça söyledik: Az kitap okuma, çok kitap okuma, tasarruf tedbirlerine uymama, diğer tutsakların görüşçüleriyle selamlaşma, hal hatır sorma, kurum personeline kayıtsızlık gibi onca absürt ve keyfî gerekçeler sayıldı. Mapusların politik ve etnik kimlikleri, suç türü esas alınarak iyi hâl değerlendirmesi yapan bu kurullar hukuk eksenli değil ideolojik ve siyasi saiklerle hareket ediyor. Bakınız, Bolu F Tipi, Sincan, Antalya S Tipi ve Kırşehir Cezaevlerinde sadece tek bir siyasi mapus bile zamanında tahliye kararı alamamış. Nedime Yaklav 5'inci kez, Nedim Yılmaz 6'ncı kez eşik puanın üstünde olmasına rağmen tahliye edilmedi. Kanundaki iyi hâl kriterlerinin hukuki güvenlik ve belirlilikten yoksun, son derece subjektif olduğunu, keyfî yorumlara yol açtığını birçok kere belirttik. Tam da bu gerekçelerle birçok cezaevindeki farklı kurulların farklı kriterleri farklı yorumlayarak birbiriyle çelişkili karar verdiğini görüyoruz. Savunma makamının içinde yer almadığı, savcı dışında hukukçu kimsenin bulunmadığı ancak paralel bir mahkeme gibi hareket eden bu kurulların yapısı ve kararları meşru ve hukuki değildir. Pişmanlık dayatılan bu kurullarda tutsaklara samimiyet tasdik belgesi imzalatılıyor. Komisyonda sorduk, cevap vermediniz, tekrar soruyorum: Nedir bu samimiyet tasdik belgesi? Hukuki dayanağı nedir? Neden bu dayatmadan vazgeçilmiyor? Kendini yargı makamı yerine koyup siyasi tutsakları düşüncelerini belirtmeye zorlayan bu kurullarda "Abdullah Öcalan hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye soru soruluyor Sayın Bakan. Demokratik çözüm, onurlu barış ve birlikte özgür yaşamı savunan Sayın Öcalan'ın fikirlerini beğenmek, savunmak ya da savunmamak nasıl bir infaz uzatma gerekçesi yapılabilir? Anayasa’nın 25'inci maddesi "Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz." amir hükmünden mapuslar muaf mıdır? Mapuslar düşünemez, yazamaz, konuşamaz mıdır? Mapusları yargılamak kurulun yetkisi ve kanaatinde midir? İyileştirme çalışmaları yerine idari mi yoksa yargı makamı mı olduğu hâlâ belli olmayan, özgürlük gaspçısı olan bu kurullar kaldırılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Uysal Aslan.
NEVROZ UYSAL ASLAN (Devamla) - Derhâl eşit, ayrımcı olmayan bir infaz rejimine geçilecek yasal değişiklikler yapılmalıdır. Tutsaklardan her gün yüzlerce mektup alıyoruz. Cezaevleri ziyaretlerinde hasta mapusların tekerlekli sandalyede getirildiğini duyuyoruz. Bu konuda duymamaya, dinlememeye, adım atmamaya, bu hususta hareketsiz kalmaya devam mı edeceksiniz yoksa bu ölümleri, bu hukuksuzlukları durduracak mısınız?
Cezaevlerinden topluma yayılan insanlık dışı uygulamaların ve hukukun beslendiği, Türkiye'deki hukukun kara deliği olan bir yer de İmralı Ada Hapishanesi. İnsanlık dışı tecrit sistemi hâlâ en ağır biçimiyle devam ediyor, tecrit sürüyor. Ne uğruna, kimin faydasına? Toplumsal barışın önünde bir engel olan AİHM ve BM kararlarına rağmen tecrit hâlâ neden kaldırılmıyor, hukukun gereği yerine getirilmiyor? Hiçbir şart ve koşulda, yasal hakkı olan Sayın Öcalan'ın avukat, aile ve görüşme hakları siyasi pazarlık konusu yapılmamalıdır. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)