GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:30
Tarih:10.12.2024

MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın 2025 yılı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve ekranları başında çalışmalarımızı takip eden aziz milletimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Belirsizliklerin arttığı, zulüm ve çatışmaların yaygınlaştığı; barış, istikrar ve huzurun giderek kaybolmaya başladığı, düzensizliklerin vasat bulduğu, adaletsizliğin kol gezdiği bir zaman diliminde olduğumuz malumdur. Birinci Dünya Savaşı'nın henüz kapanmayan hesaplarının yeniden görüldüğü, İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği dengelerin kaybolduğu bir dönemde kurumsal yapısı sağlam ve geleneği olan devletlerin öne çıktığı bir sürecin içerisindeyiz. Bir yandan yerelleşmeye dayalı paradigmalar uluslararası alanda hâkim yaklaşım olarak görülse de diğer yandan otoritesi kaybolan devletlerin ve sömürgecilikten henüz kurtulabilmiş rejimlerin mevcudiyeti rekabet sahalarının yayılmasına sebep olmaktadır. Bu gelişmelerin tamamı beraber ele alındığında dış politika perspektifimize, millî güvenliğimizin kapsamına giren unsur ve konularla beraber hedeflerimizi ilgilendiren meselelerle de yüzleşmek durumunda olduğumuz gerçeğiyle karşı karşıyayız. İşte, bu sebeple dış politikamız ve bekamız 21'inci yüzyıl hedeflerimiz için en öncelikli alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylesi bir dönemde Türk dış politikası, devlet geleneğimizde Türk Silahlı Kuvvetlerinden sonra en köklü yapıya sahip olan Hariciye teşkilatı ve çok saygıdeğer mensuplarının varlığıyla hem bugünlere hem de yarınlara değerli hizmetler sunarak fark yaratmaktadır.

Diplomatik saygınlığımız yalnızca misyonlarımızın sayısı ve görev yaptığı sahalarla ilgili değil kriz alanlarının hemen hepsinde varlık gösterip barış ve istikrara katkı sağlayacak bir olgunlukla kendisini göstermektedir. Ukrayna ve Rusya arasında süregelen savaşta çatışmaların derinleşmemesi, bölgesel seviyeye yayılmaması ve taraflar arasındaki kanalların sürekli açık kalması, Orta Doğu bölgesinde devam eden gerginlik ve savaşlarda insani ölçümüzün esas kabul edilerek üçüncü taraflarca da benimsenmesi, Afrika kıtasında karşılıklı çıkarların gözetilmesiyle yeni bir tarih yazılmaya başlanması, Asya'da yükselen yeni değerlerle yenilikçi ve vizyoner adımların atılması gibi genel hususlar Türk dış politikasının prestijini artırmakla kalmamış, etki alanını da genişletmiştir.

Devlet geleneğimizde mevcudiyetini sürdüren doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar olan ilkemizden kaynaklı saha etkinliğimiz yüksek bir potansiyele ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti hem kendisi hem de yakın ortak ve gerçek müttefikleriyle yeni yüzyılın kuvvet ve kader merkezlerinden biri olduğunu yaşanan her örnekle beraber tescillemiştir. Millî menfaatlerimizin maksimize edilerek tehditlerin minimalize kılındığı anlayışımızla yeni yüzyılda insanlığa daha adil bir düzeni inşa etme sorumluluğunu yerine getirebilecek bir güce erişmiş olmamız memnuniyet vericidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türk dış politikasının konu başlıkları hiç şüphe yok ki çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Hele ki sorunların hiç olmadığı kadar iç içe geçtiği bir dönemde, tabir yerindeyse fırtınalı denizde gemiyi limana selametle ulaştırabilmek ustalık gerektirmektedir. Bu kapsamda Hariciyemizin kurumsal gelenekleri ve birikiminin yanında yeni meseleler karşısında sürekli gelişime açık bir zihin yapısına ihtiyaç duyulduğu açıktır. Var olan hedeflerimizin yanı sıra, yüzleşmek ve çözmek durumunda bulunduğumuz meydan okumalarının hepsini beraber değerlendirdiğimizde Dışişleri Bakanlığımızın yapısal anlamda gelişime her zaman açık ve dinamik bir anlayışla idare edilmesi gerektiği ortadadır. Bahsettiğimiz bu husus sadece birbirinden değerli diplomatlarımızın güncel koşullara göre yetiştirilmesiyle kısıtlı kalmamakta, aynı zamanda kurumsal yapının da verimlilik açısından dikkate alınması gerçeğini kapsamaktadır. Bölgeler bazında genel müdürlük seviyesinde çalışılan alanların önümüzdeki yakın dönemde belki de yeni bir yaklaşımla değerlendirilebilecek teşkilat yapısına kavuşturulması elzem hâle gelebilecektir. Küresel ve süper güç olma hedefimizin lokomotif kurumlarının başında gelen Dışişleri Bakanlığımızın kapsam ve sorumluluk itibarıyla daha sağlıklı ve diplomatik ihtiyaçlarımızı karşılayabilen yüksek bir seviyeye taşınması hiç kuşku yoktur ki küresel etkinliğimizi artıracaktır.

Diğer yandan, 21'inci yüzyılın yükselen değeri ve merkezlerinden bir tanesi olan Türk dünyası için bu coğrafyadaki sorumluluk bölgesi kapsamında çalışacak Türk dünyası bakanlığının kurulması da hedef ve çalışmalarımızı daha verimli hâle getirebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, yalnızca Anadolu coğrafyasına, Karadeniz, Akdeniz ve Ege'de hâkim ve egemen olacak kadar küçük bir vizyona, tarihsel ve insani bir sorumluluğa sahip ülke değildir. Bizim için mevcut şartlar Osmanlı sonrası yaşanan kayıplarımızla sadece elde kalanı korumaktan çok daha öte bir seviyeye ulaşmıştır. Artık nüfusumuz neredeyse 100 milyona dayanmış, güç potansiyeli ve çarpanları artmış, varlık gösteremeyeceği hiçbir alan ve coğrafya kalmamış olan Türkiye Cumhuriyeti'nin münasebetleri yalnızca kendi komşuları, Avrupa Birliği ya da NATO'dan ibaret değildir. Başı sıkışan her mazlum gözünü bize çevirmektedir. Herhangi bir konuda adım atacak her ülke Ankara'nın tutumunu dikkate almak durumundadır. Dahası, karar ve iradelerimiz tavsiye niteliğinden çok daha ileri bir aşamaya erişmiş, kaderini bizimle beraber gören millet ve devletler ortaya çıkmıştır. Mazisi bizimle olan ancak son yüz yıldır yaşam alanı kalemle çizilen coğrafyalar gelinen aşamada bedeli ödenmiş ve kanla yazılan tarihe dar gelindiğini göstermektedir. Dolayısıyla Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerimiz için büyük bir ivmeyle hareket ederken, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin getirdiği kurumsal gelişime açık adımları da vakti gelmişken atmak durumundayız. Yaklaşan büyük buhranı göğüslemek bir yana, bu buhran sonrası için hazır olmak ve her coğrafyaya hâkim duruma gelmek için Dışişleri Bakanlığımızın kurumsal yapısını sürekli gelişime hazır hâle getirebilmeliyiz.

Muhterem milletvekilleri, 27 Kasımda Suriye'nin Halep kentinin batısında başlayan çatışmalar on bir günlük sürenin ardından Şam'ın el değiştirmesi ve Esad rejiminin düşmesiyle sonlanmıştır. İlave olarak Tel Rıfat ve Menbiç'teki PKK-PYD terör örgütü varlığı da Suriye Millî Ordusu ve müşterek kuvvetler tarafından sonlandırılmıştır. Mevcut durumda ise Tel Abyad bölgesine doğru Suriye Millî Ordusu'nun ilerleyişi sürmektedir. Ayrıca, Deyrizor bölgesi etrafında da yine PKK-PYD terör örgütüne karşı bazı aşiretler ile diğer unsurların mücadelesi devam etmektedir. Gelinen aşamada muhalifler rejimin kendisi olmuş, rejim ise Suriye'den kaçmıştır. Temennimiz, siyasi sürecin bir an evvel başlaması ve en uzun sınıra sahip olduğumuz Suriye'nin kalıcı huzur ve barışa erişmesidir.

Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde üç temel esasın muhafaza edilmesi elzemdir. Bunlar, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması, iç savaş öncesi demografik yapının muhafazası ve başta PKK-PYD terör örgütü olmak üzere, tüm buradaki örgütlerin meşruiyet bulma çabasının önlenmesidir. Böylelikle elde edilecek siyasi çözümle vatandaşlarının iradesiyle idare olunacak bir Suriye'nin varlığı ümit edilen huzur iklimini yakalayabilecektir Başta Türkiye'de bulunan misafirlerimiz olmak üzere, iç savaş sebebiyle ülkelerinden ayrılmak durumunda kalan Suriyelilerin kendi topraklarına onurlu ve başları dik bir şekilde dönmelerinin yolu açılmıştır. Bilinmelidir ki Suriye coğrafyasında bizim hasmımız PKK ve IŞİD, hısmımız ise Kürtler ve Araplardır.

Diğer yandan, İsrail'in Suriye toprakları üzerinde hiçbir gerekçe ve hukuka dayanmadan sürdürdüğü mütecaviz eylemlere karşı da teyakkuzda olunması gerekir zira sahadan gelen bilgilere bakılırsa Gazze'den kaynaklı soykırım suçunu boynuna asmış bulunan İsrail'in Suriye'deki işgal girişimleri yalnızca Golan Tepeleri'yle sınırlı kalmayacak gibi durmaktadır. Dikkat buyurulursa İsrail Şam'a 20 kilometreye kadar yaklaşmıştır. Bu durum yakın bir süre içerisinde İsrail'le fiziki temas hattına girebileceğimiz anlamına da gelmektedir. Bu şartlar altında angajman kurallarımızı acilen belirlemeliyiz. Cumhuriyet tarihimizin en hassas döneminden geçerken Ankara merkezli yaklaşımımızı ve Ankara vizyonunu hayata geçirme zorunluluğumuzu bizlere tarih tekrar hatırlatmaktadır. Büyük Türkiye ülkümüz işte böyle hayat bulacak, Türk ve Türkiye Yüzyılı inanç, azim ve kararlılıkla mutlaka hayata geçecektir.

Bu vesileyle Dışişleri Bakanlığımızın bütçesine Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu yönde oy vereceğimizi ve desteklediğimizi belirtiyor, Değerli Bakanımız Sayın Hakan Fidan'ın şahsında Dışişleri Bakanlığımızın çok saygıdeğer mensuplarına Cenab-ı Allah'tan üstün muvaffakiyetler diliyor, Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)