GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:30
Tarih:10.12.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlar; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, dün Isparta'da helikopter kazasında kaybettiğimiz şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum; milletimizin başı sağ olsun.

Evet, maalesef, bugün Türkiye'de en önemli sorunumuz adalet sorunu; bu mesaj milletin mesajıdır. Bakın, bu anketi kendi Twitter adresimde yaptım; 6.125 kişi yanıtlamış, yüzde 75'i Türkiye'nin en önemli sorunu olarak adalet cevabını vermiş. Maalesef, avukatlarımızdan da aynı yakınmaları duyuyoruz. Dün avukat arkadaşlarımıza mesajlar attım Adalet Bakanlığı konuşmam için, "Yargı organının aksayan hususları nelerdir?" dedim Sayın Adalet Bakanım; gelen cevapların biri manidar, "Yargıda aksamayan bir şey yok." cevabını takdirlerinize sunuyorum.

Yargılamaların uzaması, mahkemelerin iş yoğunluğu, uzayan davalar, yargı mensuplarının liyakat sorunu, yargı organı üzerindeki şaibeler gibi konular yargı organının yapısal sorunları olarak önümüzde durmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği "siyasetin normalleşmesi, yumuşaması" kavramını çok değerli buluyorum ancak ben Türkiye'de en önce hukukun normalleşmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü hukukun normal olmadığı, hukuka güvenin olmadığı bir ülkede ekonomik kriz başta olmak üzere hiçbir sorunu çözemezsiniz. Bu anlamda konuları bütüncül olarak ele alan, geniş kapsamlı bir yargı reformuna ve kitlesel mağduriyetleri çözen bir adalet reformuna ihtiyacımız vardır.

Yargının yürütmeye bağımlı hâle gelmesi önemli bir sorunumuz. Şimdi, siz "Yok." diyeceksiniz arkadaşlar ama "Yok." deyince bir şey yok olmuyor. Bakın, yakın bir örnekle anlatayım: Geçen gün gençlerin Sayın Cumhurbaşkanımıza bir protestosu oldu. "Sayın Cumhurbaşkanı bu eleştiriyi hak etmiyor." diyebilirsiniz, haklı da olabilirsiniz ama içinizden bir hukukçu arkadaş "Bu tutuklama kararı doğruydu." diyebilir mi? Maalesef, yargı mensupları verdiği bazı kararlarda ödül ya da cezalandırma kriterlerini göz önünde bulunduruyorlar. Kendilerini hiç riske atmıyorlar, tutuklamayı verip geçiyorlar; işte, yargının yürütmeye bağımlı hâle gelmesi bu. Sonuç: Hukuka güvenin kaybolduğu bir Türkiye. Ayrıca, burada bir başka sorun; değerli arkadaşlar, tutuklama bir ceza değildir, geçici bir tedbirdir. Oysa, hukukumuzda bu kurum maalesef bir cezalandırma aracına dönüştürülmüştür.

Liyakat sorunu yargı organının önemli bir sorunu. Uygulamada hâkim ve savcıların mesleğe kabulündeki mülakat sistemini çok eleştirdik. Sadece adalet diyoruz, hak eden kazansın diyoruz. Bu kayırmacı mülakat sistemi kaldırılmalı, yerine objektif kriterlere dayalı bir düzen getirilmelidir.

Yargılamaların uzaması ve adil olmayan kararlar yargının önemli bir sorunu. Davalar bitmiyor, vatandaş mağdur oluyor, geciken adalet ise adalet olmuyor. AK PARTİ'li arkadaşlar Hedef Süre'den bahsetti. Arkadaşlar, Hedef Süre Uygulaması güzel bir uygulama ama malesef hedef süreye ulaşılamıyor. İstinafa giden dosya geri dönmüyor. İstinaf, alınan harçlar nedeniyle devlet için bir gelir kapısı olabilir ama vatandaş için artık bir zulüm kapısı olmuştur. Bir boşanma davası, Allah aşkına, yedi sekiz yıl sürer mi? Maalesef sürüyor. Vatandaş yeniden hayatını kuracak ama kuramıyor; yedi yıl, sekiz yıl beklemek zorunda kalıyor. Basit bir iş davası iki yıl sürüyor, üç sene de istinaftan gelmiyor; işveren teminat mektubu yatırıyor, işçinin dosyadaki parası enflasyon karşısında eriyip gidiyor. Telafisi olmayan bu zararlara önlemler almak zorundayız.

Tabii, UYAP sistemi, e-duruşma, CELSE programı gibi önemli programlar yargı işleyişine katkı sunmaktadır. Bu anlamda, buradaki aksamalara dikkat çekmekte fayda var. Geçen gün CELSE programında bir konuya dikkat çekmiştim; Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum, hemen bir gün sonra bütün adliyelere yazı yazılmış, CELSE programında hâkimlerin izinlerinin ve raporlarının sisteme işlenmemesi gibi soruna dikkat çekilmiş. Bu konuda da kendilerine teşekkür ediyorum.

Yargı masraflarının yüksek oluşu önemli bir sorun. Basit bir kira tespit davasının masrafı 2024 yılı için 20 bin lirayı bulabiliyor. Bu tablo vatandaşın adalete ulaşma imkânını elinden alıyor. Böyle bir hukuk düzeni olmaz. Yargı üzerindeki şaibeler maalesef, yargı organının, vatandaşın hukuka olan güven sorununu ortaya çıkarıyor. Burası çok önemli. Bakın, bir vatandaş bir avukata geldiğinde neye bakmalı arkadaşlar? Avukatın tecrübesine, becerisine bakmalı ama şu anda üzülerek söylüyorum, içim acıyarak söylüyorum, bir vatandaş avukata geldiğinde ne soruyor biliyor musunuz? "Tanıdığınız hâkim, savcı var mı?" Gelinen nokta burası. Bu durum tüylerimizi diken diken etmelidir. Biz öyle bir hukuk düzeni kurmalıyız ki vatandaş bu soruyu sormaktan hicap duymalı, utanmalı. "Türk yargısı yanlış karar vermez." diye 85 milyona bu hedef hâkim olmalı.

Bakın, artan hukuk fakülteleri sorununa dikkat çekiyoruz, maalesef bu önemli bir sorunumuz. Fakültelerde verilen yetersiz eğitim, avukat sayısının çoğalması ve yetkin olmayan hukukçuların ortaya çıkması önemli bir sorunumuz. Komisyonda dikkat çektim, 44 tane devlet üniversitesinin hukuk fakültesi var, bunların bazılarının dekanları hukukçu değil. Arkadaşlar, işte bu çarpıklığa itiraz ediyoruz. Burada yeterli eğitim vermeyen hukuk fakülteleri kapatılmalı, hukuk fakültesine giriş barajı sınırlandırılmalı ve açık olan fakültelerdeki öğrenci sayısı sınırlandırılmalıdır.

Adalet reformu beklentimiz önemli bir beklentimiz. Bakın, vatandaşta oluşan cezasızlık algısı kavramını da ortadan kaldıracak şekilde adil, eşitlikçi ve gerçekçi bir infaz rejimi düzenlemesi yapılması büyük bir ihtiyaçtır. Uzlaştırma kurumunun kapsamının genişletilmesi, yargı organının da yükünü alacağı kanaatindeyiz. Süresiz nafaka uygulaması konusunda hakkaniyetli bir düzenleme yapılması gerektiğini faydalı buluyoruz.

KHK mağduriyeti Türkiye'nin en önemli sorunlarından biridir. Maalesef bu konu büyük bir sosyal yaraya dönüşmüştür. Suçlu ile suçsuzun ayrılması ilkesi çerçevesinde bu sorun çözülmelidir. Masum olan insanlar, yargı organının "masum" dediği insanlar görevine iade edilmeli, adil olmayan yargılamalar da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ölçüsünde yeniden değerlendirilmelidir; bu konu adaletin gereği olarak çözülmelidir.

Sayın Dışişleri Bakanım, itibarlı ve gelişmiş bir ülke için, istikrarlı bir ekonomi için adalet ne kadar önemliyse kararlı ve güçlü bir diplomasi, stratejik bir dış politika da bir o kadar önemlidir. Yeni ve adil bir dünya düzenine ihtiyaç duyulduğu gerçeğine vurgu yaparak sözlerime devam etmek istiyorum. Günümüzde mevcut dünya düzeni ne yazık ki artan ihtiyaçları ve giderek karmaşık hâle gelen sorunları karşılamaktan uzak bir hâle gelmiştir, bu durumda adil bir düzenin tesis edilmesi şarttır. Güçlülerin kendi çıkarlarına hizmet eden politikalar yerine her devletin hakkını ve onurunu koruyan adil bir mekanizma gereklidir. Bu noktada "dünya 5’ten büyüktür" sözüyle altını çizdiğimiz şu ilkeyi tekrar vurgulamak isterim: Temsil gücü yüksek, daha adil ve şeffaf bir uluslararası sisteme ihtiyacımız vardır. Aksi hâlde, korkarım ki bugün herkesin dillendirmeye başladığı üçüncü dünya savaşını yaşayan nesil biz olacağız. Savaşlar, yoksulluk ve iklim değişikliği gibi nedenlerle yerinden edilen milyonlarca insan uluslararası toplumun çözüm üretmesini beklemektedir ancak mevcut sistem bu sorunlara kalıcı ve etkili çözümler sunmaktan uzak bir tablo çizmektedir. Soğuk savaş döneminin dengelerine dayanan Birleşmiş Milletler sistemi bugünün çok kutuplu, dinamik yapısına uyum sağlamakta zorlanmaktadır, dolayısıyla yeni bir dünya düzeni şarttır.

Suriye'deki son gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Musul, Kerkük bizim için ne ifade ediyorsa Halep de Şam-ı Şerif de aynı muhabbeti ifade eder. Halep'te bir kardeşimizin ayağına diken batsa İstanbul'da bizim canımız yanar, bütün dünya bunu böyle bilir çünkü bütün bu coğrafya bizim tarihî sorumluluğumuzdur değerli milletvekilleri. Çok şükür, Şam-ı Şerif, Hama, Humus, Halep özgürleşti, altmış bir yıllık bir zulüm Baas rejimi çöktü, Suriye'de bu rejim son buldu. Şen olasın Halep, şen olasın Şam, şen olasın Suriye diyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki Suriye'de iç savaşın başlangıcından bu yana Türkiye hem insani yardım konusunda hem de bölgenin güvenliği, barışı ve kardeşlik hukuku çerçevesinde tarihî bir sorumluluk üstlenmiştir. Şimdi, tarih bize bir sorumluluğu daha yüklemektedir; Suriye'nin barışı, bütünlüğü, istikrarı ve imarı. Farklı etnik ve dinî grupların kapsayıcı bir yönetim anlayışıyla barış içinde yaşayacağı demokratik bir Suriye'nin inşasına katkı sunmak bizim için önemli bir misyon olacaktır. Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği, refahı, güvenliği, istikrarı için üzerine düşen her türlü sorumluluğu üstlenmeye devam etmelidir. Suriye Suriyelilerin olmalıdır. İsrail'in bazı bölgelerdeki bombalamalarını dikkate aldığımızda İsrail tehdidine dikkat edilmeli, hiçbir emperyalist aklın Suriye'nin bütünlüğünü parçalamasına müsaade edilmemelidir. Ayrıca, DEAŞ, PKK ve uzantıları olan terör örgütlerinin herhangi bir oldubitti üzerinden millî güvenliğimizi tehdit edecek adımlarına da asla müsaade edilmemelidir. Suriyelilerin güvenli ve onurlu geri dönüşlerini sağlamak, bu süreçte önemli bir görevimiz olacaktır. Zor günlerinde Suriyeli kardeşlerine el uzatan Türkiye, Şam'da açılan yeni sayfada da kardeşlerinin yanında olmaya devam edecektir.

Rusya-Ukrayna savaşı Avrupa Kıtası'nda süregelen en ciddi krizlerden biridir. Bu savaş, hem bölgesel hem de küresel istikrarsızlığa yol açmaktadır. Bir kez daha vurgulamak isterim ki savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz. Bu savaşı bitirmek ve tarafların kalıcı bir barış masasında buluşmasını sağlamak en çok da Türkiye'ye yakışır. Sayın Dışişleri Bakanım, Suriye'den sonra bu sorumluluğu da sizlere emanet ediyoruz.

Avrupa Birliğine üyelik sürecimiz sadece stratejik bir hedef değil aynı zamanda barış, istikrar ve refahın paydaşı olma arzumuzun da bir yansımasıdır. Ancak bu hedefe ilerlerken tam anlamıyla eşitlik ilkesine dayalı bir ilişki tesis edilmelidir, Avrupa Birliğinin standartlarını benimsemeli, bu yolda reformlara kararlılıkla devam edilmelidir. Ancak üyelik sürecindeki çifte standartlar ve siyasi engellerin ilerlemeyi zorlaştırdığını da gözden kaçırmamalıyız. Daha adil, şeffaf ve yapılandırılmış bir müzakere ortamının şart olduğunun altını çizmek istiyorum.

Avrupa Birliği demişken, bir diğer stratejik ittifakımız NATO'nun temelini oluşturan dayanışma, karşılıklı saygı ve müttefiklik hukukuna uygun davranış ilkelerine büyük önem verdiğimizi bir kere daha vurgulamak isteriz. Bu bağlamda, tüm NATO müttefiklerimizi ittifakın ruhuna uygun şekilde hareket etmeye, ortak güvenlik ve savunma hedeflerimize zarar verebilecek tek taraflı adımlardan kaçınmaya ve müttefiklik hukukunun gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmeye davet ediyoruz.

Gazze bizim yürek sızımız. İnsanlık tarihinin en büyük acılarından biridir Gazze. Yıllardır süren şiddet ve soykırım Gazze halkını insan onuruna yakışmayacak şartlar altında yaşamaya mahkûm etmiştir. Gazze'de yaşananlar bütün uluslararası toplumun sorumluluğudur. Kim ne derse desin Filistin meselesi, insani duruşumuzun, inancımızın ve tarihî rolümüzün gereği olarak bizim meselemizdir, dolayısıyla Gazze'de akan kanın durması için Türkiye daha fazla sorumluluk üstlenmelidir. Adil ve kalıcı bir barış ancak ve ancak Filistin halkının temel haklarının teslim edilmesiyle, 1967 sınırlarına dayanan, başkenti Doğu Kudüs olan tam bağımsız ve egemen Filistin devletinin tanınmasıyla mümkün olacaktır.

Kıbrıs Türk halkıyla sevincimiz, neşemiz, coşkumuz, derdimiz ve tasamız birdir. Kıbrıs davası bizim millî davamızdır. Kıbrıs'ı ana vatandan bir an dahi ayrı düşünmüyoruz. Öyle ki bizim Yörük yurdu Toroslar Akdeniz'de başlar Beşparmak Dağları'nda biter. Türkiye'nin en başından beri Kıbrıs tarafıyla birlikte çözüm odaklı bir siyaset anlayışı ortaya koyması önemlidir. Ancak atılan bütün iyi niyetli adımlar Rumların elinin tersiyle itilmiştir, bugüne kadar yürütülen çalışmalar sonuçsuz kalmış, federal çözüm önerileri tükenmiş, federasyon konusu bizim Kıbrıs tezlerimiz açısından artık kapanmıştır. Buradan uluslararası aktörlere de bir çağrıda bulunmak istiyorum: Jeopolitik olarak doğal bir uçak gemisi konumunda bulunan Doğu Akdeniz'in kapısı Kıbrıs, Türkiye için hayati önem taşımaktadır. Burada, ulusal güvenlik ve millî çıkarlarımıza aksi zorlama tezleri ve davranışları kabul etmemiz mümkün olmayacaktır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin son dönemdeki silahlanma harcamalarındaki artışı, Demir Kubbe hava sistemi sevkiyatını da büyük bir dikkatle takip ettiğimizi belirtmek istiyorum. Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm ancak şu temel gerçeklerin kabulüyle mümkündür: Kıbrıs Türk halkı adanın eşit sahibidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Şahin.

İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Egemen bir devlet ve eşit uluslararası statü Kıbrıs Türk halkının özden gelen haklarıdır. Bu hakların tescil edilmesi elzemdir, aksi takdirde adada kalıcı bir çözümden bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Türk dünyasıyla ilişkiler önemli. Biz, Türk dünyası olarak farklı egemen devletleriz ama tek bir milletiz; Atamız bir, töremiz bir, özümüz bir. 300 milyonluk Türk dünyası olarak bu birlikteliği güçlendirerek bir ve beraber olmak öncelikli dış politika hedeflerimizden biri olmalı. Bu noktada, TÜRKSOY'un işlevlerinin artırılması ve geçtiğimiz aylarda karar alınan ortak alfabe konusunu olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Umutluyuz, Türk dünyasının geleceği parlak olacak, yeter ki kardeşliğimiz güçlü olsun. Bugün ele aldığımız her başlık şüphesiz çok boyutlu ve karmaşık meselelerdir ancak inanıyoruz ki yapıcı diyalog, kararlı diplomasi ve evrensel değerlere bağlılık çözüm yollarının anahtarıdır.

İtibarlı dış politika, güçlü Türkiye vurgusuyla, adaletin gerçekten devletin temeli olduğu temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)