| Konu: | İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırıları ve bölgesel etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 05.11.2024 |
NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İsrail Gazze'deki soykırımın ardından şimdi de Lübnan’a saldırıyor. Gazze'de olduğu gibi Lübnan’da da kadınlar, çocuklar, siviller İsrail bombaları altında katlediliyor. Toplam nüfusu 6 milyon olan bir ülkede 1 milyondan fazla Lübnanlı göçe mahkûm edilmiş, 3 bin Lübnanlı hayatını kaybetmiş, 15 bine yakın Lübnanlı da yaralanmıştır. İsrail daha önce de hukuksuz bir şekilde Lübnan’ı işgal etmiştir. 1975’teki Lübnan iç savaşında her türlü kışkırtıcılığı yapmıştır. 14 Mart 1978'de Güney Lübnan’ı işgal etmiş, 17 Temmuz 1981'de Beyrut’u bombalamıştır. 14 Aralık 1981'de Golan Tepeleri’ni işgal etmiş, 6 Haziran 1982'de tam on sekiz yıl sürecek Lübnan işgalini başlatmıştır. 16 Eylül 1982'de Beyrut’ta Sabra ve Şatilla Mülteci Kamplarını vurmuş, bir gecede binlerce sivili katletmiştir. 18 Nisan 1996’da Lübnan’a karşı Gazap Üzümleri Operasyonu’nu başlatmış, Birleşmiş Milletler mülteci kampında onlarca sivili öldürmüştür. 12 Temmuz 2006'da da Lübnan’a saldırmış ve otuz dört gün sürecek savaşı başlatmıştır. Değerli milletvekilleri, İsrail gözü dönmüş bir şekilde dünyayı ateşe vermeye çalışıyor. İsrail'in siyonist ideolojisi hiçbir hukuk ve ahlak tanımamaktadır, Müslümanlara ait toprakları işgal etmektedir; din, dil, ırk ve kültür farkı gözetmeksizin herkese saldırmakta ve zulmetmekte sakınca görmemektedir. Bütün bunların arkasında vadedilmiş topraklar inancının olduğunu hepimiz biliyoruz; bu bir teolojik sapkınlıktır, sapkın bir dinsel bağnazlık örneğidir, sapkın bir teopolitiğin bir devlet eliyle teröre dönüştürüldüğünün göstergesidir. Bu sapkın dinî bağnazlığı İsrail söz konusu olunca bir yere kadar anlamak mümkün ancak anlaşılmaz olan, akıl ve bilim çağı olarak tanımladığımız bir dönemde kendilerini aklın ve bilimin yegâne temsilcisi olarak gören ABD ve Batılıların böyle bir teopolitik siyasete destek vermeleridir. Hepimiz biliyoruz ki İsrail'in hedefi ne Hamas’tır ne Hizbullah’tır; İsrail'in hedefi öteden beri bellidir, 1897’de Basel’de ilk siyonist kongrede ortaya konulan büyük İsrail hedefine ulaşmak, bunun için bölgeyi korkunç bir savaşa sürüklemekten kaçınmamaktır. Siyonizmin büyük İsrail hedefini kavrayamamak bölgemizin karşı karşıya kalacağı tehdit ve riskleri de anlayamamak demektir. Lübnan’dan sonra İsrail'in durmayacağını hepimiz biliyoruz; zaten Suriye'nin Golan Tepeleri’ni yıllardır işgal ediyor, bir taraftan da Suriye'ye saldırmayı sürdürüyor, daha dün akşam alçakça bir şekilde Şam’a saldırmıştır. Lübnan’ın arkasından hedef sınırlarımıza daha da yakın bir noktaya gelecektir. Bunu anlamamak, tarihi, coğrafyayı, jeopolitiği bilmemek demektir. Ne yazık ki mesele sadece İsrail’i yönetenlerin insanlık dışı karar ve yöntemleri değildir, aynı zamanda karşımızda nefret yüklü bir toplum vardır. İsrailli bir gazeteci 4 Filistinli çocuğun Gazze kumsalında oynarken katledilmesine yönelik kan dondurucu tepkileri gündeme getirmişti. Öldürülen çocuk resimleri için bazı İsrail vatandaşlarının söylediği “Gerçekten harika bir fotoğraf, bundan daha harikası olamazdı, tekrar tekrar baktım.” “Arap çocukların ölmesi beni hiç ilgilendirmiyor.” “Tüm çocukları öldürmemiz gerekiyor.” gibi ifadeler insanlık adına hem utanç verici hem de kaygı vericidir. Vahim olan, İsrail Parlamentosunda bir kadın milletvekili tarafından da benzer ifadelerin söylenmiş olmasıdır, İsrail askerlerinin öldürdükleri bebeklerle övünmeleridir. Bu tutum ne yazık ki marjinal bir tutum değil; maalesef bir toplum psikolojisi, nefret yüklü bir insanlık fotoğrafı ve kötülüğün sıradanlaşmasıdır. Değerli milletvekilleri, İsrail vahşetini İsrail'in kendini savunma hakkı ve terörle mücadele hakkı olarak meşrulaştırmaya çalışmak, soykırımı gizlemeye çalışmaktır. İsrail soykırımına karşı çıkmayı antisemitizmle ilişkilendirmek İsrail bombaları kadar acı verici bir enformatik vahşettir. Mesele, Batı'nın ve Amerika'nın ikiyüzlülüğüdür. Esas mesele, İsrail'in saldırganlığı kadar, uluslararası kuruluşların İsrail'in saldırganlığını durdurmamasıdır. Ne yazık ki uluslararası kuruluşlar sorun çözme kapasitesini kaybetmiştir, söz konusu Müslümanlar ve İslam dünyası olduğunda zaten böyle bir kaygıları da yoktur. Hani Irak’ta kimyasal silahlar vardı ve Irak’a saldırının meşru gerekçesi buydu? Irak’ta 1 milyonu aşkın insan öldürüldü. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın. NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Bu coğrafyanın birçok ülkesinde benzer katliamlara tanıklık ettik. İsrail'e karşı Birleşmiş Milletlerin aldığı sayısız karara rağmen İsrail saldırganlığı devam ediyor. O zaman bu Birleşmiş Milletler ne işe yarıyor, bu uluslararası örgütler ne anlam ifade ediyor? Saygıdeğer milletvekilleri, dünya bu zulümle devam edemez, yeni ve adil bir dünya zorunludur. Küresel bir adil düzen kurulmadığı sürece tehlikenin bizim kapımızı çalması da çok uzak değildir. Başkası ne yaparsa yapsın, ne düşünürse düşünsün; biz bu ülkenin siyasetçileri olarak mazlumdan yana olmaya, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı durmaya, İsrail’in saldırganlığı karşısında en güçlü sesi çıkarmaya devam edeceğiz ve Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, bütün dünya halklarını adil bir küresel düzen kurmak için inisiyatif almaya davet etmeyi sürdüreceğiz. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)