GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:25
Tarih:28.11.2024

ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın dinleyiciler; bugünkü yapacağım konuşma DEM PARTİ'nin hazırladığı Yoksulluğun ve Adaletsizliğin Bütçesine Karşı Ekmek ve Adalet İçin Bütçe. Hem Türkçesi hem de Kürtçesi yayınlanmıştır, okumak isteyenler DEM PARTİ'ye başvurabilir.

(Uğultular)

BAŞKAN - Sayın Otlu, bir izninizi isteyebilir miyim.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda gerçekten büyük bir uğultu var. Lütfen, uğultuyu durduralım ve hatibi saygıyla dinleyelim. Konuşulanların anlaşılması için buna ihtiyaç var.

Sayın Otlu, buyurun.

ÇİÇEK OTLU (Devamla) - Yoksulluk üzerine bolca söz tüketmek, bu konu üzerine istatistik sunmak, tablolar göstermek mümkün. Bu, özellikle bütçe dönemlerinde sık sık yapılıyor, ne var ki sanki yoksulluk sadece ekonomik bir kategoriymiş gibi ele alınıyor. Şunu söylemek isterim: Yoksulluk bir bütçe planlaması sorunu değildir, her şeyden önce iktisadi olduğu kadar politik bir sorundur. Hangi amaçla, kimden yana, nasıl bir politika yaptığınıza göre yoksulluğa yaklaşımımız değişir. Mevcut siyasi iktidarın bu konudaki politikası belli: Yoksulların ekonomik vaatlerle denetim ve disiplin altında tutulması ve seçim zamanlarında sözde yoksullar lehine politikalarla milyonların oylarının satın alınması; hepsi bu. Saray iktidarının politikası neden böyle? Çünkü bu iktidar kapitalist sömürü düzeninin savunucusu ve koruyucusudur; sermaye sınıfının, tekellerin çıkarına uygun politika yapmaktadır. Örneğin, patronlar daha fazla kâr için yasa talep eder, iktidar partisi bunu uygular.

Saray iktidarının ekonomik politikası basitçe şöyledir: Ekonomik büyüme için ihracata dayalı ekonomi modeli uygulanır, bunun için de sermaye sınıfına yoğun teşvik, emek maliyetlerinin düşürülmesi ve döviz fiyatının devalüasyon yoluyla yüksek tutulması sağlanır. Peki, bu modelin kaçınılmaz sonucu nedir? Başta işçi sınıfı olmak üzere, emeğiyle geçinen milyonlarca emekçinin sürekli bir yoksulluğa mahkûm edilmesidir, işsizliğin artması ve yüksek enflasyondur.

Bakınız, bu ülkede yoksulluk iktidar eliyle nasıl derinleştiriliyor? İş gücü maliyetleri sistemli bir şekilde düşürülür, işçi ve emekçilerin hakları gasbedilir, daha fazla kâr için ücret artışına karşı çıkan patronların talebi kabul görür. Asgari ücret ortalama ve temel ücret hâline getirilir, ağır vergiler çıkarılır, halktan toplanan vergilerin büyük bölümü ise tekellere, büyük sermayeye aktarılır. Emek sömürüsü ev emekçisi kadınlara ve çocuklara kadar genişletilir, kadın ve çocuk emeğinin karşılığı yarıdan fazla oranda düşürülür. Özelleştirmelerle sağlık ve eğitim hakkı dâhil kamusal hizmetler özel sektörün denetimine verilir. Uluslararası tekellerin talepleri sonucu tarım ve hayvancılık bitirilir; rüşvet, yozlaşma, çeteleşme, her kademede yaygınlaştırılır.

Bu coğrafyada yoksulluğun bir diğer temel nedeni, yürütülen savaş politikaları ve buna uygun yapılan askerî harcamalardır. Bir tarafta, İsrail'in Gazze ve Lübnan'da yürüttüğü savaşa sözde karşı çıkılırken, sırf "Suriye'deki Kürtler haklarını kazanmasın." diye Rojava'ya milyonlarca dolar maliyetindeki hava saldırıları düzenlenir, sivil yerleşim alanları tahrip edilir.

"Savunma harcamaları" adı altında iç güvenlik, Savunma Sanayii Destekleme Fonu da dâhil olmak üzere toplamda askerî harcamalar için 2025 yılında 1 trilyon 608 milyar lira ödenek ayrılmış olacak. Bu rakamların politik yaşamdaki karşılığı şu: "Terörle mücadele" adı altında Kürt halkına karşı daha fazla silah, daha fazla askerî harekât, daha fazla bomba; işçi ve ezilenlerin hak arama mücadelesinin önüne daha fazla polis, daha fazla jandarma, daha fazla gaz, daha fazla TOMA. Peki, sormak lazım: Ya, sağlık, eğitim, sosyal, kültürel alan, işsizlik, asgari ücret, iş güvenliği, işçi ücretlerine zam, yoksullukla mücadele? Ya, yüksek enflasyon ve konut giderlerine karşı yoksullara güvenceli yaşam? Peki, kadınların güvenli yaşam talepleri, üniversite gençlerine iş alanlarının açılması? Elbette bunlar bütçede yer almaz çünkü bunlar yoksullukla mücadelenin zorunlu gündemleri olarak değil, sermaye sınıfının gider kalemi olarak görülür. Devlet ve iktidar partisi bütçe dönemlerinde burada basit bir tüccara dönüşür. Sermaye nasıl daha az maliyetle kazanır ya da onun kârını artırmak için yoksullardan daha fazla kâr nasıl elde edilir? Aslında bu kadar basit her şey. Halk için devlet değil, devlet için halk anlayışı bu sömürünün temelini oluşturur. Her gün toplumdaki yeni bir çürüme örneğine tanık oluyoruz. Bir cinayet ya da aile katliamı yaşanmadığı gün yok. İş bulup emeğiyle geçinme imkânı bulamayanlar yasa dışı yollardan, bahis oyunlarından, çeteler ve mafyatik organizasyonlardan medet umuyor; her gün daha fazla gölge ekonomi, kara para ekonomisi kendisine alan buluyor. Bizim için yoksulluk siyasi çıkar değil, bir siyasal mücadele konusudur. Neye karşı bir siyasi mücadele? Kapitalist soygun düzenine karşı, işçilerin hakkını gasbeden, kadın ve çocuk emeğini dahi sömürerek büyük kârlar elde eden patronlara karşı, eğitim, sağlık başta gelmek üzere ekonomik ve sosyal ve kültürel alanlara bütçe ayırmak yerine, bütçenin büyüğünü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇİÇEK OTLU (Devamla) - ...orduya, savaşa, tarikat cemaatlerine ayıran bu sermaye ve soygun düzeni sahiplerini mutlak olarak koruyan saray iktidarına karşı siyasi mücadele. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)