Konu: | Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 24 |
Tarih: | 27.11.2024 |
MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi birçok açıdan ciddi sorunlar barındırmaktadır. Bu teklif, Anayasa'ya aykırı düzenlemeler ve toplumsal adaleti zedeleyen maddeler içerdiği gibi, yerel yönetimlerin özerkliğini ve vatandaşlarımızın haklarını da tehdit etmektedir. İktidar, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükümleri biçimsel olarak düzenleyip Genel Kurula getirmekte ve farklı sonuç beklemektedir. Bu durum hem Anayasa Mahkemesinin hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin iş yükünü artırmaktan başka bir şey değildir. Bu husustan vazgeçilmesi gerekliliği apaçık ortadadır.
Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın 127'nci maddesi yerel yönetimleri ve halkın iradesine saygıyı teminat altına alır ancak bu teklif, yerel yönetimlerin yetkilerini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devretmekte ve merkezî bir vesayet mekanizması yaratmaktadır. Bakanlığa, doğrudan ruhsat verme yetkisi tanıyan 9'uncu madde, yerel yönetimlerin özerkliğini tehdit etmekte ve merkezî idarenin vesayet yetkisini aşan bir müdahaleye olanak tanımaktadır. Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal ettiği benzer düzenlemeler gibi bu düzenleme de demokratik yerel yönetim anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Yerel seçimlerde arzuladığı sonucu elde edemeyen iktidar, çareyi mevzuatı değiştirmekte bulmuştur. Belediyelerin yetkilerini yerelden alıp Bakanlığa vermek yerel yönetimlerin zayıflatılması, merkezin güçlendirilmesi anlamına gelmektedir ve bu da gelişmiş demokrasilerde kabul görür bir uygulama değildir.
Teklifin en tartışmalı maddelerinden biri olan imar hakkı aktarımı, kamu kaynaklarının adil kullanımını değil belirli kesimlere rant sağlama amacını taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkını ihlal eden bu tür düzenlemelerin toplumsal adalet ilkelerine aykırı olduğunu defalarca belirtmiştir ancak iktidar, bu uyarıları dikkate almadan kamu kaynaklarını belirli grupların çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam etmektedir. Özellikle yeşil alanların yapılaşmaya açılması çevresel değerlerimizi ve toplumsal faydayı yok etmektedir.
Kentsel dönüşüm politikalarındaki yanlışlıklar da bu teklifin bir diğer sorunlu alanıdır. Riskli yapıların dönüşümünde dar gelirli vatandaşların ihtiyaçları göz ardı edilmekte, vatandaşların güvenli konutlara erişimi zorlaşmaktadır. Deprem riski altındaki bölgelerde kentsel dönüşüm projeleri, halkın ihtiyaçlarını karşılamak yerine özel sektörün çıkarlarını önceleyen bir anlayışla yürütülmektedir. Bu durum, toplumsal güveni sarsmakta ve sosyal adaleti derinden zedelemektedir.
Değerli milletvekilleri, çevresel ve toplumsal sürdürülebilirlik açısından kritik olan güneş ve rüzgâr enerji santrallerinin denetim kapsamı dışında bırakılması da büyük bir sorundur. Bu düzenleme, Türkiye'nin yüksek deprem riski altında olduğu gerçeğini görmezden gelerek hem çevreye hem de insan hayatına yönelik ciddi tehditler barındırmaktadır.
Son olarak belirtilmelidir ki Türkiye Çevre Ajansına tanınan geniş yetkilerin Sayıştay denetiminden muaf tutulması denetimsizlik sorununu derinleştirmekte, hesap verilebilirlik ilkesi ayaklar altına alınmaktadır. Hukuk devletinde hesap vermek asıl, örtülülük ve gizlilik ise istisnadır. Ne yazık ki iktidar aslolan ile istisnayı birbirine karıştırmıştır.
Bu teklifin Anayasa'ya uygun, halkın yararını gözeten bir anlayışla yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyor, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda düzenleme yapılması gerekliliğinin bir kez daha altını çizerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)