Konu: | Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 20 |
Tarih: | 19.11.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın izleyiciler; eğer "Yirmi iki yıllık iktidarı boyunca AKP yasama tarihine nasıl geçti?" diye sorarsanız bu soruyu "AKP, torba yasa partisi" olarak yanıtlayabiliriz. Bu yasa yöntemine dair yıllardır muhalefet ediyoruz ama değişen hiçbir şey yok. Ne yazık ki AKP çağ dışı bir torba partisidir. Son yirmi iki yılda ne kadar adaletsiz yasa çıkardıysa bu yöntemle çıkarmaya devam etmiştir.
Roma hukuku henüz milattan önce 89 yılından bu yana bu tür düzenlemelere itiraz etmiş ve kaldırmışken AKP 21'inci yüzyılda dahi binlerce yasayı böyle geçirmiştir. Buyurun size AKP'nin çağdaşlığı. Ancak AKP yalnızca çağ dışı değil aynı zamanda yasaya aykırı bir şekilde hatta yaptığı düzenlemelerle yasa dışı bir şekilde kanunları çıkarmaktadır. Bakınız, bizim itiraz ettiğimiz 12 Eylül darbe anayasasının 11'inci maddesinde bile diyor ki: "Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz." Fakat AKP ve MHP ortaklığıyla yıllardır bu madde fiilen bile ortadan kaldırılmış, yasa dışı bir şekilde bütün kanunlar çıkarılmıştır. Gayrimeşru uygulamalarla mızrak çuvala sığdırılmayınca hukuk, yargı paketlerine sığdırılmıştır. AKP önce uygular, sonra hukuku yerine getirmeye çalışır, şimdi de bu yasada aynı şekilde yapmaktadır. Mülkiye müfettişliği yasasını önce kayyumlarla uygulatıyor, şimdi de hukuki bir şekilde uygulatmaya çalışıyor. Önce Göç Vakfı kuruyor, sonra hukuki olarak uygulatmaya çalışıyor. Süleyman Soylu döneminde bir sürü çakarlı araç dağıttırdı, şimdi de bunu yasa dışı ilan ediyor ve hukuklaştırmaya çalışıyor. Biz baktığımızda 153'üncü maddede AYM kararları için "Yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." diyor ama bu maddeye baktığımızda da saray iktidarı yıllardır fiilen "AKP ve MHP iktidarı hariç" kelimesini oturtmuştur. Evet, iktidarın yasa dışı davranışı bu torba kanun teklifinde de yer alan mülkiye müfettişleri düzenlemesinde kendini açıkça gösteriyor. Mülkiye müfettişleri düzenlemesi aslında 2016 yılından beri bu topraklarda uygulanıyor, Kürt halkının seçme ve seçilme hakkı gasbedilerek uygulanıyor, zorla kayyum atanarak, eş başkanlık sistemimiz gasbedilerek uygulanıyor. Tarihe de baktığımızda çok kötü örnekleri var: Takrir-i Sükûn kararları, Şark Islahat Planı, umumi müfettişlikler, sıkıyönetim ve OHAL uygulamalarının tamamı esasen Kürt halkının varlığını hedef alan pratiklerdir ve inkârı ve asimilasyonu üzerine kurulmuş yasalardır. Bu yasaların hepsine baktığımızda sömürge hukukunu görürüz. Şimdi de aynı şekilde Kürt halkı olunca ikili hukuk işletilmek istenmekte, rejimin kodlarına göre de bu yasal düzenlemeyle yeniden güncellenmektedir. 2016 yılından bu yana genelgelerle bizim seçilmiş eş başkanlarımız görevden alındı; yerlerine valiler, kaymakamlar atandı; kayyumlarla halka hizmet engellendi. Bu bütün politikalara baktığımızda yerel yönetimlerdeki her şey gasbedildi, AKP ve MHP iktidarı için rantçı, yolsuzluk yandaşları kendileri iktidara geçti. Bütün bu bütçelere baktığımızda AKP iktidar yandaşlarına ve tarikatlarına bir sürü olanak sundu. 18'inci ve 19'uncu yüzyıldaki -dünyadaki- sömürge valilerinin aynısını kayyumlarla yaptılar.
Şimdi, taşınmazları her türlü haraç mezat hâlinde satılıyor belediyelerin, hesap makinelerinin bile hesaplamakta zorlanacağı devasa vurgunlar vuruldu. Kayyum rejimi elbette yalnızca bir rant ve vurgun rejimi değildir, aynı zamanda ideolojik bir uygulamadır ve kökeninde Kürt halkının varlığını yüzyıllardır inkâr eden politikası vardır. Sadece ekonomik sömürgecilik değil, aynı zamanda politik sömürgecilik de kayyum rejimi eliyle uygulanmıştır. Van, Hakkâri, Diyarbakır, Yüksekova, Cizre, Ceylânpınar'da kayyumla gasbedilen daha onlarca belediyedeki uygulamalar, yolsuzluklar, rüşvet politikaları incelendiğinde bu rejimin halk düşmanı karakteri görülecektir. AKP ve MHP sıralarında oturanlar, bu partilerde üst düzey yöneticilik yapan, belediye başkanlığı yapan siyasetçiler, bürokratlar çok iyi bilirler; bunu size anlatmamıza gerek yoktur.
Şimdi, bu kayyum rejimini mülkiye müfettişliği uygulamasıyla daha sıkılaştırmak ve yasallaştırmak istiyorsunuz. Aslında bu düzenlemeyle mülkiye müfettişlerine kayyum yetkisi vermek istiyorsunuz. Ayrıca, savcılarda bile olmayan bir yetkiyle, bilgisayarlara girip mühürleme, bütün kasaları mühürleme yetkisi veriyorsunuz. Kısaca soruyoruz ki... Bu halkın kazanımlarını gaspçı, rantçı, sömürgeci çıkarlara hızlı kurban etmek için asıl amaç kayyum rejimini yasallaştırmaktır.
Şimdi, bekçi yasasına baktığımızda da aslında, özünde -halkın güvenliğini- iktidarın güvenliğini nasıl korumaya çalıştığınızı görüyoruz. Saray rejimi söz konusu olduğunda iktidarın halkın güvenliğini sağlamak için hiçbir derdi olmadığını görüyoruz. Aslında bir milis gücü ve paramiliter kuvvetler örgütlenmek isteniyor. Dert halkın güvenliği değil siyasi rejimin ve iktidarın güvenliğidir. Eğer halkın güvenliği dert edilseydi sokaklarda kadınlar her gün göz göre göre katledilmez, kadın katillerine ve şiddete cezasızlık politikası verilmezdi. Halkın güvenliği dert edilseydi dünyanın büyük uyuşturucu baronları, mafya liderleri Türkiye'de cirit atmaz; çeteleşme, toplumu bir ahtapot gibi sarmaz, her mahallenin bir çetesi olmazdı. Eğer halkın güvenliği dert edilseydi maden ocaklarında, fabrikalarda, inşaat şantiyelerinde, MESEM'lerde işçiler her gün patronların kârı için iş cinayetlerine kurban edilmezdi. Eğer halkın güvenliği gerçekten dert edilseydi Batman'da, Şırnak'ta, Hakkâri'de Kürt çocukları zırhlı polis araçlarının altında can vermezdi. Eğer halkın güvenliği gerçekten dert edilseydi uyuşturucu kullanım yaşı 10-12 yaşına inmezdi, kadın bedeni ticareti bu kadar yaygınlaşmaz, yozlaşma toplumun tüm dokularına ve böylesine derin işlemezdi. Dolayısıyla kanun teklifinin halkın güvenliğini esas alan hiçbir yanı yoktur. Halkı kandırmaya da gerek yoktur. Neyse adını koyalım ve burada tartışalım. AKP ve MHP ilçe teşkilatlarını, tarikatları bekçi alımının kadro yatağı yapacaksınız; güvenlik alanında da kendinize gerçekten resmî, yasallaşmış milis gücü yaratacaksınız, sonra da halkın güvenliğinden söz edeceksiniz. Bütün özel güvenlik şirketlerine baktığımızda 90'lı yılların kirli savaş politikalarında görev almış eski askerî emeklileri görürüz, siz güvenlik ihalelerini ve bekçiliği bu yandaşlarınıza vereceksiniz. Evet, Alevilere, bu ülkedeki Hristiyanlara, başka inançlarını yapmak isteyenlere karşı da ırkçı, şoven, egemen, ulusçu politikalarınızı bu bekçilik yasasıyla uygulamaya çalışacaksınız. Evet, daha önce de halkın güvenliği için olmadığının, AKP-MHP devletinin kendi egemen sermayesini ve büyük patronlarını korumak için bu yasaları hayata geçirmeye çalıştığınızın farkındayız. Kime karşı, kimi korumaya çalışıyorsunuz diye soruyoruz. Adil bir ücret ve çalışma koşulları için greve çıkan işçilerin karşısına kararlı bir şekilde özel güvenlik ihtiyacını mı duyuyorsunuz? Kürtlerin ve Alevilerin yaşadığı mahallelerdeki polis ablukası ve baskılar yetmediği için sayısı, yetkisi daha da genişletilmiş bekçiler mi istiyorsunuz? Eşit ve özgür bir yaşamı isteyen, erkek egemen düzene karşı isyan eden kadınların isyanından korktuğunuz için mi tamamı erkeklerden oluşan bekçi ordusunu oluşturuyorsunuz? Evet, biz bunları, Mısır'da, İran'da bu tarz bekçileri nasıl yasallaştırdıklarını gördük. O nedenle de AYM tarafından reddedilen ve bu düzenlemelere itiraz eden ve kendiniz bakımından da yeniden yeniden oluşturarak getirdiğiniz bu yasayı, bu torba yasayı DEM PARTİ olarak reddediyoruz. Bizim için bu soruların ve tüm sorduğumuz soruların yanıtı açık: AKP; işçileri, emekçileri, Kürtleri, Alevileri, kadınları, gençleri yani bir bütün olarak ezilenleri kendisine güvenlik tehdidi olarak görüyor ki buna karşı güvenlik düzenlemelerinde ısrar ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.
ÇİÇEK OTLU (Devamla) - Açık ki aşırı güvenlikçi bir faşizm yansımasıdır. Halkı kendinize tehdit görürseniz doğal olarak yapacağınız ilk şey "kolluk kuvveti" denilen silahlı güçlerin sayısını ve etkilerini artırırsınız. Batı Avrupa'da da 20'nci yüzyılda faşizm kurulurken aynen böyle olmuştu. Ya demokratik yasalarla halkın güvenliğini sağlarsınız ya da güvenlikçi yasalarla rejimin güvenliğini esas alırsınız. AKP ve MHP iktidarı ise ikincisini yapıyor. Halkın güvenliği için yapılması gereken ilk şey, faşist yasa ve yasakları ortadan kaldırmak, bu yasalara dayanarak oluşturulan -resmîsi ve özeliyle de- sözde güvenlik aygıtlarını lağvetmektir. Ne var ki bu iktidarın demokratik düzenlemeler yapmasını beklemek horozdan yumurtlamasını beklemek kadar akıl dışıdır. O nedenle, halkın güvenliğini hedef alan bu kanun düzenlemeleri tekliften çıkarılmalı, yol yakınken bu yanlıştan dönülmelidir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)