Konu: | Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 20 |
Tarih: | 19.11.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÖMER KARAKAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her zamanki gibi torba kanun tekniği kullanılarak günü kurtarıcı, kanun maddeleri arasında bütünlük olmayan bir kanun teklifi Komisyona sunuldu. Kanun teklifi Komisyona 4 Kasım tarihinde sunuldu, 7 Kasımda, üç gün içerisinde alelacele görüşüldü ve Genel Kurula geldi. Bu kanun tekliflerini, maalesef, İçişleri Bakanlığı bürokratları değil saray bürokratları hazırladılar; buradaki bazı milletvekili arkadaşlarımız da gözden geçirip, imzalarını atıp önümüze getirdiler. Şöyle ki: Şimdi, gelen bu kanun teklifi, aslında 2018 yılından bugüne Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yürürlükte olan, uygulanan kanunlar için Anayasa Mahkemesi tarafından "Ya, bu, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle olmaz, bunu Meclisten kanunlaştırın, getirin." dendi, siz de bizim önümüze getirdiniz ve bunu kanunlaştırıyoruz. Yani yanlış bir şey söylemiyorum, saray bürokrasisinin hazırladığı kanun teklifini milletvekili arkadaşlarımız getirdi sanki İçişleri Bakanlığının hazırladığı bir kanun gibi.
Sizler, sürekli, Meclise etki analizi olmayan, tali komisyonlarda görüşülmeyen, alelacele, günü kurtarmak için hazırlanmış, suistimallere açık, net ifadeler olmayan kanunlar getiriyorsunuz. Üç ay önce Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nda da yer alması gereken maddeler bugün önümüze geliyor veya bir hafta önce Noterlik Kanunu'nda geçirdiğimiz madde yine bu kanun teklifiyle önümüze getiriliyor. Biz artık şaşırmıyoruz çünkü sizler bu durumu artık alışkanlık hâline getirdiniz. Baktığınızda, bu torba kanunda, 48 maddelik kanun teklifinin içerisinde gerçekten olması gereken, doğru, makul birçok madde var ancak bunlardan 6-7 madde var ki bunlar hiçbir şart altında bu Meclisten çıkmaması gereken sıkıntılı maddelerdir.
Şimdi, biz İçişleri Komisyonu olarak ciddi anlamda ilk defa toplandık. Komisyon Başkanı bizi toplantıya davet ettiğinde kendi kendime dedim ki: "Oh be, ne güzel! Yıllardır Emniyet teşkilatının sorunları vardı, bunu dile getiriyordu arkadaşlarımız. Biz şimdi bir araya gelip Emniyet teşkilatının sorunlarını çözeceğiz." Ama bir de baktık ki Emniyet teşkilatıyla ilgili bu kanunda hiçbir şey yok. Burada başka bakanlıklara ait, başka komisyonlara ait maddeler varken, öncelik verilmesi gereken, Emniyet teşkilatımızın çalışma şartlarının düzenlenmesiyle ilgili, polis intiharlarına sebep olan nedenlerle ilgili, mobbinglerle ilgili, bunların çalışma şartlarıyla ilgili hiçbir düzenleme maalesef ki yok. Noterlik hizmetiyle alakalı madde var ancak insanların ocağını söndüren, cinnetlere, intiharlara sebep olan yasa dışı bahis ve kumar oynama ve oynatılmasıyla ilgili hiçbir düzenleme yok. Şimdi, diyeceksiniz ki bu, Adalet Bakanlığının konusu. Diğerleri de Millî Savunma Bakanlığının konusu, Noterlik... Kendi içinizde bu koordinasyonu kurup insanların acıyan yaralarını çözmeniz lazım.
Şimdi, arkadaşlar, İçişleri Komisyonuna bir torba kanun getiriyorsunuz, bu kanunun içinde... Emniyet teşkilatı ve Jandarma Genel Komutanlığı çalışanlarımız yıllardır sorunlarını dile getiriyorlar. Maalesef, Emniyet teşkilatında -bakın, maalesef- liyakat esaslı değil tarikat esaslı atamalar yapılıyor. Milliyetçi, vatansever emniyet müdürleri tasfiye edilirken Erzincan merkezli bir tarikatın mensupları Emniyet teşkilatında kadrolaşıyorlar. Sayın Bakanın bu tarikatla herhangi bir ilgisinin olduğunu asla düşünmüyorum ancak tarikat mensubu bir bürokrat tarafından bu atamalar yapılıyor. Her ne kadar biz mezhepçiliğe, mezhep ayrımcılığına karşı olsak da bu ülkede neden bir Alevi il emniyet müdürümüz yok? Gerçekten başarısız oldukları için mi yoksa ayırımcılık yapıldığı için mi? Doğru cevap: Siz ayrımcılık yapıyorsunuz arkadaşlar.
Bu torba kanunda şunlar da olmalıydı: Polislerimizin ikinci şark hizmeti aile birliklerinin korunması için mutlaka kaldırılmalıydı. Haftalık mesai saatleri 4 gruplu, 12-36 olarak düzenlenmeli, amirlerin inisiyatifine bırakılmamalıydı ve kırk saati aşan mesai için mesai ücreti ödenmesi gerekir. Bayramlarda çalışan polislerimizin çalıştıkları gün sayısı kadar izinlerine ilave edilmeli. Diğer kamu görevlilerimizden aylık en az yüz saat daha fazla çalışan polis memurlarımızın özel hizmet tazminatlarının yükseltilmesi gerekiyordu. Polis memurlarımız üstlerinden mobbing ve psikolojik şiddet görüyor, bunların ortadan kaldırılmasıyla ilgili çalışmalar yapılması gerekiyordu. Kiraların yüksek olduğu büyük şehirlerde polislerimiz aldıkları maaşla ancak kirayı karşılıyorlar, bunlarla ilgili kira yardımı düzenlemesi getirilmesi gerekiyordu. Polis Meslek Kanunu ve yetki kullanımına dair daha açık, daha net bir yasa hazırlanmalıydı. Jandarma uzman çavuşlarımıza kadroları verilmeli, artık sözleşmeli uzman çavuş olmamalı. Bunların çalışma saatleri 24/24 olmamalı, buna mutlaka bir düzenleme getirilmelidir. Diğer kamu çalışanlarının dahi yararlandığı il jandarma komutanlığına ait misafirhanelerden jandarma uzman çavuşlarımız neden yararlanamıyorlar?
Her ikisi de İçişleri Bakanlığına bağlı olan ve ikisi de iç güvenlik ve asayişi sağlayan Emniyet teşkilatı ve Jandarma teşkilatı arasındaki maaş adaletsizliği mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. Düşünün arkadaşlar, bir örnek vereceğim size: Seçim bölgem Aydın'da İl Emniyet Müdürü yaklaşık 75 bin lira maaş alırken İl Jandarma Alay Komutanı 100-105 bin lira maaş alıyor yani baktığınızda yüzde 25 fark demektir. Dolayısıyla bu tarz adaletsizliklerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Emniyet teşkilatının maaşlarının da bir an önce jandarma teşkilatımızın düzeyine getirilmesi lazım. Jandarmanın maaşını indirelim demiyoruz, onların da o düzeye getirilmesi gerekiyor.
48 maddelik bu teklifin, benim gördüğüm, 7 maddesi gerçekten sıkıntılı ve karşı çıktığımız maddeler. Şimdi, bunlara baktığımızda, kanun teklifinin 1'inci maddesinde üniversitelerin mühendislik, tarih, sosyoloji, halkla ilişkiler ve tanıtım, psikoloji bölümlerinden mezun olanlar tezli yüksek lisans yapma şartıyla kaymakamlık sınavına girebiliyorlar. Arkadaşlar, kaymakamlık yalnızca yönetsel bir pozisyon olmanın ötesinde, hukuki bilgi birikimi, kamu yönetimi ve kamu ilişkileri konusunda derin bilgi ve beceri gerektiren bir meslektir. Kaymakamlık mesleğine, mesleğin ihtiyaçları ve özellikleriyle örtüşmeyen bölümlerden mezun olan kişilerin sadece tezli lisansüstü eğitim alarak bu sınava girmeleri doğru bir uygulama değildir. Şimdi, mühendislik, tarih, sosyoloji, psikoloji, halkla ilişkiler mezunları tezli yüksek lisans yapınca kaymakam olabiliyormuş. Arkadaşlar, zaten apartman binalarını üniversite yaptınız, apartman daireleri üniversite oldu. Yurt dışında ne olduğu belli olmayan, uyduruktan üniversitelere denklik verdiniz. Şimdi, parayı bastıran diploma alıyor, parayı bastıran yüksek lisans alıyor. Böyle bir uygulama olur mu arkadaşlar? Şimdi, tabii, bu bölümleri sayarken dedim ki: "Pazarlama da olsaydı da bari kaymakamlarımız ürün pazarlasaydı." Şimdi, arkadaşlar, bir ilçede kaymakam devletin temsilcisidir; her şeyi bozdunuz, bari lütfen bu geleneği bozmayın.
Özellikle 3'üncü madde var arkadaşlar. 3'üncü maddede müfettişler her türlü gizlilik derecesini haiz, kasa, depo, ambar, dolap, bilgisayar, bilgisayar programları ve kütükleri, diğer dijital materyalleri, kamera kayıtları vesaire vesaire -inanın, burada sayamayacağım- her şeye el koyma, mühürleme hakkına sahiptir. Ya, siz bir belediyeye gittiniz, belediyenin bütün bilgisayarlarını mühürlediniz; nasıl hizmet verecek, nasıl su parasını alacak? Bu madde, sınırsız yetki verdiğiniz müfettişleri tek adam rejiminin silahşorları hâline getirecektir. İnanın bana, cumhuriyet savcılarımızda bile böyle bir yetki yok. Savcılarımız bir operasyonda arama ve el koyma işlemi yaparken mahkeme kararı alıyorlar ama mülkiye müfettişlerimiz sınırsız yetkileriyle her şeyi yapabiliyorlar.
Hatta, bakın, maddeye öyle bir şey yazmışsınız ki müfettiş, vali veya kaymakamdan talep ettiği durumda o vali ve kaymakam gecikmeksizin, derhâl yerine getirmelidir. Ya, böyle bir madde olur mu ya? Ya, bir müfettiş, vali ve kaymakama talimat mı veriyor arkadaşlar? Bu, benim valim ve kaymakamım için büyük bir züldür. Bu, demokratik seçimlerle seçilen belediyeler üzerinde de çok ciddi sıkıntılar doğuracaktır. Müfettişler İstihbarat Teşkilatı dâhil her yeri denetliyorlar. Şimdi, istihbaratta bu ülkenin her vatandaşına ait bilgiler, belgeler var; görevli müfettiş gidecek, her türlü bilgiye, belgeye el koyacak; böyle bir şey olabilir mi, böyle bir hukuk devleti olur mu? Biz bu ülkede kozmik oda hadisesini yaşadık. Kozmik odaya girdiler, tüm bilgilerimiz okyanus ötesine gitti. Bu, gerçekten çok sıkıntılı bir maddedir.
16'ncı maddede yer alan noterlikle ilgili bir şey var. Burada da deniliyor ki: Eskiden noterin bağlı olduğu mülki idare amirinden imza alınıyordu, diğer illerden de alınsın. Kişi yetki vermediği sürece noterler kendi sistemleri içerisinde başka bir noterin vekâletnamesini bile göremezken başka illerdeki mülki amirlerin onay vermesi de yine yanlış bir düzenlemedir.
Evet, şimdi, bir de 17'nci maddemiz var. 17'nci madde diyor ki arkadaşlar: Bu araç kiralama firmaları, "rent a car"lar, kiralanan araçlarla ilgili -ilk getirdikleri maddeye göre- beş yıl süreyle tüm konum bilgilerini saklamak zorunda. Şimdi -sağ olsun- Komisyondaki arkadaşlarımız, ilgili Bakan Yardımcısı arkadaşımız ve Komisyon Başkanımız benim ısrarlı muhalefetim üzerine bunu beş yıldan üç yıla indirdiler, burada kendilerine de teşekkür ediyorum ancak bunu da yine yüksek buluyorum çünkü bu, ileride gerçekten yeni çetelerin, yeni şantaj çetelerinin oluşmasına sebep olacaktır arkadaşlar. Evet, terörle mücadelede güvenliğimizi artırmak için tabii ki araç kiralama bilgileri, konum bilgileri çok önemli ancak bu madde çok hassas bir durum yani Sağlık Bakanlığımızdan, e-devletten bile birçok verimiz çalınmışken bu özel firmalarda bunların güvenli bir şekilde saklanabileceği, korunacağı yönünde endişelerimiz var. Bu maddenin de yanlış olduğunu düşünüyoruz.
Yine, bu torba kanunda bir 33'üncü madde var. Şimdi, 33'üncü madde diyor ki: İçişleri Bakanlığınca Türk vatandaşları tarafından yurt dışında kurulan derneklere idari, mali ve teknik destek sağlanır. Şimdi, bu sıkıntılı bir madde. Nasıl sıkıntılı bir madde? Ben bunu Komisyonda da söyledim, dedim ki: Evet, idari ve teknik destek verelim ancak mali destek yanlıştır. Niye yanlıştır? Çünkü bu yurt dışına para çıkartmak için suistimallere açık bir maddedir. Yarın bir başkası gelir, bir dernek kurdurur ve oraya para aktarımı yapar. Başka biri gelir, PKK'ya orada bir dernek kurdurur, PKK'ya para aktarımı yapar. Eğer gerçekten ülkemizin menfaati için bu dernekler orada faaliyet gösterip ülkemize katkı sağlayacaklarsa bunun yolu da vardır yani gerekirse değişik yollarla, işte, örtülü ödenek gibi değişik yollarla bu kaynak zaten sağlanabilir. Bununla ilgili ayrıca İçişleri Bakanlığının yurt dışına para çıkışını sağlamasını doğru bulmuyoruz.
Şimdi, bir 35'inci madde var, bu madde diyor ki: Yabancılara kısa dönem ikamet izni verilmesine esas olacak taşınmazların niteliği ve değeri Bakanlıkça belirlenir. Arkadaşlar, niye biz kanunları net yapmıyoruz, niye muğlak yapıyoruz? Bakın, aylar önce burada hepimizin onay vererek Genel Kuruldan geçirdiğimiz vatandaşlıkla ilgili bir yasa var. Vatandaşlıkla ilgili yasada dedik ki: Toprak satışı kaldırılsın ve 400 bin dolar karşılığında konut ve iş yerine döndürülsün. Önceden, biliyorsunuz, dönüm dönüm, binlerce dönüm arazimiz, toprağımız satılarak vatandaşlık verdik. Günaydın, aklımız başımıza geldi, yanlıştan döndünüz, teşekkür ediyorum ve bu kanunu değiştirip sadece konut ve iş yeri artı 400 bin olarak çıkardınız. İyi de peki, burada bu yetkiyi biz niye Bakanlığa veriyoruz? Çok zor mu, burada da şu meblağda -aynen vatandaşlıkta olduğu için- konut ve iş yeri diyelim. "Bakanlık toprak satmaz." Kardeşim, sen satmazsın, bir başkası gelir satar. Niye net yapmıyoruz? Yani kanunlar kişilerin inisiyatifine göre mi yapılır? Kanunlar kişilerin iyi niyetine göre mi yapılır? Biz kanunları net yapacağız ki kanunlar herkesi bağlasın.
Şimdi, yine, değerli arkadaşlar, bir 37'nci madde var. Bu 37'nci madde de çok ilginç bir madde, diyor ki: Türkiye'nin göç yönetimini geliştirmek, göç politikalarını desteklemek için bir Göç Vakfı kuruyoruz. Şimdi, "Göç Vakfı kuruyoruz." derken aslında bu Göç Vakfı kuruldu, hâlihazırda var ama şimdi bizden yetki isteniyor yani bunu kanunlaştırmamızı istiyorlar, emrivaki yapıyorlar, zaten aylar önce kurulmuş. Peki, arkadaşlar, biz bu Göç Vakfını niye kuruyoruz? Şimdi, Komisyonda arkadaşlarımız dedi ki bana: "Evet, bu Göç Vakfını kuruyoruz çünkü yurt dışından gelen fonları alabilmek için, diğer özel sektörlere komisyon vermemek için böyle bir vakfa ihtiyacımız var." Tamam, bunu anlayabilirim, bu konu makul gözükebilir. Ancak, şimdi, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfında olan tüm yetkiler Göç Vakfında da var. Nasıl yetkiler? Her şeyi alır satar, Sayıştay denetimine tabi değildir, Kamu İhale Kanunu'na tabi değildir, hiçbir denetime tabi değildir; istediğini yapabilir, istediğini alabilir, istediğini satabilir. Arkadaşlar, biz Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına bu yetkileri verirken Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ülkemiz için gerçekten çok önemli işler yapmıştır. Bakınız, hatırlayın, 1974'te Kıbrıs Harekâtı yaptığımızda tüm dünya Türkiye'ye ambargo koymuştu. İşte o zaman, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının öncülüğünde ASELSAN'ı kurduk; akabinde TUSAŞ'ı, TAI'yi, ROKETSAN'ı, HAVELSAN'ı, birçok savunma sanayisi şirketini kurduk ve ülkemize çok ciddi hizmetler ediyor.
Peki, bu Göç Vakfı ne yapacak? Arkadaşlar, Bakanlık var, Göç İdaresi Başkanı var, bürokratlar var, hepsi var; peki, bunların yapamadığını Göç Vakfı mı yapacak? O zaman siz ne iş yapıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER KARAKAŞ (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun, lütfen.
ÖMER KARAKAŞ (Devamla) - O yüzden, bu Göç Vakfıyla ilgili konu da çok hassastır. Özellikle ülkemizde sığınmacıların had safhaya geldiği bir zamanda, ülkemiz açısından sıkıntı olan böyle bir konuda Göç Vakfı kurup göç politikalarının güçlendirilmesi ve desteklenmesi yanlıştır. Sığınmacılar konusuna bakıldığında, siz kendinizi ensar, onları muhacir görüyor olabilirsiniz ancak bizim için sığınmacılar meselesi ülkemizin gerçek beka meselesidir arkadaşlar. Dikkat edin, her konuşmamda söylüyorum, bugünün 10-12 milyon sığınmacısı otuz sene sonra 35-40 milyon... Ya, insaf! Bizim çocuklarımıza bu iç savaşı yaşatmayın, bizlere evlat acısı tattırmayın; yazıktır, günahtır. Bizim çocuklarımızı Anadolu'yu yeniden fethetmek zorunda bırakmayın.
Tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)