| Konu: | Dahiliye Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 19.11.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifiyle ilgili Gelecek-Saadet Meclis Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Kanun teklifiyle bozulan kamu düzeninin yeniden tesis edilmeye çalışıldığını görüyoruz. En sonda söyleyeceğimi en başta söylemek isterim: Bozulan kamu düzenini torba yasaların içine atılmış parça parça çözümlerle değil konuyu bütüncül olarak ele alarak çözebiliriz, gerçek reformlarla çözebiliriz, bunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, huzur içinde bir yaşam sürdürebilmek her vatandaşımızın en temel hakkıdır ancak son yıllarda bu hakkı mumla arar hâle geldik, ekmeğe muhtaç olduğumuz gibi huzura da muhtaç hâle geldik. Bir vatandaşımız bütün günün stresiyle akşam eve döndüğünde televizyonda haberleri izlemekten, telefonunu eline aldığında ise sosyal medyaya girmekten korkar hâle geldi. Her haber kanalında bir cinayet, her sosyal medya platformunda bir felaket. Değerli milletvekilleri, kafamızı kuma gömdüğümüzde, maalesef, gerçeklerden kaçamıyoruz. Bakın, daha dün Üsküdar'da ticari bir araç sürücüsü yaya geçidinden karşıya geçen genci "Hızımı nasıl kesersin!" diye darbetmeye kalkıştı. İzmir'de kendisini mecburen baba olarak adlandırmak zorunda kaldığımız bir insan müsveddesi boşanma aşamasında olduğu eşini görüntülü aradı ve küçük çocuğunun boğazına bıçak dayayarak tehdit etti. Arnavutköy'de bir özel okul, Beylikdüzü'nde bir kuyumcu kimliği belirsiz kişiler tarafından kurşunlandı. Şiddet sokaklarda, evlerde, iş yerlerinde maalesef bir virüs gibi yayılıyor. İnsan ilişkilerinde hoşgörüsüzlük, toplumda tahammülsüzlük ve öfke maalesef giderek artıyor.
Değerli milletvekilleri, silahlanma konusu maalesef korkunç boyutlara ulaşmış durumda. Burada önlem almaya çalışıyorsunuz bu konuyla ilgili, güzel ama şu soruyu sormak isterim: Vatandaş silaha nasıl bu kadar kolay ulaşabiliyor? Bakın, en temel soru bu: Vatandaş silahla nasıl bu kadar kolay ulaşabiliyor? Bu ülkenin dürüst, namuslu, güvenilir insanlarına haram olan, yasak olan bakıyorsunuz sicili bozuk insanlara helal olabiliyor. Bir soru daha, bakın, burası çok önemli, iktidar partisindeki arkadaşlarımızın bu konuyu araştırmalarını özellikle istirham ediyorum: Son yıllarda silah ruhsatlarında bir artış var mıdır yok mudur? Silah ruhsatı vermenin şartı bellidir, yerel siyasetçilere -bakın, bunu özellikle altını çizerek söylüyorum- şartları tutmadığı hâlde silah ruhsatı verildiği haberleri doğru mudur? Bu konuyu, madem bu konuda samimisiniz, bu soruyu da bir araştırmanızı sizlerden istirham ediyorum.
Bu yasayla tam bireysel silahlanmayı engelleyen bazı değişiklikler oluyor diye sevineceğiz derken bir bakıyoruz, devlet büyükleri tarafından armağan edilen silahların harçtan muaf olması maddesi de yasaya eklenmiş. Değerli milletvekilleri, işte bu tutarsızlıklara itiraz ediyoruz. Devlet artık silahlanmayı bir armağan, bir hediye olarak görmemeli. Bireysel silahlanmayı engellemek istiyorsak bu işe en yukarıdan başlamak zorundayız. Vakayıadiyeden olayları gördüğümüz zaman artık cinayet olmadığına seviniyoruz. Peki, bu kadar cinayeti, toplumsal ve ahlaki çöküşü nereye koyacağız? Daha bir ay önce hepimizi derin bir kedere boğan İstanbul'daki Sur cinayetini; yüzüne bakmaya kıyamadığımız, doyamadığımız Narin'imizin katledilmesini; gündüz kuşağı programlarında yaşanan onca rezilliği Allah aşkına nereye koyacağız? Bunları nasıl yok sayacağız?
Buraya da ayrı bir parantez açmak istiyorum: Türk ahlak yapısıyla hiç bağdaşmayan, her türlü millî ve manevi duygularımızı istismar eden, en büyük hazinemiz millî birlik ve ahlakımızı dinamitleyen bu programlara ne yapacağız? Bu soruyu özellikle sormak istiyorum.
Şunu da soruyorum: Allah aşkına, bu ülkede RTÜK ne iş yapar? RTÜK, siyasi saiklerle hareket edeceğine, kararlar vereceğine önce gerçek işine, bu konulara odaklansın diyoruz. Bir düzenleme gerekiyorsa buradan biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yapalım ama bu konuyu çözelim. Çeteleşme almış başını gitmiş, her köşebaşında yer almasına şaşırmadığımız torbacıların gençlerimizi uyuşturucu bataklığına çektiğini üzülerek görüyoruz.
Her cep telefonu bir kumarhaneye dönmüş durumda. Evet, değerli milletvekilleri, maalesef, gençlerimizin, vatandaşlarımızın cebinde artık bir kumarhane geziyor. Üzülerek söylüyoruz, sanal kumar belası gençlerimizi maalesef bir borç sarmalının içine çekiyor. Öte yandan, saçma sapan mafya dizilerinde suç örgütlerinin ve elebaşlarının romantikleştirilmesi, liderlik pozları, güç, servet ve kaygı kazanmanın kolay yolları olarak gösterilmesi yine bu suç örgütlerinin gençler arasında "Bize kimse dokunamaz." algısını oluşturarak pervasızca hareket etmeleri, hukuk sisteminin aciz kalması, cezaların caydırıcı olamayışı bu tehlikeli döngünün sürmesine neden olmaktadır. Daha evvelki gün uluslararası bir suç baronu İstanbul'da yakalandı. Şurası yanlış anlaşılmasın lütfen, biz "Yakalamıyorsunuz." demiyoruz; biz, bütün bu kriminal insanlar yurda nasıl giriyor, bunu soruyoruz. Biz "Bütün bu kriminal tipler neden özellikle Türkiye'ye geliyor?" diyoruz. Nasıl geliyor? Alın size kamu düzeninin bozulmasına bir örnek.
Evet, bakın, yaşadığımız ülke eskiden de gül bahçesi değildi; eskiden de çeteler, mafyalar, organize suç örgütleri faaliyet gösterirdi ama bir şekilde hesap verebilirlik algısı toplumun tamamına hâkimdi. Şimdi maalesef, her sektörün ayrı bir çetesi var; evet, maalesef her sektörün ayrı bir çetesi var. "Çocuğum doğacak." diye seviniyorsunuz; bir telaşla, bir heyecanla hastaneye gidiyorsunuz, hop yenidoğan çetesinin kucağına düşüyorsunuz. Vatandaş devletine nasıl güvenecek, soru burada.
Bakın, yenidoğan çetesiyle ilgili dava başladı. Dün, bugün bir gelişmeyi sizlerle paylaştım. Dönemin Başbakanı 2016 Ocak ayında Sayın Ahmet Davutoğlu'na bir ihbar geliyor yani bu konuyla ilgili, doğrudan bu konuyla ilgili bir ihbar geliyor ve Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu bu konuyla ilgili bir inceleme emri veriyor, inceleme raporu düzenleniyor ve mayıs ayında da bu konuyla ilgili bir soruşturma talimatı veriyor. Bakın, inceleme emrinde geçen detay "Yenidoğan alanındaki güncel tıbbi bilgilerle tanı ve tedavilerin uyumlu olmadığı, bu durumun bebeklere zarar verebileceği ve hastanede yatış sürelerini uzatabileceği, bu nedenle SGK'ye yüksek fatura çıkarılabileceği..." Yani bugünkü davayla aynı konu; bakın, 2016 yılına kadar gidiyor, Sayın Davutoğlu bununla ilgili bir soruşturma başlatıyor, tam da bu işin yarım kaldığı gibi onun hikâyesi de yarım kalıyor. Maalesef, Türkiye'de 2016 Mayıs birçok şeyin de yarım kalması anlamına geliyor.
Şimdi, bundan sonra ne olmuş bu soruşturma? Maalesef bu soruşturmanın gereği gibi üzerine gidilmediği ve buradan hastanelerin bir şekilde kolayca sıyrılabildiğini görüyoruz ve ondan yedi sekiz yıl sonra hepimizi derinden sarsan bu olayla karşılaşıyoruz. Biz şimdi diyoruz ki: Bu soruşturmanın, bu davanın seyri 2016 yılına kadar gitmelidir, geriye kadar bütün olaylar araştırılmalıdır.
Evet, üç kuruş birikim yapıyorsunuz, başımı sokacak bir ev alacağım diye seviniyorsunuz, sonra karşınıza gayrimenkul tapu çetesi çıkıyor. Gözünden sakınarak evlat yetiştiriyorsunuz, bir gün bir öğreniyorsunuz ki evladınız pusuya düşürülüp müptela olmuş uyuşturucu çetelerinin maalesef tuzağına düşüyor. Devletin vicdanlı savcılarına koşuyorsunuz; bir araştırılıyor, yöneticisi emniyet mensubu olan bir tablo ortaya çıkıyor. Organ çetesi, bahis çetesi, otopark çetesi, çete, çete, çete; uzayıp gidiyor değerli milletvekilleri. Bu kamu düzeni sorununun, bu ahlaki çözülmenin hangi birini sayalım? Ahlakı düzeltmeden adaleti nasıl tesis edeceğiz? Kapsamlı bir adalet reformu yapmadan, siyasi ahlakı tesis etmeden kamu düzenini nasıl inşa edeceğiz? Her düzenlemeyi torba yasanın içine atmayı alışkanlık hâline getiren iktidara sormak istiyorum: Kamu düzenimizi korumak için daha kaç torba yasa getireceksiniz? Bekçilere üst aramasından başka yetkiler de mi vereceğiz? Allah aşkına, kamu düzeni sorununu böyle mi çözeceğiz? Kamu müfettişlerine süper yetkiler mi tanımlayacağız? Ya da en iyisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - "Evet, ülkenin göçmen sorunu var, kuralım bir göç vakfı." Böyle mi çözeceğiz sorunları arkadaşlar? Evet, bu sorun var, Türkiye'nin böyle önemli bir sorunu var. O zaman gelin, göç vakfı değil bir göç bakanlığı kuralım.
Arkadaşlar, sorun ciddi, sorun tahmin ettiğimizden de ciddi. Bakın, bugün eleştirel bir tonda bahsettiğimiz eski Türkiye, eski Türk filmleri gibiydi, belki fakirdi, belki garibandı ama dışarıdan bir felaket geldiğinde bütün aile bir arada olurdu. Biz bugün bizi biz yapan hasletlerimizi aşındırıyoruz; birliğimizi, dirliğimizi, beraberliğimizi gözümüzü kırpmadan harcıyoruz. Bu gidişle evlatlarımıza sosyal patlamanın eşiğinde bir ülke miras bırakacağız. Gelin, bu torba yasaları bir kenara bırakalım, gerçek bir adalet reformu üzerinde çalışalım. Gerçekten, kamu düzenini bu ülkede birlikte tesis edelim.
Çetelerin başını birlikte ezelim, sorunları birlikte çözelim diyor; dün yaptık, yine yapabiliriz diyor, bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)