Konu: | Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 19 |
Tarih: | 14.11.2024 |
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Teşekkürler.
Üzerinde konuştuğumuz 13'üncü madde, öncelikle, Noterlik Kanunu'nun içinde ne aradığını anlamadığım bir madde, boşanmayla ilgili. Boşanma deyince elbette biz de kadınlar için boşanmak nedir, ne demektir, bunu konuşalım istedik. Boşanma kararı kadınlar için çok zor bir karar. Toplumsal baskıyla uğraşacak, aile baskısıyla uğraşacak, mahkemeye gidecek, barıştırılmakla uğraşacak, o sürecin bütün yükü kadının üzerinde olacak, suçlanacak, aile birliğini dağıtmakla, çocukları önemsememekle suçlanacak, bu aile birliğini neden bozduğu üzerine suçlanacak, ekonomik ve psikolojik şiddetle karşılaşacak, bütün yaşamı deşifre edilecek, bütün yaşamı tartışılacak ve bunu şöyle ideal bir hâlde söylüyoruz: Kadın hiçbir fiziksel, cinsel şiddet görmeden boşanma sürecine gidiyorsa. Bir de o bozmakla suçlandığı aile birliğinin içerisinde şiddet, cinsel şiddet, psikolojik ve ekonomik şiddet yaşadığını öngörürsek -ki bu, Türkiye'de oldukça yüksek bir rakamdır- orada ne olacak? Orada ne olacağını biz bugün Bursa'da gördük. Özlem boşanmak istediği erkek tarafından öldürüldü. Özlem'i öldüren erkeğin soyadı, Hakan'ın soyadı büyük bir özenle de gizleniyor ama biz bu katil erkeğin adını soyadını bilmek, biraz da erkeklerin ifşa olmasını istiyoruz. Hani deniliyor ya "Mahremi biliyoruz." diye "Bu kutsal aile çatısının altındaki mahremi biliyoruz." diye; nasıl Serap'ın bir mahremi olmadıysa Hakan'ın da olmasın, Serap'ın bütün hayatını günlerdir bütün ülke konuşuyor, Hakan'ın da olmasın bir mahremi, Hakan'ın da işlediği suçla teşhir olduğu, soyadıyla birlikte teşhir olduğu bir hayat arıyoruz. Kadınlar boşanmak istediklerinde çocukları ellerinden alınıyor, boşanmak istediklerinde aileleri reddediyor, sokakta kalıyorlar, geçinecek güçleri olmuyor çünkü çoğunlukla kadın çalışmaz, kadın özellikle de gelir ve statü getirecek işlerde çalışmaz, ev içinde zaten büyük bir emek sömürüsüyle yaşar ama bu emek sömürüsünün dışında dışarıda bir emek harcamasına izin verilmez ve boşanma aşamasında "Aman laf söz gelmesin, aman hakkında bir şey konuşulmasın." diye kadının çalışması buralarda da engellenir. Ve bütün sistem bizi o şiddet gördüğümüz, yok sayıldığımız, bütün kimliğimiz ve varlığımızın yok edilmeye çalışıldığı evlere geri göndermeye çalışıyor. Ya Özlem gibi katlediliyoruz ya da o evlerde yaşamak istediğimiz için, Serap Avcı gibi yaşamımızı korumak istediğimiz için, kendimizi koruduğumuz için, kendimizi korurken bize saldıran erkeği öldürdüğümüz için hapsediliyoruz. Kim gibi? Yasemin gibi. Kim gibi? Çilem gibi. Kim gibi? Nevin gibi. Bize sunulan 2 seçenek var: Ya öl ya hapse gir. Boşanma sürecinin tamamında bütün hayatı didik didik edilen, hiçbir hak tanınmayan, nafaka istediğinde bin türlü lafla suçlanan ve erkeklerin türlü manipülasyonuyla karşı karşıya bırakılan, sürekli boşanmaktan vazgeçmek zorunda bırakılan kadınlar sadece ölmek ve öldürmek denklemine mahkûm ediliyor.
Ben aslında çok da uzatmayacağım ama şunu söylemek isterim: "Boşanma" dediğimiz şey... Erkeğin boşanması her zaman kolay, burada bir süreyi üç yıldan bir yıla indirerek kadınlar için hiçbir şey yapılmış olmuyor. Meselenin kendisi kadınların gerçekten boşanabilmesi, boşanma sürecinin güvenlik içerisinde geçmesi, boşanma öncesinin güvenlik içerisinde olması, bu güvenliğin sağlanması, boşanmak isteyen bir kadının gerçek anlamda hukuki ve yaşamsal desteğe ulaşabilmesi, hayatıyla ve çocuklarıyla tehdit edilmemesi; burada meselenin kendisi budur. Hatırlarsak, biz İstanbul Sözleşmesi'ne Nahide Opuz'un yok edilen yaşamı ve Nahide Opuz boşanmak istediği için katledilen annesiyle adım atmıştık. Buradan tekrar söyleyeyim: Nahide Opuz'un avukatı Meral Danış Beştaş'tı. Bu sözleşme bizim sözleşmemizdi ve unutmadık, geri alacağız, bunu da tekrar söylemek isterim.
Velhasılıkelam, kadınların boşanması zor, hatta imkânsızdır ve bu, böyle, bu tip düzenlemelerle çözülecek değildir; toplumun erkek kollamacılığı, yargıdaki erkek kollamacılığı sona ermeden de olmayacaktır.
Haftaya, 25 Kasım, Kadına Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü. Biz 25 Kasıma girerken katledilen çocuklar, katledilen kadınlar, çalınan yaşamlarla giriyoruz ve bunların neredeyse tamamını erkekler yapıyor yani bir erkek şiddetinden bahsediyoruz ve bundan çıkışımız kendi kadın mücadelemizdir, feminist mücadelemizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamalayın Sayın Çubuk.
BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) - Bu mücadele içerisinde bizim için çok anlamlı bir şarkı var, bu şarkıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Bu şarkı yerine kayyım atanan Mardin Belediyesi Eş Başkanımız Devrim Demir'in şarkısı "Tu Ki Yi." Bunu bütün kadınlara armağan ediyorum.
(Hatibin cep telefonundan bir şarkı dinletmesi)
(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)
BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) - Sayın Başkan, sürem vardı.
BAŞKAN - Sayın Milletvekili, kürsüde söz hakkı sayın hatiplerin, siz değerli milletvekillerinindir.
BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) - Tamam, kapatıyorum.
BAŞKAN - Tamam, buyurun.
BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) - Devrim Demir'in yasaklanan şarkısı bizim özgürlük şiarımız, kurtuluş şiarımızdır. Bu Mecliste ve mahkemelerde bu şarkıya sabır yoktur. Biz Türkçe, Kürtçe, Lazca, her dilde özgürlük ve kurtuluş şarkılarımızı söylemeye, sokakta mücadele etmeye devam edeceğiz ve 25 Kasım sürecinde sokakta karşılaşacağımız kolluk şiddetine karşı da "..."(*) diyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)