GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:18
Tarih:13.11.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Sayın Başkan, öncelikle teşekkür ederim.

Ben de ekran başında bizleri izleyen değerli haklarımızı ve cezaevlerinde bulunan bütün siyasi tutsakları saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, yine, dokuzuncu yargı paketinin özellikle çoğunluğu Noterlik Kanunu'nda yapılmak istenilen düzenlemeleriyle bugün kanun teklifini tartışıyor, değerlendiriyor, konuşuyoruz. Sonuca bir katkısı olacak mı bilmiyoruz ama umuyoruz, bekliyoruz ki gerçek anlamda toplumun beklentisini esas alan, toplumun beklentisine cevap veren bu düzenlemeler yapılır; toplumun özellikle infaz noktasında, cezaevleri noktasında beklentisine cevap olan bir yaklaşım ortaya konulur diyoruz.

Tabii, bu dokuzuncu yargı paketinin ikinci bölümünde, aynı şekilde, daha önceki yargı paketlerinde de olduğu gibi, az önce söylediğim şekilde infaza dair hiçbir düzenleme yok. Aslında, cezaevlerinde örgün eğitime dair bir düzenleme var ama bu cezaevlerindeki örgün eğitime dair düzenleme yapılırken yine siyasi tutsaklar yönünden bir ayrım yapılmış. Siyasi tutsakları iyi hâlli olup olmama noktasında belli bir noktaya, belli bir kefeye koyup oradan değerlendiren ve oradan mahkûm eden bir yaklaşımla; yine siyasi tutsakları Anayasa’nın 42'nci maddesinde temel olarak güvence altına alınan eğitim hakkından mahrum bırakan bir düzenleme yapılıyor. Biz bunu Komisyonda defaatle söyledik ve tekrar bunu söylüyoruz: İyi bir düzenleme yapıyorsunuz, cezaevlerine örgün eğitimi getirmeye çalışıyorsunuz ama buradan "iyi hâl" kelimesiyle siyasi tutsakları dışında tutmaya çalışıyorsunuz. "İyi hâl" kelimesini içinden çıkararak bunu hakikaten uygun, olumlu bir yasa teklifi hâline getirebilirsiniz.

Onun dışında, yine, "etki ajanlığı" diye bir düzenleme vardı; bu düzenleme özgürlüğün boynuna sinsi bir giyotin olarak vurulacak bir darbeydi ama kamuoyunda gelişen tepkilerle, muhalefetin hem Komisyonda hem de Genel Kurulda öncesinde vermiş olduğu tepkilerle şimdilik geri çekildiği söylendi ve yakın zamanda tekrar getirileceği ama uzlaşıyla getirileceği söylendi. Beklentimiz de elbette bir düzenleme yapılacaksa Meclis içerisinde bulunan bütün partilerin uzlaşısıyla yasal düzenlemelerin yapılmasıdır.

Yine, son zamanlarda Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanı tarafından sıkça söylenen cezasızlık algısı. "Bu cezasızlık algısıyla cezaevlerinde hiç kimsenin yatmayacağı bir uygulamayı ortadan kaldırıp herkesin bir süre de olsa cezaevinde yatarak cezasızlık algısını kıracak bir düzenleme yapmayı planlıyoruz." diye açıklamalar yapıldı. Ama cezasızlık algısı bizim için bu değil, cezasızlık algısı Kürt halkı için bu değil; cezasızlık bizim için Roboski'dir, Tahir Elçi davasıdır, Kemal Kurkut davasıdır, Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz davasıdır. Bunların tamamı, bu katliamların tamamı AKP döneminde meydana geldi. Yine, AKP döneminden önce başlayıp da günümüzde cezasızlıkla sonuçlandırılan Kulp davasından Lice davasına, Cizre davasından Vartinis davasına devam eden bir cezasızlık süreci işletildi.

Biz açıkça şunu söylüyoruz: Cezasızlıkla mücadele edecekseniz Van Edremit Belediyesinin geçmiş dönem Eş Başkanı olan Rojbin Çetin'e köpekli bir şekilde yapılan işkencenin yargılanmasında polisin bugün beraat ettirilmesinin önündeki engeli kaldırın, polise beraat veren sistemi mahkûm edin; cezasızlığı önce burada kaldırın. Rojbin Çetin, evine köpekli bir şekilde baskın yapılarak, işkence edilerek, ağır bir işkenceden geçirilerek gözaltına alındı ve tutuklandı. Onu yapan fail, onu yapan polis bugün yargılandı ve beraat ettirildi; cezasızlık budur, cezasızlıkla mücadele edecekseniz önce bununla mücadele edin. Kürt halkına yönelik yapılan bütün katliamların, işkencelerin hesabını önce bir sorun. Onun dışında, çıkıp kamuoyunda "Cezasızlık algısını biz bu şekilde yıkacağız." şeklinde gerçek olmayan beyanlarda bulunmayın.

Tabii, tüm bunları yaşarken, biz, son süreçte, yine 31 Mart sonrasında Hakkâri'de başlayıp Esenyurt'ta devam eden ve son olarak geçen hafta Mardin'de, Batman'da ve Halfeti'de devam eden kayyum zulmüyle, kayyum darbesiyle karşı karşıya kaldık. Geçmiş pratiklerden, biz, artık, bu iktidarın kayyum pratiğine neden başvurduğunu çok çok iyi biliyoruz; bunun sebeplerini altı başlık hâlinde sayabilirim.

Birincisi, Kürt düşmanlığını derinleştirmek için elbette kayyuma başvuruyorsunuz. Bakın, Batman kayyumu atanır atanmaz Belediyenin internet sayfasında yapılan Kürtçe duyuruları, Kürtçe ilanları derhâl kaldırmakla işe başladı; bu, Kürt düşmanlığı değil de nedir?

SIRRI SAKİK (Ağrı) - Çünkü onlar Kürt düşmanı, Kürt düşmanı.

ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) - Peki, geçmiş dönemde aynısı yapılmadı mı? Kayyumlar aynısını yapmadı mı? Öbür tarafta da hem Kürt'ün diline hem Kürt'ün kültürüne saygı göstermiyorsunuz ama öbür tarafta Kürt halkı için yeni bir yalan, yeni bir hileye başvuruyorsunuz. Şunu artık çok net bir şekilde söyleyelim: Artık Kürt halkını kandıramayacaksınız. Kürt halkı Orta Doğu’nun en politik halkıdır, bunu çok iyi bilmenizi ve bir daha Kürt halkını asla ve asla kandıramayacağınızı ve sizin yalanlarınıza asla boyun eğmeyeceğini bilmenizi istiyoruz.

Kayyum atamaktaki ikinci sebebiniz nedir? Yolsuzluk, hırsızlık ve talana sınırsız bir saha açmak; elbette bunu yaparken kayyumlarınıza ceza sorumsuzluğu tanımak ve bu noktada onları tam bir şekilde korumak. Bakın, sadece son iki atamanın, Batman ve Mardin Belediyesinin önceki kayyum döneminde yaptıkları hırsızlıkları söyleyeyim: Batman Belediyesi 3 milyar 53 milyon 970 bin TL çalmış, Mardin Belediyesi 3 milyar 52 milyon TL çalmış; Batman Belediyesi 1 milyon 970 bin TL fazla çalmış. Nereye yatırdılar, kimse bilmiyor. Bunun hesabı soruluyor mu? Sorulmuyor çünkü bir sorumsuzlukları var.

Yine, kayyumla amaçlanan diğer bir sinsi plan nedir? Faşizmin tahkim edilmesi. Faşizm önce kendine bir düşman yaratır ve bu kayyum süreciyle birlikte yapılan tam da budur. Önce belediyelere kayyum atıyorlar; belediye başkanlarımızı birtakım söylemlerle terörize ederek, kriminalize ederek onları toplum önünde, halk önünde suçlu göstermeye çalışıyorlar. Sebep ne? Bunu yaparak, belediye başkanlarını suçlu göstererek asıl arka tarafta yaptıkları yolsuzlukları, geçmişte ortaya koydukları hırsızlıkları kapatmaya, gizlemeye çalışıyorlar.

Yine, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bataklığı gizlemek için, halka sefaleti ve yoksulluğu unutturmak için bu kayyum siyasetine başvuruyorlar. Asgari ücret ev kiralarının altında, emekli sokağa çıkamıyor ama Hükûmetin tek derdi kayyum atamak.

Beşinci dertleri ise elbette milliyetçi oylar. Milliyetçi oyları kapmanın en güzel yolu, kayyum ata.

Altıncı sebep, elbette, tabii ki öncelikle Kürt belediyeleri üzerinden başlayıp ülkedeki bütün belediyelere kayyum gasbını gerçekleştirmek, tıpkı bugün Esenyurt'ta başlandığı gibi. "Yasal süreç" diyorlar, yasal süreç diye bir süreç yok; burada, Mecliste düzenlenmiş bir kanundan söz etmiyoruz, bir gece Cumhurbaşkanı kararnamesiyle yapılmış bir düzenlemeden söz ediyoruz. Bu düzenleme toplumsal mıdır? Değil. Bu düzenleme faşizmdir. Çok net bir şekilde şunu söylememiz, bilmemiz lazım: Bu düzenlemenin toplumla, halkla, yasalarla hiçbir alakası, ilgisi yoktur.

Ve tüm bunları yaparken yeni bir Anayasa tartışması yürütülüyor. Bir yandan Bahçeli tarafından bir açıklama yapılıyor, bir el uzatılıyor ama öbür taraftan bu ele karşılık iktidar tarafından, Erdoğan tarafından kayyum atamaları gerçekleştiriliyor. Hakikaten merak ediyoruz, hangisisiniz siz? Barıştan mı yanasınız, tecritten mi yanasınız? Çözümden mi yanasınız, kaostan mı yanasınız? Amaç nedir? Ne yapmak istiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Uçar.

ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bir taraftan bizler demokrasi, barış, adalet için mücadele ederken el uzatıyorsunuz, öbür taraftan hâlâ bugün İmralı'da tecridi devam ettiriyorsunuz. Doğrusu nedir, yapmak istediğiniz nedir; açık, şeffaf bir şekilde yürütmüyorsunuz. Çözüm istiyorsanız çözümün yolu şeffaflıktır, açıklıktır, dürüstlüktür; çözüm istiyorsanız en başta bunu sağlamak zorundasınız ve muhatap da İmralı'dadır, Meclistir. Bakın, Sayın Abdullah Öcalan ne diyordu? "Ben Kürt meselesi başta olmak üzere Orta Doğu'da birçok sorunun çözüm yolunu açmak için yeterli felsefi ve siyasi birikime sahibim. Şimdi bir muhatap arıyorum." Muhatap burada, muhatap Mecliste. Çözüm istiyorsanız hep birlikte bu çözümü üretebiliriz, hep birlikte bunun mücadelesini yapabiliriz ama önce şeffaf ve dürüst olmak gerekiyor ve elbette, 1'inci yüzyılda katledilen, yok sayılan, 2'nci yüzyılda da aynısını yaşatarak devam eden bir süreci yaşatıyorsunuz. 1'inci yüzyılda faşizmle demokrasiyi ortadan kaldırdınız, bu süreci hâlâ devam ettiriyorsunuz. Çözüm istiyorsanız demokrasiyi, adaleti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) - Sonuç itibarıyla, ezcümle, mesele hakikaten çözüm ise o zaman tecritten, inkâr siyasetinden ve savaştan vazgeçin. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)