GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:13
Tarih:30.10.2024

GİZEM ÖZCAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Yaklaşık üç ay önce Adalet Komisyonunda yirmi dört saate yakın süreç boyunca tartıştığımız dokuzuncu yargı paketini nihayet Genel Kurulumuzda görüşüyoruz. Ülkemiz her gün yeni bir adaletsizliğe uyanıyor. Böyle bir dönemde Adalet Komisyonundan geçen bir teklifin adalet için ne söylediği, neyi düzenlediği kadar toplumun adalet beklentilerine ne kadar cevap verdiği de önemlidir. Yani bir teklif, söyledikleri kadar söylemedikleriyle de görüşüldüğü döneme atılan bir imzadır. İktidarın neyi görmek istemediğini, ne konuda düzenleme yapmak istemediğini de bize burada gösterir. Bu anlamda dokuzuncu yargı paketi ülkemizin kanayan bir adalet yarası yokmuş gibi yapan, yalnızca iktidarın ihtiyaçlarına ya da onun makul saydığı ihtiyaçlara odaklanan bir tekliftir. Değerli milletvekilleri, ülkemiz son zamanlarda derinleşen bir şiddet döngüsüyle sarsılıyor. Kadına ve çocuklara yönelik şiddet, istismar, tecavüz, kâr için yenidoğanların katledilmesi -bu kelimeyi kullanmak istemezdim ama bu açıkça bir katletme girişimi- hayvanlara yönelik eziyet, katliam... Şiddet döngüsü genişleyerek hepimizin hayatını yutan, yutmak üzere olan bir sarmala dönüşmüş hâlde. Değerli milletvekilleri, bu döngüyü parçalayacak adımlara daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçemezdik. Bir hukuk devletini başka egemenlik biçimlerinden ayıran en önemli unsur, toplumsal yaşamı tehdit eden durumlara karşı her kim olursa olsun gerekli tedbirleri almak, hukuksal cezaları vermektir. Eğer bir fail “erkek” diye kollanıyorsa, eğer bir yenidoğan katili siyasi bağlantılarına güvenip “Paçayı yırtarım.” diyorsa, eğer bir çocuğu katleden aile efradı makbul aile kabul edildiği için “Bana bir şey olmaz.” pervasızlığıyla hareket edebiliyorsa -üzülerek söylüyorum- orada bir hukuk devleti yoktur. Hukuk devleti olmanın en temel şartlarından biri, suçu işleyenin kim olduğuna bakılmaksızın cezalandırılmasıdır; aksi durumda yürürlükte olan hukuk devleti değil, cezasızlık rejimidir. Bugün ülkemizde de cezasızlık rejimi hüküm sürmektedir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan “Cezasızlık algısı kalkacak.” söylemiyle de bunu açıkça itiraf etmiştir. Üzerimize düşen, dünya adalet mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülen bir ilke için cezasızlığı yok etmek, mücadele etmektir. Ancak o zaman ülkemizin büyük şehirleri dünyanın her yerinden mafyanın cirit attığı, şehri kana buladığı bir yer olmaktan çıkacaktır. Ancak o zaman kadına, çocuğa, hayvana yönelik şiddetin bütün toplumsal yaşamı sarması engellenecek. Ancak o zaman yargı siyasetin emrinde onu dizayn eden bir sopa olmaktan çıkıp adaletin hizmetine girecektir. Değerli milletvekilleri, “yargının araçsallaştırılması” dediğimizde bugün Esenyurt Belediyemizde yaşanan durum gibi elbette ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’na açılan davayı da konuşmamız gerekiyor. İddia ediyorum, bu dava, iktidarı tarihin tozlu sayfalarına çok yakında havale ettiğimizde, ülkemiz hukuk fakültelerinde yargının araçsallaştırılması AKP eliyle demokrasiye nasıl bir saldırıya dönüştüğünün başlığıyla okutulacak. Bu vahim davanın altını doldurmaya çalışırken nasıl taklalar atıldı ama nasıl boşa düşürüldü derslerde bir bir işlenecek, hâkimler ve savcılar üzerinde siyasi vesayet nasıl adaletsizliğin belkemiğine dönüştü diye bu dava üzerine öğrencilere sınavlar yapılacak. Değerli milletvekilleri, İstanbul seçimleri üzerine dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Ekrem İmamoğlu arasında siyasi bir tartışmaya yargı eliyle müdahale edilmek istendi. Soylu’nun sözlerini iade eden İmamoğlu’nun açıklamaları kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine hakaret olarak çarpıtıldı, 2019’da bir dava açıldı ve hâlâ o davanın süreçleri işliyor ve akılla, izanla, vicdanla bağdaşmayacak şekilde kurdukları siyasi kumpastan beslenmeye çalışıyorlar. Davada sadece içeriğiyle de değil, yürütülüş biçimiyle de vahim skandallara imza atılıyor. Davanın hâkimi eşi de hamileyken İstanbul’dan Samsun’a sürüldü, yeni gelen hâkim de hukuksuzluğa imza atarak İmamoğlu’na iki yıl yedi ay hapis cezası verdi ve bu konuyu resen araştırması gereken Hâkimler ve Savcılar Kurulu ne yaptı? Hiçbir şey. Ancak on beş gün önce İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinde AKP Grup Sözcüsü “O hâkimi Samsun’a neden sürdüğümüzü ben size açıklayayım.” diye bir cümle kurdu; hâkimin AKP’nin talimatıyla sürüldüğü itiraf edilmiş oldu. İşte, bugün Grup Başkan Vekilimiz Gökhan Günaydın’la beraber milletvekillerimiz inceleme ve soruşturma yapılması istemiyle Hâkimler ve Savcılar Kuruluna başvurdu. Biz biliyoruz ki bu ülkenin onurlu hâkim ve savcıları var, çağrımız onlaradır, onlar evrensel hukukun gereklerini yerine getirecektir ve iktidara da bir çağrımız var: Bu davadan elinizi eteğinizi çekin, burası hukuk devleti ise eğer burada gasp olmaz, yok değilse, o zaman neden uğraşıyoruz? Sekizinci yargı paketi, dokuzuncu yargı paketi, hukuk devleti askıda ise ne önemi var; değilse elinizi neden Ekrem Başkanın yakasından çekmiyorsunuz? Bu ülkenin demokrasi birikimini küçümsemenize izin vermeyeceğiz. İstanbul halkının iradesini gasbetmeye yeltendikçe cevabı İstanbul halkından bugüne kadar aldınız, böyle giderse daha büyük bir cevap almaya hazırlanmanızı da tavsiye ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli milletvekilleri, 15'inci madde kadının soyadını düzenleyen madde ve tüm kadın örgütleri ve muhalefetin baskısıyla bu konunun Komisyonda değerlendirileceği ve bizlerin önerilerinin dikkate alınacağı söylenmişti ancak şu ana kadar maddeye ilişkin bize ulaşan bir öneri yok. Usul yönünden baktığımız zaman Anayasa Mahkemesinin verdiği kararla mevcut düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı olduğu açıktır ve bu maddenin Anayasa Mahkemesinin gereklerini karşılamadığı da açıktır. Burada iki şeyden birine karar vereceğiz, ya Anayasa’ya bağlılık yeminimizin arkasında Anayasa Mahkemesinin ihlal gereklerini gidereceğiz ya da artık bu anayasasızlaştırma sürecine, gidişata bir taş da bugün buradan döşemiş olacağız. Kadınlar kendi soyadlarını kullanabilmek için dava açmak zorunda kalıyorlar, bu, eşitlik ilkesine açık şekilde aykırı. Kişilik hakkının bir parçası olan soyadı, kadının kimliğinin somut bir görünümüdür; mevcut teknoloji nüfus kayıtlarının tespiti ve soy bağının karışmamasına elverişlidir yani tek yol, kadının soyadının değiştirilmesi değildir. Kadının soyadının tartışılıyor olması ataerkil toplumun devamlılığını göstermektedir. Meselenin bir an evvel neticeye kavuşturulması ve kadınlara kendi soyadını özgürce kullanabilme hakkının tanınması gerekmektedir. Adalet Komisyonunda verilen sözün tutulmasını bekliyoruz. Değerli milletvekilleri, dokuzuncu yargı paketinin ruhu Anayasa Mahkemesi kararlarının arkasından Meclis yoluyla dolanmaya dayanıyor. Paket, birçok maddesiyle Anayasa Mahkemesi kararlarını yasama yoluyla işlevsizleştirmeye amaçlıyor kadının soyadı örneğinde olduğu gibi. Karşımızda denge, denetleme mekanizmaları zayıflamış bir rejim var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen tamamlayın. GİZEM ÖZCAN (Devamla) - O yüzden, Anayasa'yı yok sayanlar, yasama yoluyla Anayasa Mahkemesi kararlarını işlevsizleştirenler, yargıyı siyasete sopa kılanlar ki onlar bilsinler, onların yeni anayasa yapmaya ne ehliyetleri ne de meşruiyetleri vardır. (CHP sıralarından alkışlar) 2’nci yüzyıla yakışan, antidemokratik hükümlerden sıyrılmış, insan haklarını, örgütlenme özgürlüğünü, eşit yurttaşlığı temel alan yeni Anayasa'yı son seçimlerden 1’inci çıkan partimiz Cumhuriyet Halk Partisi yapacaktır. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)