| Konu: | Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 23.10.2024 |
SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle TUSAŞ’a yönelik olarak gerçekleştirilen hain terör saldırısında şehit olan vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza şifa diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Değerli milletvekilleri, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’u konuşuyoruz. Evet, önceki oturumlarda bu konuya dair görüşlerimizi paylaşmıştım. Ben, bugün hastanın da tüketici, müşteri olarak görüldüğü bir sağlık sistemine sahip olduğumuz için kanla, canla patlayan bir sistemden bahsetmek istiyorum; belki de yaşarken görüp görebileceğimiz en aşağılık çeteleşmeyi önümüze koyan o sistemden. Meselenin özünde insan hayatını metalaştıran, dünyaya öncülük edecek şekilde derin bir iştahla keşfettiğimiz ekonomi sistemi var: Taşeronizm. Bu sistemle siz özel hastaneye taksi plakası verir gibi ruhsat veriyorsunuz, o da birimlerini başka başka şirketlere kâr oranı karşılığında devrediyor, aynı taşeron firma 10 tane hastanenin daha sorumluluğunu alıyor; köprü, havaalanı, TOKİ ihalesi alır gibi hastanelerin diyaliz, yoğun bakım, yenidoğanlarını alt firmalara taşere ediyor. Konuştuğumuz çete de aslında bu taşeronlardan biri. Yenidoğan çetesi, maalesef münferit bir çete değil sağlıkta taşeronlaşmanın doğurduğu paralel sağlık teşkilatlanması. Sağlık sektörünü kamunun hâkimiyetinden çıkaran, sermayenin elinde oligopol hâline getiren bir sistem bu, maaşlı doktor çalıştırmaktansa doktorlara şirket kurdurup bu bölümleri işlettirmek suretiyle tamamen ticaret odaklı kurulan bir düzen. Bu ticari model, yatak doluluğuna dayalı kazanç sistemini körükleyerek bebeklerin tıbbi ihtiyaçları olmaksızın yoğun bakımda tutulmasına da yol açıyor ve bu ticari düzenin bedelini öyle enflasyonla, faizle ödemekle kalmıyoruz, evlatlarımızın, bebeklerimizin canlarıyla ödüyoruz. Değerli milletvekilleri, Türkiye'de hastanelerimizin toplam yatak kapasitesinin yüzde 30’unun yoğun bakım yatağı olması gerekirken bazı özel hastanelerde bu oran yüzde 65'lere çıkıyor. Hasta yataklarımızın çoğu kamu ve üniversite hastanelerinde ama yoğun bakım yatağının çoğu özel hastanelerde. İnsanların en hassas olduğu yenidoğanda devletteki 4.738 sayısına karşılık özelde yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı 7.248 yani özeldeki yenidoğan devlettekinin 2 katı. Anlaşılan KÖİ’yle bütçeyi sarsan devasa büyüklükteki şehir hastanelerimiz yenidoğan ihtiyaçlarını karşılamaya gelince aynı devasa işlevi görmüyor. Neden şehir hastanelerimizde, kamu hastanelerimizde yenidoğan bakımı artırılmıyor? Ve bir garabet daha: 2017 yılında Sağlık Bakanlığı yetkilileri ve Türk Perinatoloji Derneği hastanelerde habersiz ziyaretler yaparak bugün ortaya çıkmış olan problemleri, sağlık sistemimizdeki eksiklikleri raporluyorlar. Ne yazık ki bu raporlar dikkate alınmıyor. Bu, sorumluluktan azade hâl yaşadığımız skandalın denetimlerle değil bir ailenin CİMER’e yaptığı şikâyetle ortaya çıkmasından belli oluyor zaten. Soruşturmalarda ortaya çıkan bulgular da gösteriyor ki sadece 2023 yılıyla sınırlı kalmamış, geçmiş yıllara ve farklı illere uzanan birçok vakayı da gün yüzüne çıkarmış. Bu vakalar, yenidoğan ünitelerinde yaşanan ihlallerin sistemik bir sorunun parçası olduğunu ortaya çıkarıyor. Yenidoğan bebeklerinin hayatlarını ticaret aracı olarak görmek çöküşün en acımasız ve sefil olanı muhakkak. Bir çete düşünün, İçişleri, Sağlık, Adalet Bakanlıklarıyla bağlantılı olduğu iddiası var; hatta bir cumhuriyet savcısını tehdit edebilecek kadar ileri gidebiliyor. Bu durum, aslında ülkemizde çoklu kurum yetmezliği hâlini ortaya koyuyor. Bu münferit bir olay da değil, her şehirden her bir branştan dört tarafımızı saran çetelerin bir yansıması aslında. Devlet, kendini yok sayan bu çetelere karşı demir yumruğunu artık vurmak zorunda. Yaşam hakları, hakkı en belirleyicisi diyoruz ve devletin, kamu hastaneleri vasıtasıyla vatandaşının sağlık sorunlarını gidermesi Anayasa’mızla güvence altına alınmıştır diyoruz. İnsan hayatını doğrudan riske edebilecek kamu hastaneleri asla ama asla özel sektörün insafına bırakılamaz. (mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın. SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Şu görüşmelerden, iki gündür yaptığımız münakaşalardan muradımız varsa o da kârlılık ile insan hayatının kıymetinin ters orantılı olduğunu görmeyenler, bu vahşi olayı milat bilip artık gözlerini açarlar ve bu garabet sisteme bir neşter vururlar. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)