| Konu: | Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 22.10.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, saygıdeğer halklarımız ve cezaevlerinde direnen yoldaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kadın ve çocuk cinayetlerinin yaygın bir pratiğe dönüştüğü ve yaşam hakkının yerle bir edildiği Türkiye'de Narin’i, İlknur’u, Ayşenur’u ve Rojin’i anarak konuşmama devam edeceğim. Türkiye'de yaşanan ekonomik kötü gidişatın, sosyal çöküşün ve politik baskının her açıdan kristalize olduğu bu cinayetler cezasızlıkla yeni failler üretmektedir. Sistemin failleri cezalandırmakta gösterdiği tereddütlerin ve savsaklamaların ağır bedelini tüm halkımızla birlikte ödemekteyiz. DEM PARTİ olarak grubumuzca yaptığınız tüm parlamenter faaliyetlerde kurbanlaştırılan, isimsizleştirilen, yok sayılan ve katledilenler için mücadele edecek, adaletin sağlanması için kararlılıkla çalışmayı sürdüreceğiz. Muhafazakârlık zırhının arkasına saklanarak kadını ve çocuğu yok sayan patriarkal değerlerin savunucuları tarafından akıtılan timsah gözyaşları, ne yazık ki kaybettiklerimizi geri getirmediği gibi başka cinayetlerin olmasını engelleyememektedir. Bir an önce, Meclis çatısı altında, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin yapısal nedenlerinin, yargı sistemindeki cezasızlık politikalarının ve önleyici mekanizmaların eksikliklerini araştırmak, eksikliklerden hareketle etkin uygulamaları belirlemek için çaba göstermeliyiz. Kaybettiklerimizin hatıralarına saygı ancak bir daha böylesi cinayetlerin tekrarlanmamasıyla sağlanır. Mevcut sosyal ve ekonomik kötü gidişatı sorunsuz bir süreç gibi gören ve bu şekilde algı yaratan zihniyetler bizzat bu durumun sorumlularıdır. Bu tabloyu yaratanların hazırladığı kanun taslakları da içinde bulunduğumuz kötü gidişatı devam ettirmekte, buna yol açan değerleri sorunsallaştırmakta, yaşanan acılara çözüm üretememekte hatta daha da derinleştirmektedir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne ilişkin görüşmelerimiz Türkiye'de sürmekte olan ekonomik kötü gidişatın kendisinden bağımsız düşünülemez. Neoliberalizmin artık tüm ekonomik sistemin temel yapısını belirlediğini düşünürsek bu konular her daim gündemimizde olmaya devam edecektir ama işin ilginç olan tarafı, Türkiye'deki ekonomik kötü gidişatın Türkiye'nin ve Orta Doğu’nun en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorunu bağlamında düşünülmemesidir. Savaş devam etmekte, savaş için yapılan yatırımlar Türkiye ve bölge ekonomisini tahrip etmektedir. Savaş üzerinden gayriahlaki bir tüketim toplumu kurulmaktadır. Savaş, ekonomik çöküntü kadar halkın daha da yoksullaşması, yeni vergilerin konulması, daha fazla devlet borçlanması ve enflasyonun patlamasıyla TL'nin daha da değersizleştirilmesi demektir. Bu deneyimlenen pratikler içeride otoriter bir rejimi konsolide etmek için de kullanılmaktadır. Türkiye'deki Kürtlerin yaşadıkları yerlerde tüketim alışkanlıkları da tüketici haklarını koruma girişimleri de diğer bölgelere göre farklılık göstermektedir. Bu bölgelerin özellikle bir geri bıraktırma politikasına tabi tutulduğu ve bizzat kapitalist sömürge dinamiklerinin de etkisiyle güvensiz iş sahalarının ve uygulanmayan işçi haklarının ne derece yaygın olduğu artık herkes tarafından bilinmektedir. Sendikasızlık neredeyse bir norm hâline gelmiştir. Tüm emekçiler, sahip olduğu iddia edilen haklara erişememekte, haklarını kullanamamakta ve güvencesiz bir hayata itilmektedirler. Bütün bunlar yaşanırken tüketici haklarıyla ilgili bir çerçevenin Türkiye'nin her yerinde eşit bir biçimde işleyeceğini düşünmek burada sadece kendimizi ve halkı kandırmak olur. Mesela, seçim bölgem olan Hakkâri’de artan maliyetler ve alım gücünün zayıflaması nedeniyle son altı ayda 107 esnaf kepenk kapatmıştır. Yoksulluğun bu derece yaygınlaşması yürütülmekte olan savaştan azade düşünülemez. Oradaki yerel dinamikleri ve bizzat savaşın baskı ve politikalarının yarattığı tahribatı düşünmeden mevzuat oluşturmak Kürt sorununun bir başka merhalesidir ve tam da bu yüzden barış çağrımız yaşanmakta olan ekonomik yıkımın durması için de elzemdir. Kürtçe üzerindeki baskılar devam ederken, insanlar kendi dillerini konuşmakta zorlanırken tüketici hakları nasıl işler, nasıl korunur, nasıl oluşturulur? Mesela, bu hakların çerçevesi ve işletim dinamikleri Kürtçe olarak da yazılabilmekte midir? Türkiye'de tüketici çok dillidir. Bunları düşünmeden, ülkenin bütününde de düzenlenen mevzuatların aynı şekilde işleyeceğini varsayarak yapılan bu kanun teklifi zaten baştan, çözüm üretmek niyetinde olmadığının ispatıdır. Kanun teklifinin yeniden gözden geçirilmesi ve tüketici haklarını koruma amacına uygun olarak daha dengeli ve adil düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Tüketicilerin korunması ve kamu yararının gözetilmesi için gerekli adımların atılması, tüketicilerin mağduriyetlerinin önlenmesi ve toplumun genel refahının artırılması açısından önemlidir. Tüm bunlar da Türkiye'de arzulanan barış isteğiyle paralel bir biçimde yürütülmelidir. Kanun teklifine baktığımızda, tüketici kredisi ve konut finansmanı sözleşmelerinin elektronik ortamda akdedebilmesine imkân tanındığı söylense de tüketicilerin yeterince bilgilendirilmeden kredi ve finansman sözleşmelerine imza atmasına yol açabilir; bu da tüketiciyi mağdur edecektir. Yine, doğrudan satış sistemlerine ilişkin ihlallerin nasıl cezalandırılacağına ilişkin bir belirlilik söz konusu değildir; bu da kanuni belirlilik ilkesini zedelemektedir. Yine, ticari reklam ve haksız ticari uygulamalara ilişkin denetimlerde etkinliğin sağlanması amacıyla idari para cezalarının yeniden düzenlenmesi öngörülmüş ancak bu cezaların yeterince caydırıcı olup olmadığı konusu şüpheli bırakılmıştır. Uzlaşma müessesesinin ticari reklam ve haksız ticari uygulamalara ilişkin hükümler için de uygulanmasına imkân tanınması büyük şirketlerin ciddi ihlallerden kolayca sıyrılmasına yol açabilmektedir. Büyük e-ticaret firmalarının lisans ücretlerine muafiyet ve imtiyaz sağlayacak hükümler getirilirken ekonominin en önemli ayağı olan küçük esnaflar göz ardı edilmektedir. Yine, artan e-ticaret nedeniyle motokuryelerin iş sahasının genişlediği ve bunun da beraberinde iş cinayetlerini getirdiği göz önünde bulundurulduğunda motokuryelerin hak ve yükümlülüklerini düzenleyici herhangi bir durumun bu kanun maddesi çerçevesinde yer almadığı gözlemlenmektedir. 11 ve 12'nci maddeler üzerinde çok söz kuruldu. 11 ve 12'nci maddeler tamamen tekel olmayı dayatmaktadır ve büyük ticaret firmalarına bu yönlü bir imtiyaz tanındığını göstermektedir. Ekonominin bu kadar kötü gittiği bir dönemde ticaretle ilgili bir kanunun yapılması, ticaretle ilgili bir kanun teklifinin Genel Kurula gelmesi halkta bir beklentiye neden olmuştur. Ancak bu beklentiyi karşılayacak yasal düzenlemeler ne yazık ki önümüzdeki kanun teklifinde yer almamaktadır. Bizler biliyoruz ki ekonominin bütün dinamiklerinin yaşadığı darboğazın en önemli aktörlerinden biri Tüketiciyi Koruma Kanunu’nu lağveden, tüketiciyi korumaktan ziyade üreticiyi önceleyen, e-ticaret firmalarına imtiyaz sağlayan bu kanun yapma mekanizmasıdır. Bizim burada öncelememiz gereken, halkın en dar kesimlerinden olan tüketici başta olmak üzere en lüks tüketim araçlarını kullanan tüketicileri bir adalet terazisi içerisinde eşit şartlarda yaşamını idame ettirme ülküsünü hayata geçirmemizdir ama maalesef ki burada yaptığımız bütün kanun tekliflerinde yer aldığı gibi, bizim öncelediğimiz lüks tüketim sektörü ve bu lüks tüketim sektörüne hitap eden lüks üreticiler yani büyük firmalar, büyük e-ticaret şirketleri ve büyük tekelleri biz burada önceliyoruz; buna bir an önce son verilmesi gerekmektedir. Bizim korumamız gereken, asgari düzeyde kendi yaşamını idame ettiren ve bütün ihlallere maruz kalması nedeniyle tüketici olan halkımız, mağdur olan halkımız, ekonomik darboğazla karşı karşıya olan küçük esnaflarımız ve diğer dinamiklerimizdir. Biz eğer bir şeyleri önceleyeceksek, bu Genel Kurulda, bu Meclis çatısı altında önceleyeceğimiz bir durum varsa önceleyeceğimiz kesim, yoksul kesimdir; Türkiye'nin işçi sınıfıdır, emekçi sınıfıdır ve maalesef ki üzülerek söylüyorum, Türkiye'de açlık sınırıyla boğuşmakta olan işsiz bırakılmış kesimlerdir. Eğer biz birilerini kayıracaksak kayırmamız gereken temel dinamikler bunlardır. Tekraren söylüyorum: Burada öncelediğimiz büyük tekeller ve büyük firmaların tekel olma dayatmalarına karşı küçük esnafın yanında durmalıyız, tüketicinin yanında durmalıyız, tüketicinin talep ve görüşlerine yer verilecek kanuni düzenlemeleri yapmak zorundayız. Bu yönüyle bu kanuna muhalefet ettiğimizi tekraren belirtmek istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)