| Konu: | HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE MERSİN MİLLETVEKİLİ ALİ RIZA ÖZTÜRK'ÜN; AVUKATLIK KANUNU İLE HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ, SİVAS MİLLETVEKİLİ HİLMİ BİLGİN VE ÇANKIRI MİLLETVEKİLİ İDRİS ŞAHİN İLE 8 MİLLETVEKİLİNİN; 1136 SAYILI AVUKATLIK KANUNU, HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU VE 3568 SAYILI SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ, ERZURUM MİLLETVEKİLİ OKTAY ÖZTÜRK'ÜN; HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU İLE AVUKATLIK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ SS444 |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 93 |
| Tarih: | 17.04.2013 |
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 444 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde birinci bölümde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu görüşülmekte olan kanun tasarısı, aslında, dördüncü yargı paketinin B kısmı oluyor çünkü A kısmını, "4/A"yı geçen hafta görüştük. Şimdi, bu, "4/B" kısmı oluyor. Bu da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tasarı. Tabii, bunun içerisine Ceza Kanunu'yla da ilgili bazı hükümler konulmuş.
Şimdi, tabii, aslında yasa değişiklikleri ya da yeniden yasa yapma ihtiyacı, toplumdaki gelişen ihtiyaçlara göre kendini hissettirir. Biz bu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nu daha yeni yaptık, daha yeni yürürlüğe girdi. O zaman tartıştık, dedik: "Eksiklikler var, fazlalıklar var." Dinlenmedi. Şimdi bu tasarı tekrar gündeme geldi yani Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda değişiklik yapma ihtiyacı nereden doğdu, onu da anlamış değilim.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle de şunu söylemek istiyorum: Ben bildiğiniz gibi Mersin milletvekiliyim, Silifkeliyim. Anamur'da, Silifke'de, Aydıncık'ta ve Mersin'de, Erdemli'de çok şiddetli dolu yağışı ve hortum meydana geldi; büyük zararların olduğu söyleniyor. Sera üreticilerinin çok büyük zararları var. Bir an önce hasar tespitinin yapılıp bu kişilerin zararlarının giderilmesi gerekmektedir. Her böyle zarardan sonra Hükûmet ya da Bakan çıkar, "Hasar tespitini yapıyoruz, yaptık, zararları ödeyeceğiz." der ama bir türlü ödemez. Bunun bir an önce giderilmesi gerekiyor, çünkü geçenlerde Erdemli'de benzer olay oldu, bir türlü olmadı. Özellikle, burada, iktidar partisinin Mersin milletvekillerinin sahaya çıkmalarını istiyorum ben bu işin çözümü konusunda.
Değerli milletvekilleri, bu, Türkiye Cumhuriyeti devleti aslında son zamanlarda yeniden şekillendiriliyor, yeniden yapılandırılıyor. Bu yapılandırma ne yazık ki demokratikleşme yönünde olmuyor, otoriterleşme yönünde oluyor. Yargı paketleri çıkarılıyor ve adına "Reform var." deniliyor. Yine, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararı vermesine neden olan olayları ortadan kaldırmak üzere ve bu sorunları çözmek üzere bu paketleri çıkartıyoruz." deniliyor ama bu açılan paketler her seferinde yolda darmadağın oluyor, dağılıyor.
İşte, numaralarla 1, 2, 3, 4 diye gidiyoruz; bundan sonra kaçlara geleceğiz bilmiyorum ama her paket, açıldıktan sonra hak, hukuk getirmiyor, haksızlık, hukuksuzluk getiriyor. Her paketin açılımından sonra haksızlıklar, hukuksuzluklar, keyfîlikler daha da çok artıyor.
Bu "dördüncü yargı paketi" olarak bilinen pakette de, toplumda böylesine bir beklenti oluşturuldu. Sanki toplumdaki, yargıdaki sorunların bu paket sayesinde çözüleceği umutları pompalandı ama gördük ki, paketin (A) kısmını görüştük, bir şey olmadı, (B) kısmını da şimdi görüşüyoruz, gene toplumdaki beklentileri karşılamayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, aslında bu otoriterleşme, bu haksızlıklar, hukuksuzluklar sadece yargı alanında olmuyor, toplumun her kesiminde görülmeye başlandı. Tabii, bir ülkede yargı bağımsız ve tarafsız olmayınca, demokrasi olmayınca, özgürlükler olmayınca toplumun diğer kesimlerinde de benzer olaylar oluyor.
Şimdi, aslında, yargıdaki sorunların temel noktası, bu sorunların temel çözüm noktası, her zaman bu kürsüde söylediğim gibi, bir kez daha söylüyorum: Burada, sorunların çözümüne yaklaşırken Hükûmetin niteliksel bir yaklaşımdan daha ziyade niceliksel bir yaklaşıma yönelmiş olması ve insan hakları sorununu, gerçekten, özü itibarıyla kavramayıp, görünüşte, yüzeysel olarak, niceliksel olarak değerlendiren bir yaklaşımla bu sorunları çözmeye kalkması ve bütün bu sorunları çözerken "Canım, bize ne derler; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde şu kadar ihlal dosyası var, bu ihlal dosyalarını biraz azaltalım." anlayışıyla hareket edilmesidir. Tabii ki Sayın Bakanımız Komisyonda söyledi, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önündeki ihlal dosyalarının azaltılmasından niye rahatsız oluyoruz?" dedi. Hayır, hiç rahatsız olmuyoruz. Aksine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne hiç ihlal dosyası gitmesin. Sayın Bakanımızın da söylediği gibi, 21'inci yüzyılın Türkiyesi'nde artık insanlar, haklarının ihlal edilmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmak zorunda kalmasınlar.
Değerli arkadaşlarım, tabii, yargıdaki bu sorunların temel nedenlerinden birincisi, yasa yapma özensizliğini kural hâline getirmiş bir yasama organının varlığıdır. Biz, demin de söyledim, yasa yapma yönteminden, tekniğinden, adabından, usulünden ayrıldık. 10 maddelik bir kanun çıkarıyoruz, adına "reform" diyoruz; 20 maddelik çıkarıyoruz, adına "reform" diyoruz. Aslında bunların reform olmadığını biz de biliyoruz, bu kanun tasarısını hazırlayanlar da biliyor. Çünkü reform böyle olmaz, reformu adam gibi yaparsın bir sefer, ondan sonra onu tamamlayan unsurları yaparsın. İkinci mesele, hukuk devletinden kopmuş bir başbakan ve siyasi iktidarın varlığıdır. Yani yürütme organının varlığıdır yargıdaki sorunların temel nedenlerinden birisi. Üçüncüsü de hukukun üstünlüğünü kendi üstünlükleri olarak gören savcı ve yargıçların varlığıdır değerli arkadaşlarım. Bütün bunların yanında, biz eğer bu sorunları zihnimizde, beynimizde aşamazsak gerçekten bu sorunların çözümünün mümkün olmadığını göreceğiz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu sorunların, insan hakları ihlallerinin çözümü konusunda meydana getirdiği nedenleri kaldırmak için bu paketlerin yapıldığı söylendi. Hatta bundan önceki "4/A" paketi, insan hakları ve ifade özgürlüğü bağlamında bir paketti. Ama bu paket ne yazık ki bu Parlamentodan çıkar çıkmaz, Fazıl Say Tweeter'da paylaştığı sözlerinden dolayı on ay ceza aldı. Demek ki ifade özgürlüğü olmuyormuş bu.
Yine o paket Parlamentodan çıkar çıkmaz, çıktığının ertesi gününde, tutuklulukla ilgili sorunlar çözülmediği gibi, KCK davasında Van Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği bir kararda savcının istediği mütalaa çok ilginç. Burada, sakın şu anlaşılmasın -BDP'li arkadaşlarım hemen kulaklarını kabarttılar- yani KCK davasında bu insanlar niye serbest bırakıldı demiyorum ben. Ben şunu söylüyorum arkadaşlar: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bugüne kadar Türkiye'de vurgu yaptığı en önemli mesele, tutukluluk müessesinden kaynaklanan sorunların Türkiye'de yaygın ve sistematik bir hâl aldığı meselesidir. Burada da tutukluğunun hukuka uygun olmadığı yani tutuklamanın haksız olduğu meselesidir. Tutukluk sürelerinin uzunluğu ayrı bir konu ama tutuklama nedenlerinin doğru olmayışı konusunda vurgu yapıyor. İkincisi: "Tutuklama sürelerinin makul süre olmadığını" söylüyor.
Şimdi, bakın, bu sorunları çözmedi hatta ne yazıktır ki bu Parlamentonun 8 tane milletvekili hâlen şimdi tutuklu. Komisyonda söyledim. Silivri'de yatan 3 tane milletvekili var, onlar yatsınlar orada, onlara bir diyeceğim yok ama KCK davasında yargılanan, tutuklu olan 5 tane milletvekili var. Şimdi, KCK davasında sıradan vatandaşlar bırakılıyor. E, bırakılsın? Bunun anlamı şu demek: Tutuklama nedeni olan delillerin karartılması ya da sanığın kaçma şüphesi tehlikesinin ortadan kalktığı demektir eğer tutuklama kararı kalkıyorsa. Çünkü, tutuklamanın esas nedeni budur, bunun dışında bir tutuklama olmaz, başka bir nedenle insanı tutuklayamazsınız.
E, peki sıradan insanların delilleri karartmayacağına ya da bu insanların kaçmayacağına karar vererek onları serbest bırakıyorsunuz ama aynı davada yargılanan milletvekillerini, millî iradenin temsilcisi olan milletvekillerini serbest bırakmıyorsunuz. Bununla şunu demek istiyorsunuz: Milletvekilleri kaçar ya da delilleri karartır. Ben aynı davadan bahsediyorum.
Şimdi, Van Özel Yetkili Mahkemesinin Savcısının verdiği mütalaayı okuyorum arkadaşlar. Savcı: "Sanıkların tamamının örgüt üyesi olmak gerekçesiyle tutuklanmalarını düşündüğümüz? PKK'nın kırsal ve sokak olaylarının devam ettiğini düşündüğümüzden dolayı toplumsal barışı zedelemekten dolayı tutuklanmasını talep etmiştik."
Şimdi soruyorum, soru bir Sayın Bakanım: Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, bu tutuklanmanın nedeni olarak "PKK'nın kırsal ve sokak olaylarının devam ettiğini düşünmek" var mıdır? Ya da toplumsal barışın zedelenmiş olması tutuklama nedeni midir?
Şimdi, Sayın Savcı, toplumsal barışı zedeleyeceğini düşündüğü için PKK'nın kırsal ve sokak olaylarının devam ettiğini düşünüp tutuklama talep etmiş. "Ancak, gelinen aşamada örgütün eylemlerine son verdiği ya da böyle bir karar aldığı görülmektedir. Van Cumhuriyet Savcılığı olarak da bunu göz önünde bulundurarak `toplumsal barışa zarar verecekleri' gerekçemiz ortadan kalktığından dolayı sanıkların toplu tahliye edilmesine karar verilmesini talep ediyoruz."
Ya Allah aşkına arkadaşlar, AKP'li hukukçu arkadaşlarım ya, el vicdan ya; yani, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda böyle bir tutuklama nedeni ya da böyle bir tahliye talebi nedeni olur mu? Biz, mahkemenin esas hakkındaki kararından bahsetmiyoruz, tutuklamadan bahsediyoruz değerli arkadaşlarım.
Yine, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun neresinde "Şu suçu işleyenler için savunma hakkı kırk dakikadır, şu suçu işleyenler için savunma hakkı bir saattir." diye bir hüküm vardır Sayın Bakanım? Ceza Muhakemesi Kanunu'nda açık bir hüküm vardır: "Savunma kısıtlanamaz." İster bu yargılandığı fiilin suçu on yıl olsun isterse elli yıl olsun. Ama şimdi, bakın, yine burada, mahkeme bir karar veriyor: Eğer ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıysa -mahkeme kararı da yok, mahkeme başkanı söylüyor- ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından yargılananlara iki saat, örgüt üyeliği suçlamalarından yargılananlara bir saat savunma hakkı veriliyor. Ya ben soruyorum: Ceza Muhakemesi Kanunu'nun hangi maddesinde bu vardır? Yoksa Ceza Muhakemesi Kanunu'nda öngörülen kurallar, bu mahkemede yargılama yapan hâkim ve savcıları bağlamıyor mu? Bu sadece avukatlar için mi geçerli?
İşte, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de hukuk olmayınca, adalet olmayınca, bağımsız yargı olmayınca, bu gidiyor, bizim Silifke'deki Akdeniz foklarını da etkiliyor. Bakın, Akdeniz foklarını da etkiliyor. Ne yazıyor burada: "Akdeniz fokları tehlikede."
Şimdi, değerli milletvekilleri, Silifke'nin Yeşilovacık beldesinde ve Akdere beldesinde, 3 tane termik santral öngörülüyor. Hepimiz biliyoruz ki Akkuyu'da 1 tane nükleer santral kurulması planlanmış, o yetmiyor, 3 tane de termik santral kuruyorlar, 2 tane de çimento fabrikası kuruyorlar. Halk buna karşı, halk bunu istemiyor. Kömür nerede? Termik santraller biliyorsunuz kömürle çalışır. Kömür nerede? Kömür, Güney Afrika'dan gelecekmiş. Onun gelmesi için de Yeşilovacık Limanı'nda ikinci bir liman yapıyorlar, genişletiyorlar, denizi o kayalarla dolduruyorlar. Doldururlarken de orada fok balıklarının yuvaları var, Akdeniz'de, o limanın olduğu yerde, o mağaraların ağzını kapatıyorlar, orada yeni doğmuş fok yavruları var. Şimdi, hepimiz biliyoruz ki bu fok balıkları gözden ırak insanın ulaşamayacağı yerlerde yaşarlar ve buraya günlük 10 bin, 12 bin ton kömür gelecek. Ya, şimdi kömürün olmadığı yerde, kömürle çalışan termik santral olur mu, böyle bir anlayış olur mu?
Bu, elimdeki de Çevre Bakanlığının yazısı. Çevre Bakanı diyor ki: "Veriliş sözleşmesine göre taahhüdümüz vardır, o liman inşaatına da o şeylere de izin verilmemiştir." diyor. Liman yapılıyor orada, liman yapılıyor!
Şimdi, ben, burada, gerçekten Yeşilovacık beldesi sakinleri, Akdere beldesi sakinleri, tüm Silifkeliler, AKP'lisi, MHP'lisi, CHP'lisi, bu olaya karşı, isyan ediyorlar. Hem bir yandan turizm kenti ilan ediyorsunuz, "Mersin'in batısından Gazipaşa'ya kadar burası turizm potansiyeli." diyorsunuz ama bir yandan da orayı katlediyorsunuz termik santralle. Ya, başka, kömürü olan yerlere niye yapmazsınız bu termik santrali de gelirsiniz kömürü olmayan yere yaparsınız? Güney Afrika'dan kömür getireceklermiş.
Şimdi, sevgili milletvekilleri, bu da demin de söylediğim gibi, Orman Bakanlığının yazısı. Altında Ahmet Özyanık'ın, Bakan adına Genel Müdürün imzası var. Limanla ilgili, Yeşilovacık'da yapılan limanla ilgili -diyor ki- bu hukuki süreç sonuca bağlanmadan herhangi bir inşaat faaliyetine başlanmaması hususunu belirtiyor bakanlığın yazısı. Ama ben buradan ihbarda bulunuyorum: Liman yapılıyor, dozerler, hepsi orada.
Sayın Başbakanımız 28 Ağustos 2008'de diyor ki: "Ben çevrecinin daniskasıyım, asıl çevreci benim." Şimdi, fok balıklarının kurtarılması gerekiyor, o çevre katliamının durması gerekiyor. Ben, "çevrecinin daniskası" olan Sayın Başbakanı göreve davet ediyorum.
Yine, Sayın Başbakan. geçen gün Birleşmiş Milletler Orman Forumu'nun 10'uncu konferansında diyor ki: "Ecdadımızdan miras olarak aldığımız ve çocuklarımıza emanet ettiğimiz dünyayı bu denli hızla tüketmeye devam edersek bizlere bile nefes alacak atmosfer kalmayacaktır. Çok bilinen bir Kızılderili atasözüyle örnek vermek istiyorum: 'Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hâle geldiğinde, işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız.'"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Mademki Sayın Başbakan çevrecinin daniskası, bir gitsin, Silifke'nin Yeşilovacık beldesindeki hem deniz katliamını hem çevre katliamını bir görsün, lütfen bunu durdursun değerli milletvekilleri.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)