Konu: | (10/1899,1900,1901,1902,1903,1904) esas numaralı Bazı Özel Sağlık Kuruluşlarında Yaşanan Bebek Ölümlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılması, Özel Sağlık Kuruluşlarının Yenidoğan, Çocuk, Engelli ve Yaşlılarla İlgili Bakım Servislerindeki Uygulamalarının ve Mevzuatın İncelenerek Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Genel Görüşme Açılması İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 10 |
Tarih: | 22.10.2024 |
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gerçekten, günlerdir hepimizin vicdanını yaralayan, yüreklerimizi kanatan, derinden sarsıldığımız, 85 milyon olarak kabullenemediğimiz çok büyük bir acıyı yaşıyoruz. Bir gerçekle yüzleştik; bebeklerimizin yoğun bakımlarda ölüme terk edildiğini, gerekmediği hâlde yeni doğan yoğun bakımlarında tutulduğunu, bunun özellikle SGK'den para alabilmek için yapıldığını ama bu arada bebeklerimizin de katledildiğini öğrendik. Sarsıldık ama bugün Meclis olarak bu konuyu konuşuyoruz, buradan bir araştırma komisyonu çıkaracağız. Elbette bu Meclis bu konuyu konuşmak zorundadır birçok yönüyle -birazdan gündeme getirmeye çalışacağım diğer arkadaşlarım gibi- ama bunun diğer komisyonlar gibi toplumsal tepkiyi örtmek, insanları biraz sakinleştirmek “Biz de çalışıyoruz bu konunun üzerinde.” demek için yapılmaması lazım. Daha önce bu komisyonlarda ben de görev yaptım. Yapılan iş, bürokratların gelip olağan, Google’daki sistematik iş planlarını göstermeleri, kendi yönetmeliklerini okumaları ve istatistiklere boğmaları şeklinde yürüyor. Böyle olmasın, bu sefer samimi olalım, gerçekten üstüne gidelim değerli arkadaşlar. Bakınız, burada öncelikle sağlık sistemimizin çok hızlı bir şekilde bir röntgenini çekmek istiyorum. Sağlık sisteminde neredeyiz? Öyle polemiklere gerek yok, 90'lı yıllardaki sorunları biliyoruz -ben 92 mezunu bir doktorum- 2000’li yılların başını biliyoruz. Elbette ki bugün otuz yıl öncesinden birçok alanda daha iyiyiz, elbette daha iyiyiz, bunun altında yatan bir sürü sebep var ama 90’lı yıllara göre çok daha kötü olduğumuz noktalar da var, çok daha üzüleceğimiz noktalar da var. Dolayısıyla bunları bir samimiyetle, hiç olmazsa yenidoğan ölümlerini konuştuğumuz şu günde bir açıklıkla konuşmamız gerekiyor. Bakınız, bebek ölümü diyoruz, bütün dünyada bebek ölüm hızı sağlığın en önemli göstergesidir. OECD ortalaması yüzde 5’lerdedir, bizdeki ortalamalar 10’lar civarında; 2022 rakamı 9,2; 2023’te 10’a gelmiş, binde 10 bebek ölümü var. Bebek ölüm hızı artıyor arkadaşlar. Bu alarmdır, bunu ciddiye alın ve şöyle düşünün: Benim ülkemin bebekleri niye OECD ülkelerine göre 2 kat daha fazla ölüyorlar, neyi eksik yapıyoruz, neyi yapmıyoruz da bebeklerimizi kurtaramıyoruz, bebeklerimizi ölüme terk ediyoruz, bu sorunun cevabının verilmesi lazım. Aynı şekilde, kişi başı sağlık harcaması yani kamunun sağlık için, vatandaşın sağlığı için harcadığı para, bakıyorsunuz bizdeki ortalama yani sağlık harcamasının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 4’lerde, çok düşük, çok düşük; OECD ülkelerinde yine 9’larda geziyor yani 2 kat. Yani arkadaşlar, biz vatandaşımızın sağlığına OECD ülkelerine göre yarısı kadar para ayırıyoruz yani kaynak ayırmıyoruz değerli arkadaşlar, bu da çok önemli bir sorun. Aynı şekilde, Türkiye'de yıllık 850 milyon poliklinik oluyor, 850 milyon. Her bir vatandaşımız ortalama 10 defa hekimin kapısını çalıyor. Bu, olağanüstü bir rakam. O övündüğünüz Sağlıkta Dönüşüm Programı başlatılmadan bunun oranı yüzde 2’ydi. Şunu söyleyebilirsiniz, “Hastalar hekime daha kolay ulaşıyorlar, daha sık gidebiliyorlar.” dersiniz ve bununla övünürsünüz ama cepheden gelen, mesleğin içinden gelen bir milletvekili olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki bunun bir tane sebebi var, hastalar iyileşemiyorlar, çare bulamıyorlar; geliyorlar, ellerine ilaç tutuşturuluyor, gidiyorlar; üç dakikada, beş dakikada muayene oluyorlar, tetkik sırasına giriyorlar, bekliyorlar, ameliyat sırasında giriyorlar, bekliyorlar ve çare bulamıyorlar, çare bulamadıkları için de her defasında doktorun kapısına gidiyorlar. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nız dolayısıyla orada hak edişler oluyor, SGK'den ödemeler oluyor, tetkiklerden ayrıca paralar alınıyor, onun dışında sistemde bir sürü kaçak olmaya devam ediyor ama sonuçta hastalar iyileşemiyorlar. Değerli arkadaşlar -bu söylediklerimi destekleyen- çok daha korkuncu, Türkiye’de acil polikliniğine başvuru sayısı yıllık 150 milyon. Yani nüfusundan fazla acil servislere giden bir ülkeyiz, bu korkunç bir durum. Niye? Bir tane sebebi var; çünkü vatandaşımız sağlık hizmeti alamıyor, poliklinikte sıra alamıyor, çaresini bulamıyor ve “Hiç olmazsa akşam gideyim de bir doktorla yüz yüze geleyim.” diye acil servise gidiyor. Şimdi, bu sorunları görmek zorundayız. Peki, bunlar niye oluyor? İşte, sağlığın özelleştirilmesi, yeteri kadar denetlenmemesi vesaire. Sürem hızla geçiyor, somut olaya gelelim. Bir çete. Çete reisi, Fırat Sarı denen kişi 350 yatağı kiralamış. 350 yatak! Nasıl olmuş? Hastane var, ruhsatı var. Üstelik sertifika vermişsiniz “Çok iyi.” diye, yenidoğan dostu hastane sertifikası vermişsiniz, ödüllendirmişsiniz; vatandaş da güveniyor, bu hastaneye bebeğini götürdüğünü zannediyor ama gerçekte o kişinin kiraladığı yenidoğan ünitesine çocuğunu yatırıyor. Bu nasıl olabiliyor? Çünkü denetimsiz, çünkü denetlememişsiniz, çünkü kaderine terk etmişsiniz. O gördüğünüz koca koca hastaneler var ya, her bir katı birine kiralanmış durumda ve sağlığı bir meta hâline getiren, hastaları müşteri hâline getiren, hastaneleri AVM şekline getiren bir anlayış. Dolayısıyla ne hastanın ne çalışanlarının ne hasta yakınlarının memnun olduğu, kimsenin memnun olmadığı ve olağanüstü kaynaklar aktardığımız bir sistem. Şehir hastaneleriyle övünüyorsunuz ama şehir hastanelerini yapmamakla da övündünüz. Giden Bakanınız “Ben şehir hastanelerini rafa kaldırdım, ülkeyi 50 milyar euro kâra geçirdim.” dedi biliyor musunuz? Neyle övünüyorsunuz siz? Bakın, yıllık ödemeniz 2,8 milyar yani dört beş yıllık kira bedeliyle bu hastaneleri yapabilirdiniz. Birilerini zengin ettiniz, yandaşları zengin ettiniz, bu işlerden de vazgeçtiniz ama çok geç kaldınız. Değerli arkadaşlar, burada Bakanın açık ihmali var -hızlı geçiyorum- niye? Çünkü kendisinin ifadelerini de okuduk, bugün televizyonlarda ifade ediyor. Emniyete bildirmiş, Mali Suçları Araştırma birimine bildirmiş. Niye kardeşim, niye savcılığa bildirmiyorsun? Niye organize suçlar savcısına bildirmiyorsun? Niye KOM’a bildirmiyorsun? Süreç uzamış da uzamış, uzamış da uzamış ve nihayet, bakın, nihayet 9 Eylülde dinleme başlamış, teknik takip. Hadi, o zaman, 9 Eylülde teknik takip başlamış, 9 Eylüle kadar 3 bebeğimiz ölmüş. Peki, ondan sonraki ilk ölümde yani o dinlediğiniz anda niye müdahale etmediniz? Nasıl müdahale etmezsiniz? Siz denetleme yaptınız mı? Bilmiyoruz. Bakana bakıyoruz, bakın, Bakan diyor ki bugünkü açıklamasında: “25 Eylülde anlık olağanüstü denetim yaptım.” Günaydın! Bebekler mayıs ayından itibaren ölüyorlar, mayıs ayından itibaren, 8’inci bebek öldükten sonra Sayın Bakan 25 Eylülde anlık, olağanüstü denetim yapmış, ilk anda yapması gereken ve teknik takip, bakın, 18/1/2024’e kadar devam etmiş, teknik takip dört ay devam etmiş, dört ay dinlemişler. Kim dinlemiş? Savcılık. Kim o savcılığa sormamış “Ne yapıyorsun?” diye, zamanın İl Sağlık Müdürü ama dinlemişler ama bebekler ölmeye devam etmiş, bebekler ölmüş. Şimdi, İl Sağlık Müdürünün, şu andaki Bakanın yapacağı iki şey vardı: Bir, savcılığa durumu ihbar etmek. Yapmış mı? Yapmamış ama hadi, savcılığa gitmiş olay. ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yapmış, yapmış. MURAT EMİR (Devamla) - Peki, idari denetim nerede? Nerede, niye durdurmamış, dinleniyor bunlar, bu ölümler oluyor, bu şüpheler var, niye denetlememiş, gereğini yapmamış? Bakın, daha hastaneler -2’si hariç, 2’si geçen ay kapatıldı- dört gün önce kapatıldı. SGK'ye niye bildirmemiş? Bu cinayetler niye oluyor arkadaşlar? Para almak için oluyor. Peki, bu paraları kesseler, SGK kesse bu cinayetler olacak mı? Tabii ki olmayacak. SGK'ye bildirmemiş, Sosyal Güvenlik Bakanı söylüyor, kendisi söyledi, “Bu olay bize intikal ettiği anda hemen kestik.” dedi. Bakın, bunların hiçbiri yapılmamış, açık bir siyasi sorumluluk var, açıkça bir görevi ihmal var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MURAT EMİR (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlayacağım BAŞKAN – Buyurun. MURAT EMİR (Devamla) – Teşekkür ederim. Bir hukukçu olarak söylüyorum, burada olası kast var çünkü bebekler ölüyor, siz bu bebeklerin ölüm ihbarını alıyorsunuz, gerekli tedbirleri almıyorsunuz. “Ben nasılsa Emniyete bildirdim -hatta, o kadar da sarkastik- ben Emniyetten bir arkadaşa söyledim.” diyor ve sonrasında o denetimleri olması gerektiği zamanda yapmıyorsunuz ve o denetimlerin sonucunu da uygulamıyorsunuz. Dolayısıyla -yaptığınız, bütün kanıtlarda, bütün “tape”lerde- Sayın Bakan kendi itiraflarıyla, burada, birinci dereceden sorumludur; olası kasttan yargılanmalıdır, en azından istifa etmelidir, en azından bu soruşturmanın selameti için istifa etmelidir. Biz bu araştırma önergesini bu 47 sanık için vermiyoruz. Bu sistem niye çalışmadı, niye denetlenmedi, niye göz ardı edildi, niye SGK anlaşması iptal edilmedi, niye bu hırsızlara bu paralar ödenmeye devam edildi, dinlendi de bu ölümler göz göre göre niye durdurulmadı; bunları konuşmak istiyoruz. Bunların sorumlularını bulalım, bir daha böyle ölümler olmasın diye istiyoruz. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)