| Konu: | Cigerxwin’in ölümünün 40’ıncı yılına, İstanbul Barosunun 53’üncü Genel Kuruluna ve Baro Başkanlığını kazanan İbrahim Özden Kaboğlu’na, hukukun çalışmadığı yerde boşluğu çetelerin doldurduğuna ve bu çetelerin geldiği son noktada bebeklerin katledildiğine, cezaevlerinde yaşananlara, Muş’ta 3 çocuğun bir çevirmeyle sorgulandığına, Mehmet Uçum’un sürekli Meclise ne yapması gerektiğinin direktifini verdiğine, ekmek ve adalet mücadelesi verdiklerine, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Bu fırıncılar vergi ödemiyor.” açıklamasına ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 22.10.2024 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Halkım gibi yaralıyım ben de/Yüreğim yaralı/Kanıyor ciğerim/O yüzden adım ciğeri yaralı” Kürt dilinin, edebiyatının, kültürünün emekçisi Cigerxwin’in dizeleriyle sizleri selamlamak istedim; kendisi kırk yıl önce aramızdan ayrıldı, kendisini saygıyla, rahmetle anıyorum. Evet, ciğeri yaralı ayrıldı, hâlâ bugün Kürt dili üzerindeki baskılar, o dili yok saymalar, tiyatroları yasaklamalar, kitapları toplatmalar maalesef devam ediyor. Bu ülkede hâlâ bu yasakların sürmesi, kırk yıldır sürmesi aslında hepimizin karşı çıkması gereken bir şeydir. Dilleri özgür bırakırsak ülkemiz özgürleşir; bunun farkındalığıyla dil üzerindeki bu baskıların, Kürtçe üzerindeki bu baskıların sonlanmasını bir kez daha buradan dile getirmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, İstanbul Barosunun 53'üncü Genel Kurulu yapıldı. Değişim İçin Avukatlar grubundan Sayın İbrahim Kaboğlu baro başkanlığı seçimini kazandı. Ben buradan hocamızı kutluyorum, başarılar diliyorum; hem hocalık hayatında hem Meclis hayatında Anayasa ve hukuk konusunda ortaya koymuş olduğu görüşler çok kıymetliydi; hele hele bugün sivil Anayasa’nın konuşulduğu bir yerde, hocamızın görüşlerinin ne denli önemli olduğunu ve barodaki çalışmalarında ne denli katkı sağlayacağını da biliyoruz ve bekliyoruz. Evet, hukuk önemli, adalet önemli; bu ülkede ne eksik dediğinizde, en başta, ilk sırada adaletsizlik geliyor, adaletsizlik her yeri kaplamış durumda çünkü bir hukuk devletinin olmadığı yerde, hukukun çalışmadığı yerde bu boşluğu çeteler dolduruyor, mafya dolduruyor. Bu çetelerin geldiği en son nokta nedir diye baktığınızda artık, bebek bedenlerini mallaştıran, metalaştıran, onları alıp satan bir yere kadar sürüklenmiş bir hukuksuzluğun, adaletsizliğin içinde yaşıyoruz; kabul etmek mümkün değil. Bu vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır, alçaklıktır ama bu alçaklar bu meseleyi eğer bu şekilde fütursuzca sürdürebiliyorlarsa bunun arkasında yatan büyük bir adaletsizlik olduğunu, hukuksuzluk olduğunu, hukuk devletinin bu denli tahrip edilmiş olduğunu da görmemiz gerekiyor. Denetim yoksa, hukuk yoksa, adalet mekanizması çalışmıyorsa işte, çeteler ortalığı kaplar, bebeklerimizi de alıp satarlar, bebeklerimizi de katlederler. Evet, bu bebekler sadece 3-5 kişinin ortaya koyduğu bir organizasyonla yok edilmedi. Bu bebeklerin ölüm nedeni… Kaldı ki bu gördüğümüz buz dağının görünen yüzüdür, altında kim bilir neler var? Dolayısıyla biz bu adaletsizliğe, bu hukuksuzluğa dikkat çekerek aslında bu sonuçlar üzerinde konuşurken bunun nedenleri üzerinde de konuşmamız gerektiğine vurgu yapmak istiyoruz. Adaletsizlik her yerde, buradan defalarca dile getirdik. Belki de hukuksuzluğun, adaletsizliğin en çok yaşandığı bu ülkede bu tür sahnelerle her gün karşılaşmamız neredeyse normalleşmiş. Örneğin, cezaevlerini hep dile getiriyoruz, cezaevlerinde de çete var; hem de kolluk güçleri eliyle, cezaevi yönetimi eliyle oluşmuş. Mektuplar yasaklanır, insanların görüşü yasaklanır, infazlar yakılır, doktora ulaşmaları engellenir, doktora giderken ters kelepçe takılır; bunlar yetmezmiş gibi, cezaevlerinde hasta tutsaklara yönelik o acımasız uygulamalar devam eder. Neden? Çünkü adalet yok. Adalet olmayınca da “Ben yaptım oldu. Keyfime göre uygulamayı ben yaparım, olur.” anlayışı hâkim olmaya devam ediyor. Adaletsizlik sahneleri o kadar çok ki say say bitmiyor ama ben Muş’tan bir örnek vermek istiyorum: Muş’ta 3 çocuğu polisler bir çevirmeyle sorguluyorlar ama bunlar polis mi, çete mi, inanın, bilmiyoruz çünkü kendilerini polis olarak tanıtıyorlar fakat ne İçişleri Bakanlığından ne de Validen henüz bir açıklama yok. Muş Valisi Avni Çakır, hiç gördünüz mü? Vallahi biz hiç görmedik. Vali ne telefona çıkıyor ne randevu veriyor. Ne zaman “Vali nerede?” diye sorsak Vali yok. Ya, Vali, sen orada olmayacaksan başka bir valiyi atayın. Yok, oradaysan çık, bu çetevari işlere engel ol. Sen orada mülki amirsin, bunlarla ilgili birinci elden sorumlusun. Sen daha ilin vekilleriyle bile görüşmüyorsun. Dolayısıyla bu polisler çocukları tehdit ediyorlar, gençleri dövüyorlar; yetmiyor, diyorlar ki: “Biz bunu hep yapıyoruz. Bugüne kadar 300 kişiye bunu yaptık.” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, toparlayın. SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bu 300 kişinin akıbetini merak ediyoruz. İçişleri Bakanlığı bu konuda gerekli soruşturmayı bir an önce başlatmalıdır ve eğer Vali orada olmayacaksa artık o Valiyi de gerçekten görevinden alma zamanı gelmiştir. Şimdi “hukuk, adalet” dediğimizde herkes tabii ki dönüp Meclise bakar çünkü yasa yapıcı olan biziz. Dolayısıyla ortada bu denli adaletsizlikler varsa yasa yapıcılar tabii ki bunun gereğini yapmakla sorumludur, hükümlüdür ama bakıyoruz, Meclise sürekli vesayet dayatan bir akıl var. Özellikle bunun sözcüsü de Mehmet Uçum. Uçum sürekli konuşuyor, sürekli Meclise ne yapması gerektiği direktifini veriyor hatta ölçüyü kaçırıyor, Cumhurbaşkanına da bunu söylüyor, Cumhur İttifakı'nın ortağına da söylüyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, toparlayın. SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bir vesayet aklının nasıl gelip Meclise yön vermeye çalıştığını -terbiyem izin vermiyor- daha ötesinde bir davranışla hareket ettiğini görüyoruz. Ya, senin haddine midir! Sen seçilmiş misin ki! Bu Meclisteki her vekil halkın, toplumun vekilidir, seçilerek gelmiştir. Sen bir kere haddini bil! Hatta biz burada -hatırlayın- Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden sonra Bakanlara karşı da bunu hep dile getirdik, dedik ki: “Sayın Bakanlar, evet, atandınız ama sorumlu olduğunuz yer Meclistir, seçilmiş milletvekilleridir.” Biz Bakanlara bunu anlatmaya çalışırken şimdi bir danışman çıkmış, Anayasa konusunda konuşuyor, Kürt meselesi konusunda konuşuyor, her şeyde konuşuyor. Bir de üslubuna baktığınızda aslında hepimize talimat veriyor; bizi geçiyor, iktidar partisine de talimat veriyor; bizi geçiyor, ortağına talimat veriyor; onu geçiyor, Cumhurbaşkanına talimat veriyor; pes! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, toparlayın. SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bu kadarı görülmüş, duyulmuş bir şey değildir. Artık bu anlayışa son vermek gerekiyor. Meclis, iradesini hâkim kılmak zorundadır; hukuk devletinden yana, barıştan yana, demokrasiden yana inisiyatif almalıdır ve buradaki, Meclisteki tüm vekillerin bir arada her şeyden önce kendi hukukuna sahip çıkma zamanı gelmiştir. Nefret söylemiyle bir yere varamayız, biz hep birlikte çözüm üretmekle mükellefiz; barıştan yana, demokrasiden yana, hukuktan yana üzerimize düşen sorumluluk neyse onu yapmakla sorumluyuz yoksa eskiyi tekrar ede ede, aynı deneyden farklı sonuçların çıkmayacağını artık hepimiz öğrendik. Şimdi yeni şeyler söyleme zamanı gelmiştir ve en büyük sorumluluk da kuşkusuz Meclisindir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet eksik olduğu kadar bu ülkede tabii ki ekmek de eksik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Onuncu dakikadayız… Buyurun. SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Ekmek ve adalet mücadelesi veriyoruz. Bu konuda meydanlarda, sokaklarda tüm toplumla beraber ekmek ve adalet için, bunun için sokaklardayız; halkımızla, toplumla bir araya geliyoruz ve şimdi yine bütçe geldi Meclise ve bu bütçeye baktığımızda yine bütçede ekmek de yok adalet de yok. Bu bütçeyi hazırlayan Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Şimşek bu sefer de fırıncılara gözünü dikmiş; halkın ekmeğini gasbettiği yetmiyor, şimdi fırıncılar üzerinden kalkıyor diyor ki: “Bu fırıncılar vergi ödemiyor.” Oradaki KDV’ye bakıyor. Ya, ekmeğin ne kadar pahalı bir hâle geldiği, soframızda ekmeğin ne kadar azaldığı bir yerde senin öncelikli derdin fırıncılar olabilir mi? Sen bankaların kârlarına, 500 büyük sanayi kuruluşunun kârlarına bakmayıp da o fırıncıya mı bakıyorsun? Kaldı ki katma değer vergisi bir sistemdir, fırıncının zaten katma değer vergisini kaçırma gibi bir gücü olamaz; girdisi bellidir, çıktısı bellidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Ama burada mesele, yoksullukla mücadelede, adalet, ekmek konusunda nerede durduğunuzla alakalıdır. Bu bütçede de yine ne ekmek var ne adalet var. O yüzden de bütçe süreci boyunca tüm halkımızı ekmek ve adalet mücadelesine davet ediyoruz.