| Konu: | Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 16.10.2024 |
SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüketicinin korunması hakkında Gelecek Saadet Grubumuz adına söz aldım. Kanunun adını özellikle zikrediyorum. Zira nasıl tüketiciyi korumama kanunu olduğunu anlatacağım. Getirilen bu düzenleme, yurt içinde faaliyet gösteren pazar yerlerinin elektronik market uygulamalarına yani yabancı ve küresel firmalara karşı korunması talebi; her şeyi korumacı düzenlemelerle yapabileceğine inanan, statükocu bir aklın ürünüdür. Yerli firmaları küresel aktörlere karşı korumayalım mı? Elbette koruyalım ama bunu yaparken Türk vatandaşlarının dışarıdan çok cazip fiyatlarla buldukları ürünleri satın almaları zorlaştırılmasın. Bu, çok ilkel ve çağın ruhuna aykırı bir tedbirdir. Ek gümrük vergileri, değer sınırlaması gibi uygulamalar tüketiciyi yormaktadır. Vatandaş neden dışarıya yöneliyor, neden daha ucuz fiyatlarla aynı hatta daha kaliteli ürünleri dışarıda bulabiliyor? Ve en önemlisi, Türkiye neden artık çok pahalı? Çözüm bulunması gereken asıl sorunlar bunlardır. Biz yasaklayıcı, sınırlayıcı ve ahlaki olmayan vergilerle küresel firmalarla rekabet edeceğimizi sanıyorsak büyük yanılgı içindeyiz demektir. Pazar yerleri, Türkiye’de ticarette çok büyük bir alana sahipler ve e-ticaret konusunda da teşvik edilmeliler. Evet, lakin bu firmaların küresel rakiplerine karşı korunması arayışı içeride vatandaşların -tabirimi mazur görün- kazıklanmasıyla sonuçlanıyor. Gıdadan yüzde 30, beyaz eşyadan yüzde 25 oranlarında komisyon kesiliyor, bu da vatandaşımızda Bakanlığın bu firmaları zengin etmeye yönelik bir girişimin olduğu algısını pekiştiriyor. Bu kârlılığın enflasyonu tetikleyici etkisi de unutulmamalı, zaten yurt dışı firmalarının daha ucuz olma nedeni enflasyonun aylık artış hızının hız kesmemesi. Değerli milletvekilleri, tüketiciyi mağdur eden sadece bu da değil; pazar yerlerinde ayıplı, sahte mal satmak mümkün. Tekstil ürünleri, sahte bal, sahte zeytinyağı, sahte gıda ürünleriyle karşılaşıyoruz; pazar yerlerinin bu konuda hiçbir sorumluluğu yok ve buna mâni olmak için bir çabaları da yok üstelik. Pazar yerlerinde ayıplı ve sahte ürün satarak tüketiciyi aldatan, sağlığıyla oynayan satıcılara karşı pazar yerleri sadece satışı durdurma ve bir daha satış yaptırmama cezası veriyor; diğer süreçlerde, satıcı ve alıcı hukuki süreçlerde kendi süreçlerini kendileri yönetmek zorunda kalıyor. Bakın, tüketici hakem heyetlerinin masası, düşük kaliteli ve yurt dışındakilere göre 3-5 katı pahada ürünlerin ayıplı olduğu iddialarına dair başvurularla dolu. Ayıplı malı tüketiciyle buluşturmaya aracılık edebiliyorlar ama bir sorumluluk üstlenmiyorlar. Madem bir yasal düzenleme yapılıyor, o zaman tüketiciyi de koruyacak birtakım çalışmalar yapılması lazım, devlet bu sorumluluğu bu firmalara yüklemek zorunda. “Biz sadece satış platformu sağlıyoruz.” diyerek sorumluluktan uzak bir ticaret anlayışı kabul edilemez. Mesela, Türk Ticaret Kanunu kapsamında, pazar yerlerine satıcıların ayıplarıyla alakalı yaptırım getirilse, pazar yerleri satıcılara caydırıcı tazminat hükmü uygulayabilse ve bu hüküm de sözleşme hukuku kapsamında Türk Ticaret Kanunu’nca desteklense bu tür ayıplı ve sahte ürün satışlarının önemli ölçüde önüne geçilmiş olur ve tüketici işte o zaman korunmuş olur. Mevcut hâliyle, hiçbir sorumluluk almama konforuyla yüksek kazanç elde ediyorlar. En son bir yurt dışı satış platformu, Türkiye'den tüketiciler ucuz ve kaliteli ürünlere yurt içi fiyatının üçte 1’i fiyatına ulaştıkları için yerli e-ticaret platformlarının tepkisiyle karşılaşmıştı ve “İç piyasadaki pazar hacmi artırılsın.” diyerek, önlem olarak vergilendirme yapıldı. Peki, firmanın pazar hacmi beklendiği kadar azaldı mı? Hayır. Yaşanan şey ne oldu? Türkiye tüketicisinin kaliteli ve ucuz olan ürüne olan erişimi engellenmiş oldu. Gümrük duvarlarını yükselterek, fiyatlara sınırlamalar getirilerek içeride vatandaşın satın alma gücünü ezmenin bir çare üretmeyeceği, bu tür sınırlamaların kayıt dışını artıracağı gerçeğinden hareketle çalışmak zorundayız. Ezcümle, değerli milletvekilleri, rekabet gücünü korumak için rekabetçi olmak lazım. Kanun gücüyle rekabet gücü elde edilemez, edilse de sürdürülemez. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)