GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Kadınların Her Türlü Şiddet ve Ayrımcılığa Maruz Kalmalarının Önlenerek Bu Alandaki Mevcut Düzenlemelerin Gözden Geçirilmesi ve Alınması Gereken Ek Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin ön görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:6
Tarih:10.10.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Değerli milletvekilleri, Türkiye uzun bir süreden beri sorunlarını akılcı yöntemlerle, gerçekçi bir perspektifle çözmek yerine bunları göz ardı etmeyi tercih ediyor. Böylece, bütün bu sorunlar birikerek derinleşiyor ve çok boyutlu olarak birbirleriyle etkileşerek daha da çözülmez hâle geliyor. Dolayısıyla bugün konuşmakta olduğumuz kadının şiddete maruz kalması problemi de bunlardan biri. Aslında ararsanız, Türkiye'de sadece kadınlar değil çocuklar, erkekler, gençler, sağlık görevlileri, doktorlarımız da en temel anayasal hakları olan yaşama hakkını koruyamaz ve kullanamaz hâle gelmiş durumda. Bizim en iyi niyetle yaptığımız eleştiriler burada göz ardı ediliyor. Tabii, bütün bu problemlerin pek çok alanda yürütülen politikalarla ilişkisi var. Bu on dakika içinde ben bunlardan sadece bir kısmına değinebileceğim. Bildiğiniz gibi, 20 Mart 2021'de Cumhurbaşkanının Anayasa’ya aykırı bir kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye çekildi. Bizler, Anayasa’nın üstünlüğüne, hukukun üstünlüğüne ve kadın haklarının korunmasına değer veren kişiler olarak bunu yargıya taşıdık ama yargı üzerinde kullanılan siyasi baskılar maalesef, sonuç almamızı engelledi. Peki, neden bu sözleşmeden geri çekildik? Aslında İstanbul Sözleşmesi Türkiye'nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyinin bir sözleşmesi ve bu sözleşmenin hazırlanmasında bizzat Türkiye öncü bir rol oynadığı için sözleşme “İstanbul Sözleşmesi” adıyla anılıyor. Peki, bu neye kurban edildi? Maalesef, Hükûmet üyelerinin kısa yoldan oy devşirmeyi amaçlayan popülist politikalarına kurban edildi. Çünkü sözleşme aslında aile içi şiddeti önlemeye matuf düzenlemeler içerdiği hâlde kamuoyu yanlış bilgilendirildi, sözleşmenin içeriği tahrif edildi ve böyle bir sonuç ortaya çıktı. Biz mücadelemize devam edeceğiz ve bu komisyonun kurulması hâlinde sözleşmenin içeriğiyle ilgili kamuoyunu doğru bilgilendirmeye yönelik bir çalışmanın yapılmasını da arzu ediyorum. Diğer problem, Türkiye'de uzun bir süreden beri yürütülen cezasızlık kültürüdür. Bildiğiniz gibi, her gün pek çok kadın cinayete kurban gidiyor. Şimdi, odamda yeni okudum gazetede, saat 15.00’te girilmiş haber; Bakırköy’de Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin bahçesinde bir erkek önce karısını öldürüyor ve ardından kendisini öldürüyor. Peki, niçin bu, bu kadar yaygın bir uygulama? Çünkü karılarını, nişanlılarını, kız arkadaşlarını öldüren erkekler duruşmada kravat takıyor, tıraş oluyor, masum bir görüntüye bürünüyor ve hakkında derhâl indirim uygulanıyor. Böylece ceza hukukunun caydırıcılığı ortadan kalkmış durumda, bu ise konuşmakta olduğumuz problemi derinleştiren sebeplerden biri. Dahası, bir kadın herhangi bir şekilde şiddete maruz kaldığında -geliştirilen tuhaf bir söylem var- o kadın ya da o genç kız için “O saatte ne işi vardı orada?” “Falanca yerde ne işi vardı?” gibi söylemler öyle tuhaf bir manzara yaratıyor ki mağdur âdeta fail hâline getiriliyor, fail ise masumlaştırılıyor. Bu söylem elbette ki bu tür fiillerin yaygınlaşmasına sebep oluyor. Daha vahim olanı, ülkemizi yöneten, çok önemli mevkilerde yer alan bir Hükûmet aktörü geçmişte kadınların kahkaha atmasının doğru olmadığını söylemişti. Bu ne gösteriyor bize biliyor musunuz? Ülkeyi yönetenler, kadının mutlu olma hakkına savaş açmış durumdalar. Gene bir başka aktör, hamile kadının sokakta dolaşmaması gerektiğini ifade ederek kadınlar için en uygun yerin dört duvar arası olduğunu ifade etmişti. İşte, bu söylemlere göz yumuldukça bu manzara daha da derinleşerek devam edecek. İfade hürriyeti, temel bir hürriyet. Hükûmeti ifade hürriyetinin meşru sınırları içinde eleştiren açıklamalara Hükûmetiniz savaş açarken aslında suç örgütlerine göz yuman bir politikaya vasıta oluyor. Biliyorsunuz, geçtiğimiz cumartesi günü İkbal ve Ayşenur isimli iki genç kadın hunharca katledildi ve öldürüldü. Bunun üzerine, gazetede yayınlanan bir haber benim ilgimi çekti, sizler de gördünüz. Sosyal medya mecralarında örgütlenen bir örgüt varmış, örgüt “Zorunlu Bekârlar Örgütü” adını alıyor ve bu örgüt faaliyetleri çerçevesinde kadınlara karşı şiddeti teşvik ediyor ve bu iki cinayeti işleyen Semih isimli delikanlı bu örgütün en popüler isimleri arasında yer alıyor. Ben şimdi buradan Sayın İçişleri Bakanımıza ve Sayın Adalet Bakanımıza seslenmek istiyorum: İfade hürriyetinin meşru sınırları içindeki açıklamalarla savaşacağınıza bu tür suç örgütleriyle mücadele ederseniz isabet kaydederseniz. Zaten bakınız, Anayasa’mızın ifade hürriyetini düzenleyen 26'ncı maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin aynı konuya ilişkin 10’uncu maddesi, ifade hürriyetinin sınırlarından birinin suçu ve suçluyu önlemek olduğunu bize söylüyor. Bizler burada muhalefet milletvekilleri olarak Hükûmetimize vatansever duygularla önergeler veriyoruz ama sonuç alamıyoruz. Örneğin, ben 11 Haziran 2023'te Aile Bakanımıza bir önerge verdim; seçim bölgem olan Antalya'da bir zihinsel engelli genç kızımız beş yıldan beri 60 yaşlarındaki çevre sakinlerinin tecavüzüne maruz kalıyor ve bu durumu kamu makamlarına bildiren diğer çevre sakinleri maalesef bu fiili işleyen erkeklerin şantajlarına konu oluyorlar. Ben bu konuda Sayın Bakana önerge verdim; bakın, üzerinden kaç ay geçti, bana hâlâ bir cevap verilmedi. Şimdi, bu, bize şunu gösteriyor: Oturduğumuz makamlar ve koltuklar sefa sürme yeri değil, bu makamlar hepimize sorumluluk yüklüyor. Eğer sorumluluk üstlenemiyorsanız o makamlarda aşkla görev yapacak kişiler var, derhâl o kişilere yerlerinizi bırakmalısınız. Anayasa’mız soru önergelerinin cevap süresini on beş gün olarak düzenleniyor. Gene bir başka konu; bizler, gayet iyi niyetle Hükûmetimizin yanlış politikalarına dikkat çekmek, çözüm bulmaya çalışmak istiyoruz. 28'inci Dönem İkinci Yasama Yılında yani 1 Ekim 2023-29 Temmuz 2024 tarihleri arasında muhalefet partileri olarak toplam 1.265 araştırma önergesi verdik. Bunların hepsi Cumhur Bloku’nun sistematik tutumuyla reddedildi. Peki, bunlar arasında hangi konular vardı? Kadına karşı şiddetin önlenmesi, çocuklarımızın ve gençlerimizin uyuşturucu maddelerin yaygınlaşmasından korunması, yargının etkinliğinin arttırılması, bağımsızlığının korunması, ailenin korunması gibi konular vardı. Eğer sizler böyle bir kutuplaştırıcı tutumla bu önergeleri reddetmeseydiniz belki şu ana kadar birçok komisyon kurulmuş, faaliyet göstermiş olurdu ve bu sorunlar da çözüm bulabilirdi. Dolayısıyla, bütün bu tutumlar aslında muhalefete kulaklarını ve gözlerini tıkayan ülkeyi yönetenlerin sorumluluğu altındadır. Nihayet başka vahim bir örnek: Biliyorsunuz, kısa bir süre önce Diyarbakır'da sekiz yaşında körpe bir kızımız bir cinayete kurban verildi. Peki, ne oldu? İktidara mensup bir milletvekili şu açıklamayı yaptı: “Eğer biz bu konuda konuşacak, bildiklerimizi söyleyecek olursak bunların çoğu, bu ailenin çoğu bizim dostlarımızdır, susmamız gerekir.” Gerçekten sabrı sona erdiren bir tutum izliyorsunuz, “pes” dedirtiyorsunuz. Bu arkadaşınızı eleştirmediniz dahi, kınamadınız dahi! Eğer bu tutumlar devam ettirilirse tabii ki bu tür şiddet eylemleri yaygınlaşır. Dahası, aramızda avukatlık yapan, bu konuda tecrübesi olan pek çok değerli meslektaşımız var. Ceza yargılamasının belli ilkeleri vardır. Bu cinayet dolayısıyla o ilkelere uyulmadı. Böylece delillerin karartılmasına âdeta devlet eliyle zemin hazırlanmış oldu ve zavallı Narin, arkadaşlarıyla okula gitmek, oynamak ve gelecek için hayal kurmak yerine bugün onun körpe bedeni toprak altında çürümeye terk edildi. İşte bu nedenle, sayın milletvekilleri, bu araştırma önergesine biz Gelecek-Saadet Grubu olarak elbette destek veriyoruz. El birliğiyle bu sorunların çözümü için uğraşmamız gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) – Toparlayacağım. BAŞKAN – Tamamlayın lütfen. SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) – Ama ben sizlere yardımcı olacağını düşündüğüm küçük bir ipucu vereyim: Anayasa'mızın değiştirilmesini yasakladığı 2’nci maddede cumhuriyetin nitelikleri arasında insan haklarına saygılı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti kavramları var. Bu kavramlar sistematik bir biçimde Türkiye'de ihlal ediliyor. O nedenle, eğer bu kavramları koruyacak politikalar izlerseniz, zaman zaman yaptığınız gibi, Anayasa’nın 4’üncü maddesiyle savaşmaktan vazgeçerseniz biz bu sorunları çözebiliriz çünkü bütün bu kavramlar layıkıyla uygulandığında bu sorunlar önlenmiş olacak ve ortaya çıkan problemler kökleşmeden çözülmüş olacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)