GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE MERSİN MİLLETVEKİLİ ALİ RIZA ÖZTÜRK'ÜN; AVUKATLIK KANUNU İLE HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ, SİVAS MİLLETVEKİLİ HİLMİ BİLGİN VE ÇANKIRI MİLLETVEKİLİ İDRİS ŞAHİN İLE 8 MİLLETVEKİLİNİN; 1136 SAYILI AVUKATLIK KANUNU, HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU VE 3568 SAYILI SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ, ERZURUM MİLLETVEKİLİ OKTAY ÖZTÜRK'ÜN; HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU İLE AVUKATLIK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:92
Tarih:16.04.2013

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında tasarının geneli üzerinde söz almayacaktım, gecenin bu saatinde hakikaten sabrınızı zorlamak istemiyordum ancak grupları adına söz alan değerli hatipler, bu kürsüye gelip tasarıyla ilgili bir şey ifade etmeksizin, ağırlıklı olarak Ergenekon, Balyoz yargılamalarını ve İzmir'de yeni başlayan yargılama sürecine ilişkin tespitlerini dile getirdiler ve bir miktar da maalesef, bu kürsünün nezaketini zorlayan üslupla hitaplarda bulundular.

Öncelikle, ben tüm konuşmalarımda şunun altını çizmeye çalışıyorum: Parlamentoda birbirimizin hukukuna saygı gösterme noktasında her birimizin mükellefiyeti var. Bu kürsüden hitap eden arkadaşlarımızın her biri belli bir siyasi partinin üyesi, temsilcisi ve seçmenin de desteğini alarak buraya gelmiş kişiler. Bir fikrin savunucuları, kendilerinin penceresinden bu ülkeye hizmet etme düşüncesiyle görüşlerini paylaşıyorlar ama muhataplarını itham ederken karşılarındakilerin de aynı şekilde bir siyasi partiden seçilmiş milletvekili olduğunu ve kendisinin beklediği nezaketin onun için de gösterilmesi gerektiğini maalesef unutuyorlar. Kendi genel başkanı için "Sayın" ifadesini kullanırken Sayın Başbakan için ismiyle defalarca hitap edilebiliyor bu kürsüden. Bu bile sadece nezaketsizliğin en açık göstergesi. O açıdan, bu kürsüden, hem Meclisin saygınlığına hem mehabetine uygun bir diyaloğu, tartışma ortamını, münazarayı bu salonda bizim başarmamız lazım. Biz bunu burada başaramazsak 76 milyonun arasında bunu nasıl sağlayacağız?

Değerli arkadaşlar, sık sık huzurlarınıza geliyoruz değişik yasa tasarılarıyla, teklifleriyle. Burada sık sık şunlar dile getirildi: "Taksit taksit adalet getiriliyor." ya da "Yargıda parça parça, paket paket düzenlemeler getiriliyor." gibi eleştiriler ve bunlardan sonra da "Hiçbir şey olmadı, olmuyor." gibi eleştiriler yapılıyor.

Bugün huzurlarınıza getirilen tasarı içerisinde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nda da değişiklik öngören, 7 ayrı kanunda değişiklik getiren ve daha çok aksaklığını gördüğümüz birtakım hususları tadil etmeye dönük hususlar var. Hukuk, idare ve vergi mahkemelerinde ihtisaslaşmayı kolaylaştıracak birtakım düzenlemeler yapma yetkisini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna veren bir düzenlememiz var. Burada, idari yargıda yaklaşık 52 ayrı çeşit dava görülüyor, adli yargıda ise bine yakın dava çeşidi var. Bu açıdan, büyük adliyelerde birden çok mahkemesi olan branşlarda belli davaları belli dairelere, belli mahkemelere özgülemek ve yetkilendirme noktasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yetki veriliyor. Yine, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını teşvik etmek ve daha kolay uygulanır hâle getirebilmek için birtakım imkânlar var, avukatlarla mali müşavirlerin büro açmasını kolaylaştıracak birtakım düzenlemeler var, adli müşavirlerin özlük haklarına iyileştirme getiren düzenlemeler var ve yeni kadro ihdasına dair düzenlemeler var. Özetle bunlar.

Burada birkaç hususu paylaşmam gerekiyor. 2009 yılının Ağustos ayında Türkiye'de yargının problemleri ve çözümüne ilişkin olarak bir eylem planı açıklandı, strateji belgesi ve buna bağlı eylem planı. Bu eylem planında kısa, orta ve uzun vadeli tedbirler deklare edildi ve bunları gerçekleştireceğimiz ifade edildi. Kısa, orta ve uzun vadede yapacaklarımızı biz 2009'un Ağustosunda Türkiye ile paylaştık, hangi takvim aralığında hangi adımları atacağımızı söyledik. Onun için, "Üçüncü paket geldi, dördüncü paket geldi, beşincisi geliyor?" Değerli arkadaşlar, sıfır-iki yıl kısa vade, iki ila dört yıl arası orta vade, dört yılın üzerinde yapacaklarımızı da uzun vadeli öncelikler olarak belirledik. Tesadüfen, günübirlik gelişen hadiselere özgü tasarılar hazırlayıp getirmiyoruz huzurlarınıza. Belli bir stratejinin adım adım deklare edilmiş, kamuoyuyla paylaşılmış, Bakanlar Kurulundan geçmiş, Avrupa Komisyonuyla, Avrupa Konseyiyle paylaşılmış adımları bunlar ve bu adımlar Türkiye'nin yargı alanındaki problemlerini aşma noktasında ortaya koyduğu yol haritasının adımları. Buna dönük olarak attığımız adımlar "Efendim, bir işe yaramadı, yapılıyor ediliyor." vesaire.

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu ifade edeyim: Bu kürsüden gelip Ergenekon, Balyoz ya da İzmir'deki davalara ilişkin birtakım ajitatif tespitleri, birtakım, dava dosyasına âdeta burayı mahkeme salonuna çevirerek içeriğe ilişkin tartışmaları burada yapmak doğru değil; Anayasa'mız da buna müsaade etmez. Ama, ben bu arkadaşlarımdan doğrusu şunu da duymak isterdim: Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin siyaset tarihine baktığınızda, yakın siyasi tarihine baktığınızda maalesef içimizi açan olaylar görmeyiz.       1957-1958; 9 subay olayıyla karşılaşırız. 1960; 27 Mayıs darbesiyle karşılaşırız. 22 Şubat 1962 ayaklanması gelir önümüze, 20 Mayıs 1963 ayaklanması bunu takip eder. 20 Mayıs 1969 darbe teşebbüsü gelir peşinden. 9 Mart 1971 muhtıra girişimi, darbe teşebbüsü ve 12 Mart muhtırasıyla hükûmet devrilir. 12 Eylül darbesiyle Parlamento kapatılır, partiler kapatılır, hükûmet yıkılır ve yine bir cunta dönemi başlar. 28 Şubat 1997 postmodern darbe, 27 Nisan 2007 e-muhtıra? Baktığınız zaman, çok partili siyasi hayata geçtikten sonra her sekiz on yılda bir darbeler ve muhtıralar yaşayan bir ülke. Ben, bu ülkenin Adalet Bakanı olarak, kendi çocuğuma, benden sonraki nesillere böyle bir ülke bırakmak istemiyorum; isteyen varsa bunu açıkça söylesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - O zaman, Sayın Bakan, şimdiki sivil darbeyi de söylemeniz lazım, şimdiki siyasi davaları.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Türkiye, artık bu müdahale girişimleriyle, bu muhtıralarla, bu darbelerle bundan sonra yoluna devam edemez, etmemeli.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Şimdi, görülen davalarla durumu nasıl izah edeceksiniz Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - O açıdan, değerli milletvekilleri, isterdim ki bu kürsüden bu yargılamalara ilişkin -hâlen devam ediyor, bunların temyiz aşaması var- derdest davaları buraya getireceğinize, bir gün de Allah rızası için şu kürsüye 1960 darbesinin mağdurlarının konusunu getirseydiniz, 1971'in mağdurlarını, 1980'in, 1997'nin, 2007'nin mağdurlarını getirseydiniz şu kürsüye.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Bakan, 1980'in doğrudan doğruya kendimiziz mağduru, bizleriz mağdurları. Biz, o 80'de yargılanan insanlarız. Siz kime neyi bahsediyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Dolayısıyla, burada, bu kürsüden milletin iradesine karşı, Parlamentoya karşı yapılan kalkışmaların, verilen muhtıraların hesabını soracak yerde, bunların faillerini ya da bu düşüncenin destekçilerini burada savunmanın arka planını ben sizlerin ve milletimizin takdirine bırakıyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Siz yeni mağdurlar yaratıyorsunuz!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Cadı avına çıkılmış gibi şu an, yani resmen cadı avı.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, elbette ki beraatizimmet asıldır, herkes mahkûm oluncaya kadar masum sayılır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Nasıl masum! Beş yıldır cezaevinde Sayın Bakan bu insanlar, beş yıl!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Yargılama süreci devam ediyor.

Benim söylediğim, 1960, 1971, 1980, 1997 müdahalelerinin mağdurlarının sorunları ve bunların faillerine ilişkin.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - 1997'de kim tutuklandı Sayın Bakan? 28 Şubat sürecinde kim tutuklandı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 28 Şubat sürecinde bu ülkede mağdur olan kamu görevlilerinin haddi hesabı yok. Memuriyetten atılanlar, sürgüne gönderilenler, hakkında soruşturma yapılanlar, meslekten çıkarılanlar? Hangi birini söyleyeyim. O süreçte ben, kendim siyasetçi olarak yaşadıklarımı biliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu ülkenin kendi muadilleriyle eşit şartlarda yoluna devam edebilmesi için, Türkiye'nin geleceğe güvenle bakabilmesi için, demokrasisini kendi ayakları üzerinde sürdürebilir hâle getirebilmesi için?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Ortada demokrasi mi bıraktınız, adalet mi bıraktınız?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - ?artık darbelerle, muhtıralarla kesilemeyen, kesintisiz bir demokrasiye kavuşabilmesi için geçmişte yaşadığı bu hadiselerle yüzleşmesi elzemdi, hukuk önünde bunların mutlaka muaheze edilmesi gerekiyordu. Şu anda içerisinden geçtiğimiz süreç budur.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Hangi hukuktan bahsediyorsunuz Sayın Bakan? Silivri'de hukuk mu var, adalet mi var?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ayrıca, bu yargılamalar bitmedikçe, bu dosyaların içerisindekilerin konumuyla ilgili kesin bir hüküm vermek hiçbirimizin hakkı değildir. Bunu da açıkça tespit ediyorum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Burada, değerli milletvekilleri, yapmış olduğumuz çalışmalarla bakınız, bu ülkede iktidar?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Bağımsız ve tarafsız mahkemeler mi var? Neye güveneceğiz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakın, bütün grup sözcülerini sabırla dinledik. Burada birtakım sözler sizi rahatsız edebilir ama rahatsız olmamız gerekiyor çünkü konuştuğumuz şeyler olan şeyler değilse, yaşanmış hadiseler değilse bunlara itirazlarınızı dile getirebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ 2002-2012 arasında bu ülkede demokrasimizin sürdürülebilir olması için, bu ülkede artık, milletin iradesinin askıya alınamaması için atılması gereken adımları atmıştır, atmaya bundan sonra da devam edecektir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Ne yapıyorsunuz? Askeriyeyi tasfiye et, siyaseti tasfiye et, öyle mi?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Milletin iradesi değil, PKK'nın iradesi geçiyor Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ayrıca, AK PARTİ'nin yapmış olduğu tasarrufları, çıkarmış olduğu yasaları bu kürsüden gelip başkalaştırma gayreti içerisine girmenin anlamsız olduğunu düşünüyorum çünkü her iki yılda bir milletin önüne kendimizi test etmeye götürüyoruz ve millet en büyük hakemdir. "Milletin yüzüne bakamayacaksınız, şöyle edemeyeceksiniz, böyle edemeyeceksiniz." gibi bu kürsüden büyük sözler söyleniyor. Biz her iki senede bir milletimize gidiyoruz?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Bu sefer farklı olacak Sayın Bakan, PKK'yla iş birliğini millete anlatamayacaksınız.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - ?ve her seçimde milletin desteği büyüyerek devam ediyor çünkü AK PARTİ siyasetini yaparken milletinin gözünün içine bakıyor, milletinin gösterdiği istikamette adımını atıyor. Her olayda onların nabzını tutuyor, dileklerini soruyor, siyasetini milletin arzusuna göre belirliyor. AK PARTİ onun için Türkiye siyasetinde ilkleri başaran parti, arka arkaya tüm seçimlerde oylarını artırarak devam eden ve güçlenerek gelen bir parti. İktidarda, hükûmet etmede 11'inci yılına girdi AK PARTİ ama bugün, 11'inci yılında olan bir Hükûmet iktidar partisinin yüzde 50'nin üzerinde bir oy desteğinin olmasına birazcık saygı duymanızı beklerim doğrusu çünkü bu ülkede her iki kişiden birinin desteğini almış bir siyasi partinin temsilcisi buradaki arkadaşlarımız. Çok değil, bir sene sonra sandık var, ondan bir sene sonra başka bir sandık var.

Değerli milletvekilleri, biz burada yaptığımız her tasarrufun hesabını veriyoruz, attığımız her adımın hesabını veriyoruz ve kamuoyunun, milletin arzusunun istikametinde olmayan hiçbir işi yapmıyoruz, yapsaydık bugün burada olmazdık zaten, lütfen.

Değerli milletvekilleri, bizim istikametimiz bellidir, yapmaya çalıştığımız şey bellidir. Yargı Reformu Stratejisi ve Eylem Planı'yla beraber Türkiye'nin yargı alanındaki olumsuz tablosunu olumluya çevirmek, temel hakları güçlendirmek, bu ülkede demokrasiyi tahkim etmek ve geleceğe doğru güvenle yürüyüşümüzü sağlayacak adımları atmak; bunlar için uğraşıyoruz ve bunun da meyvelerini almaya başladık.

Bakınız, size iki tane veri vereceğim. Bir tanesi: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki tablomuzu sık sık gündeme getiriyoruz. Bu tabloyu değiştirmek için bu ihlallere neden olan mevzuatı değiştirmeyip ne yapacağız Allah aşkına? İhlal aldığımız konulardaki mevzuatı değiştirmeden o ihlalleri önleme imkânımız var mı? Yaptığımız şey budur ve aldığımız tedbirlerle dünyanın önemli merkezlerine ilk kez adli müşavirleri 2012 yılında görevlendirdik, İnsan Hakları Daire Başkanlığını kurduk, Strazburg'da İnsan Hakları Mahkemesinde Türk hâkim ve savcıları görevlendirdik ve oradan gelen tespitlere göre mevzuatımızda değişiklikler yapmaya başladık.

Bakınız, kısa süre önce bu Mecliste uzun yargılamalardan dolayı Tazminat Komisyonunu kurduk. İnsan Hakları Mahkemesi bu komisyonun iç hukuk yolu olarak kabul edilmesini kararlaştırdı ve Türkiye'den yapılmış müracaatlardan bir tanesinde geçen hafta kabul edilmezlik kararı verdi ve "Gidin." dedi, "Türkiye içeride bir hukuk yolu oluşturdu; o komisyonda hakkınızı alın, alamazsanız buraya gelin." dedi. Bu, şu demek: Şu anda Strazburg mahkemelerinde Türkiye'den yapılmış 16.700 civarında başvuru var, bunun 4 bin tanesi Türkiye'ye tekrar dönecek demek. Biz kendi vatandaşımıza "Gidip Strazburg'da beş altı yıl uğraşma." diyoruz. "Gel, senin hakkını teslim edelim, uzun yargılamalardan dolayı senden özür dileyelim, helalleşelim, tazminatını ödeyelim?"

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Bu yetiyor mu Sayın Bakan? Yani özür dilemek, tazminat ödemek yetiyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - "?ve vatandaşımız olarak sana bu hakkı teslim edelim, Türkiye de orada ihlal almamış olsun." Bunun yolunu açtık ve komisyon çalışmalarına başladı ve tazminat kararlarını vermeye de başladı. Kısa süre içerisinde bunun sonuçlarını kamuoyuyla da paylaşacağız.

Değerli milletvekilleri, bir başka husus: "Efendim, kanunlar çıkıyor      -birinci paket, ikinci paket, üçüncü paket- hiçbir şeye yaramıyor."

Değerli arkadaşlar; adli kontrol, üçüncü paketten önce, yılda 14.500 ile 15 bin uygulamaya ulaşıyordu. Yani bu şu demek: Tutuklanabilecek 15 bin kişi adli kontrol tedbiriyle tutuksuz yargılanıyor idi 2012 Temmuzu öncesinde. Son yedi sekiz aylık verilere baktığımızda, yıl bazında bu 15 bin rakamı 40 bine çıkıyor. Yıl bazında 15 binden 40 bine çıkmış, yani 40 bin kişi tutuklu yargılanabilecek iken adli kontrol tedbirleriyle tutuksuz yargılanmaya başlamış. Hani bir şey olmuyordu!

Şimdi, size bir grafik göstereceğim, bunu sık sık gösteriyorum. Şu grafik, Türkiye'de tutuklu yargılama oranlarını gösteren bir grafiktir. Cezaevlerinde bulunan her 100 kişiden 2000 yılında 49,8'i tutukluymuş, kalanı hükümlüymüş; 2001 yılında ise yüzde 50,4'ü tutuklu, kalanı hükümlüymüş. 31 Aralık 2012 tarihine baktığınızda her 100 kişiden cezaevindeki 23,3'ü tutuklu, kalanı hükümlü.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Hükmen tutukluları tutuklu saymadığınız için o çıktı Sayın Bakan. Şimdi, orada bir tarih değiştiriyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Yargıtay onayladı da mı sayı bakıyorsunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, hangi hesaba bakarsanız bakın, bunlar Türkiye'nin...

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Hükmen tutukluları Bakanlar Kurulunda tutuklu olmaktan çıkardınız, hükümlü sayınızda onun için rakamlar düşüyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bunu hazmedin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Hazmetmek değil canım, rakamlar farklı.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bunlar Türkiye'nin elde etmiş olduğu somut gelişmeler. Son on yılda yapılan çalışmaların meyveleri bunlar.

Bakınız, bu çalışmalardan sonra şu tablo, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında Türkiye'nin bulunduğu yeri gösteriyor. Türkiye, tutuklu oranları itibarıyla, bakınız, Fransa'dan daha iyi konumda, Macaristan'dan, Letonya'dan, Yunanistan'dan, Danimarka'dan, Belçika'dan, İsviçre'den, İtalya'dan daha iyi konumda. Ha, Türkiye'den daha iyi olan ülkeler var ama değerli milletvekilleri, Türkiye'de alınan tedbirlerle beraber şu anda Türkiye'nin cezaevlerinde tutuklu yargılananların oranı Avrupa Birliği ortalamasının altındadır.

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Siyasi davalardan bahset.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - AB ortalaması, Avrupa Birliğinin tüm üye ülkelerinin ortalaması yüzde 25,2'dir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Bakan, hükmen tutuklular var mı o rakamın içinde?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Tutuklu yargılama oranları yüzde 25,2'dir. Türkiye'nin tutuklu yargılama oranı yüzde 23,3'tür, AB ortalamasından yaklaşık 2 puan da aşağıdayız. Bunlar sonuçtur. Nereden elde ettik bu sonuçları? Bütün bu mevzuat çalışmaları, eğitim çalışmaları bütün bunların sonucunda gelinen noktadır bunlar.

Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye'nin gelmiş olduğu nokta geçmişe göre son derece iyi bir noktadır ancak bu bizi tatmin eden bir nokta değildir. "Yetmez ama evet." diyoruz, biz daha iyisine talibiz. Onun için her geçen gün kendi mevzuatımızı evrensel kurallarla uyumlu hâle getiren çalışmaları devam ettireceğiz, bu bir.

İki, adaleti dağıtmakla görevli olan hâkim, savcılarımızın hem yurt içi hem yurt dışı eğitimlerini yoğunlaştıran çalışmaları devam ettireceğiz.

Üç, mevzuattaki değişimi, dönüşümü, mantalite değişimini, dönüşümünü takip edeceğiz ve Türkiye'de güven veren adaleti temin etme noktasında çok önemli bir noktaya geleceğiz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yıl bazında ve tüm zamanlar bazında ihlal şampiyonu olan Türkiye, ilk defa 2012 yılında şampiyonluğu bir başka ülkeye verdi. Bundan sonra bunu teslim almamak üzere devrettik inşallah. Her geçen yıl daha iyiye gideceğiz. Yıl bazında da bizim oradaki olumsuz tablomuz küçülecek, totalde de Türkiye'nin şu anda hiç hakketmediği noktadan uzaklaşmasını sağlayacağız, amacımız budur.

"Efendim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki tablomuzu düzeltiyorsunuz, Türkiye'deki tablo değişmiyor?" Yok böyle bir paradoks. Oradaki tablo düzelirse Türkiye'deki vatandaşımın hakları güçleniyor demektir. Türkiye'deki hakların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki standartlara gelmiş olduğu anlamı çıkar, AİHM standartlarına gelmiş olduğumuz anlamı çıkar.

Ben hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)