| Konu: | 8 Ekim 1978'de Türkiye İşçi Partili 7 devrimcinin Ankara Bahçelievler'de katledildiğine, 8 Ekim 1980'de idam edilen Necdet Adalı'ya, Şırnaklı Süleyman Salğucak'a, Kobani kumpas davasına ve tutsak Günay Kubilay'ın yazdığı kitaba, cezaevlerindeki sorunlara, Kırşehir Cezaevinde tutuklu olan Mansur Zan'ın kendisine yazdığı mektubun engellendiğine, ekonomik krizin yükünü hâlâ ücretlilerin ve emeklilerin çektiğine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 4 |
| Tarih: | 08.10.2024 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, bugün 8 Ekim. 8 Ekim 1978'de Türkiye İşçi Partili 7 devrimci Ankara Bahçelievler'de katledildi. Kendilerini saygıyla anıyorum ve isimlerini buradan tek tek zikretmek istiyorum: Katledilen devrimciler Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevenci. Evet, bu devrimcileri katledenler cezasızlık politikası sonucu yargılanmadılar ve hatta, siyasetin kollamasının ötesinde, bizatihi siyasetin içinde bile yer aldılar. Bu cezasızlık politikalarının bugün de devam ettiğini çok net görüyoruz ve izliyoruz ve bu cezasızlık politikalarının sonucunda da aslında bugün siyasetin nasıl darbelendiğine de hep birlikte tanık oluyoruz.
7 devrimcinin katledilmesi gibi, yine 8 Ekimde, bu kez 1980 tarihinde Necdet Adalı Ankara'da, Ulucanlar Cezaevinde idam edildi. 1980 faşist cuntasının ilk idamıydı Necdet Adalı. Necdet Adalı gibi, katledilen, askerî cuntanın katlettiği bütün devrimcileri de yine saygıyla anıyorum. Necdet Adalı idam kürsüsüne çıktığında şöyle haykırdı faşistlerin yüzüne: "Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği! Kahrolsun sömürgecilik, kahrolsun faşizm, kahrolsun emperyalizm!" Evet, kendisini bir kez daha saygıyla anıyorum. Faşizme karşı mücadelemiz aynı kararlılıkla devam ediyor.
Süleyman Salğucak'ı tanıyorsunuz. Süleyman Salğucak Şırnaklı. Şırnak'ta yerel seçimler sırasında Şırnak halkının iradesini gasbetmeye yönelik oraya gelenlerin yüzüne sürekli haykırdı: "Konuş, nerelisin? Konuş, nerelisin?" Süleyman Salğucak maalesef yargılanıyor ve neden yargılanıyor biliyor musunuz? Seçim Kanunu'na muhalefetten yargılanıyor yani bir halkın iradesini gasbetmeye yönelik, bir seçime yönelik hırsızlığa karşı çıktığı için, oy hırsızlığına karşı çıktığı için Seçim Kanunu'na muhalefetten yargılanıyor. Yüksek Seçim Kurulu, Seçim Kanunu'na muhalefetin, belki de seçim yasalarının en önemli hak gasbının ortaya çıktığı yere müdahale edeceğine, bırakın müdahale etmeyi, savcılar eliyle, Seçim Kanunu'na muhalefetten Süleyman Salğucak'ın yargılanmasına neden oluyor. Evet, sevgili arkadaşımız Alp Altınörs -Kobani kumpas davasından dolayı şu anda Sincan'da tutsak olan Alp- "Sözdür, söylenmiştir." demişti, Süleyman Salğucak'ınki de sözdür, söylenmiştir.
"8 Ekim" deyince aklımıza tabii 6-8 Ekim Kobani direnişi, dayanışması geliyor. Bu direniş, bu dayanışma nedeniyle aslında Kobani'deki DAİŞ çeteleri durdurulmuştu ve biz de bu dayanışmaya, bu direnişe o zamanki HDP olarak katılmıştık. Tüm dünyanın çağrısı gibi biz de bir çağrıda bulunmuştuk fakat maalesef yıllar sonra Kobani kumpas davasıyla karşılaştık. Bu Kobani kumpas davası sonucunda da Eş Başkanlarımız, MYK üyelerimiz yargılanmaya devam ediyorlar ve şu anda hâlâ tutsaklar. O tutsaklardan biri de Günay Kubilay arkadaşımız. Kendisi bir kitap yazdı, bu kitap "Bir Kumpas Davasının Anatomisi" adıyla kitapçılarda yer aldı. Bakın, oradan bir şey aktarmak istiyorum size: "HDP MYK, Kürtler dâhil bölge halklarının 'barbarlık mı, insanlık mı' ikilemiyle karşı karşıya olduğu bir kritik eşikte tercihini insanlıktan yana yapmış, Türkiye halklarını IŞİD barbarlığına karşı sokakta destek ve dayanışmaya çağırmıştır. Dolayısıyla ortada bir ceza davasına konu edilebilecek bir MYK çağrısı yoktur; ortada, insanlık değerlerine sahip çıkan ve 'insanım' diyen herkesçe onuru savunabilecek demokratik bir protesto çağrısı vardır."
Evet, sevgili Günay Kubilay savunmasında bunları dile getirdi. İnsanlık onuruna sahip çıktıkları için arkadaşlarımız hâlâ tutsak. İnsanlık onuru bugün hâlâ DAİŞ'e karşı, o zihniyete karşı mücadele etmeye devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Temelli.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ve arkadaşlarımız da onurlu bir şekilde, nerede olurlarsa olsun, bu mücadeleyi sürdürmeye devam ediyorlar.
Biz buradan, bir kez daha hem tüm topluma çağrıda bulunuyoruz hem de bir kez daha yargının bu adaletsiz gidişe, bu hukuk tanımazlığa bir son vermesi için bu çağrımızı yineliyoruz ve tüm arkadaşlarımızın, Kobani kumpas davasından dolayı -bir kumpastır çünkü- tutsak edilen tüm arkadaşlarımızın bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını diliyoruz. Tabii, bunun için, her şeyden önce yargının bağımsızlığı en önemli, en kritik belirleyicidir. "Hukuk devleti" dediğiniz şeyin belki de en önemli fotoğraflarından biri yargının tarafsız ve bağımsızlığı olması gerekirken, kuvvetler ayrılığının çalışması gerekirken bugün kuvvetler ayrılığının, kuvvetler ayrılığına bağlı olarak da denge denetleme mekanizmalarının çalışmadığına bir kez daha tanıklık ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Temelli.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Evet, yargı bu durumda; tabii, buna bağlı olarak cezaevlerindeki sorunlar da devam ediyor. Cezaevlerindeki sorunları burada sık sık dile getiriyoruz ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin nerelere ulaştığını özellikle hasta tutsaklar konusunda dile getirdik.
Bunun dışında, son olarak, Kırşehir Cezaevinde tutuklu olan Mansur Zan bir mektup yazmış. Kime yazmış? Bana yazmış. Bana yazdığı mektuba cezaevi idaresi, cezaevi müdürü engel olmuş, bana gelmesini engellemiş. Peki, mektupta ne varmış? Mektupta cezaevinde yaşanan sıkıntıları kaleme almış Mansur Zan ve cezaevi idaresi üzerine şunu yazıp mektuba el koyuyor: "Sakıncalı." Bu "sakıncalı" sözcüğünü nereden hatırlıyoruz biliyor musunuz? 12 Mart 71 darbecilerinden hatırlıyoruz. Mektupların, kitapların, dergilerin üzerine tam da bu sözcüğü yazarlardı: "Sakıncalı."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Temelli.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu cezaevi idaresinin zihniyeti işte darbeci zihniyettir. Bu darbeci zihniyete izin veren, yol verenler de işte aslında darbe mekaniğinden beslenmeye devam edenlerdir. Dolayısıyla cezaevlerinde sorunlar büyüktür, bu sorunlar tabii ki kamuoyuyla bizim aracılığımızla paylaşılmalıdır; Meclisin iradesi bu sorunları gidermek yönünde olmalıdır yoksa bu sakıncalı aklın görev başında olmasına yol vererek değil.
Son olarak, tabii ki bugün ekonomik kriz ciddi boyutlarda ve bu ekonomik krizin yükünü hâlâ ücretliler ve emekliler çekiyor. Bu yükün bir an önce hafifletilmesi için hiç bütçeyi beklemeden asgari ücrete ve emekli maaşlarına bir ara zam yapmak artık kaçınılmaz bir hâle gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Temelli.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Çünkü asgari ücretin satın alma gücü, emeklilerin satın alma gücü hızla erimiştir. Bugün, hem Merkez Bankasının hem Hazine ve Maliye Bakanlığının hiçbir tahmini tutmamaktadır. Enflasyon için "Sene sonu hesapları yüzde 38." diyorlar, yüzde 48'e revize ettiler, şimdiden neredeyse yüzde 60 gerçekleşecek çünkü tüm anketler bunu gösteriyor fakat asgari ücretin satın alma gücü ve emeklilerin satın alma gücü hızla eridi. Bütçeyi ve yılbaşını beklemeden hızla bir iyileştirmeye ihtiyaç vardır deyip bu konuda da Hazine ve Maliye Bakanlığının artık bu emeklileri ve emekçileri hedef alan anlayıştan bir an önce kurtulması gerektiği çağrısını buradan bir kez daha yineliyorum.
Teşekkür ederim.