GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/235, 837,1601,1602,1800,1801) No.lu Yapay Zekânın Kazanımlarına Yönelik Atılacak Adımların Belirlenmesi, Bu Alanda Hukuki Altyapının Oluşturulması ve Yapay Zekâ Kullanımının Barındırdığı Risklerin Önlenmesine İlişkin Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:2
Tarih:02.10.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yapay zekâyla ilgili konuşmaya başlamadan önce izninizle değinmek istediğim bir husus var. Cumhurbaşkanı dün yeni yasama yılının açılışı nedeniyle önemli bir konuşma yaptı; Türkiye Cumhurbaşkanlarının konuşmaları zaten hep çok önemlidir, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın konuşması da dolayısıyla önemliydi ama aynı zamanda çok sorunlu bir konuşma yaptı dün. Nitekim, bir partinin Sayın Genel Başkanı bugün partisinin grup toplantısında "Cumhurbaşkanı Erdoğan dün konuyla ilgili devlet ciddiyetine yakışmayan açıklamada bulundu." diye bir tespit ifade etti. Ne demişti Cumhurbaşkanı? Şunu diyor kendi sözleriyle: "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dinî bir fanatizmle Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum bizim vatan topraklarıdır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir. 7 Ekimden sonra yaşanan her gelişme bu tehdidin boyutunu daha artırmaktadır." Yani Türkiye toprakları, bizim topraklarımız her geçen gün İsrail'in saldırı tehdidi altına girmektedir, İsrail'in işgali tehdidiyle yüz yüzeyiz. Şimdi, bu sözler gayriciddi olmasının, öyle bulunmasının yanı sıra yanlıştır ve hiçbir gerçekliğe, ne bugünün gerçekliğine ne tarihî gerçekliğe denk düşmemektedir. Bir kere, bu vadedilmiş topraklar, eski deyimiyle "arzımevut" Tevrat'ta Tekvin suresinin 15'inci babına dayandırılan bir şeydir ve hiçbir zaman net bir sınırı yoktu o vadedilmiş toprakların. İşte "Fırat'a kadar" diye bir ifadeden yola çıkarak Türkiye topraklarının İsrail tehdidi altında bulunduğunu savunmak yanlıştır. Şu bakımdan yanlıştır: İsrail Devleti'nin kurucu ideolojisi siyonizmdir. Burada herkesin dilinden düşmeyen bir siyonizm lafı var fakat siyonizm İsrail'in kuruluş felsefesidir ve tek bir anlam taşımaktadır: Filistin topraklarında bir Yahudi ulus devleti kurulması. Bunun dışında bir anlamı yoktur siyonizmin ve 1897 yılında İsviçre'nin Basel şehrinde toplanan Birinci Siyonist Kongresi'nde Theodor Herzl tarafından bu amaç belirlenmiştir. Aynı Theodor Herzl ardından İstanbul'a gelip Sultan Abdülhamit'le görüşüp talepte bulunmuştur. Bu talebi tabii ki yerine getirilmemiştir. Ve sonra, 1917 yılında Birinci Dünya Savaşı devam ederken İngiliz Dışişleri Bakanı James Balfour siyonistlere Osmanlılardan ele geçirilecek Filistin toprakları üzerinde bir ulusal yurt vaadinde bulunmuştur. İsrail 1948 yılında kurulduğu vakit, işte bu "Balfour Deklarasyonu" diye tarihe geçen belgede söz verilen Filistin topraklarının bir bölümü üzerinde kurulmuştur. O Filistin topraklarının geri kalan bölümü ise bugünkü Batı Şeria, Kudüs ve Gazze'yi içermektedir. Ortada Türkiye'yi içine alacak bir İsrail yayılma hedefi söz konusu değildir.

Ben on iki yıl üniversitelerin son sınıflarında Orta Doğu'nun bugünkü sınırlarının nasıl oluştuğuna dair ders verdim. Öğrencilerim arasında bugün bu sıralarda oturan bazı milletvekilleri var, eğer onlardan herhangi biri dün Cumhurbaşkanının burada söylediklerini sınav kâğıdına yazsalardı bugün burada olamazlardı çünkü sınıfı geçemezlerdi. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Tekrar edeyim, Cumhurbaşkanının dün burada söylediklerinin tarihî gerçekliklerle ve İsrail Devleti'nin araçlarıyla hiçbir ilgisi yoktur.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Şunu söylemek lazım: İsrail'in yayılmacılığını, Suriye'yi işgal etmesini bunun neresine koyuyorsunuz, Golan Tepeleri'ni neresine koyuyorsunuz?

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Dinleyin lütfen.

Olmayan bir şeyden yola çıkarak İsrail'in işgal amacıyla Türkiye'ye saldıracağı iddiası için söylenecek söz bulamıyorum. Ayrıca, Türkiye gibi gücüyle övünülen bölgenin en büyük ülkesine korku yayacak nitelikte böyle sözler sarf etmek -her kim söylüyorsa- yakışık almaz ve zaten bu sözler dün borsayı yere çaktı, doları fırlattı ve ekonomiye zarar verdi. Bu sözlerin aslında en büyük tehlikesi Türkiye için yeni bir beka sorunu söylemi oluşturma hesabına dayanıyor. Öyle ki Cumhurbaşkanı İsrail'in vatan topraklarımıza göz diktiği iddiasının ardına şu sözleri yerleştirdi, okuyorum: "İsrail'in Filistin ve Lübnan'daki saldırılarını çok yakından takip ederken Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde bölücü örgütü maşa olarak kullanmak suretiyle nasıl birer küçük uydu yapı kurmak istediğini de çok net görüyoruz." Buyurun yeniden beka sorunumuz konusuna ve buyurun güvenlikçi politikaların öncelik almasına ve buyurun savaş harcamalarına ve en önemlisi, buyurun "İsrail" ve "Kürtler" sözcüklerini yan yana getirerek bunun doğuracağı tehlikeli sonuçlara. Buna karşı çıktığınız anda ise etiket hazır olacak; beka sorunumuz varken millî birlik ve beraberliğimize kastetmek, siyonist İsrail'e hizmet etmek.

Bu vesileyle bir şeyi daha izninizle hatırlatayım. 14 Mayıs 2023 tarihinde seçilen 600 milletvekili içinde Filistin Kurtuluş Örgütü ve Fetih kimlik kartı taşıyan tek milletvekili benim. Dolayısıyla bu söylediklerim İsrail'e en uzak pozisyonda ruhen ve fiziken durmuş birisi olarak öyle değerlendirilmelidir.

Şimdi, gelelim sadece Türkiye'nin değil tüm insanlığın önünde büyük bir tehlike potansiyeli ifade eden yapay zekâ konusuna. Bu konuda son sekiz yılda dünyada büyük ün yapan düşünür Yuval Noah Harari bu konuda kitaplar yazmıştı. İşte, en son, bu yıl henüz yeni yayımlanmış, Türkçeye çevrilmemiş bir kitabı var, adı Neksus, kitabın alt ismi ise Taş Devri'nden Yapay Zekâya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi. Harari bu kitabın ön sözünde "İktidarımızın -iktidarımızdan kastı insanlık olarak- kötüye kullanımı ekolojik yıkımla bizi karşı karşıya bıraktı, bütün insanlığı." diyor. Yapay zekâ gibi yeni teknolojilerle meşgulüz ki yapay zekâ kontrolümüzden çıkma ve bizi köleleştirerek imha etme potansiyeli taşıyor. Bu 701 sayfalık kitabın bir bölümünde de -gene ön sözünde- "Yapay zekânın içerdiği en büyük tehlikelerden biri, birçok toplumun içinde ifadesini bulan dinamikler sonucunda bunun yeni silah yarışlarına, yeni savaşlara ve yeni emperyal yayılmalara yol açabilme tehlikesi ve potansiyeli taşıyor olmasındadır." diyor.

Bu arada, adını hepinizin gayet iyi bildiği Elon Musk gibi yapay zekâ girişimcisi, yatırımcısı ve uzmanlarının 2023 yılında yayınladığı bir çalışmada yapay zekânın büyük bir yıkım getirme ve insanlığı yok etme ihtimalini görenler aşağı yukarı 2 bin küsur sayısının üçte 1'i. Az önce gönderme yaptığım Harari'nin kitabının bir bölümünün başlığı: "Totalitarizm: Tüm iktidar algoritmalara." Yani yapay zekâ, siyasi amaçlarla baskıcı, otoriter ve totaliter rejimler aracılığıyla insanlığı iflah etmez, son derece kötü kullanıma müsait bir rol oynayabilir. Buradan hareketle, elbette ki yapay zekâ araştırma komisyonunun bağımsız, apayrı bir komisyon olarak kurulması Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde son derece isabetli olacaktır ve az önce burada konuşan arkadaşımız Ceylan Akça'nın son bölümde söylediği sözlerin altını yapısı bakımından, o komisyonun nasıl olması gerektiği bakımından bir kere de ben çizmiş olayım ve son olarak şuna değineyim: Dün Sayın Meclis Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaları hakkında birtakım rakamlar sıraladı. Onun söylemediği bir rakamı hem kendisine hem sizlere ifade edeyim. Son bir yıl içinde AKP'li milletvekilleri tarafından sunulan teklifler haricinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili bulunan partiler tarafından sunulan 2.274 kanun teklifinden hiçbiri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çandar, lütfen tamamlayın.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Rakamı tekrar ediyorum: İktidar partisi dışındaki partilerin milletvekilleri tarafından sunulan 2.274 kanun teklifinden hiçbiri ilgili komisyonların gündemlerine alınarak görüşülmemiş ve Genel Kurula getirilmemiştir, bu kadar.

Dikkatiniz, ilginiz için teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)