Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 2 |
Tarih: | 02.10.2024 |
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, yeni yasama yılının da hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Diyarbakır Milletvekili olarak, bir Diyarbakırlı olarak, bu Parlamentonun üyesi olarak son derece üzgünüm hatta üzülmekten daha öte, hem kızgınım hem de öfkeliyim. Yani ilimizde canice bir cinayetin gerçekleşmiş olmasından ve bu cinayet soruşturmasından, sessizlikten yani vicdanın önüne başka değerlerin geçmiş olmasından, adaletin önüne başka değerlerin geçmiş olmasından ve bu toplumun bu kadar çok çürümesinden rahatsızım gerçekten. Kendimi nasıl ifade edeceğimi de bilmiyorum, bu cinayetin işleniş biçimi olarak da nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. Burada biraz önce de konuşuldu, birçok aksaklığa değinildi; şimdi, asıl mesele yani bizim burada konuşmamız gereken mesele ve konuşulmayan mesele bana göre şudur: Bu cinayetle birlikte hem bir toplumun nasıl çürüdüğünü gördük genel olarak hem de sonuçta çocuklarımızın nasıl güvensiz bir ortamda olduğunu, adalet mekanizmasının işlemediğini, güvenlik mekanizmasının işlemediğini gördük ve topluma Narin'in şahsında büyük bir güvensizlik yaydık. O güvensizlik ne? 8 yaşındaki bir kız çocuğu Diyarbakır'ın hemen dibinde, Diyarbakır'ın banliyösü sayılacak bir köyde, daha çok aile mensuplarının yaşadığı bir yerleşim yerinde kayboluyor; akıbeti hakkında on sekiz gün, on dokuz gün bir bilgi alamıyoruz, ulaşamıyoruz, hiç kimseden bir beyan alamıyoruz ve on sekiz gün sonra bunun cenazesi sonuçta 1,5 kilometre ötede, hepimizin aşağı yukarı tahmin ettiği bir dere yatağında, su birikintisi içerisinde özel olarak gömülmüş olarak bulunuyor. Bakın, bir çocuğun cesedine on sekiz gün boyunca ulaşamayan devlet nasıl olur değerli arkadaşlar ya, nasıl olur; güvenlik mekanizması nasıl olur!
Bu köy Diyarbakır'ın dibinde. Bu kadar çok organize kötülüğün birlikte olduğu bir cinayet olamaz. Ve güvenlik güçleriyle iç içe olan, güvenlik nedeniyle iç içe olan bir köyden istihbari olarak da güvenlik olarak da bir bilgi alamıyorsunuz, bunun üzerine gidemiyorsunuz, tümüne izin veriyorsunuz. Ben Diyarbakır Milletvekiliyim, ikinci gün gittim, muhtarı aradım, şu anda tutuklu olan muhtarı aradım, "Geçmiş olsun." dedim ve köye gittim. Çocuğun kaybolduğu güzergâhı izledim, ortalama bir gözlemci olarak, bir ceza avukatı olarak aynı zamanda bu, 8 yaşındaki çocuğun dışarıdan müdahaleyle kaçırılamayacağı kanaatine vardım; ortalama bir gözlemci olarak bu kanaate vardım. Benden çok daha tecrübeli olan güvenlik makamları, adalet mekanizmaları nasıl bunu bilmez, nasıl bunu öngörmez, nasıl dijital delillere hemen el koymaz, nasıl muhtemel şüphelileri birbirinden ayırmaz; tecrit etmez, izlemez, takip etmez, neden bu dijital deliller bakımından delillere ulaşılmasını engellemez; neden bunlar yapılmaz? Ben bu hâlimle biliyorum ki orası, NATO havalimanı, askerî havalimanı sivil uçuşlara açık; her tarafta kamera var, geniş kameralar var. E, bu kameraları ben biliyorsam güvenlik güçleri nasıl bilmez, o kameralara nasıl ulaşmaz, nasıl onların çözümü yirmi gün sonra, otuz gün sonra ve hâlen yapılmamış olur? Bir cinayete ve Türkiye'nin ortak olarak vicdanının kanadığı bir cinayette nasıl bütün bunlar yapılmaz? Yani güvenlik güçlerinin, savcılık makamlarının tutumlarını ayrı söylüyorum. Ya, arkadaşlar, soruşturma gizli, bir cinayet var, toplum kan ağlıyor, herkes bunun peşinde, konuşuluyor, gizlilik kararı verilmiş; ya, nasıl olur da Diyarbakır Barosu avukatlarının olağan şüpheli olmamak için almadığı bu beyanlar jandarma ve savcılık tarafından sanıklara mesaj olarak dağıtılır; o sanıkların, o şüphelilerin bu beyanları okuyup tutum alması sağlanır? Şüpheliler belli, ya jandarma ya savcılık. Bakan diyor ki: "Efendim, soruşturma gizli olsa da sanık beyanları gizli değil." Öyle mi? Gerçekten öyle mi? O beyan sadece jandarmada var, savcıda var, başka kimsede yok veya göndermişlerse kendi Bakanlığında var, bilgi amaçlı gönderilmişse. Hepsi açıklandı; ön izleme otopsi raporu, 3 savcının imzası var, açıklandı; deliller... Bakın, o, başta, şüphelilere mesaj vermek için bütün bunlar yapıldı. Bakın, Diyarbakır'da söyledik biz bütün bunları. Yani 3 Bakanın oraya gelmesi, ondan sonra orada, işte "Mutlaka bulunacak, ağır şekilde cezalandırılacak." demesi yetmiyor, bu topluma güven lazım.
Gelin, bu çocuk cinayetleri konusunda burada ortaklaşalım, Narin olayını bir tarafa bırakalım, onu savcılık yürütüyorsa...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, lütfen tamamlayın.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bu cinayetler konusunda, çocuk cinayetleri konusunda, topluma güven vermek amacıyla -burada 6 grup var- ortaklaşalım; adına "Narin komisyonu" demeyelim ama çocukların kaybı, cinsel istismarı, ölümü konusunda daha ilk gün, Parlamentonun açıldığı gün bu olayın vahametini de dikkate alarak ortaklaşa bir komisyon kuralım. Hani "Komisyon kuruldu tamam da ne olacak?" diyebilirsiniz ama topluma güven vermiş oluruz, güven veririz. Yani önemseyin bu Parlamentonun rolünü; bu Parlamentoya hâlen biraz inanç varsa bundan dolayıdır, ortaklaşabilme ihtimalimiz var diyedir. Eğer bu ihtimalleri en vahim olaylarda bile ortadan kaldırırsanız ortaklaşamayız, güven veremeyiz. Bakın, ne diyecekler: "Narin olayında bile bir araya gelip bir komisyon kuramadılar." Çocuklar için kuralım komisyonu. 110 bin çocuk sadece sekiz yılda kaybedilmiş. 2016'dan sonraki sayıları da bilemiyoruz, TÜİK veri dağıtmıyor çünkü. Böyle vahim bir olay var; sizden ricam, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak bir kez daha bunu düşünmeniz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunarım. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)