GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:112
Tarih:29.07.2024

AHMET ŞIK (İstanbul) - Herkese merhaba.

Günlerdir her türlü yalan ve hileyle toplu kıyımların önünü açmaya çalıştığınız ve başıboş dediğiniz sahipsiz hayvanlar üzerinden bir fırtına koparıyorsunuz. İnsani çözümleri yok sayıp hayvanların rehabilitasyonu için etkin bir çözüm bulmaktan kaçıyor, en iyi bildiğinizde ısrar ederek "Öldürelim gitsin." naraları atıyorsunuz.

Kurduğunuz yağma düzeninin sonucu olan yoksullukla ilgili böyle ses çıkarmıyorsunuz çünkü yoksulları öldüremiyorsunuz ama açlıktan ölmelerini bekliyorsunuz. Adına "geçiş ve yolcu garantili proje" dediğiniz, sürdürülebilir yolsuzluk, hırsızlık sistemiyle yurttaşın vergilerini yağmalıyorsunuz ama emekliye sadakayı reva görüyorsunuz çünkü emeklileri öldüremiyorsunuz ama vadeleri dolsun da kurtulalım diye bekliyorsunuz. Okullarına aç giden, "MESEM projesi" adı altında bir kölelik düzeninin esiri hâline getirdiğiniz canlarını yitiren çocuklar, iktidarınıza kul, sermayeye köle yapmaya çalıştığınız milyonlarca genç var ama hiçbiri umurunuzda değil çünkü patronlara sömürecek iş gücü lazım.

Katliamların önünü açmak için çıkardığınız gürültüyü başıboş siyasetçi sorunu için çıkarmıyorsunuz. Oysaki, sahipli ama başıboş siyasetçiler bu ülkenin en büyük sorunu çünkü çok kalabalıklar, daha kötüsü, ülke yönetiyorlar. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Peki, kimlerdir, nasıldır bu başıboş siyasetçiler? Her şeyden önce kirli bir geçmişin mirasçısıdırlar. Güçlü olana söz söylemeye cesaret edemeyeceklerini haklı olana söylerler. Yaşanılan iktisadi krizin faturasını muhalefete, bir asırlık geçmişi olan bir eşitlik sorunu nedeniyle gencecik insanların ölmesinin nedenini Kürtlere, yağma ve talanın sorumluluğunu FETÖ'ye, emperyalist işgal projelerinde ortaklık etmelerine rağmen döviz artışı ve pahalılığı dış düşmanlara, yoksulluğu Gezi direnişine fatura ederler. Paraya ve güce taparlar, tüccardırlar; memleketin dününü, bugününü, yarınını gözünü kırpmadan satarlar, besmeleyle aldıkları rüşvet paralarını dualarla sayarlar. Halkı değil kendi menfaatlerini düşünürler. Bu yüzdendir ki kimseye derdini sormaz ama herkese dinini sorarlar. Hukuksuzluklarına karşı çıkanların sesini ezanla duyulmaz kılar, suçlarını bayrakla örterler. Savaş çığırtkanıdırlar, siyasetle çözülecek bir sorunu iktidardaki ömürlerini uzatmak için yoksul çocuklarının kanına karşılık devam ettirirler, iktidarlarını kanla beslerler. Bu yüzdendir ki KYK yurdunda bozuk asansörde ölen Zeren'in, İzmir'de elektrik akımına kapılarak can veren Özge Ceren ve İnanç'ın, sokakta tekmelerle öldürdükleri Ali İsmail'in, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden İsmail Devrim'in, mobbing nedeniyle canına kıyan Efe Demir'in, adaletin mezar kazıcısı hâline dönüşen yargının eline düşmemek için Ege'nin, Meriç'in soğuk sularına düşüp ölmek zorunda kalan çocukların, adına "kaza" dediğimiz bir katliamla yitirdiğimiz Oğuz Arda Sel'in, cesedi bozlukta bekletilen Cemile'nin, kendi evinde polis kurşunuyla can veren Dilek Doğan'ın kanları hâlâ bu yüzden kurumamıştır. Vicdan yoksunudurlar, emri onlar verir, çocuğu öldürülen anneyi onlar yuhalatırlar. Sadece iktidarı aldıkları günden bugüne 30 binden fazla işçi iş cinayetlerinde ölmüşken onlar fıtrat överler, "Güzel öldüler." derler. Faili belli katliamın başrolüdürler. Kamusal denetimin ve kontrolün olmadığı ihale dağıtımının ahbaplık temeline indirgendiği, kentlerin yağma ve talan üstüne kurulduğu bu dönemde 6 Şubatta yaşanan depremi "kader" diye açıklamaya çalışırlar. Çıkarlarını her şeyin üstünde tutarlar. "Menfaat" denince akan sular durur. Dün "Aklıyla arasını açmış, klinik bir vaka hâline gelmiştir." dediğine bugün "Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın." diye yalvarırlar. Hamasetten beslenirler, yalan, iftira, tehdit ve pusu kurmak en başarılı oldukları alanlardır. Gerekirse dün dost oldukları dava arkadaşları yarın düşmanları olur ve bir lümpen torbacıya katlettirirler. Gerçekleri görmez, hakikate kulaklarını tıkarlar çünkü dürüstlüğün, hakikatin yanında durmanın kendilerine çok pahalıya patlayacağını çok iyi bilirler. Bir kez olsun düşüncelerinin, sadakat gösterip itaat etmesi istenenlerin yanlış olup olmadığını kendilerine sormazlar. Gerçekleri değil, gürültüyü dinlerler, sonra da "Yaşa ya da kahrol!" diyen koroya katılırlar. Onlar için özgürlük değil rehinelik, öz güven değil güce tapınma, aklının değil efendisinin büyüklüğü önemlidir. Efendisinden makam, mevki, para, mutluluk dilenirler ki güvenceli sandıkları bir yaşamları olsun. Başı dik olmanın cesaretini bilmediklerinden yaşamı boyunca başını eğmekle geçecek bir karşılığın bedelini öderler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ŞIK (Devamla) - Bitmek üzere efendim.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

AHMET ŞIK (Devamla) - Diyeceğim o ki bir insanın haysiyetli olup olmadığı menfaatleri ile doğruları arasında tercih yapmak zorunda kaldığında anlaşılır. Hakka, adalete, iyiliğe, eşitliğe, öldürmenin değil yaşatmanın çözüm olduğuna inanan herkesin elinden geleni yapması gereken bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız; tercih sizin.

Bir katliam yasa teklifini canhıraş savunduğunuz günler boyunca tanık olduklarımız üzerinden size bir hatırlatmada bulunacağım. Kitabı olan, olmayan bütün dinlerin yasakları ve hâliyle en büyük günahları aynıdır: Kul hakkı yemeyecek, hırsızlık yapmayacaksınız; rüşvet almayacak, öldürmeyeceksiniz. Ancak kendine "dindar" diyen sizlerin yaptıklarını ve şu hâlinizi düşününce şu tespiti yapmak yanlış olmaz: Bu kainatta sizi cennetine kabul edecek herhangi bir din yok.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)