Konu: | Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 111 |
Tarih: | 28.07.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Teşekkürler.
Açıkçası, şurada...
(Uğultular)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Başkanım, hâlâ çok uğultu var gerçekten.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri... Sayın Başarır...
Değerli milletvekilleri, sayın hatibi dinleyelim çünkü sohbetler konuşmanın yansımasını, anlaşılmasını engelliyor. Lütfen, hatibi dinleyelim.
Sayın Hatip, buyurun.
BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) - Bu yasa gündeme geldiğinde biz her yerde "Evet, biz sokaktaki canlılara dair sıkıntıları ifade ediyoruz ama öldürmekten bahsediyorlar, katliamdan bahsediyorlar; biz bunu anlatmıyoruz." diyen insanlarla karşılaştık sürekli. Yenilenen Hilvan seçimlerinde seçim günü seçim güvenliği için gittiğimiz köylerde bize "Bu hayvanların öldürülmesini engelleyin." dediler. Seçim güvenliği için bulunduğumuz okulda bir veteriner "Biz veterinerler olarak bu vebalin altından kalkamayız; bunu engelleyin." dedi; bu mesajı buradan iletmek istiyorum, öncelikle bu mesajı iletmek istiyorum.
Doğa bir bütündür, doğa içinde yaşayan bütün canlılarla bir bütündür; ağaçlarla, kuşlarla, böceklerle, solucanlarla, köpeklerle, kedilerle, geyiklerle, ayılarla -aklınıza gelen- mantarlarla, bakterilerle hepsiyle bir bütündür. Doğanın dengesini bozduğunuzda insanın yaşamı da olumsuz etkilenir, insanın psikolojisi olumsuz etkilenir, fiziksel yaşamı olumsuz etkilenir. Bugün doğadan iyice kopartılmış, betonlaştırılmış yaşamlarımızda kanserden depresyona, romatizmadan fibromiyaljiye, migrene birçok rahatsızlığın giderek arttığını biliyoruz. Doğadan kopartılmış, laboratuvarda üretilmiş besinlerle beslenen çocuklarda ne kadar çok alerji ve rahatsızlığın olduğunu biliyoruz. Doğayı parçaladığınızda insan yaşamını da parçalarsınız, bugün karşılaştığımız şey budur ve yaşamın bütünlüğü yasalardan, hukuktan, kanundan öncüldür. Bunlar yaşamın bütünlüğünü takip etmek zorundadır; kendisini, yaşamı korumak, yaşamın bütünlüğünü, doğanın bütünlüğünü korumak üzerine tanımlamak zorundadır.
Şimdi, pek kabul görmeyen -en azından bu Meclisin bir kısmında kabul görmeyen- ama bilime dair bir şey söylemek istiyorum. Canlılar âleminde "insanlar" diye ayrı bir âlemi yoktur, hayvanlar başlığı altındayız, hepimiz hayvanlar âlemindeyiz. Bakın, bunu TÜBİTAK söylüyor, hani başka kurumlara itibar etmeyebilirsiniz ama TÜBİTAK diyor ki: "İnsan hayvandır, hayvanlar âlemi içerisindedir." Bu kadar net bir bilgi var. Bu insan merkezli -ne deniliyor- antroposantrik yaklaşımın karşısında bilim diyor ki: "Hayır, öyle değil." Biz doğanın içerisinde bir kedi, köpek kadar yaşam hakkına sahibiz, bir kuş kadar yaşam hakkına sahibiz, bir balık kadar yaşam hakkına sahibiz. Onların yaşam hakkı -bir Mecliste hadi "ötanazi" kelimesi çıkartıldı ama fiilen duruyor- durduğu takdirde insanın yaşam hakkı da yoktur. Yani "Sokakta yaşayan canlar, sokakta yaşayan köpekler nasıl öldürülecek? diye burada tartışıyorsak yarın bunun geleceği yer önce "Biz bu insanların hangilerini öldürelim?" sonra "Nasıl öldürelim?"dir ki bunun örneklerini görüyoruz sokaklarda. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Sokaklarda görüyoruz, göçmenlere saldırıları görüyoruz; çalıştığı iş yerinde, konteynerde yakılan göçmen işçiler var, karnında bebeğiyle tecavüz edilip katledilen göçmen kadınlar var. Bu şiddet burada devam ediyor. Katledilen "lubunya"lar var. Bakın, daha Ahmet Yıldız'ın katliam davası üzerinden kaç yıl geçmiş, devam ediyor, adalet sağlanmıyor. Neden sağlanmıyor? Çünkü babasının Ahmet Yıldız'ı gey olduğu için öldürmesi meşru, kanun ona ceza vermek istemiyor ama gayrimeşrudur, bunu bilelim.
Doğanın bütünlüğünde başka bir mesele daha var: Ekolojik bir saldırıyla karşı karşıyayız. Nasıl bir saldırı? Cudi'nin ağacından Akbelen'in, Kuzey Ormanları'nın ağacına; Dicle, Fırat'tan Karadeniz'in asi sularına, Cilo'dan Saklıkent'e, Anadolu parsından alageyiğe, sincaplar, kirpiler, fareler, solucanlara, Kulp'tan Sivrihisar'a, Kaz Dağları'ndan Afyon'a, madenlerle delik deşik edilmiş dağlara saldırıyla karşı karşıyayız ve bunu kimse "ekonomik kalkınma" diye anlatmasın, on yıl sonra yaşam yok olmuş olacak.
Karşımıza Romanya gibi rezaletin ötesi örnekler getiriliyor. Bu toprakların kadim bir sözü var: "Kötü örnek gösterilmez, kötü örnek örnek değildir." ama maşallah, biz demokrasiden bahsederiz, kötü örnekler gelir; işçi haklarından bahsederiz, kötü örnek gelir; kadın katliamından, çocuk istismarından bahsederiz, kötü örnek gelir; göçmen katliamından, LGBT katliamından bahsederiz, kötü örnek gelir. Hayvan katliamı yasasında da kötü örneklerle karşılaşıyoruz.
Tabii, bunun başka boyutları da var. Misal, bu iktidarla özdeşleşmiş bir slogan "İnşaat Ya Resulullah!" "Bu toplama kamplarını kim yapacak?" diye komisyonda sorduk, cevap yok. "Zehri kim üretecek?" dedik, sağ olsun, basın buldu. "Bunun şırıngasını, vesaire kim üretiyor, kim stokluyor?" diye soruyoruz, hiçbirine cevap yok. Zaten biz bu Mecliste sorduğumuz sorulara hiç cevap alamadık. Üstelik de bu katliam şöyle tarifleniyor: "Efendim, saldırgan..." "Efendim, bulaşıcı hastalık..." Hangi bulaşıcı hastalık belli değil. Kuduzu ayırdık; Covid'e kadar bulaşıcı hastalıktır, mantar bulaşıcı hastalıktır, FIP bulaşıcı hastalıktır. Hepsi tedavi edilir ama hayvanlar iradi bir şekilde suç işlemiş gibi cezalandırılıp katledilecekler; bunu kabul etmiyoruz.
Bir başka itirazımız da "başıboş, sahipsiz köpek" kavramlarına. Başıboş; Bingöl'de uyuşturucu batağına düşürdüğünüz gencin yaşadığı şeydir. Onun başıboşluğunun nedeni de bu ülkedeki uyuşturucu ticaretidir yine. Sahipsiz olma... Bizim kadar özgürlük hakkı olan canlıları "başıboş" ve "sahipsiz" diye tanımlamanızı kabul etmiyoruz. Başıboşlar...
MAHMUT RIDVAN NAZIRLI (Elâzığ) - Başıboşlar dağda, dağda.
BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) - Ben, size rağmen insicamımı bozmayacağım, provokasyonunuza gelmeyeceğim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Komisyonda gördük, sadece provokasyon yapabiliyorsunuz, konuşunca kadınları uyutmaktan, hayvanlara spiral takmaktan, yine ranttan bahsediyorsunuz. Konuşmamanız evla ama sadece sataşabiliyorsunuz. Ekonomik çıkar sağlayamadığınız her canlıya düşmansınız, yok etmek istiyorsunuz. Komisyonun nasıl çalıştığını örnek verdik; komisyonda sözlerimiz tırpanlandı, söz hakkımız iktidar grubunun önergesiyle engellendi, süreler engellendi, konuşma hakları engellendi ve -çok kullanıldı ama- şunu söylemek istiyorum: Bu yasaya karşı olmak için vicdanlı olmayın arkadaşım, hayvan da sevmeyin, bu gerekli değil; bu yasaya karşı olmak için bir insan olarak kendi yaşam hakkınıza, doğanın bütünlüğüne, geleceğe, özgürlüğe inancınız olsun yeter çünkü bu yasayla birlikte faşizm şunu yapmak istiyor: Bu, bir geçiş şiddetidir ve arkasından bütün şiddet sarmalı büyüyecektir; bireysel silahlanma çağrıları yapılıyor.
Ben burada bir davadan bahsetmek istiyorum -çokça bahsettik, umurunuzda olmadı- "28 kurşun" diye adlandırılan bir davadan. Funda Köşek Güçlü, Meryem Köşek, Yahya Köşek; iki yıl önce İzmir'de 3 insan köpeklere baktıkları için öldürüldü. Neden? Köpek havlamış. Daha iki gün önce Funda Köşek Güçlü'nün kardeşi ve eşi karakol önünde katilin akrabalarının saldırılarına uğradı ve bu ilk değil, bu aile sürekli saldırıya uğradı. Neden? Katilin cezalandırılmasını istediler, sokakta yaşayan canlıların katledilmemesi için mücadele ediyorlar. Sinem Güçlü buraya Komisyonla konuşmak için geldi, sabaha kadar bekledi, dinlemediniz.
Bir başsağlığı dileyeceğim. Baran Kuzukıran İzmir Güzelbahçe'de bir veteriner hekimdi; mahallesindeki her kedi ve köpekle ilgilenen, aşısını, kısırlaştırılmasını takip eden, sağlığını takip eden, ilgilenen bir insandı. Komşusuna şunları söylüyor: "Böyle olmuyor, dağlara gideceğim. Ben yaşatmak için elimden geleni yaparken nasıl uyutacağım? Bana çok ağır geliyor; biraz yürüyüşe çıkıyorum, kafam dağılsın." Bir hafta haber alınamıyor. Cuma günü cenazesi kaldırıldı, intihar etmiş. Veteriner hekimleri bu katliama ortak edemiyorsunuz, intihar ediyorlar. Bakın, İngiltere'de en yüksek intihar oranı veteriner hekimlerde bu yasalar yüzünden.
Bazı önerilerimiz var. Canlı üretimi -cins canlı üretimi bilhassa ama- engellenmeli, dövüştürme engellenmeli, dövüştürülen canlar korunmalı, yunus parkları ve hayvanat bahçeleri kapatılmalı, canların satışı yasaklanmalı. Bu saydıklarım "suç" olarak tanımlanıp cezalandırılmalıdır fakat gerçekten caydırıcı cezalar; bir cins hayvanı üretip satana 80 bin lira ceza devede kulaktır, öder geçer.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çubuk, lütfen tamamlayın.
BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) - Tamam, toparlıyorum.
Hayvanlara yönelik cinsel suçlar, şiddet, işkence, cinayet üzerinde "sahipli-sahipsiz hayvan" ayrımı kaldırılmalıdır; bunlar "mala zarar" olarak tanımlanmamalıdır, bunlar "cana zarar" olarak tanımlanmalı ve gerçek yaptırımlar uygulanmalıdır. Toplama kampları değil kısırlaştırma, aşılama, tedavi aşamalarının güvenle uygulanacağı yaşam alanları kurulmalı, burada canlara bütün ömrünü geçirmek dayatılmamalıdır. Sağlık hakkı sağlanan canlar alındığı yere bırakılmalı, aşı takvimine riayet edilmelidir. Gönüllüler buraları kontrol edebilmelidir ve elbette, bu yasa teklifi geri çekilmelidir.
Son söz olarak, ekolojik yıkım politikalarınızın parçası olan bu yasa sokaktan geçmeyecektir. Doğasına, deresine, ağacına saldırdığınız, yaşam hakkına saldırdığınız Türkiye ve kürdistan halklarının, işçilerin birleşik mücadelesine yenileceksiniz. Bizim tesis etmek istediğiniz yaşama itirazımız büyük çünkü biz gelecek güzel, özgür yaşamı kuracağız ve bunu Türkiye ve kürdistan halkları birlikte kuracağız.
Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)