| Konu: | Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 111 |
| Tarih: | 28.07.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 160 sıra sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün ülkemizde büyük bir krize dönüşmüş olan sahipsiz hayvanlar sorununu konuşacağız, tartışacağız. Maalesef son dönemlerde sahipsiz hayvanlar kamu düzenini bozan, insanımızın en temel hakkı olan yaşam hakkını tehdit eden bir hâl almıştır. Zaman zaman yüreklerimizi burkan, toplum vicdanını yaralayan olaylarla da karşı karşıya kalıyoruz. Antalya'da sahipsiz köpeklerin saldırısından kaçarken yola çıkarak bir aracın altında can veren Mahra Melin yavrumuzun acısı hepimizin yüreğinde bir kor gibi duruyor ve bunun gibi nice acıları zaman zaman yaşıyoruz. Hepimiz ortada bir sorun olduğu konusunda hemfikiriz. Sahipsiz köpekler sorununun kontrol altına alınması hepimizin ortak arzusu. Evet, bu konuda hemfikiriz ama yöntemler konusunda farklı bakış açıları ortaya koyabiliyoruz. Sorunun çözümünde öyle gerçekçi bir tercih ortaya koyalım ki hem sokaklarımız güvenli hâle gelsin hem de minik dostlarımıza da değerlerimize yakışan bir yaşam alanı sunabilelim. Bu sorunu ortak bir akılla, bütün paydaşların birlikte hareket ettiği doğru bir koordinasyonla çözmek zorundayız; çözelim ki çocuklarımız gönül rahatlığıyla okula yürüyerek gidebilsin, parklarda korkusuzca oynayabilsin, insanımız sokaklarda güven içinde yürüyebilsin, vicdanları yaralayan olaylar bir daha görülmesin.
(Uğultular)
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Evet, değerli milletvekilleri, Genel Kurulda gerçekten bir uğultu var, sayın hatibin konuşmaları anlaşılmıyor, o yüzden sessizce dinleyelim, saygıyla dinleyelim.
Sayın Hatip, buyurun.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Öncelikle hangi yöntemi tercih edersek edelim hiçbir tercihin içinde insani ve ahlaki duruşumuzla, inanç değerlerimizle, medeniyetimizle, kültürümüzle bağdaşmayan "uyutma" ifadesiyle yumuşatılmış "toplu itlaf" gibi ağır bir yöntemin olabileceğini asla düşünmek istemiyorum. Buradaki hiçbir arkadaşımızın da bu yöntemi tercih ettiğine asla inanmıyorum. Peki, toplumda bu korku neden oluştu? Bunun sebebinin yanlış bir iletişim aklından kaynaklandığını düşünüyorum. Kanunun genel gerekçesini okuyan herkesin önüne bir not çıkıyor, ötanazi. Uyutma yöntemine neden ihtiyaç duyulduğu uzun uzun anlatılmış, bu yöntemi uygulayan ülkelerden uzun uzun örnekler verilmiş. Dolayısıyla bunu okuyan herkesin aklına gelen ilk şey, ötanazi, toplu itlaf mı yapılacak? Değerli arkadaşlar, buradaki sorun, siyasi aklı yanlış yönetme, yanlış bir iletişim stratejisi ortaya koyma, kanun çıkarılırken paydaşların daha fazla sürecin içerisine girmesinin engellenmesi. Maalesef bu eksiklikler nedeniyle toplumsal bir gerilim yaşandı, farklı tartışmalar beraberinde geldi. Bu süreç daha sağlıklı yönetilebilirdi. Bu eksikliğe özellikle dikkat çekmek istiyorum.
Yine, kanunun 5'inci maddesinin ilk hâli, ötanaziyi içeren madde büyük tartışmalara sebep olmuştu, Komisyonda değiştirildi, "Belli koşullarda Veteriner Hizmetleri Kanunu'nun 9'uncu maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen tedbir uygulanır." deniliyor. Veteriner kararıyla bu karar alınır, veteriner gözetiminde uygulanır bakış açısı var.
Kanun teklifine baktığımızda, sahipsiz köpeklerin sokaktan toplanmasını, kısırlaştırılmasını ve sahiplendirilinceye kadar barınaklarda tutulmasını öngören bir anlayış var. Öncelikle şunu ifade edeyim: Sonrası ise belirsiz bir durum öngörüyor değerli milletvekilleri. Burada "sahiplendirme" demişken sahiplendirme konusunda da vatandaşımıza teşvikler ortaya konmalıdır. Buradaki temel sorun barınakların yetersizliği ve mevcut koşullarının kötü hâlidir. Daha önceki barınakların kötü deneyimleri minik dostlarımızın barınaklarda açlık ve olumsuz koşullarda telef olacağı korkusunu vatandaşımıza yaşatmaktadır, bu korku giderilmelidir. Öncelikle, biz, barınaklardan ziyade sahipsiz hayvanların yaşatılabileceği özel yaşam alanları, doğal yaşam parkları oluşturulması gerektiğini savunuyoruz. Toplayalım, kısırlaştıralım, aşılayalım, doğal yaşam parklarında güven içinde yaşatalım diyoruz. Mevcut yasa teklifiyle 31 Aralık 2028 tarihine kadar belediyelere yeterli barınak yapma yükümlülüğü getiriliyor, yapılmadığında bir yaptırım yok; bu, sürecin muğlak, belirsiz bir tarafıdır.
Yine, belediyelerin bütçesinin bir bölümünü bu konu için ayırması zorunlu tutuluyor kanun teklifinde, bu yapılmadığı takdirde yerel yöneticilere cezalar öngörülüyor. Yöneticiyi hapisle tazyik konusunu doğru bulmuyoruz. Burada olması gereken yöneticiyi teşvik edecek adımlardır; bunu da özellikle paylaşıyoruz. Burada en önemli sorunlardan biri merkezî yönetimin sorumluluğu daha çok belediyelerin üzerine bırakmasıdır; bu, doğru değildir. Belediyeler bu yükü tek başına kaldıramaz. Merkezî yönetimin de belediyelere bütçe desteği sağlaması önemlidir.
Yine, belediyelere bahsettiğimiz özel yaşam alanları için hazineye, Millî Emlaka ait arazilerin, ormanların tahsis edilmesi de önemli bir adım olacaktır. Merkezî yönetimin belediyelere destek sağlaması konusunun kanunda belirsiz kalması önemli bir eksikliktir. Önerdiğimiz doğal yaşam parkları, kentlerin çevresindeki kent ormanları içerisinde oluşturulmalı, hayvanlar burada yaşatılmalıdır. Vahşi köpeklerin ve tehlikeli ırkların diğer hayvanlarla aynı ortamda olması da önlenmelidir. Bu adım da merkezî yönetim ve belediyelerin iş birliğiyle sağlanmalıdır. Bu iş birliğinin içerisine gönüllüler de dâhil edilmelidir, gönüllülerin yaşam parklarına kolay ulaşımları için, orada organizasyon içerisinde etkili bir şekilde olabilmeleri için gerekli kolaylıklar da sağlanmalıdır. Doğal yaşam parkları, profesyonellik gerektiren, hassas bir konu ama sorunun gerçekçi çözümü için bu konuda her türlü inisiyatif alınmak zorundadır. "Belediyeler yapsın." demekle olmaz, en başta iktidar, merkezî yönetim elini taşın altına koymak, elinin acıdığını hissetmek zorundadır.
Esasında ilk önemli adımımız kısırlaştırmadır. Bu konuda hepimiz hemfikiriz diye düşünüyorum. En çok bu konunun üzerine yoğunlaşmalıyız. Tabii ki bu süreçte en önemli ayrıntı, etkin bir kısırlaştırma seferberliği başlatılmalı, bunun için uygun bir süre belirlenmeli, kısırlaştırma seferberliği doğru bir koordinasyonla eş zamanlı olarak yürütülmelidir. En temel sorunumuz, belediyelerin bu konuda yeterli donanıma sahip olmamasıdır. Belediyeler bu konuyu yönetebilmek için kısırlaştırma üniteleri veya merkezleri kurmalıdır. Belediyelerin bu imkânları yetersiz kaldığında etkin bir kısırlaştırma için özellikle büyükşehirlerde özel veterinerlik klinikleri de sürecin içerisine katılmalıdır. Bunu bir öneri olarak sunuyoruz: Veteriner Hekimleri Odasıyla bir protokol yapılmalı, bu kliniklerin kısırlaştırma seferberliğine katılımları sağlanmalıdır. Kısırlaştırma süreçleri bu şekilde hızlandırılmalıdır. Kliniklerin hak edişleri de belediyeler tarafından karşılanmalıdır. Ayrıca, gönüllü olarak kısırlaştırma yapan özel kliniklere de vergi indirimi gibi motive edici teşvikler de sürece katkı sağlayabilir.
Koordinasyon konusu önemli, merkez ile yerel arasında hep bir koordinasyonun önemine dikkat çekiyoruz. Eş zamanlı kısırlaştırma seferberliği gibi adımlarda bu koordinasyon büyük bir önem arz etmektedir. Tüm bu koordinasyonun sağlığı için yeni bir kurul kurulmasını da öneriyoruz. Verem savaş dispanserleri gibi bir organizasyon içinde olacak Türkiye hayvanları koruma kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul Cumhurbaşkanı uhdesinde de olabilir, Bakanlık uhdesinde de olabilir, farklı bir statüde de kurulabilir. Bu kurulun içinde Bakanlıktan, belediyelerden, üniversitelerden, odalardan temsilciler de olmalı, hayvansever kişi ve kurullardan vatandaşlarımız da yer almalıdır. Böyle bir kurulun varlığı, birbirinden farklı düşünce ve eylemleri olan belediyelerin çelişkisini ortadan kaldırma adına süreci, özellikle de kısırlaştırma seferberliği gibi konularda eş zamanlı koordine edebilme adına önemli bir işlev görecektir diye düşünüyoruz.
Yine, alınması gereken bazı önlemleri de buradan vurgulamak istiyorum. Sahipli, sahipsiz tüm hayvanlar çiplenmeli, kimliksiz hayvanlar kontrol altına alınmalıdır. Kanunun 14'üncü maddesinde buraya bir atıf var, 31 Aralık 2025 tarihi son olarak belirtilmiş. Burada bu güzel ama bir yaptırım yok; bu önemli bir eksikliktir. Yine, sahipli hayvanlara rutin kontrol zorunluluğu getirilmelidir. Bunu da öneri olarak sunuyoruz. Evcil hayvanları sokağa terk edenlere karşı cezalar var ama bu cezalar da caydırıcı değil, daha caydırıcı cezalar ortaya konmalıdır. Hayvan satışı, yasaklı ırkların üretimi ve reklamı yasaklanmalıdır. Bu konuda cezalar daha caydırıcı olmalıdır. Hayvan satışı yapan "pet shop"lara kapatma cezası verilmesi, ruhsat iptali gibi yaptırımlar düşünülmelidir. "Üretimi durdur, ticareti yasakla." diyoruz. Sahipli köpek saldırılarında ölüm ve yaralanma gibi kamu vicdanını rahatsız eden olumsuz sonuçlar ortaya çıktığında da sahiplerin sorumluluğunu üstleneceği daha ağır cezalar ortaya konmalıdır.
Yine, eğitimde müfredata hayvan sevgisini işleyen dersler de konulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şahin, lütfen tamamlayın.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Özetle, değerli milletvekilleri, etkin bir kısırlaştırmayı, sahipsiz hayvanları doğal yaşam parklarında yaşatmayı tercih ediyoruz. Merkezî yönetim ile yerel yönetim arasındaki iş birliğinin önemine tekrar vurgu yapmak istiyoruz. Kanun teklifinin eksiklerine de tekrar dikkat çekmek istiyoruz.
Önemli bir sorunumuz olan bu konuyu toplumda ayrışmaya sebep olmadan, aklıselimde buluşarak sokakların güvenliği adına, ülkemizin de geleceği adına çözelim diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)