| Konu: | Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 24.07.2024 |
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili yurttaşlar; aslında birçoğumuzun esastan karşı olduğu bir kanun yapma pratiğiyle karşı karşıyayız ve bu gerçekten hem tansiyonu yükseltiyor hem yaptığımız işe bizleri yabancılaştırıyor hem gerçekten de anlamsızlaştırıyor.
Bunun dışında, aslında başka şeyler de var. Bugün 2 kez bu Meclis gerçekten hiç yaşamaması gereken bir şey yaşadı fakat burada, hep böyle, buranın vakarına uygun bir dil kullanımından söz edildi, temiz dilden söz edildi ki buna kesinlikle katılırım ama Sayın Başkandan bir de şunu duymak isterdim, bir milletvekiline uygun olmayan bir dil kullandığı için bir ceza verdikten sonra en azından dönüp şöyle bir şey de sorabilirdi: Burada yirmi iki yıllık bir iktidar, yirmi dört yıllık bir partinin mensupları sorun çözme yöntemi olarak sadece bunu mu biliyor? Diyelim ki hoşlarına gitmeyen bir dil kullanıldı diye, yanlış bir dil kullanıldı diye bulabildikleri tek seçenek bir tür linç, bir tür infial ortamı oluşturmak mı? Bu ülkeye bu resmi bu Meclisten vermeye ihtiyacımız var mı? Bu ülkenin bu konudaki tecrübelerini de bilerek burada sözü sözle mahkûm etmenin bir yolu yok mu? Sayın Başkan, neden bunun üzerine bir cümle kurmuyorsunuz ya da burada partimizin bir yıldır burada olduğum her gün muhatap olduğu başka türden ifadeleri neden bazen hakaret olarak görmüyorsunuz? Bütün bu yapma etme biçimindeki eşitsizlikler, adaletsizlikler önümüze gelen her işte var; bu vergi kanununda da var.
Adaletsiz vergi düzenini aynıyla sürdüren yeni bir teklifle karşı karşıyayız. Espri mahiyetinde söyleniyor, işte, kuryelerin bahşişinden bile vergi almayı akıl eden bir sistem geliyor ancak bu, aslında hiçbir derdimize deva sunmuyor ve ekonominin, krizin yükünü daha çok yine dar gelirlinin omzuna yüklüyor. Ekonomi bilimiyle, bu alanın tüm otoriteleriyle inatlaşa inatlaşa "Faiz neden, enflasyon netice." diye diye ekonominin belini âdeta bile isteye kıran büyük ekonomi üstadının ülkeyi sürüklediği ekonomik bunalımla baş başayız. Şimdi de bunu, böyle önümüze getirdiğiniz ve böyle çok dar bir zaman aralığına sıkıştırdığınız bir yasa teklifiyle aşmaya çalışıyorsunuz. Tabii ki aşılamayacak. Zaten bu konuda yapılan basit hesaplar bile gösteriyor ki şu anda baş başa olduğunuz bütçe açığının çok küçük bir kısmını bile karşılayacak bir gelir yaratamıyor bu yeni düzenleme. Bütün bu gelir adaletsizliği ve eşitsizliği içinde en ağır yükü çocuklar çekiyor, çocuk yoksulluğu artıyor; yaşlılar çekiyor, emekli yoksulluğu artıyor. Emekliler en iyi ihtimalle 12.500 lira olan maaşlarla yaşamaya zorlanıyor ve bu 12.500 lira maaşla yaşaması beklenilen emekliler, Türkiye'de açlık sınırının 4 kişilik bir aile için 18 bin lira olduğu, yoksulluk sınırının 62 bin lira -yaklaşık olarak veriyorum- olduğu bir ortamda bu maaşlara talim ettiriliyor.
Bu ülkenin çocuklarını ve emeklilerini derin yoksullukla baş başa bırakmanın da tek bir nedeni var, kendi iktidarına, kendi bekasına ve kendi refahına odaklanmış bir iktidar. Nitekim bu yasa teklifini önümüze getiren, veren milletvekilinin kendisi kendi vergi yükümlülüğünü tamamlamamış birisi.
Bütün bunları, bu gelir adaletsizliğini, vergi adaletsizliğini ve içinde olduğumuz ekonomik krizi ülkenin diğer sorunlarından elbette ayrı biçimde düşünemeyiz. Bütün sorunlara gözünü kapatmış, bütün sorunları bugün bu Mecliste gördüğünüz bu infial ruhuyla çözmeye çalışan bir ülkede elbette ki düze çıkamıyoruz çünkü varını yoğunu, her şeyini bir güvenlik mefhumuna sıkıştırıyor ve giderek artan savunma harcamalarıyla baş başa kalıyoruz; bu bize derin yoksulluk olarak geri dönüyor.
Bugün baktığımız zaman bu konudaki endekslere, Türkiye'de savunma harcamaları son dokuz yılda yüzde 58-59 oranında artmış...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çelenk, lütfen tamamlayın.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - ...savunma harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 37, son dokuz yılda yüzde 58-59 oranında artmış, giderek de artıyor ve buna rağmen, yıllardır süregiden bu çatışma hâlinden, bu savaş hâlinden çıkarak barışçı bir biçimde sorunları ele almak yönünde hiçbir şekilde bir adım atılmıyor ve bu bir döngü yaratıyor. Çatışma ve savaş ortamı sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada bir kısır döngü yaratıyor; nüfus yerinden ediliyor içeriye ya da dışarıya doğru, istikrarsızlık ve hoşnutsuzluklar artıyor ve bunlar da çatışmaları tetikliyor. Bundan çıkmanın yolu var. Bu ülkenin her şeyi var. Bu ülke, doğal, tarihî zenginliklerin ortasında, bütün imkânların ortasında bağdaş kurmuş bir ülke; kendisi barış içinde yaşayabilir, dünya barışına ortak olabilir, buna katkı sunabilir; yeter ki bunu isteyelim.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)