| Konu: | Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 106 |
| Tarih: | 23.07.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi paketi üzerine birinci bölüm için partimizin görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinize saygılar diliyorum.
Ünlü bilim insanı Einstein kendi zamanındaki gelir vergisi sistemi için "Hayatımda gördüğüm en karmaşık sistem." demiş. Einstein eğer şimdi bu dönemi görseydi haksızlık ettiğini düşünürdü, şu andan çok daha karmaşık, o zamankinden çok daha karmaşık, içinden çıkılmaz bir vergi sistemi var ve yıllardan beri tanınmış vergi muafiyetleri ve istisnalarıyla beraber bu sistem çok daha karmaşık hâle geliyor. Biz nelere muafiyet verdik, nelere istisna verdik, bunlar ne kadar etkili oldu, verdiğimiz muafiyet ve istisnalar karşılığında ne kadarlık bir istihdam fazlamız var; biz bütün bunları hiç hesaplamıyoruz. Ondan sonra aklımıza geliyor "Vergi gelirlerini artırmamız lazım, bütçe disiplini yapmamız lazım." diye ve bir anda devasa boyutlara gelmiş olan vergi harcamalarında gözümüze çarpanları yine kısmaya başlıyoruz. Şu anda bile vergi harcamaları çok yüksek bir boyutta. Evet, bunların bir kısmı asgari ücretten kaynaklanıyor fakat Sayın Temelli yüzde yüz burada haklı, bu, sanki işçiye, emekçiye verilen bir hakmış gibi. Hayır, işverenin üzerinden bir yükü kaldırıyorsunuz, dolayısıyla bu vergi harcamalarında, özellikle asgari ücret tarafında "Ben emekçinin yanındayım, işçimin yanındayım, ben o yüzden bu muafiyet ve istisnayı getirdim." demek yanlış bir yaklaşım olur.
Şimdi, burada karşımızdaki vergi gelirlerinin boyutu 220 milyar TL. 220 milyar TL karşınıza büyük bir rakam gibi gelebilir fakat geçen sene Merkez Bankasının yaptığı zarar 818 milyar TL. Yani biz buraya baktığımız zaman, burada günler boyu vergi paketini konuşuyoruz, her şeye vergi koyuyoruz, bazı muafiyet ve istisnaları kapatıyoruz, karşılığında 220 milyar lira kazanacağımızı söylüyoruz; oysa geçen sene çok yanlış bir politikadan dolayı, sadece geçen sene ve sadece Merkez Bankası bunun yaklaşık 4 katı kadar zarar yaptı. O yüzden, gerçekten doğru bir tasarruf tedbiri, doğru bir vergilendirme, daha iyi bir politika izlemek istiyorsanız -bu ilk yapmanız gereken şeylerden bir tanesi- bilimle, akılla, rasyoneliteyle uyumlu bir para politikası ve maliye politikası izlemeniz olur.
Burada, karşımızda Sayın Şimşek ve ekibinin kayıt dışıyla mücadeleyle ilgili bazı tedbirleri var. Kayıt dışıyla mücadeleyi gerçekten istiyorsanız birkaç tane şey söyleyebiliriz. Birincisi: Bütün toplumların yavaş yavaş geçtiği nakitsiz toplum projesine siz de geçebilirsiniz, bu hiç de o kadar zor değil. Nakitsiz toplum projesine başlarsanız biz de İYİ Parti olarak destek veririz, kayıt dışını neredeyse sıfırlarız. Bununla ilgili, özellikle son dönemde bizim de bu yüce Mecliste tartıştığımız teknolojiler buna fazlasıyla uyum sağlıyor. Daha basit bir şey mi istiyorsunuz? Çok basit, tapudaki TC kimlik no.larını banka hesaplarındaki TC kimlik no.larıyla eşleştirirsiniz -işte oradan size kim kayıt dışından ne kadar para kazanmış- bunu yaparak hemen bir günde kayıt dışıyla mücadelede ciddi bir ilerleme sağlarsınız.
Önümüzdeki dönemde, Meclis birkaç haftaya tatile girecek ve ondan sonrasında, bizler tekrardan yeni dönemde yapısal reformların öneminden bahsedeceğiz. Ben size birkaç tane şey söyleyeyim, yapısal reformla ilgili önümüzdeki dönem gerçekten ülkemiz için faydalı olacak şeylerden bir tanesi. Yıllar önce, akademisyenken, siyasete girmemişken Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüne danışmanlık yapıyordum ve orada çok sevdiğim bir uzman bana şunu söylemişti: "Eğer bir sene öncenin bütçesi kaybolsa biz önümüzdeki sene bütçe yapamayız Hocam." Bu yaklaşık on dört, on beş sene öncesinin hikâyesi, hâlâ aynı mantığın devam ettiğini görüyorum. Bizler bugün çok değişik, çok farklı gelişmelerin yaşandığı bir dünyada sorunlarla boğuşan bir ülkeyiz. Eğer gerçekten ülkenin sorunlarını adresleyecek bir maliye politikası izlemek istiyorsanız ilk olarak işe sıfır bazlı bütçeyle başlamanız lazım. Bakın, yadsımamamız gereken, artık kabul etmemiz gereken birkaç tane gelişme var: Küreselleşmenin, bildiğimiz anlamda, sonuna geldik. Dördüncü sanayi devrimi bütün hızıyla beraber bütün iş dünyasını ve emeği derinden etkiliyor. Yaşlanıyoruz, yaşlanmayla beraber aynı zamanda iklim değişikliği etkileri var. Bütün bunları hesaba katmadan sadece geçen senenin bütçesinde belli revizyonlar, belli oynamalar yaparak Türkiye'nin büyüyen problemlerini adreslemeniz zor. O yüzden, benim buradan tavsiyem, önümüzdeki dönem bütçede sıfır bazlı bir bütçe çalışmasına başlamanız ve bu çerçevede, hem dünyada değişen koşulları hem Türkiye'de değişen koşulları bu bütçenin içerisine yedirmeniz olur.
Vergi paketiyle ilgili çok önemli gördüğüm şeylerden bir tanesi, aslında son dönemlerde torba yasanın en önemli eksiklerinden bir tanesi de bakanlıklar arasında koordinasyonun olmaması. Mesela, bu vergi paketinde serbest bölgelere vergi getirildi. İlk olarak bu, halk tabiriyle, aslında maç oynanırken kuralları değiştirmek demek. Şimdi, bildiğiniz gibi serbest bölgeler Ticaret Bakanlığına bağlı, bu yasayı getiren Hazine ve Maliye Bakanlığı; Ticaret Bakanlığının buna şiddetle itirazı olduğunu biliyoruz ama Hazine ve Maliye Bakanlığı buradan bir vergi toplamak istiyor. Bakanlıklar arası bir koordinasyonsuzluk var ve sanki aslında daha efektif, daha etkili bir yönetişim modeli gibi karşımıza sunulan Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin bakanlar arasındaki koordinasyon problemlerini çok fazlalaştırdığını görüyoruz. Serbest bölge örneği bunlardan çok önemli olanlardan bir tanesi. Neden? Çünkü siz bir yabancı şirketi buraya çağırıyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Kırk beş yıllığına yap-işlet-devretle ben seni kurumlar vergisinden de muaf tutarak burada, serbest bölgede senin üretim yapmana izin veriyorum." Ve ondan sonrasında bu serbest bölgede faaliyet gösteren şirket bir süre sonra bir torba yasayla karşılaşıyor -geçen haftaki gibi- ve bir bakıyoruz ki o torba yasada kendisine kırk beş yıllığına verilen muafiyet ve istisnalardan vazgeçilmiş ve vergi konulmuş. Şimdi, bu, doğrudan yabancı yatırımları itmek için -çekmek için değil- bulunmaz yöntemlerden bir tanesi. Bakın, biraz önce Sanayi Komisyonunda ünlü e-ticaret yasasını tartıştık. E- ticaret yasasında da benzer bir şey vardı, 3-4 defa kanun teklifini değiştirmek zorunda kaldınız. Çok iyi hatırlıyorum, iki sene önce dünyanın en büyük e-ticaret şirketlerinden bir tanesinin liderlerinden, "top" yöneticilerinden birisiyle konuştuğumda bana şunu söylemişti: "Tabii ki Türkiye çok iyi bir pazar, tabii ki ben buraya yatırım yapmak isterim ama düzenlemelerin, regülasyonların yılda 2 defa yapıldığı bir yere, kusura bakmayın, milyar dolar getiremem." demişti. Çok haklı yani bizler burada baktığımız zaman, şu iki senede, bu yüce Meclisimizde devamlı aynı maddeler üzerinde düzenlemeleri tekrar değiştiriyoruz ve eğer biz doğrudan yabancı yatırım çekmek istiyorsak -ki çekmek istiyoruz- burada bizim net olmamız lazım, şeffaf olmamız lazım, ilk önce öngörülebilir olmamız lazım. Benim hem bugün tartıştığımıze-ticaret yasasınında hem vergi paketinde hem diğer paketlerde ilk gördüğüm şey kesinlikle öngörülebilir değiliz ve ondan sonrasında bu şeffaflıktan uzaklaşma bizi bir sürü problemle baş başa bırakıyor.
En son olarak da tabii ki emekli maaşları ve asgari ücretle devam etmek istiyorum. Hiçbirimizi tatmin etmeyen, eminim, AK PARTİ'li ve Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımızın bile içini acıtan bir durumla karşı karşıyayız, bugün emekli maaşları kesinlikle yetmiyor, asgari ücret ile ikisi açlık sınırının altında ve burada kulağa hoş gelen bir öneri var "En düşük emekli maaşı asgari ücret olsun." diye. Umarım olur ama şunu biliyorum ki bu sosyal güvenlik sistemi içerisinde biz, en düşük emekli maaşını asgari ücrete eşitlersek ne olacağını çok iyi biliyorum; üç dört sene içerisinde neredeyse çalışanların ve emeklilerin yarısından fazlası açlık sınırının altında kalan bir maaşla geçinmek zorunda kalır ve bu, aslında, bir yerden sonra fazla prim ödeyen ile az prim ödeyen arasındaki farkı neredeyse sıfırlar; herkesin emekli maaşı eşitlenir, geçmişte daha fazla çalışan, daha fazla prim ödeyen ile daha az çalışan, daha az prim ödeyen arasında marj neredeyse sıfırlanır, nesiller arası adaleti unutmuş oluruz. O yüzden de bence burada yapılması gereken noktalardan bir tanesi... Asgari ücret de artırılsın çünkü bu gerçekten artık bir iktisadi mesele değil, insani mesele, emekli maaşları da artırılsın çünkü artık bu da iktisadi bir mesele değil, insani bir mesele fakat ikisini birbirine eşitlemek AK PARTİ'nin bu yönetim anlayışında çok daha fazla fakirlik ve hem emekli maaşının hem de asgari ücretin açlık sınırının çok altında kalması anlamına gelir. Peki, bu durumdan nasıl kurtarırız? Ben bu Meclis kürsüsünden sizlere seslenme imkânında bulunuyorum, Plan ve Bütçe Komisyonundayım, Sanayi Komisyonundayım, şu ana kadar çok önemli, Türkiye'nin en önemli problemlerinden hiçbirini biz Plan ve Bütçe Komisyonunda veya Sanayi Komisyonunda konuşmadık: Biz "İstihdamı nasıl artıracağız? Çalışan sayısını nasıl artıracağız?" bunu hiç konuşmuyoruz. Her seferinde tasarruf tedbirlerinden bahsediyoruz, her seferinde vergi paketinden bahsediyoruz fakat şöyle söyleyeyim size, bu ülkenin sadece üçte 1'i çalışıyor; tekrar söyleyeyim, üçte 1'i çalışıyor. Bu üçte 1 çalışanların da dörtte 1'i kamu için çalışıyor. Bu ülkede 15-24 yaş arası gençlerin üçte 1'i ne okula gidiyor ne de çalışıyor ve bakın, bir yasama yılını daha bitiriyoruz ve biz bu yasama yılında da bir kez bile, bu ülkenin nasıl nitelikli, iyi işler yaratacağını, işsizlikle nasıl mücadele edeceğini ve bu yasama yılında istihdamı nasıl artıracağımızı hiç konuşmadık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Özlale, bitiremiyoruz, orayı bir düzelteyim.
Lütfen tamamlayın.
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) - Tamamlıyorum.
İyi işleri nasıl yaratacağımızı konuşmadık, ücretleri nasıl artıracağımızı konuşmadık. Hep tasarruftan, vergi paketinden bahsettik. Tekrardan söyleyeyim, sosyal güvenlik sisteminden tutunuz ülkenin sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınmaya ulaşmasına kadar yapmamız gereken çok basit bir şey var; çalışan sayısını artırmak ve Türkiye'de, ülkemizde her 3 kişiden 1'i çalışıyor ve biz bu yasama yılında ülkedeki çalışan sayısını nasıl artıracağımıza dair hiçbir konuda, burada, Meclisimizde bir tartışma imkânı yaşamadık. Önümüzdeki dönem umarım nasıl daha fazla çalışan sayısına ulaşacağımızı, nitelikli, iyi işleri nasıl yaratacağımızı konuşacağımız bir gündemimiz olur diyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)