GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:105
Tarih:18.07.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası sözleşmeler üzerine Gelecek-Saadet Partisi olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki gün sonra tarih 20 Temmuz 2024. Bundan elli yıl yani yarım asır önce Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklı garantörlük hakkını kullanarak Kıbrıs'taki Türklerin güvenliğini tesis etmek amacıyla 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Barış Harekâtı'nı başlattı. Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla İngiltere ve Yunanistan'a barışın yeniden tesisini sağlamak üzere müzakerelere başlama çağrısında bulunmuş, 22 Temmuzda da harekâtı durdurmuştur. Garantör ülkelerle Kıbrıs meselesinin çözümü için başlayan görüşmeler 25 Temmuz 1974'te toplanan Birinci Cenevre Konferansı, 30 Temmuzda Cenevre Deklarasyonu'yla son bulur. Konferansın 8 Ağustosta başlayan ikinci aşamasında Yunanistan Kıbrıs'ta yeni anayasal düzenin kurulmasına yönelik tüm teklifleri reddeder ve anayasaya ilişkin varılacak bir uzlaşma için Türk askerinin geri çekilmesini ön şart olarak ileri sürer. İkinci Cenevre Konferansı görüşmelerinden de sonuç çıkmayınca 14 Ağustosta "Ayşe tatile çıksın." parolasıyla Kıbrıs Barış Harekâtı'nın ikinci aşaması başlar ve 16 Ağustosta ateşkes ilan edilir. Parolada ismi geçen kişi ise dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş'in kızı Profesör Doktor Ayşe Ayata'dan başkası değildir. Uzun süren var olma mücadelesi ve ardından başlayan askerî harekât ve nihayet 15 Kasım 1983 yılında kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle yeni bir sürece girilmişti. Bu sene Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 41'inci yılını idrak etmiş olacağız. Bu vesileyle 41 kere maşallah diyor, -Türk Mukavemet Teşkilatı- Kıbrıs Türklüğünün ölümsüz lideri Doktor Fazıl Küçük ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve arkadaşlarını saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk milleti bunun gibi tarihî dönüm noktalarını defaatle yaşamıştır. Milletler tarihinde var olduğu günden bu tarafa onlarca devlet, imparatorluk ve medeniyet tesis etmiş bir milletin böylesi tarihî süreçleri yaşamaması zaten düşünülemezdi. Şimdi, buradan sormak istiyorum: Mustafa Kemaller, Kazım Karabekirler, Cevat, İsmet, Enver, Nuri Paşalar, Fevzi Çakmaklar, Albay Reşatlar, Rauf Denktaşlar, Fazıl Küçükler, Cengiz Topeller, Şerife Bacılar, Gördesli Makbule ve adını sayamadığım niceleri sadece birer simgeden mi ibarettir? 30 Ağustoslar, 19 Mayıslar, 23 Nisanlar, 29 Ekimler, 20 Temmuzlar, 15 Kasımlar sadece takvim sayfalarındaki tarihler midir? Mesela kahramanlar sadece ölmek için mi vardır? Onlar öldüğü için mi mesela birileri yaşama şansı bulmuştur? Onların hatırasına ve bıraktıklarına saygı yalnızca bürokratik birer anma faaliyeti midir? Mesela şuursuz bir milletin herhangi bir birliğinden bahsetmek mümkün müdür? Bir toprak parçası, bir coğrafya onun için canından, malından ve sevdiklerinden vazgeçenlerin fedakârlıklarıyla vatan olur elbette lakin bir vatanın ülke ve devlet olması millet şuuruna sahip toplumların o toprakları yurt bilmesi yanında örf, teamül, vicdan ve adil bir hukuk nizamını tesis etmesiyle mümkün olmaz mı? "Peki, toplum ne zaman bu şuura ve bilince sahip olur?" diye sorulacak olursa işte o zaman, milletlerin kültürü, dili, örfü, acıları, mutlulukları, millî, dinî toyları, bütün yaşanmışlıklarıyla özellikle tarihî dönüm noktaları ve şahsiyetleri akla gelmelidir. Tüm semboller işte bu yaşanmışlıkların ve hatıraların vücut bulmuş yansımalarıdır.

Değerli milletvekilleri, yine, tarihî bir günün arifesindeyiz. Kıbrıslı Türklerin hayatta kalma ve yurtlarına sahip çıkma mücadelesinin en önemli noktasından bahsediyorum. Ama ana karadan uzak diye sahipsiz sandıkları bir avuç Türk'ü boğmak ve yok etmek isteyenlerin sağlam bir kayaya tosladığı bir tarihtir 20 Temmuz. Peki, Kıbrıs mücadelesinin tarihi Doktor Fazıl Küçüklerden, Rauf Denktaşlardan bağımsız düşünülebilir mi? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurucu lideri Rauf Denktaş bütün bir ömrünü bu yola revan etmiş bilge bir vatanseverdi. Mücadelesi kahırlar, acılar, ihanet ve üzüntülerle geçen koca bir ömürden ibaretti. Ve elbette bir davaya adanmak, ömür boyu o davanın peşinde koşmayı gerektirir.

Sayın milletvekilleri, 1571 yılında Kaptanıderya Piyale Paşa tarafından Osmanlı topraklarına dâhil edilen Kıbrıs, 1950'li yıllardan itibaren Rumların pervasızlıklarıyla ana vatanından koparılmak istendi. Rahmetli Başbakan Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun büyük gayretleriyle 11 Şubat 1960 günü imzalanan Türkiye'nin Kıbrıs garantörlüğü, Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığa giden yolda ilk adımları olmuştur. Bu istiklal mücadelesinin bayrağını önce Doktor Fazıl Küçük'ün, sonra da merhum Rauf Denktaş'la beraber kurdukları Türk Mukavemet Teşkilatlarıyla burçlara dikmişlerdir. Doktor Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş ki aynı zamanda bir hukuk insanı olarak Kıbrıs'ın bir Yunan adası yapılmasına karşı uluslararası arenada büyük de bir hukuk mücadelesi vermişlerdir. Atina siyasetine karşı verdikleri bu mücadeleyle Yunanistan'a ilhakını engellemişlerdir. Denktaş, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nın davetçisi olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin müdahalesine vesile olmuştur. O gün Kıbrıs Türklerinin davetine Türk devletinin icabetini sağlayan merhum Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'ı da bu vesileyle minnet ve rahmetle anıyorum. Adı Kıbrıs Türklüğüyle özdeşleşmiş olmakla beraber Rauf Denktaş'ı Kıbrıs Adası sınırları içinde düşünmek ve bununla sınırlamak esasen bu insana büyük bir haksızlık olur. Denktaş, Kıbrıs Türkünün meselelerini dert ve dava edinmiş bir insandı, hem cephede hem de siyaset alanında bunun hakkını sonuna kadar verdi. Denktaş, Kıbrıs'ta boğulmak istenen bir milletin neferi ve nefesi olmakla birlikte Türk dünyası gerçeğini dünyaya haykıran bir sesti aynı zamanda. Denktaş isteseydi İngiltere'de tahsil görmüş bir avukat olarak hayatını refah ve zenginlik içinde sürdürebilirdi ama o Kıbrıs'a girişi yasaklanmasına rağmen gizlice Kıbrıs'a girmeye çalıştı ve tutuklandı ama yılmadı. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu mücadelenin çocuğudur. Kıbrıs'ta hâlâ Enosis'e direnen bir topluluk varsa iki önemli liderin, Küçük ve Denktaş'ın başlattığı mücadele ve yüzlerce mücahidin emeklerinin bir neticesidir. Denktaş'ın Kıbrıs mücadelesi doğruydu. Mücadele boyunca gerçek bir lider ve kahraman gibi davranmış, dolayısıyla ismini tarihe yazdırmayı hak etmiştir. Dönem dönem milletler bayrak insanlar çıkarır, onlar hep önde yürürler, her türlü iftiraya, saldırıya önce onlar mukavemet ederler; onlar bir ülkeyi, bir davayı, bir milleti, bir bayrağı temsil ederler. Denktaş hep önde yürüyen bir liderdi. Vefat ettiğinde naaşı önde yürüyordu çünkü liderler hep önde yürürlerdi.

20 Temmuz tarihi bu yönüyle Türk'ün devlet kurma iradesine temel olan 20'nci yüzyıldaki son örneğidir. Güçlü bir devlet olma yolunda emin adımlarla yürüdüğü sürece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dünya bir gün mutlaka tanıyacaktır ve tanıyacağı gün de yakındır ancak bazı şeyleri hatırlamakta da fayda olduğu kanaatindeyim. Zira, tarih ve arşiv, yalanın, boş hamasetin ve konjonktürel siyasetin kaypaklığının panzehridir. Son yıllarda iyice pervasızlaşan bir kesim ve onların sözcüleri var ki taraftarlarının bu milletten mi yoksa kendilerini yok etmeye çalışanlardan mı olduklarını anlamak mümkün değildir. "Hezimet" dedikleri Lozan'a "doksan yıllık reklam arası" ve "narkoz dönemi" dedikleri Türkiye Cumhuriyeti'ne olan muarızlıkları ile her yerde itibar ve iltifat görür oldular. Devlet ricalinde gayrimillî bu fikirleriyle kendilerine yer, yurt edinmeye çalışıyorlar.

Değerli milletvekilleri, iktidar sahiplerine sesleniyorum: Bırakın Lozan'ı, Montrö'yü, ülkenin kurucu değerleriyle uğraşmayı ve düşmanlıklar yaratmayı da siz, mesela, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni birkaç devlete tanıtın, gücünüzü gösterin ve ülke insanını da gururlandırın lütfen. Sizden habersiz bölgede kuş uçmuyor ya, hiçbir masada Türkiye olmadan kartlar yeniden karılmıyor ya, hadi bekliyoruz. Bütün sözlerin havaya karışacağını biliyorum çünkü sizler zamanında Kıbrıs mücadelesinin kahramanı olan Rauf Denktaş'ı neredeyse kovmaktan beter eden konjonktürel bir zihniyet sahibiydiniz. Mevcut iktidar olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kardeş ülke Azerbaycan'a bile tanıtamadınız; onu geçtim, 1974 Barış Harekâtı'nda Türk Silahlı Kuvvetlerine "işgalci" diyenlerle siyasi birliktelik içinde de bir zamanlar olmak istediniz.

Değerli milletvekilleri, yukarıda ifade ettim, arşiv, konjonktürel, zübük siyasetinin panzehridir. Son bütçe görüşmelerinde de AK PARTİ Başkan Vekili "AK PARTİ hükûmetleri öncesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dâhil sadece 3 ülkede askerî varlığımız bulunuyorken bugün Türkiye, Kosova'dan Bosna'ya, Afganistan'dan Sudan'a kadar 3 kıta ve 17 ülkede askerî varlığıyla huzur ve istikrara dünyada katkı sağlamaktadır." dedi. Ya, Allah aşkına, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne zamandan beri yabancı bir ülke gibi değerlendirilir oldu? Orada asker bulundurmayı bir başarı kabul etmeye başlayan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Değerli milletvekilleri, biz orada yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde asker bulundurmuyoruz, orası her ne kadar ayrı bir cumhuriyet olsa da bizim bir coğrafyamız yani bizim vatanımızdır. Biraz tarih şuuru, az biraz millî bilinç ve hiç değilse bu millete biraz saygı duyun lütfen diyorum.

Değerli milletvekilleri, iğneden ipliğe her şeye zam yapılırken, halk günbegün yoksullaşırken, evladına harçlık bile vermekten mahrum bırakılırken, ülkenin kaynakları, varlıkları haraç mezat satılırken, kim oldukları belli olmayan milyonlarca yabancı vatanımızda cirit atarken, borçlanmadığımız bir ülke kalmamışken, paramızın ve pasaportumuzun değeri hiç edilirken, hak, hukuk, adalet isteyenler derdest edilirken, sahip çıkmak için yıllarca mücadele ettiğimiz Kıbrıs ve onun banileri ile sayısız vatanseverin mücadelesi yok sayılmaya çalışılırken, yavru vatanımız yeşil adayı mafya ve çetelerin cirit attığı bir coğrafya hâline getirirken nasıl oluyor da hâlâ ayakta kalabiliyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Ben bunu Türk milletinin ferasetine ve sahip olduğu yüksek kurucu iradesine bağlıyorum ki Akif'in "Kutsi mealden mülhem içimizdeki beyinsizler." ifadesine rağmen, tıpkı "Dünyanın en güçlü devleti hangisidir?" sorusuna Keçecizade Fuat Paşa'nın Fransız sefirine verdiği cevap gibi "Paşa, dünyanın en güçlü devleti hangisidir?" şeklinde yöneltilen bir soruya "Elbette Osmanlı Devleti." der ve ekler "Asırlardır siz dışarıdan, biz içeriden bir türlü yıkamıyoruz." der. Esasen "biz" derken Paşa'nın neyi ve kimleri kastettiğini bilenler bilmeyenlere anlatsın lütfen.

Kuzey Kıbrıs Türk halkının Barış ve Özgürlük Bayramı'nı içtenlikle kutluyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türk Devletleri Teşkilatında ve Türk Devletleri Parlamenter Asamblesinde de gözlemci üye olmasını da memnuniyetle karşılıyoruz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni bir gün dünyanın tanıyacağı ve hep beraber "Burası da ayrı bir vatandır." diyeceğimiz bir hâle getirmeyi bütün Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarına Allah nasip etsin diyor ve bu uluslararası sözleşmeye "evet" diyoruz.

Saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)