GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:101
Tarih:10.07.2024

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller; evet, konu Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ü ilgilendiren bir konu olduğu için ve yıllardan beri çözülemeyen de bir sorun olduğu için birkaç kelime etmek istedim. Kanun hükmünde kararnameyle görevlerinden uzaklaştırılan, hukuksuz yere ve hükümsüz şekilde görevlerinden uzaklaştıranlar üzerinde birkaç kelime etmek istiyorum doğrusu. Tabii ki o açıdan baktığımızda sekiz yıllık bir mücadeleyi sürdüren barış akademisyenlerine konuyu getireceğim.

Barış akademisyenleri 11 Ocak 2016 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bir barış bildirisini imzaladılar, toplam 2.212 akademisyen ve öyle bir süreç yaşadılar ki aslında Türkiye'de hem genel olarak baktığımızda hukuk ve demokrasi açısından hem akademik hayat açısından hem de hak ve özgürlükler açısından neler yaşanıyorsa hepsi bu barış akademisyenlerinin başına geldi. Hukuk, ifade özgürlüğü ve akademik özgürlükler macerası âdeta onların yaşadıkları ve son sekiz yılda, bu bildiriye imza attıktan sonraki sekiz yıl içinde yargı sisteminin hâlini, ifade özgürlüğüne yaklaşımı ve akademi alanında üniversitelerdeki tutumu aslında özetleyen bir örnek oldu. Yani büyük ihtimalle daha sonradan örnek bir vaka olarak üniversitelerde okutulur. Şimdi, bu bildiriye imza atan akademisyenlerin 409'u, OHAL KHK'siyle kamu hizmetinden çıkarıldı, ihraç edildi ve o görevinden çıkarılanlar, 2017 yılında iki yıl için kurulan ancak 2023 yılına kadar tam altı yıl boyunca görevini sürdürmüş olan OHAL Komisyonuna başvurdular haklarını alabilmek için. Komisyon görev süresinin sonlanmasına yakın bir zamanda bu başvuruların tümünü reddetti, birinci iş bu. İkincisi ne? Yerel mahkeme süreci başladı. Yerel mahkeme sürecinde hukuk alanında öyle bir şey yaşandı ki -Sayın Bakan da geçmiş dönemin Adalet Bakanı da biliyordur büyük ihtimalle- idare mahkemelerinin bir kısmı, bu başvurucuların -yerel mahkemelerde- işe iadesine karar verdi, bir kısmı kendilerine göre gerekçeler uydurdular ve işe iade taleplerini reddettiler; mahkemeler aynı, hani bizim mahkemeler bunların hepsi. Bazıları ise uzun zaman mahkemelerin karar vermesini beklediler, hâlâ bekleyenler var içlerinde. Şimdi, bunu da geçtik, üçüncü aşamaya geldik. Karar verilenlerin bir kısmı istinaf mahkemesine gittiler. Peki, istinaf mahkemelerinde ne oldu? İstinaf mahkemelerinde daha büyük bir hukuk garabeti yaratıldı ve bazıları hakkında istinaf mahkemeleri aleyhte karar verdi, başka istinaf mahkemeleri lehte karar verdiler, bir kısmı ise hâlâ karar çıkmasını bekliyor. Yani bakın, hem yerel mahkemeler hem istinaf mahkemeleri aslında bu ülkenin hukuk sisteminin mahkemeleri ama aynı konu hakkında farklı kararlar verebiliyorlar. Bunu yaşadılar ama bitmedi bu mesele, bu mesele bitmedi, Danıştaya gittiler, Danıştaya gittiler ve başvurunun üzerinden bir yıl geçti, hâlâ Danıştaydan bir karar çıkmadı; Danıştay da allahlık. Ondan sonra bütün bunlar yaşanırken çok ilginç bir şey oldu, Anayasa Mahkemesi karar verdi. 2019'da Anayasa Mahkemesi kararında "Özgürlük ihlali var, ifade özgürlüğünün ihlali var." dedi ve şöyle tarif etti: "İfade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yineleniyor." denildi Anayasa Mahkemesinin kararında. Şimdi, Anayasa Mahkemesi bu kararı verdi de peki, yerel mahkemeler, istinaf mahkemeleri Anayasa Mahkemesinin bu kararını uyguladılar mı? Uygulamadılar tabii ki, doğal(!) Şaşırdık mı? Şaşırmadık.

Şimdi, bütün bunları niye anlatıyorum? Bakın, barış akademisyenlerinin başına gelen, bir; hukuk açısından baktığımızda büyük bir garabet. İkincisi, Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK açısından baktığımızda büyük bir garabet. Hâlâ görevlerine iade edilmemiş olanlar var, hatta bazıları görevlerine iade edildi, çeşitli gerekçelerle onları görevlerinden uzaklaştıran rektörler de oldu.

Şimdi, neden bütün bunları konuşuyoruz? Bakın, "akademisyen" dediğimiz, "eğitimci" dediğimiz, "öğretmen" dediğimiz insanların düşünce ve ifade özgürlüğü eğer bir ülkede korunamıyorsa, hukuk açısından baktığımızda hakları savunulamıyorsa o zaman onların eğitim alanında yapabilecekleri de oldukça sınırlı işler olmak durumunda kalıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şimdi, biliyorum, bu iktidar açısından yani "barış" diyene kem gözle bakan bir iktidar var, "barış" diyene kem gözle bakılıyor. Yani uzakta olursa barış, Ukrayna'da barış olursa çok güzel, Filistin'de olursa çok güzel ama bizimle ilgili bir konu olursa kem gözle bakılıyor ve "barış" diyenlere mutlaka ceza vermek için bu iktidarın mahkemeleri de çeşitli kurumları da uğraşıyor, didiniyor ama barış akademisyenleri gerçekten onurlu bir şekilde tarihe geçtiler. Barış istediler, gençler ölmesin istediler, kan akmasın istediler, bu nedenle hedef oldular. Yani, tabii, uzaktan konuşunca, uzaktan bakınca savaşmak herkese kolay gelir ama barışı inşa etmek en zor olan işlerden bir tanesidir. Biz barışı inşa etmek için mücadelemizi sürdüreceğiz.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)