Konu: | Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 100 |
Tarih: | 09.07.2024 |
CHP GRUBU ADINA SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime şöyle başlamak istiyorum: Öğretmenlerimizin çok sorunu var, öğretmenlerimiz bu sorunları dile getirmek istiyorlar; maalesef, şu anda Ankara sokaklarında öğretmenlerin Bakanlıktan Meclisin önüne kadar yürümesini engellemek büyük bir siyasal faaliyet olarak görülüyor. Öğretmenlere zulmedilmesinin kimseye bir faydası yok. 500 metre yürüyecekler diye sabahtan bu yana bekletiliyorlar; öğretmenlerimize bu zulmü durdurun diyorum, çeşitli polisiye tedbirler almayın diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Başkanım, Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yıllık iktidarındaki eğitim karnesini uzun uzadıya konuşmak mümkün fakat ben süremi çok daha ekonomik olarak kullanmak istiyorum. Sonuçta 9 Bakan değişmiş, partinin kendi yetkililerinin dahi mutlu olmadığı, partinin seçmenlerinin bile mutlu olmadığı; öğrencilerin, çocukların yurt dışına gitmeyi kendilerine hedef aldığı, defalarca müfredatın değiştiği, defalarca sınav sistemlerinin değiştiği; eğitime ayrılan payın düştüğü; okullara hizmetlilerin, güvenlik görevlilerinin verilemediği bir okul sistemimiz var.
Şimdi, önümüzde bir Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi var. Hatırlarsınız, 2022 yılında yine bir meslek kanunu gelmişti, 12 maddelik; o kanun ile bu kanun arasında fark şu: Biri öğretmenlik meslek kanunuydu, şimdi öğretmenlik mesleği kanunu oldu. O, basamaklandırmayı hedef almıştı, minimal bir yasaydı; bu da Millî Eğitim Akademisini temel almış bir yasa olarak gözüküyor.
Maalesef, bu yasa teklifinin içerisinde eğitimin paydaşları yok; örneğin, özel okul öğretmenlerinin sorunlarına yönelik bir çözüm yok; müfettişlerle ilgili, şube müdürleriyle ilgili, hizmetli kadrolarıyla ve benzeri, millî eğitim sisteminin içerisinde yer alan diğer gruplarla ilgili bir çalışma yok; ücretli öğretmenlerin sorunları yok, özel sektör öğretmenleri yok; atanmayan öğretmenlerin sorunlarına yönelik bir umut yok; tam tersi var. "Atanamayacaksınız, atamayacağız sizi buraya." diyor bu kanun teklifi. Öğretmenlerin sorunlarına yönelik çözüm önerisi yok.
Bakın, yapılan araştırmalara göre öğretmenlerin yüzde 94'ü "Maaşım yetersiz." diyor, yüzde 83'ü "Toplumda saygınlığım azaldı." diyor, yüzde 50'si "Daha fazla maaş olsa, bir iş olsa ben mesleği terk ederim." diyor, yüzde 54'ü "Yakınlarımdan yardım alıyorum." diyor ve yüzde 75'i "Ben gelecekten ümitsizim." diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir yasa teklifi bir alanda çalışan herkesin sorunlarını çözme iddiasında olmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığının hazırladığı bu yasa teklifi, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partili vekiller tarafından imzalanmış ve getirilmiş durumda.
Hatırlarsınız, yasama ve yürütmenin birbirlerinden ayrılacağı net bir şekilde dile getirilmişti. Sayın Bakan şöyle bir açıklama yapıyor, diyor ki: "Külliye'deki süreç bitti; önümüzdeki hafta Mecliste, Eğitim Komisyonunda tamamlanır. Külliye'deki ilgili kurullarla koordinasyon toplantımızı Cevdet Bey'le yaptık; redaksiyonunu yapıyoruz -buraya dikkat- Grup Başkanı imza sürecini takip edecek." Yani, Millî Eğitim Bakanı görevlendirmiş Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu. Peki, Meclisin itibarı nerede kaldı? Biz günlerce çalıştık, Sayın Bakan bir dakika bile Komisyona gelmedi. Peki, ne yapıyordu Sayın Bakan? 29 tane "tweet" attı, 29 "tweet"; sanki Komisyondan geçmiş gibi, sanki yasalaşmış gibi. Peki, bu, Meclisin iradesine saygısızlık değil midir? Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, diğer partiler kendi adlarına bunu dert ediyorlar; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Sayın Bakana dönüp "Yahu, daha yasalaşmadı, bir dur, bir bekle." demiyor mu? Çok ilginç, çok üzücü.
Alt komisyonlar bunu incelemediler, alt komisyonların yine AK PARTİ'li komisyon başkanları "Biz, bunu incelemeyeceğiz." dediler. Bu, Anayasa Mahkemesi süreci çerçevesinde iptal edilmiş bazı maddeler üzerine geldi. Anayasa Mahkemesi ne dedi? 27 Haziran 2024'e kadar süre verdi, dokuz ay. Ne yaptı Adalet ve Kalkınma Partisi? Bir gün kala kanun teklifini getirdi, bir gün kala getirdi ve hızlı bir şekilde bunu görüşmeye çalışıyoruz, hızla geçirmeye çalışıyoruz. Peki, eğitim paydaşlarıyla konuştunuz mu? Hayır. Sendikalarla konuştunuz mu? Hayır. Ne yaptı Bakanlık? Sözde, Bakanlık hazırlamamış yasa teklifini ama bir PowerPoint sunumu yaptılar, o sunumu sendikalara göstererek -sözde- sürece dâhil etmiş oldular. Bu kurumları davet ettiniz mi? Eğitim STK'lerini davet ettiniz mi? Hayır. Şuna emin olabilirsiniz: Bu kanun teklifi bugün yarın kanunlaşsa bile bir önceki kanun gibi Anayasa Mahkemesinden dönecek, buna emin olabilirsiniz. Sizi bir kere daha uyarmak bizim görevimiz. Tıpkı bir önceki meslek kanununda olduğu gibi, tıpkı altı yıl önce başvurduğumuz üniversite rektörlerinin ve YÖK'ün yapısını belirleyen kanun hükmünde kararnamenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi gibi. Ancak, siz Anayasa'ya meydan okumak istiyorsunuz; ancak, siz Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamak istiyorsunuz. Bu yasada da 13 yönetmelik var sevgili arkadaşlar, 13 yönetmelik. 39 madde var "39 maddenin içerisinden 13 yönetmelikte kanun düzenlenecek." diyor.
Şimdi, bakın, bu kanun ne getiriyor? Aslında kanunun önü sonu Millî Eğitim Akademisi. Bakan, Millî Eğitim Akademisiyle yatıyor, Millî Eğitim Akademisiyle kalkıyor. Peki, bu Millî Eğitim Akademisi nedir? Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir Millî Eğitim Akademisi kurulması gerektiğini söylüyoruz. 1992 yılında kuruldu Millî Eğitim Akademisi, Millî Eğitim Akademisini siz kurmadınız. Sizin ne yaptığınızı söyleyeyim: 1992'de kuruldu, 2005 yılında faaliyete geçirmeye karar verdiniz, Bakan Hüseyin Çelik Akademiye bir başkan atadı, üç yıl boyunca o başkan orada kaldı, on sekiz yıl sonra binanın açılışını yaptınız, sonra 2011 yılında bu Millî Eğitim Akademisini siz kapattınız arkadaşlar; devleti o kadar ciddiyetsiz yönetiyorsunuz ki bir açıyorsunuz, bir kapatıyorsunuz. 2011'de kapattınız, tam üç yıl sonra 2014'te Millî Eğitim Şûrası'nda yeniden açılması kararı aldınız, siz aldınız. Millî Eğitim Şûrası'nın kararı 2014'te, siz 2024'te Millî Eğitim Akademisini büyük bir devrim gibi tekrar getiriyorsunuz. Türkiye 1970'li yıllardan bu yana, Dördüncü Plan'dan bu yana bunları konuşuyor.
Peki, ne yaptınız başka? Eğitim, Araştırma Geliştirme Daire Başkanlığını kapattınız, Meslekî Eğitim Araştırma Geliştirme Merkezini kapattınız, Talim Terbiye Kurulunun ders araç gereçlerini inceleme enstitüsünü kapattınız. Talim Terbiye Kurulunu sadece kendi siyasi görüşünüzden olan insanlarla doldurdunuz. Dolayısıyla, şimdi bize Millî Eğitim Akademisinin faziletlerini anlatıyorsunuz; kapatmasaydınız, on yıl beklemeseydiniz Şûra'dan bu yana. Bu ilk taslakta da adı böyleydi bu arada, taslak ilk geldiğinde Millî Eğitim Akademisiydi. Peki, bu ne öneriyor? Aslında, 1982 yılından bu yana, kırk yıldır öğretmen yetiştirme üniversitelere, Anayasa gereği yükseköğretim kurumlarına bırakılmış durumda. Siz ne öneriyorsunuz? "Biz öğretmen yetiştirme sürecini devralmak istiyoruz." diyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisinin en önemli sihir numaralarından biri bu! Sanki yükseköğretim kurumlarını muhalefet yönetiyor, YÖK'ü muhalefet yönetiyor, eğitim fakültelerini muhalefet yönetiyor; orayı çözememişsiniz, öğretmen yetiştirme süreçlerini geliştirememişsiniz; Millî Eğitim Bakanı bizzat YÖK'ü yönetebilme yetkisine sahipken, toplantılara, Yürütme Kuruluna katılma şansına sahipken oralarda hiçbir şey yapmamışsınız. Her Bakanınız da açıklamış "YÖK'le beraber çalışıyoruz, eğitim fakültelerini geliştiriyoruz, öğretmen yetiştirme süreçlerini geliştiriyoruz." diye. Sonuç: Bir öğretmen yetiştirme politikanız yok. Ne yaptınız peki yirmi iki yılda? Daha fazla üniversite açtınız. Açın, helalühoş olsun. Peki, başka ne yaptınız? Eğitim fakülteleri açtınız. Başka? Kadrolarını plansız yere açtınız. Sayın Cumhurbaşkanı 68 bin öğretmenin atanmadığı dönemde "Yahu, Sayın Bülent Ecevit, sen neden atamıyorsun bunları?" diyordu. Yahu, siz ne yaptınız peki? 68 bin olan atanmayan öğretmen sayısını 1 milyona getirdiniz siz; eğitim fakültelerinin sayısını artırarak getirdiniz, kontenjanlarını planlamayarak getirdiniz; yetti yetmedi, her üniversitenin bölümlerinden mezun olan kişilere pedagojik formasyon vererek yaptınız. Biz mi yaptık bunları, bunları biz mi başardık? Bu sizin başarınız, başarınızla övünebilirsiniz. Şimdi, üniversiteden mezun olmuş 1 milyon insan atanamıyor, atanmayan öğretmen problemi var Türkiye'de. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Millî Eğitim Akademisi getirerek onları yeni bir eleme sürecine tabi tutmak istiyorsunuz ve zımnen şunu söylüyorsunuz; AKP, AKP'ye söylüyor, diyor ki: "Üniversitelerden mezun olanlar öğretmen olarak yeterli değil." Kim onları yetiştiriyor? AKP'nin belirlediği eğitim fakültesi dekanları, AKP'nin atadığı rektörler. Bakın, bunların hepsini siz yapıyorsunuz. Bir tarafta bunları yapıyorsunuz, sonra öbür tarafta diyorsunuz ki: "Kusura bakmayın, öğretmenler yeterli olarak gelmiyor." Peki, neden daha fazla uygulamalı ders koymuyorsunuz, neden eğitim fakültesi kontenjanlarını azaltmıyorsunuz, neden Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Müdürlüğünün yetkisi olan bir şeyi geliştirmiyorsunuz? Var işte orada, Genel Müdür oturuyor. Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü yok mu; Sayın Bakan Yardımcısı, size bağlı değil mi? O zaman siz işinizi iyi yapmıyorsunuz demek ki. Sizin işinizi, yapacağınız bir işi burada Millî Eğitim Akademisiyle düzenlemeye çalışıyorsunuz. Sorarım size: 2012'de kurulmuş olan Eğitim Fakülteleri Dekanlar Konseyi ne işe yarıyor? Laf olsun diye mi kurdunuz Eğitim Fakülteler Dekanlar Konseyini? Orada neden karar almıyorsunuz madem doğru yetiştirilemiyorsa? Ama amaç iyileştirmek değil, amaç elemek çünkü -Yusuf Tekin tüm müsteşarlığı boyunca da aynısını yaptı, şimdi de aynısını yapmaya çalışıyor- "Kazara bir cumhuriyetçi kaçar, kazara bir Atatürksever kaçar, kazara bir demokrat öğretmen kaçar aradan." diye bu arkadaşlarımıza, "öğretmenlik" ünvanına sahip olan insanlara "öğretmen adayı" diyorsunuz.
Bu kanun teklifinin inanılmaz hukuksal sorunları var; ben öğretmen olarak mezun oluyorum, sevgili vekilim de benim sınıf arkadaşım. Adalet ve Kalkınma Partisi vekili özel sektöre giderse öğretmenlik diploması işe yarıyor -kapı gibi- öğretmen olabilir. Ben devlete girmek istersem, devlet bana diyor ki: "Pardon, sen öğretmen adayısın." Ya, ben de öğretmenim, arkadaşım başladı. "Hayır, sen öğretmen adayısın." diyor. Böyle bir hukuksuzluk görülmemiştir. Genel Başkanımızın söylemiyle söyleyeyim: Bu, tam olarak bir kapkaçtır, tam olarak bir hırsızlıktır, tam olarak bir yankesiciliktir sevgili arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Öğretmenlerin hakkını alamazsınız. Öğretmenler, öğretmen olarak tüm sınavlarını bitirmişlerdir ve sonuç itibarıyla kendileri öğretmen olma hakkına kavuşmuşlardır. Siz yarın bu görüşle bakarsanız, tıp fakültesinden mezun olan doktorları da sınava tabi tutmaya kalkarsınız çünkü bu mantık bunu da beraberinde getirir. Biz size ne diyoruz? Türkiye'nin, Millî Eğitim Akademisine ihtiyacı var. Siz onu kapatmıştınız, on senedir oyalanıyorsunuz. Şimdi -hatta 2011'de kapattınız- Millî Eğitim Akademisini açın, öğretmenlerimizin meslek içi eğitimlere ihtiyacı var, onları verin diyoruz ama bunu eleme için kullanmayın diyoruz. Hatta şöyle bir teziniz var, diyorsunuz ki: "Biz bunlara daha fazla eğitim vereceğiz." Türkiye'de 97 eğitim fakültesi var, 1.400 profesör var, 10 bin akademisyen var, dört yıl eğitim veriyorlar; 2.100-2.200 saat bu çocuklar eğitim alıyorlar; stajlarla, projelerle beraber 3.360 saat eğitim alıyorlar. Kim veriyor bu dersleri? Eğitim fakültesi akademisyenleri veriyor. Siz ne diyorsunuz? "Siz, şimdi, bunları beceremediniz 3.360 saatte; biz, bunları 3 ya da 4 dönem, 14 hafta, yaklaşık 500 saatte çözeceğiz." Ben soruyorum Bakana: Kiminle çözeceksin? Eğitim fakültesi akademisyenleri. Ya, siz delirdiniz mi? 3.360 saatte çözememiş adamlara "Şimdi başka bir statü oluşturarak çözeceğim." diyorsunuz. Ya, çok açık, elemek istiyorsunuz, aradan kimse kaçmasın istiyorsunuz. Yoksa zaten yetiştiremediğini iddia ettiğiniz akademisyenlere bunları tekrar neden veresiniz, neden böyle bir şey yapasınız?
Bakın, sevgili arkadaşlar, iki yıl önce siz bu kanunu getirdiğinizde "Öğretmenler, öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarından ve bunlara denkliği kabul edilen yurt dışı yükseköğretim kurumlarından mezun olanlar arasından seçilir." diyordu. Ya, bir siyasi iktidar, her iki yılda bir görüşünü değiştirir mi? Bir siyasi iktidar sürekli her şeyi değiştirir mi? Sizin marifetiniz bu. Bu teklif hukuksuz. Özel sektörde öğretmen, devlette öğretmen adayı olmaz; aynı sınıftan mezun olan insanlar. Başka bir şey söyleyeyim: Kim bu insanlar? Aldınız bu 20 bin kişiyi, bunlar ne çalışan ne kursiyer. Çalışan değil çünkü sigortalarını başlatmıyorsunuz, kursiyer değil çünkü Millî Eğitim Bakanlığı personeli değiller. Çalışan değiller, kursiyer değiller ama para veriyorsunuz. Peki, yaptığınız işin ne kadar absürt olduğunu da söyleyeyim: Bunlar sizin çalışanınız değil ama on yıl kalırlarsa bu sürelerini uzmanlıkta sayıyorsunuz yani o zaman siz kaçak işçi çalıştırıyorsunuz. Siz kaçak işçi çalıştırıyorsunuz, 16 bin lira maaşla kaçak işçi çalıştırıyorsunuz çünkü diyorsunuz ki: "Bu çalıştıkları süre uzmanlık için sayılır." Çok basit bir dille anlatıyorum; demek ki uzmanlıklarının ilk iki yılında sigortasız, 16 bin lirayla... Ona da utanmıyorsunuz; bu arada 14.190 lira, şimdi, zamla beraber 16.930 lira. Yani bir butikte, bir bijuteride, herhangi bir yerde bir esnaf, bir kişiyi kaçak işçi çalıştırsa ceza kesiyorsunuz. Ya, siz bu insanlara asgari ücreti bile çok görüyorsunuz, asgari ücret bile vermiyorsunuz ve ne istiyorsunuz? Bunları Millî Eğitim Akademisine alacaksınız, bunlar Millî Eğitim Akademisine gelecekler, sonra orada iki sene ders alacaklar, o arada başka bir ile gidecekler -30 ilde yapacakmışsınız bunu- başka ilde 16.930 liraya yaşayacaklarmış. Siz, gerçekten, gerçeklikle bağınızı koparmışsınız, 16.930 lirayla nasıl olacak? Eşini, çoluğunu çocuğunu bırakacak, annesini-babasını bırakacak, yeni bir ev tutacak, yeni bir yerde yaşayacak; buna da "kanun teklifi" diyorsunuz, sonra da "Siz bunu niye desteklemiyorsunuz?" diye şaşırıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi ya, böyle bir şey olabilir mi? Bu, insanlığa sığar mı, devlet yönetimine sığar mı? Bu insanlar iki sene boyunca 16.930 lirayla başka bir ilde nasıl yaşayacaklar? Üstelik sigortalı değiller, kaçak işçiler; üstelik siz bunlara kursiyer muamelesi bile yapamazsınız. Bu, güvencesiz iştir.
Disiplin hükümlerinize bakın, disiplin hükümleri tehdidi altında... Sizin Millî Eğitim Akademisi olarak önerdiğinize göre bir Millî Eğitim Akademisi kursiyeri işe geç gelirse kınama cezası alıyor. Ben size çok şaşıracağınız şey söyleyeyim mi? Aynı kişi öğretmen akademisini, Millî Eğitim Akademisini atlayıp eğer Millî Eğitimde çalışmaya başlarsa ve yine işe geç kalırsa sadece uyarı cezası alıyor. Siz, bu öğretmenleri o kadar elemek istiyorsunuz ki, o kadar elemek istiyorsunuz ki Devlet Memurları Kanunu'nda uyarı cezası olan bir şeyi daha kursiyerken kınama cezasına çevirmişsiniz çünkü amaç bu insanları korumak değil, bu insanları elemek sevgili vekiller, elemek istiyorsunuz. Bu, güvencesiz bir iştir, bu güvencesiz işlerden vazgeçin. (CHP sıralarından alkışlar)
Başka bir şey, bu kanun teklifinde 2.400 tane proje okulu var; 2.400 proje okulunun tamamını, yöneticilerini ve öğretmenlerini Bakan atıyor. Ya, Allah'tan korkun ya! 30 bin öğretmeni nasıl tanıyor da atıyor? Ya, lütfen ya, siyaset yapıyorsunuz ya! 30 bin kişiyi tek tek tanıyor mu bu Bakan? 30 bin kişiyi atadığına göre, 40 bin kişiyi atadığına göre -sayıyı da bilmiyoruz- herhâlde bir 30-40 bin kişiyi de tanıması lazım, eleyecek ya; birilerini atayacaksa, birilerini atayacaksa, birilerini...
MURAT EMİR (Ankara) - AKP teşkilatlarında hazırlanıyor o listeler, biliyoruz biz nasıl hazırlandığını.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) - Nasıl olacak, nasıl olacak bu? Siz şunu mu iddia ediyorsunuz: Bizim Yusuf Tekin Süpermen pelerini olmayan bir Süpermen'dir, dolayısıyla kendisi 30 bin kişiyi de tanır, 2.400 okula müdür de atar; böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Bu maddeyi buraya getiriyorsunuz ya, bu maddenin arkasında duruyorsunuz arkadaşlar; böyle anayasa mı olur, böyle hukuk mu olur?
Başka bir şey, özel sektör öğretmenleriyle ilgili olarak burada hiçbir madde yok. Yine, Sayın Yusuf Tekin'in marifetiyle 2014 yılında çıkarmıştınız, asgari ücrete mahkûm ettiniz özel sektör öğretmenlerini, asgari ücrete mahkûm ettiniz. Özel sektörde çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Peki, itiraz ne? Efendim, özel sektördeler. Yok ya! Millî eğitim öyle bir alan ki öğretmenin giydiği kıyafetten verdiği dersin müfredatına, oradan ders materyallerine, eğitimlerine, kılık kıyafetine, her yaptığı işe kadar Millî Eğitim Bakanlığı belirliyor; başka bir sektör yok böyle. İster özel öğretmen olsun ister kamu öğretmeni olsun her anını sizin belirlediğiniz bir şey ama Bakanlık utanmadan diyor ki: Senin her yaptığın işi ben belirlerim ama maaş mı alacaksın, ya, kusura bakma, patronla anlaşırsan iyi olur. Böyle bir şey, böyle bir ikiyüzlülük yeryüzüne gelmemiştir, böyle bir ikiyüzlülük yeryüzüne gelmemiştir. Bu, öyle bir sektördür ki her dakikası planlanmış, her dakikası devlet kontrolünde olan bir sektördür. Özel sektör öğretmenlerini tamamen sermayenin inisiyatifine bırakmış durumdasınız. (CHP sıralarından alkışlar) Ve bu insanlar asgari ücretle on ay çalışıyorlar, işin kötüsü o; belirli süreli sözleşmeyle çalışıyorlar, on iki ay da maaş almıyorlar. Sizin vicdanınıza bırakıyorum. Siz bunları normal zannediyorsanız vicdanınız körelmiş demektir.
Sevgili arkadaşlar, ücretli öğretmenlerle ilgili burada hiçbir şey yok. Sizin iktidarınızı açıkça suçluyorum. Siz 85 bin köle çalıştırıyorsunuz. En fazla 16 bin lira maaş alan, en fazla 16 bin lira, çoğu 8 bin, 10 bin lira maaş alan 85 bin kişi çalıştırıyorsunuz. Komisyonda iktidar vekili bana diyor ki: "Onların öğretmenlik vasfı yok." Nasıl? "Öğretmenlik vasfı yok." Ne işe yararlar? "Dersler boş geçmesin diye giriyorlar." 85 bin ücretli öğretmen varsa 85 bin kadro ihtiyacı var demektir. Hiçbir şey yapmıyorsanız 85 bin öğretmen atamanız gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Siz bu öğretmenlere asgari ücret bile vermiyorsunuz, asgari ücret. Bunlar da yılın belli dönemlerinde çalışıyorlar ve burada, hiç öğretmen olmaması gereken, kamuoyunda çokça isimleri geçen, farklı farklı meslek gruplarından insanlar tamamen yerel inisiyatif ve torpille çalışıyorlar; siz bunu da dert etmiyorsunuz. 85 bin kişinin asgari ücretin altında 8-10-12 bin liraya çalışması sizin için hiçbir şey ifade etmiyor çünkü sizin çocuklarınız bunları yaşamıyorlar, çünkü sizin çocuklarınız bu dertte değiller. Bunların hangisine itiraz ediyorsunuz? Ne yapıyor Sayın Bakan? Mülakat yapma derdinde. Benim Genel Başkanım değil, sizin Genel Başkanınız, ülkemizin Cumhurbaşkanı 11 Nisan 2023'te çıkmış demiş ki: "Mülakat olmayacak kardeşim." Yetmiş, yetmemiş, dönemin Bakanı Sayın Mahmut Özer'e "Vallahi, gerçek mi söylüyorsunuz?" diye sormuşlar televizyonda, Sayın Mahmut Özer 12 Mayıs 2023'te demiş ki: "Evet, aynen öyle -uzun uzun da anlatmış- mülakatı kaldırıyoruz." Ya, yüzünüz kızarmıyor mu sizin? Hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Ya, çıkın bari kamuoyuna deyin ki: "Vallahi, biz mülakatı kaldıracaktık, sonra fikrimiz değişti; yapmayacağız, caydık bu işten." Ya, bir açıklama yapın. Bakan sanki bunlar konuşulmamış gibi bize mülakatın faziletlerini anlatıyor. Siz eğitimden o kadar bihaber bir Bakan getirmişsiniz ki mülakatın en subjektif, en standardı olmayan değerlendirme ölçütlerinden biri olduğunu bilmiyor o Bakan. Biliyor aslında, biliyor ama kendi işine gelmiyor çünkü mülakatta eleyecek. Şimdi yaşıyoruz onları, mülakatların sonuçları geliyor.
TÜRK EĞİTİM-SEN daha bugün açıklama yaptı, değil mi MHP temsilcileri? TÜRK EĞİTİM-SEN "Mülakatlarla ilgili sorun var." diye söyledi; EĞİTİM-SEN söylüyor, EĞİTİM-İŞ söylüyor, diğerleri söylüyor. Siz mülakatları bir eleme aracı olarak kullanıyorsunuz. Peki, ne yapmışsınız? Hakları tanımlamış mısınız burada? Hayır. Haklar, ödev ve sorumluluklar... Ya, maddeyi yazmışsınız, ödevleri ve sorumlulukları tanımlanmışsınız, hakları koymamışsınız ya. İnsan bir ilaç için hakları koyar ya, insan bir hak koyar oraya. Öğretmenlerin sorunlarına çözüm yok, iş kazaları, meslek hastalıklarıyla ilgili yok. Sonuçta, bu iş, bu kanun teklifi öğretmenlerin hiçbir sorununu çözmüyor; aksine, burada söylendi, basamaklandırma var. Altı farklı öğretmen tipi aynı öğretmen odasında -ders zili çaldığı zaman gidiyorlar- altısı da matematik dersi veriyor ama biri öğretmen adayı, öbürü ücretli öğretmen, öbürü sözleşmeli öğretmen, öbürü öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen. Bu size mantıklı geliyor mu? Bana hiç mantıklı gelmiyor. Peki, yüksek lisans ve doktora yapmaya niye teşvik etmiyorsunuz? Niye 24 Kasımda burada 1 maaş ikramiyeyi reddediyorsunuz? Dolayısıyla, yaptığınızın hiçbiri birbirini tutmuyor.
Eğitimde şiddetle ilgili maddeler var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, buyurun.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) - Toplumda şiddet, ailede şiddet, iletişimde şiddet, toplumsal kutuplaşma, adaletsizlik, cezasızlık; bunların hepsi şiddeti besliyor. Peki, siz okullara bir güvenlik görevlisi koyabiliyor musunuz? En güvenlik tehdidi olmayan bakanlıkların taşra teşkilatında kapıda güvenlik duruyor. Peki, Türkiye'de en çok korumamız gereken çocuklar değil mi? Niye okullara bir güvenlik personeli veremiyorsunuz? (CHP ve DEM Parti sıralarından alkışlar) Okul aile birlikleri olmasa temizlikleri yapılamayacak okulların, temizlikleri. Bunları dert etmiyorsunuz, Sayın Bakan bunları dert etmiyor. Dolayısıyla, Sayın Bakan, geçmişten bugüne, müsteşarlığından bu yana -şimdi zamanım kalmadığı için bunları tek tek saymayayım- beş yıldır yapmıyor. Ama şunu söyleyeyim: Sayın Bakan, bakan olduğundan bu yana ne yaptı? Bir kere, kendisi önce ilk iş Mahmut Özer'in okul öncesi çocuklarına verdiği yemeği kaldırdı. Ne istedi bilmiyorum o çocuklardan. Her 100 öğrenciye 1 rehber öğretmen ataması vaadini ortadan kaldırdı. 2022 KPSS ek atama sözünü ortadan kaldırdı. Deprem bölgesinde çifte mağduriyet yaşayanları dinlemez oldu. Beyaz önlük operasyonu başlattı, ne işe yarayacaksa beyaz önlük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika daha...
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) - Başka? Buraya geldi, yüce Meclise dedi ki: "'Tarikat ve cemaatler' siz böyle diyorsunuz, biz 'STK' diyoruz." Burada bu yüce Meclise baktı ve utanmadan şunu söyledi: "Öğretmenler çocukların dağa çıkmasını engelleyemiyorlar. Bu kerameti kendinden menkuller çocukların dağa çıkmasını engelleyecek." dedi. Hiçbir Millî Eğitim Bakanı, dünyada hiçbir Millî Eğitim Bakanı kendisine bağlı olan 1 milyon 150 bin öğretmene bu kadar büyük hakaret etmemiştir, kınıyorum kendisini. (CHP sıralarından alkışlar)
Mülakat ısrarı devam ediyor ve en sonunda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli... Sayın Bakan martaval okuyor, kalkıyor diyor ki: "Efendim, ideolojik itirazlar..." Ben Sayın Bakana beş maddede sayıyorum. Bir: İhtiyaç analizi yapmadı. Dünyanın bütün eğitim sistemlerinde revizyon, ihtiyaç analizi üzerine yapılır. İki: Hiçbir felsefesi yok. Felsefesinin olmadığını bırakın, kaynakçası bile yok. Üç: Yazarları belli değil, hayalet yazar. Dört: Yedi gün süre vermiş, 3 bin sayfa; okumaya kalksanız sadece üç günde okuyorsunuz. Beş: Pilot çalışma yok, pilot çalışma yapmadan uygulamaya başlıyor. Altı: Kamu yönetiminde hiçbir ciddiyet yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) - İki tane okul öncesi programınız var; AK PARTİ milletvekilleri, iki tane okul öncesi programınız var sizin. Bir buçuk ay önce okul öncesi programı ilan ettiniz, bir buçuk ay sonra yenisini ilan ettiniz ve hâlâ -söyleyin- siz okul öncesi programının ikisini birden uygulamaya devam ediyorsunuz ama umurunuzda değil. İki okul öncesi programınız var.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özçağdaş.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) - Bu kafayla bu devleti de bu milleti de yönetemezsiniz.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)