GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:100
Tarih:09.07.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ HUN (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İktidar daha önce sürekli olarak yaptığı gibi tekrardan masa başında hazırlanmış bir kanun teklifiyle karşımızda. "Öğretmenlik Mesleği Kanunu" adını verdiği bu teklifle eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını tek taraflı düzenlemeye çalışmaktadır. Kapalı kapılar ardında, kanunun asıl muhatabı olan eğitim emekçileri ve sendikalar dâhil edilmemiştir. Eğitim emekçilerinin hakları ve talepleri dikkate alınmamıştır. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi eğitim emekçilerinin sorunlarını çözmekten uzaktır çünkü bu teklifte öğretmenlerin sosyal ve mali haklarına yer verilmemiştir; öğretmenlerin hak ve güvencelerine yer verilmemiştir; ücretli öğretmenlerle ilgili herhangi bir düzenleme içermemektedir; özel sektör öğretmenlerine dair herhangi bir düzenleme içermemektedir; insan haklarına dair, bilimsel, demokratik, ana dilinde, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair herhangi bir düzenleme içermemektedir. Akademi eğitimi boyunca öğretmen adaylarının mali ve sosyal güvenceleri diğer meslektaşlarıyla eşit değildir. Öğretmenlerin mesleklerine dair katılımcılık ilkesi göz ardı edilmiştir. Öğretmenliğe yeniden atanma, aylık ve ödemeler, ek ders ücretleri, lojman, kıyafet yardımı, hazırlık ödeneği, izinler, sicil ve özlük haklarına dair hiçbir konuda yer verilmemiştir. Yani bir bütün olarak Öğretmenlik Meslek Kanunu'nda olması gereken eğitim emekçilerinin ihtiyaçlarına yer verilmemiştir.

Peki, bu kanun teklifinde nelere yer verilmiştir? Tekçi, asimilasyoncu, ana dilinde eğitimi yok sayan eğitim modelinin kadrolarını oluşturmaya yer verilmiştir. Millî Eğitim Akademisinde hazırlık eğitimi alan öğretmenlere asgari ücretin altında bir maaşın verilmesi kanun teklifinde yer almaktadır, öğretmenlik mesleğinin niteliksizleştirilmesi yer almıştır. Millî Eğitim Akademisi, eğitim fakültelerinin baypas edilmesi var, kayırmacılığı ve torpili dayatan mülakat sistemi var, aynı eğitimi veren, aynı işi yapan öğretmenler arasında ayrıştırmalar var. Bu kanun tasarısıyla yapılmak istenen, eğitim alanında çalışma barışı, katılımcılık, eşitlik ve adalet arayışının rafa kaldırılmasıdır. İktidara geldiğinden beri kendi ideolojik yapısını kurmak isteyen iktidar, kanun tasarısıyla öğretmenlik mesleğini ücretli öğretmen, aday öğretmen, sözleşmeli öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen şeklinde basamaklara ayırarak, öğretmenleri parçalayarak yönetmeyi kamuoyuna bir yenilik, bir reform anlayışı olarak sunmaktadır. Eş değer işe kariyer basamakları yoluyla farklı ücretlerin ödenmesi kabul edilebilir bir anlayış değildir. Bir önceki Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer "Sınavsız kariyer olmaz." derken şimdiki Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hizmet yılı ile kariyer ilkesini savunmaktadır. Bu şekilde genç öğretmenlere "Sıranı bekle, sıra sana da gelecektir." denilmektedir. Aynı işi yapan bir meslek grubunda bu tarz bir uygulama hukuksuzdur. İnsanların işsizlik ve yüksek enflasyonla cebelleştiği bu koşullarda hedeflenen kariyer uygulaması özellikle genç öğretmelere azap çektirmekten başka bir şey değildir. İktidarın eliyle yaşatılan bu ekonomik kriz koşullarında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kamuda tasarruf paketi açıklamıştı, sanırım bu tasarruf paketi iktidarı bağlamıyor olacak ki "Öğretmenlik Mesleği Kanunu" adı altında açılacak olan eğitim akademilerinin maliyeti de iktidarı ilgilendirmiyor. Kanun tasarısında öğretmen adaylarının üç, dört dönemlik eğitimi için oluşturulacak eğitim akademilerinin eğitim akademilerinde çalıştırılacak personel giderleri, fiziki yapı maliyetleri, eğitim materyal giderleri ve buna benzer birçok diğer gideri hangi bütçe imkânıyla sağlanacak, doğrusu merak konusu. Kendi politik süreçleri için gereken tüm gider kalemlerinde yayınladıkları tasarruf maddelerine de uymayan iktidar, kendi yayınladığı kamuda tasarruf paketini de dikkate almamaktadır.

Eğitim akademileriyle ortaya çıkan bir başka konu ise eğitim fakültelerinin işlevsiz kılınacağı faktörüdür. Hemen hemen her üniversite bünyesinde bulunan eğitim fakültelerinin bu kanun tasarısıyla ne şekilde işlem göreceği belirtilmemiştir. Ayrıca, eğitim fakültesi mezunu öğretmenler ile diğer lisans mezunu kişiler arasında farklılığın bir dönemlik Millî Eğitim Akademisindeki eğitimle kapanacağı belirtilmektedir.

Millî Eğitim Akademisinde hazırlık okuyan, okuyacak olan öğretmenlere asgari ücretin altında bir ücret verileceği belirtilmiştir. İktidar, hazırlık okuyan öğretmenlerin asgari ücretin altında bir rakamla geçinmelerini nasıl beklemektedir, merak konusu. Öğretmenlerin Akademide geçirdikleri süreleri de hizmet süresinden sayılmamakta, sadece Genel Sağlık Sigortası kapsamında olacakları belirtilmektedir.

Öğretmen adaylarının gerek yetiştirilmesi gerekse meslek yaşamları boyunca daha nitelikli bir kariyere ulaşabilmeleri için eğitim fakülteleri üzerinden bir düzenleme yapılabilirdi. Öğretmenlik mesleğinin gelişimi için mesleki özgürlük ve mesleki özerklik vazgeçilmez unsurlardır. Ne yazık ki Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nde mesleki özgürlük ve mesleki özerkliği savunmak yerine otoriter, cezacı, tekçi bir zihniyet dayatılmaktadır. Yapılması gereken, öğretmen adaylarına öğretmenlik mesleğinin daha fazla sevdirilmesi, öğretmenlik mesleğinin kutsallığının toplumsal özgürlüklere duyarlılık temelinde öğretilmesidir. Teklifte öğretmenlik mesleğine giriş ve gelişim sanki bir millî güvenlik konusuymuş gibi ele alınmıştır. Bu kadar otoriter ve muhafazakâr bir eleme usulüne gidilmesi, iktidarın kendi yerli ve millî kadrolarının oluşturulmaktan başka bir amacı olmadığını ortaya koymaktadır.

Akademiye başvurma süreci üzerine çok sayıda maddenin işlenmiş olması, belirli yıl aralıklarıyla müfettiş aracılığıyla denetim, disiplin kuralları ve muhakkik kurumunun muğlaklıklarını içermektedir. Akademi eğitimi ve yönetici atamalarında sözlü sınav ve pratik uygulama yönüyle adayların değerlendirilmesi, iktidarın kendi kadrolarını oluşturmasını amaçlamaktan başka bir şey olamaz. Oysaki kanun tasarısında kadın eğitim emekçilerine, iş kazaları ve meslek hastalıklarına, mobbinge, mesleğe özgü haklar, eşit işe eşit ücret, eğitim emekçilerinin şiddetten korunmasına dair maddeler yer almalıydı. Teklifte, özel sektör öğretmenleri, ücretli öğretmenler, ataması yapılmayan ve eğitim kurumlarında görev yapan teknik destek, idari personeller, yardımcı personel emekçilerine onların hak, ödev ve sorumluluklarına değinilmemiştir. Bu kadar eksikliklerle dolu bir kanun tasarısının kabul edilmesi öğretmenlik meslek etiğine aykırıdır. Bu kanun teklifi hazırlanırken Millî Eğitim Bakanlığı öğretmenler, sendikalar ve Türkiye tarafından da imzalanan 1966 ILO-UNESCO ortak belgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi Belgesi'ni baz alınması gerekirdi ancak iktidar bunları görmezden gelmiş, kapalı kapılar arkasında yazboz şeklinde kanun teklifiyle kamuoyunun karşısına çıkmıştır. İktidarın elbette ki burada başka bir amacı vardır. Var olan diğer sorunlar gibi öğretmenlik ve eğitim alanında bunca tıkanmış sorunları bu tekçi, inkârcı, asimilasyoncu kanun teklifiyle gidermeye çalışmanın asıl amacı "millî ve yerli" dedikleri, muhalif olmayan kadrolar oluşturmaktır. Yani oluşturulacak kadrolarla "ÇEDES Projesi" adı altında tarikatlar, dernekler ve cemaatler eliyle sözde "manevi danışman" adı altında okullarda bilimsel, demokratik, özgürlükçü eğitim sistemi oluşturmak yerine sorgulamayan, itaatkâr nesiller yetiştirmek istenmektedir. Okullarda eğitimin eğitim emekçileri tarafından verilmesi gereklidir ancak ÇEDES Projesi'yle eğitimler imamlar, vaizler ve Diyanete bağlı memurlar aracılığıyla yapılmaktadır. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ÇEDES Programı birbirinden bağımsız değildir. Bu kanunla, sorgulamayan, itaatkâr nesilleri yetiştirecek öğretmen kadroları oluşturulmak istenmektedir.

AKP iktidarı "MESEM" adı altında devlet eliyle çocuk işçiliğini meşrulaştırmak istemektedir. Okullarda eğitim görmesi gerekirken sanayi ve hizmet sektöründe işçi olarak çalıştırılan, ucuz iş gücü olarak sermayenin çarklarına atılan çocuklarımızın gelecekleri de bu kanun teklifinin içeriğiyle ilgilidir. MESEM Projesi bir eğitim sistemi değil, tamamen devlet eliyle çocuk işçiliğinin meşrulaştırılmasıdır. "MESEM Projesi" adı altında iş gücü olarak çalıştırılan çocuklarımız iş cinayetleri sonucu hayatlarını kaybetmiş, "ÇEDES Programı" adı altında Kars ilimizde "sabır teması" denilerek bir çocuğumuzun daha önce hayatını kaybeden annesinin maket mezarı başında evlatlarımızın ağıt yakması istenmiştir. Eğitim emekçileri ve örgütlendikleri sendikalar bu iki projeyle ilgili birçok rapor sunmuş, seminer vermiş, demokratik tepkiler göstermiş olsa da maalesef iktidar, gerçekleri görmemekte ısrar edip doğru olana kulaklarını kapatmaktadır. Akademiye seçilme aşamasında da eklenen eleme sistemiyle birlikte iktidar kendi ideolojisinden kadrolar yaratıp MESEM ve ÇEDES gibi uygulamalara karşı ses çıkaracak olan eğitim emekçilerini görevleri üzerinden tehdit etmek istemektedir. Bu kanun önerisini iktidarın yerli ve millî kadrolaşmasını tamamlamak için getirdiği apaçık ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın lütfen.

YILMAZ HUN (Devamla) - İktidar için eğitim akademileri sayesinde yeni bir kadrolaşma imkânı doğacaktır. İktidar tarafından önümüze getirilen Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi eğitim emekçilerinin sorunlarını çözmekten uzaktır. Bu teklifi reddediyoruz, karşısında olduğumuzu tekrar belirtiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)