Konu: | Türk Sivil Havacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 97 |
Tarih: | 02.07.2024 |
CHP GRUBU ADINA ULAŞ KARASU (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türk Sivil Havacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün 2 Temmuz, Madımak katliamının 31'inci yılı. Otuz bir yıldır bu acı ülkemizin tarihi üzerinde kara bir leke olarak durmaya devam ediyor çünkü aradan geçen yıllara rağmen katliamın hesabı sorulmadı, gerçek sorumlular açığa çıkarılmadı. Katliamın faillerinin zaman aşımıyla cezasız kalması acıları daha da katladı. Bu katliamın sorumlularından hesap sorulmadığı ve faillere kol kanat gerildiği için linç kültürü ülkemizde devam etti. Gaziler, Suruçlar; 10 Ekimde katliamlar yaşamaya, insanlarımızı kaybetmeye devam ettik. Bu linç kültürünü oluşturan en önemli etken ise ülkemizi yöneten siyasi iradenin ta kendisidir. Bu topraklarda bir daha Madımakların, Başbağların, Suruçların, 10 Ekimlerin yaşanmaması için toplumu kutuplaştıran, ayrımcı politikalarla siyasette güç kazanmaya çalışan bu kindar anlayışa karşı mücadelemizi her alanda sürdüreceğiz. Otuz bir yıldır acısı yüreğimizi yakan ve insanlık için utanç verici bu katliamda hayatını yitiren, sazında, sözünde sevgiden başka hiçbir şey olmayan canlarımızı bir kez daha rahmetle anıyorum.
Değerli arkadaşlar, Ulaştırma Bakanlığının hazırladığı torba yasayı görüşüyoruz. İşçiye, emekliye, çiftçiye verecek bir şeyi olmayan iktidar, yandaşa özel kanunlar çıkarmaya, ülkenin kaynaklarını birilerinin cebine peşkeş çekmeye devam ediyor. Bu kanun maddesinin içinde de yine buna benzer tuzaklar var. Bakın, birazdan anlatacağım.
"Tasarruf, tasarruf" diye milletin boğazına yapıştığınız bir dönemde Ulaştırma Bakanı Almanya'ya müteahhitlerin uçağıyla gider, millet bir simide bile muhtaçken eski Bakan Simit Sarayı'nın sahibinin uçağıyla hacca gider, Çevre Bakanı Tapu ve Kadastronun haritalama uçağıyla gezmelere gider, Sağlık Bakanı Devlet Hava Meydanlarının kalibrasyon uçağından hiç inmez, Türk Hava Yolları gurbetteki vatandaşlarımızı bile ayırmaya devam eder, AKP'lileri ucuza taşır. Bu ülkede her şey utandı; yer utandı, gök utandı ama bir tek siz utanmadınız!
Değerli arkadaşlar, dün Kabotaj Bayramı'ydı. Ülkemiz Karadeniz ile Akdeniz arasında deniz yolu bağlantısını sağlayan tek ülke. Stratejik bir konumumuz var. Denizlerdeki bağımsızlığımızın sembolü Kabotaj Bayramı'nı bir kez daha kutluyorum.
Limanlarımızda ve boğazlarımızda verilen kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerinin bu nedenle önemi çok büyük. Şimdi bu teklifle bu hizmetleri özelleştirecek adımlar atılmak isteniyor. Aslında bu, yeni bir şey değil; uzun yıllar Türkiye Denizcilik İşletmeleri tarafından yerine getirilen bu hizmetler, Denizcilik İşletmesinin özelleştirilmesiyle birlikte Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğüne devredildi. Sonra, çıkarılan yönetmeliklerle, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, boğazlar hariç olmak üzere, tamamen usulsüz bir şekilde özel sektör eliyle yapılmaya devam etti. Ulaştırma Bakanlığının yüzde 25 ile yüzde 30 arasında pay alarak yaptırdığı bu hizmetlere ilişkin Anayasa Mahkemesi geçen şubat ayında iptal kararı aldı.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Danıştay ve Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla kesinleştirdiği, Sayıştay raporlarına konu olan bu usulsüzlüğü kanun çıkararak devam ettirmek istiyorsunuz. Bugün için boğazlar da dâhil bu hizmetlerin yıllık geliri yaklaşık 560 milyon dolar. Şimdi ne olacak? Bu teklifin kanunlaşmasıyla birlikte ihaleye çıkılacak ve ihaleyi yine aynı firmalar alacak. Tam yirmi yıl boyunca yandaşlara "Al buraları, istediğin gibi kullan." diyeceksiniz. Hâlihazırda 11'i kamu tarafından işletilen, 26'sı özelleştirilen, 3'ü de yap-işlet-devretle işletilen 40 limanımız mevcut. Geçen yıl Bakanlık bu hizmetlerden 4 milyar 244 milyon tahsil etmiş. Yüzde 25 pay aldığı üzerinden bir hesaplama yaparsak devlet tam 12 milyar 732 milyondan elini çekmiş yani bu parayı birilerinin cebine koymuş. Ne güzel düzen, değil mi?
Değerli arkadaşlar, bu düzenleme içinde İstanbul ve Çanakkale Boğazları yok. Neden yok? Çünkü Montrö Sözleşmesi var. Türkiye'nin kurucu kadroları tarihten ders almışlar ve önemli bir adım atmışlar, Allah Mustafa Kemal Atatürk'ten ve mücadele arkadaşlarından bin kez razı olsun, yoksa bugün siz boğazları da özelleştirme kapsamına alır, bir güzel peşkeş çekerdiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Kanal İstanbul'la bunu yapmayı denediniz, oradan da tokadı İstanbullulardan yediniz. İş bununla da bitmiyor. Neymiş? Yetki devriymiş. Bu maddenin ruhunda özelleştirme var. Yirmi yıllık bir devir için 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'daki düzenlemeyle ihale edilmesi bunun bir özelleştirme olduğunu gösteriyor. Siz kimi kandırıyorsunuz? İhale yöntemi olarak da bu kanunun açık artırma usulüyle değil, pazarlık usulüyle yapılmasını tercih ediyorsunuz. Ne demek bu? Yani isteklilerin istedikleri gibi yarışabileceği bir ihale değil, tamamen adrese teslim bir ihale yöntemi. Yani bu kadar yüksek meblağlı bir iş Kamu İhale Kanunu yönetmeliğiyle niçin yapılmaz? 4046'yla niçin yapılıyor? Açık artırma usulüyle niçin yapmıyorsunuz? Komisyonda saatlerce tartışıldı, Komisyon Başkanımız söz verdi, bu maddede bizim talebimiz bu faaliyetlerin Kıyı Emniyeti tarafından yapılmasıdır. Siz diyorsunuz ki: "Biz burayı özelleştireceğiz." O zaman açık ihaleden korkmayın, burada bu haksız rekabete bir son verin. Pazarlık usulü kesinlikle kabul edilemez. Bu ülkenin bir kuruş kaynağını daha birilerine peşkeş çekmenize izin vermeyeceğiz. Elimiz yakanızdadır, 85 milyonun nefesi ensenizdedir. (CHP sıralarından alkışlar) Niçin "pazarlık usulü" diyorsunuz? ANKAŞ ne yapacak pazarlık usulü olmadan? Hamdi Safi, Nusret Bayraktar ne yapacaklar? Açık ihale olduğunda bunlar rantı paylaşamayacak, bu ülkenin kaynakları bu yandaşların cebine aktarılmayacaktır. Buyurun, Google'a yazın; bu 3 ismi yazdığınızda ne çıkıyor? Usulsüzlük çıkıyor, rant çıkıyor, peşkeş çıkıyor. AK PARTİ'li Nusret Bayraktar'ın dâhil olduğu bu usulsüzlüklerin ses kayıtları zaten basına sızdı. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Geliştirme Vakfı üyesi Hamdi Safi'ye bir şirket kurdurarak bu şirkete yani ANKAŞ'a bu hizmetlerin verildiğini kendi gözlerinizle göreceksiniz. Biliyorum ki AK PARTİ Grubunda da birçok milletvekilimizin bu usulsüzlüklerden içi sızlıyor, sesleri çıkamıyor. Gelin, bir sefer de halkın çıkarlarını koruyun, bu maddeyi de ona göre düzenleyelim.
Bitti mi? Hayır. İhale komisyonunu kim düzenleyecek, kim belirleyecek? Ulaştırma Bakanı. Neden? Bugüne kadarki uygulamalarda bu hizmetlerden alınan pay Ulaştırma Bakanlığı ile genel bütçe arasında pay edildi. O zaman Maliye Bakanlığı niçin yok? Sadece Ulaştırma Bakanı bu komisyonu niçin belirliyor? Demek ki burada da birilerinin işine gelmeyen durumlar söz konusu. Tüm bunlar bu nedenle kabul edilecek şeyler değil. Bu ülkenin Kıyı Emniyeti Müdürlüğü ne güne duruyor? Kıyı Emniyetinin kabiliyeti var, insan gücü var. Devlet güvenliğini ilgilendiren böylesi stratejik bir konuyu ranta kurban edemeyiz. Gelin, bu görevi Kıyı Emniyetine verelim, para da hazineye kalsın.
Değerli arkadaşlar, biraz da teklifteki kara yolu ve havalimanlarına yönelik düzenlemelerden söz etmek istiyorum. Orman Kanunu'na eklenecek maddelerle yandaşlara yeni kıyaklar yapılacak, kara yollarına yük aktarma tesisleri kurulacak. Evet, depremde bunun bir ihtiyaç olduğunu gördük ama bu yük aktarma tesisleri hangi amaçla ve hangi nitelikte olacak? Bu yük aktarma tesislerini kim işletecek? Hangi otoyollara, hangi noktalara yapılacak? Standartları ne olacak? Bunların hiçbiri belli değil, ucu açık. Yap-işlet-devret modeliyle yapılan otoyollara bu firmaların hangi tesisleri kuracağını nereden bileceğiz? Bu maddede de olması gereken, bu tesislerin Karayolları Genel Müdürlüğünün uhdesinde olması, hangi nitelikteki tesislerin hangi noktalara kurulacağının netleştirilmesidir.
Başka bir madde... Nedir bu ormanların sizden çektiği? Devlet ormanlarının içinde kalan havaalanlarında -yap-işlet-devret modelinde olanlar da dâhil- yapılacak hizmet tesislerinden hiçbir kira bedeli alınmayacak, yandaş şirketlere bir kıyak daha. "Hava yolunu halkın yolu yaptık." dediniz, şimdi o havaalanlarını çürümeye terk ettiniz; çürüyen havaalanlarına elektrik ihalesi, bakım ihalesi, ot toplama ihalesi yapıyorsunuz ama bir uçak dahi indiremiyorsunuz. Bakan da çıkmış, İstanbul Havalimanı'nın reklamını yapıyor. Peki, bu havaalanını işletenlerin ertelenen kira borcundan niye hiç söz etmiyorsunuz? Nerede bu kira parası kardeşim? Siz değil misiniz bu şirketin 2018, 2019 ve 2020 yıllarına ait 1 milyar 195 milyon avro kira borcunu 2042 yılına erteleyen? Siz değil misiniz bu havaalanı değerlensin diye Atatürk Havalimanı'nı parçalayan? Bunları kim yaptı? Tek imzayla siz yaptınız. Nedir bu memleketin yap-işlet-devret modelinden çektiği? Bakan çıkıp "Başardık." diyor; evet, başardınız ama neyi başardınız? Gelir İdaresi Başkanlığının hazırladığı vergi paketi önerisi her şeyi açıkça söylüyor. Ne diyor? Davet usulü verdiğiniz ihaleler ile "mega projeler" dediğiniz projelerle yap-işlet-devret ve kamu-özel iş birliği modelleriyle iş yapan 37 mükellef tek kuruş vergi ödememiş yani Osmangazi Köprüsü'nden şehir hastanelerine, otoyollardan saraylara, bunları inşa eden müteahhitler hiç vergi ödememişler, her birinin vergi levhasında "matrahsız" yazıyor yani matrah sıfır. Siz değil misiniz bu projeleri allayıp pullayıp vatandaşın karşısına çıkan? Siz değil misiniz bu firmaları öve öve bitiremeyen? Yazık değil mi bu ülkenin işçisine, memuruna, esnafına? Onların maaşından takır takır vergiler kesilsin, hazineden bu yandaşlara ödensin, bunlar da bir kuruş vergi ödemesin; el insaf! Bu yılın bütçesinden tam 162,4 milyar kaynak aktarıldı bu şirketler için, gelecek yıl 240 milyar, 2026'da 270 milyar çıkacak. Bu da yetmiyor, köprüden otoyola, tünellere kadar bu projeler için verilen borç üstlenim taahhüt tutarı bu yıl ne oldu biliyor musunuz? Onu da Cumhurbaşkanlığı Strateji Raporu söylüyor, tam 16,6 milyar dolar. Bu ne demek? Hazinenin kefil olması demek. Mehmet Şimşek göreve gelir gelmez, hani, "Rasyonel politikalara dönmek lazım." diyordu ya, tam da AK PARTİ o günlerde rasyonel politikaya dönmüş ve Fernasa kefil olmuş, söyleyecek tek söz var: Yazıklar olsun!
Bir de rötar sorunu var. "Havaalanlarına gidin, bakın." demiyorum çünkü aynı sorunu sizler de yaşıyorsunuz. Önce "Anadolu" ismini sildiniz, "AJet" yaptınız. Niçin yaptınız kimse anlamadı çünkü siz Anadolu'ya düşmansınız. Çocuklar, yaşlılar AJet yüzünden perişan; cenazesi olanı var, hastası olanı var, iş görüşmesine gideni var. Yandaşlarınız bile isyan ediyor. Uçuşu iptal edilip sinir krizi geçiren var, saatlerce muhatap bulamayan var. İçeriden gelen bilgiler teknik sorunlar olduğunu, pilot eksiği olduğunu bildiriyor. Şirket yöneticileri ne yapıyor? Milyonları ceplerine indiriyor. Millet çile çekmiş, yollarda kalmış beyefendilerin umurunda bile değil, nasıl olsa bakan özel uçakla geziyor! Bir an önce liyakatli isimleri bu firmaların başına getirin, ülkenin en önemli markalarının bu şekilde rezil olmasına, vatandaşlarımızın çile çekmesine bir son verin.
Değerli arkadaşlar, yine, bu teklifte Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünü ilgilendiren hususlar var. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü stratejik bir kurum ve kurumda önemli sorunlar yaşanıyor; bu sorunların bir an önce çözülmesi gerekiyor. Bu teklifle sorunlar çözülmüyor, sadece geçiştiriliyor.
Yine, kanun teklifinde PTT'yle ilgili düzenlemeler var. Biliyorsunuz, PTT 2017 yılında Varlık Fonuna devredildi; o güne kadar kâr eden bir kuruluştu ama sonra, her yıl zarar eden bir kurum hâline geldi.
PTT'nin çok önemli yapısal sorunları var, başta personel. İki farklı statüde personel çalışıyor. Birbirinden farklı mali ve özlük haklara sahip iki farklı statüde personel istihdamı ne kadar doğrudur? Ayrıca, sürgün ve baskı uygulamalarının sürüp gittiği kurumda personel eksikliği de bilinen bir gerçek. Ama siz şimdi ne yapıyorsunuz? Madde 22'de yandaş kayırmacılığının örneği olacak yeni bir düzenleme getiriyorsunuz. Seçim döneminde kamuda mülakatın kaldırılacağının sözünü verdiniz, bu sözü unuttunuz. Şimdi, PTT iştiraklerinde kamu mevzuatına tabi olmadan işçi istihdamına olanak sağlamak istiyorsunuz. Bunun yerine "Yandaşlarımızı işe yerleştireceğiz." deseniz daha doğrusunu yapmış olursunuz.
696 sayılı KHK'yle taşeron mağdurların durumu ne olacak? PTT'de, Karayollarında, Devlet Hava Meydanlarında, Demiryollarında çalışan 150 bine yakın insan kadro bekliyor. Söz verdiniz, yapmadınız.
Bakın, bugün 2 Temmuz anmasında seçim bölgem Sivas'ta onlarca muhtar yanıma geldi. Her gün telefonumu arıyor muhtarlar, "Köyümüzde internet çekmiyor, telefon çekmiyor..." Sivas'ın 1.233 köyünün yarısından fazlasında ne internet var ne telefon. 21'inci yüzyılda vatandaşlarımızı bu şekilde mağdur etmeye utanmıyor musunuz?
Evrensel Hizmet Fonu kurduk. Bu fon ne iş yapıyor? Köylerde hâlâ telefonlar çekmiyor.
Sonuç olarak, bu teklifte adrese teslim maddelerin olduğu çok açıktır. Gerekli düzeltmeler yapılmadan, çalışanlar arasında adalet sağlanmadan bu kanun adaletli ve hakkaniyetli bir kanun olmayacaktır.
Birazdan başlayacak olan millî maçta Millî Takımı'mıza başarılar diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)