| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 05.06.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, sayın milletvekilleri, 31 Mart seçimleri sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle diyor: "Milletimizin farklı tasarrufta bulunduğu yerlerde de çok daha güçlü bir şekilde gönülleri fethetmenin yollarını arayacağız." Şimdi, o günden bugüne günler geçti, gönülleri Kürtler açısından, DEM PARTİ'liler açısından fethetmenin yollarını nasıl aradı diye baktığımızda, yine kayyum, yine yasak, yine aynı dil, yine aynı söylem. Belli ki yumuşama ya da normalleşme olacaksa -biz bir emare göremiyoruz ya- yine Kürtleri kapsam dışı bırakıyor, bu çok net; Hakkâri'de bunun fotoğrafını gördük. O kadar net ki bugün şu dakikalarda bizler burada otururken bizim partimizin Eş Genel Başkanları gazlanıyor, etrafları kuşatılmış vaziyette. Görüntülere bakarsanız, hatta belki sömürgecilik nedir, sömürge nedir, kolonyalizm nedir, nasıl işletilir, bu hukuk nasıl ortaya çıkar, bunlara dair ders veren akademisyenler büyük ihtimalle bugün Hakkâri'den gelen görüntülere baktıklarında öğrencilerine bir şeyler anlatmaları gerekmeyecek, o kadar net bir biçimde sömürgeciliğin, bu hukukun ne olduğunu, nasıl olduğunu anlatıyor. Ben, bu sırada otururken, bizim grubumuzun sıralarında otururken dakikalar önce baktım -mesleki deformasyon- ve aynı zamanda Eş Genel Başkanlarımız, orada adalet nöbeti tutan milletvekili arkadaşlarımız ve orada iradelerine sahip çıkan insanlar neyle karşı karşıya kalıyorlar diye görmek için; gidenler görmüştür zaten. Şehre asker inmiş, postallara yaslanmışsınız ve bunu savunuyorsunuz. Halkın iradesinin her şeyden daha kutsal olduğunu bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyor ama Kürt halkının iradesi değil kutsal, yok sayılıyor.
Şimdi, bakınız, ne oluyor? Zaten ben iktidar sıralarına konuşmuyorum, daha çok bizi izleyenlere, muhalefet partilerine konuşuyorum. Niye iktidar grubuna konuşmuyorum biliyor musunuz? Siz, size yakışanı yapıyorsunuz, zalimin işi zulmetmektir ve bunu biz çok iyi biliriz; zulmünüz artsın, tez zeval bulasınız. Bu artık bu kadar net bir fotoğraf.
Yaptığınız şey şu: Türkiye'de Kürt olmak ne? Seçemez, seçilemez; konuşamaz kendi ana dilinde. Mesela ben şu anda burada yalnızca İç Tüzük gereği değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş kodları dolayısıyla konuşamıyorum aslında, hiç İç Tüzük'e falan sığınmayalım. Ana dilinde konuşamaz, şarkı söyleyemez, zılgıt çekemez, halay yasak, şiir yasak, tiyatro yasak, oyun yasak, edebiyat yasak, her şey yasak. Sonra da "Kürtler bizimle eşit yurttaş." Değiliz efendim, biz sizinle eşit yurttaş değiliz. Sizin en büyük korkunuz, bizim eşit yurttaşlık hakkını sizinle eşit bir biçimde konuşabiliyor olmamız.
YUSUF AHLATCI (Çorum) - Meclisin kürsüsünden konuşuyorsun, daha nereden konuşacaksın?
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Bu kürsüyü bize siz bahşetmediniz. Biz sizden bir lütufta bulunmanızı beklemiyoruz, sizden bir şey talep etmiyoruz. Kazandığımız her şeyi direne direne, bedelini ödeye ödeye, tabiri caizse söke söke aldık. Siz bize ne bahşettiniz? Oradan öyle laf atmayın bana.
Kürt'seniz bu ülkede hapsedilirsiniz, sürgün edilirsiniz; ne olursunuz, biliyor musunuz? Sıddık Akış gibi olursunuz. Sıddık Akış on dokuz yıl altı ay cezayı niye aldı, biliyor musunuz? Hakkâri Belediye Eş Başkanı seçilmesiydi Sıddık Akış, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ki bu cezayla bugün bu duruşmada tutuklu bir şekilde cezaevine gönderilmeyecekti. Sıddık Akış'ın suçu Kürt olmak, Hakkâri Belediye Eş Başkanı olmak ve seçilmek; bu kadar, başka bir suçu yok, ha, bir de mahkemede dik durmak tabii, bu da önemli bir şey, "Başım dik, ben bir suç işlemedim." diyor seçilmiş diğer tüm siyasilerimiz gibi.
Şimdi, buradan ne çıkaralım? Bakınız, lütfen, Türkiye'de bu kayyum uygulamasına karşı ses çıkaranlara, itiraz edenlere bakalım, ben asıl onlara sesleniyorum: Şayet Kürtlere yapılanlar Türkiye'de tek tek her birimizin hayatından çalınıyor gerçeğini görmezsek, şayet bunları daha az fark etmemiz için gerçekler gizlenmeye, yalan gerçek gibi anlatılmaya çalışılmaya devam edilirse, emin olun, bu kayyum Hakkâri'ye falan atanmadı, kayyum Türkiye'ye atanıyor; bunu niye görmüyorsunuz? Yarın İstanbul'a atanmayacağı ne malum demiyorum, bence Hakkâri'ye atanan kayyum aynı zamanda İstanbul'un iradesine atanmıştır, hiçbir farkı yok. Orada oy verenler değersiz, burada oy verenler değerli mi? Hangi siyasi partinin genel başkanı bizim eş başkanlarımızın bugün uğradığı muameleye uğruyor? Hangi siyasi partinin genel başkanına böyle bir şey yapılabiliyor? Yarattığınız iklim, bu atmosfer, bakın, bugün Mecliste neler yarattı ama önce biraz önceki hatırlatmamla başlayayım: Bir bakınız lütfen, Türkiye'de kaç tane baro bu antidemokratik uygulamaya karşı ses çıkarttı ve bu barolar hangileri? Lütfen bakınız, hangi barolar Türkiye'deki kayyum uygulamasına -üçüncü dönemdir bu- ses çıkardı ve bu barolar hangileri? Eğer bunlar ağırlıklı olarak bölge baroları ise yani Kürtlerin ağırlıklı yaşadıkları yerlerde yani kürdistan coğrafyasındaki barolar ise burada bir sorun var demektir, burada gerçekten bir sorun var demektir. Bu soruna dair düşünmek ve konuşmak zorundayız. Eğer Hakkâri'deki yöntem Kepez'de uygulanmıyorsa ya da tam tersi, Kepez'deki Hakkâri'de uygulanmıyorsa burada bir sorun var demektir. Biz bu sorunu başka türlü adlandırarak, başka türlü anlatmaya çalışarak çö-ze-me-yiz. Bakın, ne olmuş Hakkâri'de? Orayı garnizon gibi kullanmaya çalışıyorsunuz, benim seçim bölgem Şırnak'da öyle. Ben Cizreliyim, o bölgenin insanıyım, yıllardır böyleydi, hâlâ böyle; iktidarlar değişiyor ama oraları, sınır hattını bırakmama hevesi değişmiyor, sınır ötesi operasyon hevesi değişmiyor, sınırda Kürt'ün varlığının belirmesine dair duyulan korku değişmiyor. Bakınız ve hatırlayınız, Irak Kürdistan Hükûmetinin ilk oluşum yıllarına gidin, 2000'li yılların başına gidin lütfen, bugün Rojava için, kuzeydoğu Suriye için duyulan korku o gün Irak Kürdistan Hükûmeti için de duyuluyordu, aynı şeyler ifade ediliyordu. Bu sınır hattı niye bırakılmak istenmiyor, orada hangi mafyöz ilişkiler yürütülüyor? Soruyoruz bunları, bunlara bir yanıt verin, böyle olmadığını söyleyin. Şimdi, 8 bin insanı taşıyorsunuz Hakkâri'ye, taşımalı seçmen. 8 bin taşımalı seçmene rağmen yüzde 49'a yakın oy oranıyla Hakkâri'yi, Viyan Tekçe ve Sıddık Akış kazanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan az önce diyor ki: "Biz belediyeleri kimsenin arkabahçesi yapamayız, buna müsaade edemeyiz; halk rahatsız, hukuk işlettik." Bu nasıl bir hukuk? Halk kayyumdan memnun olsaydı 78 tane DEM'li belediye çıkar mıydı? Halk kayyumdan memnun olsaydı taşımalı seçmene rağmen Hakkâri'yi DEM PARTİ kazanır mıydı? Halk kayyumdan memnun olsaydı adalet nöbetleri tutar mıydı? Demek ki ne? Demek ki halk kayyumu istemiyor. Demek ki halk bu yasakları istemiyor. Biz de evet, diyoruz ki: "Belediyeler bizimdir." Ne demek biliyor musunuz? "Belediyeler halkındır." demek. Bizim oradaki "biz" tanımlamamız halkın iradesinin tanımlaması. "Belediyeler bizimdir." derken halk iradesine saygıya davet ediyoruz. Evet, belediyeler bizim. "Belediyeler bizimdir." diyen...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Son bir dakika, hızlıca söyleyeceğim.
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Doğan.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Çok teşekkür ederim, sağ olun.
Bu fotoğrafı gördünüz mü bilmiyorum, bu da bu dönemin fotoğraflarından biri olacak. Dün bu kadın Hakkâri'de "..."(*) "Ben kayyum istemiyorum." diye eylemlere katılmıştı. Bunu da hatırlayacaksınız, 31 Martta Şırnak'ta "Konuş, sen nerelisin?" fotoğrafı, taşımalı seçmene tepki. Şimdi bu 2 fotoğrafı istettim bugün, burada, Genel Kurulda göstermek için. Halkla İlişkiler Binası'nın girişinde, polis -Meclis personeline, bunu odama getirmeye çalışan Meclis personeline- bunlara el koymuş, suç unsuru olduğunu iddia etmiş. Eğer kolluğu böyle yaslanarak güçlendirirseniz işte böyle yasama faaliyetini engellemeye çalışır. Şimdi, bu yalnızca benim sorunum mu, DEM PARTİ'nin problemi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Bugün polis bu 2 fotoğrafa Halkla İlişkiler Binası'nın girişinde el koydu sayın milletvekilleri. Ne diyorsunuz buna?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Almışsın işte.
OĞUZ ÜÇÜNCÜ (İstanbul) - Bizimle konuşmuyorsun ki.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Var mı bir sözünüz? Bu sorum size. Yok. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)