Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşmiş Milletler Arasında Birleşmiş Milletler Kalkınma Eşgüdüm Ofisi Bölgesel Ofisinin İstanbul'da Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 89 |
Tarih: | 30.05.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MESUT DOĞAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Herhâlde söze "söz aramızda" diye başlamanın en komik olacağı bir mekânda, bir makamdayız çünkü hepimiz biliyoruz ki burada söylediğimiz her söz kayıt altına alındığı gibi yapmış olduğumuz bütün konuşmalar da dünyaya açık konuşmalar. Bunu şunun için hatırlatıyorum: Benim bu on dakikalık konuşmam bu bilinçle özellikle ama özellikle yapılmış olacak inşallah.
Hayatında çok büyük acılar yaşayan veya hayatında çok büyük sorunu olan veya hayatında çok büyük kaybı olan insanlara bazen arkadaşları teskinde bulunmak için bir cümle kullanırlar, derler ki: "Her şeye rağmen hayat devam ediyor." Evet, gerçekten her şeye rağmen Türkiye'de hayat devam ediyor olabilir; evet, her şeye rağmen İslam ülkelerinde hayat devam ediyor olabilir; evet, her şeye rağmen Avrupa'da, Amerika'da, Avustralya'da hayat devam ediyor olabilir ama hatırlatmak isterim ki Filistin'de hayat devam etmiyor. Filistin'de devam eden tek şey vahşettir, Filistin'de devam eden tek şey cinayettir, Filistin'de devam eden tek şey soykırımdır. Düşünün, düşünün, dün çok alçakça okullar bombalandı, ahlaksızca camiler bombalandı, adice hastaneler bombalandı ve son olarak şerefsizce çadırlar bombalandı. Bunun yanında, sekiz ay içerisinde yaklaşık olarak 70 bin insan katledildi çoluk çocuk demeden, kadın-erkek demeden, sakat, yaşlı demeden. İnanın, dünyanın herhangi bir noktasında, değil 70 bin insan, bin tane balina katledilmiş olsaydı bütün dünya liderleri ayağa kalkardı ama bugün yaşanan bu vahşeti birileri bile bile görmezlikten geliyorlar. Bizim bu görüntüyü, bu vahşeti görmezlikten gelmemiz mümkün olmaz ama olursa bilesiniz ki yarın çocuklarımızın yüzüne bakamayız, yarın ecdadımızın yüzüne bakamayız ve yarın ahiret günü o katledilen çocukların yüzüne asla ve asla bakamayız; bunu böyle görmek, böyle anlamak mecburiyetindeyiz.
Şimdi, sekiz ay içerisinde, hep beraber dille yapılabilecek her şeyi yaptık; kınadık, lanetledik, mitingler yaptık, yürüyüşler yaptık. Sonuç? Kocaman bir sıfır. Yaptığımız bu çalışmalar, bu eylemler bir tek Filistinli çocuğun hayatını kurtarmış değil. Elbette ki bunu söylerken yapılan bu eylemleri asla basite almıyorum, hepsini anlamlı buluyorum. Hatta, bu eylemleri yapan gençler ise, sivil ise, memur, emekli ise veya sivil toplum örgütleri ise bu attıkları adımlar onları sorumluluktan kurtarabilir ama yöneticileri asla ve asla kurtarmaz.
Açık ve net söylüyorum; İsrail ancak güçten anlar ve İsrail'in zalimliğini durdurmanın tek yolu askerî müdahaledir, bunun dışında her şey kendimizi aldatmakla geçireceğimiz zamandır. Özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesinin Netanyahu hakkında soykırım suçu işlemekle ilgili vermiş olduğu karar ve yakalama emri aslında askerî müdahale için meşru bir zemin oluşturmuştur. Bunu yapmadığımız zaman bilelim ki İsrail asla ve asla durmayacak. Bunu nereden mi biliyoruz? Biz Saadet Partililer olarak İsrail'in cibilliyetini biliriz. Biz, İsrail'in gerçek niyetini elli beş yıldır deşifre etmiş bir hareketiz ama dünyada İsrail'le ilgili gerçekleri konuşanlar hep antisemitist suçu işlemekle suçlanarak ya korkutuldular ya susturuldular. Bu konuda Saadet Partilileri illa da tanımlamak ihtiyacı hissedilirse ben onlara yardımcı olmak isterim; bütün dünya bilsin ki hiçbir Saadet Partili asla ve asla antisemitist değildir ama bütün dünya bilsin ki bütün Saadet Partililer antisiyonisttir çünkü siyonizm bütün insanlık için çok büyük bir tehlikedir. Bunu niye söylüyorum? İsrail'de yaşayanlar, İsrail halkı Yahudi'dir ve bizim onlara ırklarından dolayı yanlış bir düşünce beslememiz asla mümkün olmaz; buna tarih de şahittir. Hepiniz biliyorsunuz, 1400'lü yılların sonlarında Avrupa ülkelerinde kargaşa çıkaran siyonistler nedeniyle bazı Avrupa ülkeleri bütün Yahudileri ülkelerinden kovma kararı aldılar ve o karar sonrasında bütün Yahudilere kucak açan sadece ve sadece Osmanlı İmparatorluğu olmuştur ama bunun yanında biliyoruz ki bugün İsrailli yöneticiler siyonistlerdir ve siyonistlerin amentüsü herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Siyonizmin amentüsü 3 tane yaklaşımdan oluşur. Birincisi, kendilerini üstün ırk olarak görmeleridir yani Siyonistler, Yahudilerin dışında herkesi kendilerine hizmet için yaratılmış canlılar olarak görürler, insan olarak bile görmezler. Onları isterlerse kendilerine hizmet ettirirler, isterlerse öldürürler; buna kimse karışamaz. Bundan yola çıkarak bütün dünyaya seslenmek isterim ki evet, siyonistler Müslümanlara düşmandır ama aslında Hristiyanlara daha da düşmandırlar. Evet, siyonistler, Yahudi olmayan herkese düşmandır ama siyonizmin sapık inancına teslim olmamış Yahudilere bile düşmandırlar; bunu zaten görüyoruz.
Bugün Filistin Devleti sınırları içerisinde yaşayanlar Filistinli Müslümanlar değil de Hristiyan İngilizler, Hristiyan Almanlar veya Hindu Hindistanlılar olsa bile sonuç değişmeyecekti, değişen tek şey ölen insanların isimleri olacaktı. Bundan dolayı bu yaşanan hadiseyi İsrail-Filistin meselesi olarak görmek veya İsrail-Hamas meselesi olarak görmek İsrail'e yapılabilecek en büyük destek ama insanlığa yapılabilecek en büyük ihanettir.
Siyonizmin amentüsünün ikinci yaklaşımı ise büyük İsrail'i kurmakla mükellef olduklarına dair inançtır ve o büyük İsrail'in içerisinde -hepiniz biliyorsunuz ki- bütün ya da çoğu İslam ülkesinin sınırları var, Türkiye'nin de var. Ben bazen bu ülkede bazılarını anlamakta çok ciddi manada sıkıntı çekiyorum. Toprağında gözü olacak kadar ahlaksız bir devlete karşı hiçbir şey yokmuş gibi davranmak asla olamaz. Bunu yapanlar bilmeden yapıyorlarsa bunu çok gafilce buluyor, bilerek yapıyorlarsa bunu çok haince görüyorum.
Bu arada, parantez içerisinde şunu da ifade etmek isterim: Siyonizmin hedefine ulaşmak için kullanmış olduğu en tehlikeli taktik nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Hedefi olduğu ülkede hedefini o ülkede yaşayan insanların beklentilerinin içerisine yerleştirirler. Ne istiyorsun sen? Barış. Seni barış diye yola çıkarırlar, sen "Barış, barış!" diye slogan atarken yolun sonunda kendini savaşın ortasında bulursun. Ne istiyorsun? Demokrasi. "Demokrasi, demokrasi!" diye slogan atarak yürüdüğün yolun sonunda kendini darbenin ortasında bulursun. Ne istiyorsun sen? Arap Baharı. "Bahar, bahar!" diye yol yürütürler, yolun sonunda kendini kışın ortasında bulursun. Ne istiyorsun sen? Hizmet. "Hizmet, hizmet!" diye yürütürler, yolun sonunda kendini terör örgütünün içinde bulursun. Ne istiyorsun sen? Taban demokrasisi. "Taban demokrasisi" diye diye yürütürler hatta sen bunun için hocana ihanet edersin ama yolun sonunda kendini tek akla mahkûm bulursun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen tamamlayın.
MESUT DOĞAN (Devamla) - Son söz; ben bugün bu konuşma vesilesiyle, dünyaya bin yıl liderlik yapmış, dünyaya bin yıl ağabeylik yapmış, dünyayı bin yıl adaletle yönetmiş Osmanlı İmparatorluğu'nun varisi olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin Büyük Meclisinden siyonist İsraillilere seslenmek istiyorum: Çeşitli entrika ve sahtekârlıklarla siyasal ve ekonomik olarak kelepçelemiş olduğunuz dünya liderlerinin sessizliği sakın ha sizi aldatmasın, koltuğunu ülkesinden daha çok seven İslam ülkesi yöneticilerinin gafleti sakın ha sizi şımartmasın; vallahi, billahi, tallahi Türkiye olduğu sürece, Türkiye'de millî görüşçüler olduğu sürece, Türkiye'de vatansever insanlar olduğu sürece asla ve asla hedefinize ulaşamayacaksınız ve yine bilin ki Saadet Partisi mutlaka ama mutlaka iktidara gelecek ve iktidara geldiği ilk gün, bu yapılan katliamların hesabını sormaz ve büyük İsrail projesini başınıza geçirmez isek namerdiz, namerdiz, namerdiz! (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)