GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:88
Tarih:29.05.2024

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gündür Dışişleri Bakanlığının yasasıyla ilgili tartışmalar yapıyoruz. Gördüğümüz, araştırdığımız ve iki gündür tartışmalardan bizim anladığımız durum şudur: Bu yasa teklifi aslına bakarsanız, adrese teslim, kişiye teslim, özel olarak yapılmış bir yasa teklifidir. Bu kişi öyle bir noktadadır ki çok değerli Dışişleri Bakanı her türlü marifetle yetkilendirilmeye, her türlü olanaklar ona sunulmaya, vakıf kurmaya, şirket kurmaya, ticaret yapmaya, üniversite kurmaya yetkilendirilmeye çalışılmaktadır.

Arkadaşlarımız çok değerli görüşleriyle paylaştılar; bir paralel yapıyla karşı karşıya olduğumuzu söylediler. Ben, aslında aynı zamanda bir özerk yapıyla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Elbette "paralel" diyoruz çünkü bu ülkede açlık, yoksulluk varken, emeklilere ilişkin her türlü tedbir alınırken, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizler -konusunda- tamamen çalışanlara fatura edilmeye çalışılırken ve sözde, Maliye Bakanı, arkasında Erdoğan'ın olduğu bir ekonomik politikayı uygularken, nasıl oluyor da Dışişleri Bakanı bundan muaf tutulabiliyor, nasıl oluyor da bunun dışında kalabiliyor ve ülkede bu kadar ağır mevcut koşullar içerisinde hem bütçeden buna yer ayrılabiliyor hem de böyle bir çalışma nasıl yapılabiliyor?

Yine, arkadaşımız söyledi. Bu mevcut yasa teklifi bir maliye işi değildir, bir bütçe işi değildir; Dışişleri Bakanlığının nasıl yapılacağına dönük bir iştir. Biz buradan halkımız adına seslenmek istiyoruz: Eğer gücü varsa, çok başarılıysa Dışişleri Bakanının -İsrail vasıtasıyla yani- İsrail'in katlettiği Filistin halkının yanında olmasını, onların ölümlerine ve katledilmesine engel olmaya çalışmaya seferber olmasını istiyoruz.

Şu anda uluslararası alanda bu katliamı engelleyemeyen, Filistin halkının yanında durduğunu iddia eden bir Türkiye var. Türkiye daha geçen gün, aynı zamanda İsrail'le olan ilişkileri durdurduğunu söyleyebildi ama bugün duyuyoruz ki bu ticaret ilişkileri dolaylı ve doğrudan olarak devam ediyor.

Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Bu ülkedeki yurttaşlarımız vize kapılarında beklerken, gümrüklerde kendi ellerindeki pasaportun ne kadar değersiz olduğunu görürken ve insanlarımıza ikinci sınıf muamele yapılırken Dışişleri Bakanını göreve çağırıyoruz; bu ülkenin uluslararası alandaki kredisini yükseltmeye davet ediyoruz, ticaret yapmaya, vakıf kurmaya değil, kurmaya değil, insanlarımıza uluslararası düzeyde, gerçek anlamda insan gibi muamele edilmesini bekliyoruz. Dışişleri Bakanının görevi bu iken maalesef bu görevleri yerine getirmek yerine başka türlü işler peşinde çünkü şu anda vize uygulamasından ortaya çıkan gelirlerin aynı zamanda vakıf vasıtasıyla bir ticari işleme dönüştürülmesini, buradan kâr elde edilmesini bekliyor. Anlaşılıyor ki Türkiye'deki yurttaşlarımıza daha çok vize uygulansın, biz de oradan para kazanalım, vakıf vasıtasıyla da aynı zamanda Bakanlığın gelirlerini elde edelim demek istiyorlar. Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Bu uygulamalar Türkiye'deki yurttaşlarımızın onurlu duruşlarının, sağlıklı yaşamlarının, insan olmalarının önünde engeldir ve bu asla kabul edilemez.

Ayrıca, bu vesileyle şunu söylemek isterim: Bu ülkede gerçekten yurttaşlarımız... Biraz önce Şenyaşar ailesini, Emine Şenyaşar'ı ziyaret ettim, içler acısı bir durumla karşı karşıyayız. Buradan muhalefet vekillerine sesleniyorum: Bu adaletsizlik karşısında, eşini, çocuğunu kaybetmiş bir annenin vicdanı karşısında, seslenişi karşısında lütfen sessiz kalmayın. "Adalet, adalet, adalet" diye bağıran bir annenin bu kadar acı çekmesine daha fazla tahammül edilmesini biz kabul etmiyoruz. Bütün gücümüzle yanında olduğumuzu iddia ediyoruz ama siyasi bir karar alındığını, aradaki görüşmeler vasıtasıyla biliyoruz ve bu siyasi karardan artık vazgeçin, o acılı annenin sesine kulak verin.

İkinci bir şey daha söylemek istiyorum: Şu anda -biraz önce vekilimiz de söyledi- Türkiye'de bir hayvan hakları meselesi var. Hayvan haklarıyla ilgili duyarlı olan bütün yurttaşlar şu anda sokakta. 2 Haziranda Türkiye'nin her tarafında, özellikle Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de miting yapacak. Bununla ilgili yarın Meclise araştırma önergesi veriyoruz. Bu önergemizde de uzun uzun anlatıyoruz. Biz, milletvekillerimizin, 2019 yılında bütün partilerin uzlaştığı, anlaştığı 200 sayfalık araştırmanın sonucu ortaya çıkan, yapılması gereken işlere uyması gerektiğini düşünüyoruz. 2004 yılında, yine, bu Mecliste sizlerin vasıtasıyla çıkmış olan yasayı şimdiye kadar uygulamayan belediye başkanlarını göreve çağırmak istiyoruz. Şu anda bu mevcut yasa tartışması sırasında birçok belediyede sokak hayvanlarının, özellikle köpeklerin öldürüldüğüne dair her gün insanlarımızdan haber alıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen tamamlayın.

İBRAHİM AKIN (Devamla) - Bu katliamın, bu cinayetin sorumlusu olan insanları buradan uyarıyoruz. Toplumu galeyana getiren, şiddeti önemseyen ve şiddet taraftarı olan bu kesimlerin durdurulmasını istiyoruz. Bakın sosyal medyadaki sayfalarına; şu anda köpekleri öldürme girişiminde bulunan ve aynı zamanda bu yasağın getirilmesini isteyen herkesin şiddet taraftarı olduğunu, silahtan yana olduğunu, aynı zamanda düşmanca davrandığını hep beraber görüyoruz. Buradan son olarak... Bu yasanın geçmesi hâlinde umuyor ve inanıyorum ki bir zaman gelecek, bu mevcut durum sizlerin de çocuklarınızın da torunlarınızın da önüne çıkacak. Dolayısıyla duyarsız olan, söz dinlemeyen, tamamen duvar gibi duran bu mevcut durum karşında birazcık şu vekillerin söylediklerine dikkat edin. Bir duyarlılık gösteriyor, belki de mevcut yasaların ne kadar yanlış olduğunu birazcık duysanız, empati yapsanız bu Meclisteki tartışmalar daha sağlıklı müzakere edilebilir ve değerlendirilebilir. Ama böyle bir durum yok, o nedenle biz halkımıza sesleniyoruz, bu Meclisin kürsüsünden halkımıza sesleniyoruz: Bu yasalar bu ülkenin çıkarlarına değildir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)