| Konu: | İNSAN HAKLARI VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ BAĞLAMINDA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 10.04.2013 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Nisan Polis Günü. Ülkemizin, milletimizin, insanlarımızın can ve mal güvenliği için büyük bir fedakârlıkla çalışan emniyet mensuplarımızın bu bayramını tebrik ediyorum. Zor şartlar altında görev yapan ve özlük hakları itibarıyla ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulan emniyet güçlerimize başarılar diliyorum. Bundan sonraki çalışmalarının ülkemize, milletimize faydalı olmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce Sayın Bakanı dinledik. Bu tasarının ifade özgürlüğüne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uyum sağlamak üzere hazırlandığını ifade ettiler. Biz de diyoruz ki: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ortaya koymuş olduğu ilkeleri kılıf olarak kullanıp siz, müzakere ettiğiniz, mütarekeye vardığınız terör örgütüne önden primler vermek üzere bu tasarıyı getirdiniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ifade özgürlüğü ile bunun üstünü örtüp kılıf içine sokarak teröre önemli bir taviz veriyorsunuz."
Sayın Bakanın ifadesi eğer doğruysa şu soruların cevabını vermesi gerekir: Siz on bir yıldır iktidardasınız, on bir yıllık iktidarınızda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına bugün mü vâkıf oldunuz, daha önce bilmiyor muydunuz? Siz on bir yıldır iktidardasınız, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu da on bir yıldır yürürlüktedir. Bu kanuna göre, on bir yıldır insan haklarının ihlaline niçin seyirci kaldınız? İdari Yargılama Usulü Kanunu on bir yıllık iktidarınızda yürürlüktedir. Eğer insan haklarını ihlal ediyorsa, eğer adil yargılanma hakkını ihlal ediyorsa on bir yıldır niçin buna müsaade ettiniz? Ceza Muhakemesi Kanunu sizin iktidarınız tarihinde yapıldı. Ceza Kanunu sizin iktidarınız zamanında yürürlüğe konuldu. Siz iktidarınızda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve onun garanti altına almış olduğu hak ve hürriyetlere aykırı niçin kanun yaptınız? On bir yıllık iktidarınız süresince insan hakları ihlal edilirken neredeydiniz ve on bir yıldır siz, bu ülkenin tüyü bitmedik yetim hakkı olan tazminatları insan hakkı ihlal edilen kişilere öderken neredeydiniz? Demek ki siz, on bir yıldır ya bu işlerin farkında değilsiniz ya bilmiyordunuz veya bilerek bunları yerine getirmediniz. Şimdi zamanı geldi. Terörle müzakere döneminde, Kandil ile mütareke döneminde, İmralı'yla mütareke döneminde bunları kılıf olarak, insani değerlermiş gibi, ifade özgürlüğüymüş gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadıymış gibi bir kılıfın içine sokarak siz teröre taviz veriyorsunuz, siz teröriste taviz veriyorsunuz, siz Türkiye'nin insanlarının bire bir can ve mal emniyetini tehdit eden, cebir ve şiddet ile en kıymetli varlığımız olan canımızı tehdit eden terör örgütüne bir taviz veriyorsunuz ve bu tavizin nereye kadar gideceğini biz bilmiyoruz.
Sayın Bakan, bu dördüncü yargı paketi üçüncü yargı paketiyle birlikte konuşulmaya başlandı. O zaman "biraz terör, biraz taviz" politikası değişmişti. "Çok terör, çok taviz", ne kadar çok terör olursa, ne kadar cana kıyılırsa, ne kadar mala zarar verilirse o kadar çok taviz vereceğinize inandırdınız ki üçüncü yargı paketinden memnun olmayanlara "Merak etmeyin, dördüncü yargı paketinde gelecek." dediniz. 2012 yılının Haziran ayı itibarıyla dördüncü yargı paketi gündeme düştü. Bir türlü bulunduğu yerden çıkamadı. En sonunda bir Bakanlar Kurulu kararında görüşülmüş, Sayın Bülent Arınç çıktı dedi ki: "Bugün Sayın Bakan sundu. Bakanlar Kurulunda imzalar tamamlandı ve yarın Meclise gidiyor." Herkes merakla bekliyor, civciv mi çıkacak, kuş mu çıkacak, bu dördüncü yargı paketi ne olacak! Bekle bekle, hikâye! On üç gün sonra Meclise gelebildi.
Şimdi aradan geçen on üç gün içerisinde bu dördüncü yargı paketi nerelere seyahat etti? Nerelere gitti? Okyanus ötesine mi gitti? Birlikte pazarlık yaptığınız Amerika Dışişleri Bakanının ikide bir Türkiye'ye gelerek "şöyle yapın, şöyle yapın" diye PKK lehine taviz istediği okyanus ötesine mi gitti?
OKTAY VURAL (İzmir) - Kandil'e gitti.
FARUK BAL (Devamla) - İmralı'ya mı gitti? Kandil'e mi gitti? Nereye gitti? Milletin Meclisine gelmedi. Bunu nerelerde görüştünüz Sayın Bakan? Bunu bize açıklamanız gerekir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Kadil'le uğraşıyor bu aralar. Savcıları tehdit ediyor.
FARUK BAL (Devamla) - Şimdi görüştüğünüz bu tasarı belli, belli, besbelli, hiç kimse hiç kimseyi aldatmasın: KCK operasyonları nedeniyle tutuklu olan veya adli bir soruşturmaya muhatap olmuş olan kişileri siz aklamak istiyorsunuz. Siz, tutukluluklarını kaldırmak istiyorsunuz. Siz, PKK terör örgütünün "şehir yapılanması" adı altındaki yan kuruluşunu adliyenin elinden, yargının elinden almak istiyorsunuz. Bunu yaparken "PKK terör örgütünün yandaşıdır." diyerek, kükreyerek, büyük edalarla, büyük operasyonlar yapıyormuş gibi yaptığınız iş o zaman doğru idiyse, şimdi yaptığınız iş yanlış. Şimdi yaptığınız doğruysa o zamanki yanlış. Hangisinden yanasınız Sayın Bakan; PKK'yla mücadeleden mi, PKK'yla müzakereden mi; PKK'yla mücadeleden mi, PKK'ya tavizden mi? Siz, KCK'ya operasyon yaparken, bir, istihbarat güçlerini operasyonel güç hâline getirdiniz. Bu, dünyada en ağır demokratik kusurdur. Bu, sadece komünist ülkelerde, faşist ülkelerde veya Suriye gibi şimdi hasmınız olan tek parti hükûmetlerinde olur. İstihbarat örgütleri sadece bilgi toplar, o bilgiyi yetkili makamlara verir. O olay hakkında yetkili makamlar kararını verir. Siz istihbarat görevlilerine operasyonel işler yaptırıyorsunuz. Bunu KCK olayında yaptınız, PKK'yla müzakerede de yaptırıyorsunuz. PKK'yla müzakerenizde "Ben görüşmüyorum, devlet görüşüyor." dediniz, "Benim görüştüğümü ispatlayamayan şerefsiz." dediniz, daha sonra kendiniz ikrar ettiniz. Şeref, haysiyet gibi insan için en mukaddes kavramlar havada kaldı. Bir yere yapışacak bu. Bunu ifade eden Sayın Genel Başkanımıza yapışmayacağına göre, onun emeğine yapışmayacağına göre, o, haysiyetli duruşuyla milletin direncini, iradesini savunacağına göre yapışacağı, yakışacağı yeri siz bize söyleyin Sayın Bakan.
Siz Sayın Bakan, sadece istihbarat örgütlerini operasyonel güç olarak kullanmadınız, siz aynı zamanda yargıyı operasyonel güç olarak kullandınız. Yargıyı operasyonel güç olarak kullanabilmek için yargıyı siyasallaştırdınız. Yargıyı siyasallaştırmak bir tek münferit olayla sınırlı değildir. Sizin beyninizde, ideolojinizde, fıtratınızda yargıyı siyasallaştırmak var.
Şimdi, şu heyet lütfen beni dikkatle dinlesin. Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunduğunuz yargıyla ilgili pakette; bir, "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu" diye bilinen, yargının kalbini teşkil eden kurulun 21 üyesinden 8 tanesini Meclis seçecek. Meclisi de AKP'nin listesinden seçilmiş, iradesini Başbakana teslim etmiş milletvekillerinin parmakları seçecek; 7'sini başkan sıfatıyla tek başına, bir tek kişi atayacak, geriye kalan 6 tane üyeyi ise HSYK seçecek.
Siz, şimdi "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi" diye, buraya "reform" diye getiriyorsunuz. Avrupa Birliği müktesebatında ise yargının, yargıçlar tarafından seçilen üyelerinin çoğunlukta olduğu bir kurul tarafından idare edilmesi gerekmektedir. Bunun neresi Avrupa, neresi Türkiye, neresi simeranya Sayın Bakan? Siz simeranyaya yani hayalinizdeki tek parti devletine bir yargı hazırlıyorsunuz. Bu şekilde seçilmiş HSYK, temyiz mahkemesinin dörtte 3'ünü seçecek, geriye kalan dörtte 1'ini ise başkan seçecek. Siz, Türkiye'ye değil, siz Avrupa Birliği müktesebatı veya Avrupa Konseyi veya Venedik Kriterleri'ne göre bağımsız, tarafsız bir yargı istemiyorsunuz; siz emrinizde, siz talimatlarınızla hareket edecek bir yargı istiyorsunuz. Anayasa Mahkemesini aynı şekilde? 17 üyeden 8 tanesini devlet başkanı seçecek, 9 tanesini Meclis seçecek. Böyle bir Anayasa Mahkemesi olabilir mi? İşte, siz, böyle bir yargıyı hayal ediyorsunuz. Yargı bağımsızlığı, tarafsızlık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, onun içtihatları, ifade özgürlüğü; bunların hepsi hikâye, bunların hepsi palavra. Nereden anlıyoruz? Sayın Başbakan iki gün önce talimat buyurdular. Sayın Başbakan dedi ki: "Buradan duyuruyorum: Yargı uyuyor mu?" İki gün sonra yargıdan uyumadığına dair ses geldi. Cumhuriyetin uyanık bekçisi olan savcılar, cumhuriyetin temel niteliklerini koruması gerekirken Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı hakkında fezleke gönderdi. Getirin fezlekeyi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği her hususun altına hepimiz imza atıyoruz. Sizin gibi değil, sözde değil, "Bu suç ise ben devamını işlerim, bu suçu işlemeye hazırım." değil, biz özde kabul ediyoruz o suçu, özde kabul ediyoruz Sayın Bakan.
Dolayısıyla, siz yargıyı siyasallaştırarak, emrinizde birer polis memuru gibi, verilecek talimatlarla fezleke düzenleyecek bir araç hâline getirmekle muhalefeti susturacağınızı mı zannediyorsunuz? Muhalefetin sustuğu yerin adı "demokrasi" olabilir mi? Her yerde iktidar olur, komünist rejimde de, faşist rejimde de, diktatörlüklerde de, her yerde iktidar vardır ancak muhalefet bir tek demokraside vardır. Sizin demokrasi anlayışınız da işte bu kadardır Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bunların elinde silahlı güç de var, PKK; onunla tehdit ediyorlar.
FARUK BAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin temel bir yargı sorunu vardır. Bu sorunu, siz zannediyorsunuz ki yargının tamamını biz ele geçirirsek ilanihaye bize bir şey olmaz. Öyle bir olur ki! Zamanında yargının tamamını ele geçirmiş olanların şimdi nerede olduğunu görüyorsunuz. Yarın sizin gideceğiniz yer de orasıdır. Bugün bana, yarın sana. Keser döner, sap döner; bir gün hesap döner.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu kanunla, adı "PKK" diye bilinen ama adı ile uyguladığı cebir, şiddet ve tehdit bire bir özdeşleşmiş olan örgüte bir ikramda bulunuluyor, bu örgütün propaganda yapması, bu örgüt adına propaganda yapılması serbest bırakılıyor. Niçin?
OKTAY VURAL (İzmir) - Ortaklar, ortak oldular.
FARUK BAL (Devamla) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kılıfı içerisinde İmralı müzakerelerinin bir sonucu olarak.
OKTAY VURAL (İzmir) - Koalisyon kurdular. PKK'yla AKP koalisyon kurdular.
FARUK BAL (Devamla) - Batasuna davası diye bir dava var Sayın Bakan, siz biliyor musunuz onu? O davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dedi ki: "Terör örgütünün alametlerini, adını taşıyan herkes terör örgütüyle eş değerde eylem yapmış sayılır." Bu anlama gelecek bir içtihadı vardı. Siz, şimdi, adı anıldığı zaman 30 bin kişiyi kendi hedefleri doğrultusunda hareket etmediği için katletmiş bir örgütü, bunun propagandasını serbest bırakıyorsunuz. Adı ortaya çıktığı zaman bunun cebir uygulayacağı belli, tehdit uygulayacağı belli, şiddet uygulayacağı belli. Bunun faaliyetlerini veya bunun yandaşlarının faaliyetlerini ikiye ayırıp "Cebir, şiddet, tehdit unsuru taşımayanlar serbesttir." şeklindeki bir hükmü, biraz önce ifade ettiğimiz, adı ile özdeşleşmiş cebir, şiddet ve tehditten nasıl ayıracaksınız? Bunun ayrılması mümkün olmadığına göre PKK terör örgütü veya benzeri DHKP-C terör örgütü gibi terör örgütlerini siz bu ülkede neşvünema bulmasına imkân sağlıyorsunuz.
Bunu tarih affetmeyecektir, bunu tarih affetmediği gibi millet de affetmeyecektir. Sizin geçtiğiniz yoldan daha önce? Epeyce badireler yaşadı bu millet ve sonu çok felaket oldu. Osmanlı Dönemi'nde Sırp komitacılarına karşı, Bulgar komitacılarına karşı, Yunan komitacılarına karşı, Etnik-i Eterya Cemiyetinin terör faaliyetlerine karşı Batı'nın baskısı ve tehdidi ile o zamanın Osmanlısı boyun eğmişti ve oturduğu her masadan boynu bükük kalkmıştı. Sırp ayaklanmasını, Sırp tehdidini Osmanlı ordusu bastırmasına, ortadan kaldırmasına rağmen "Bu sorunu çözmek için masaya otur Osmanlı." dediler, Osmanlı oturdu, ayağa kalktığında, masadan ayrıldığında Sırbistan'a özerklik tanıdı. Bundan ders almanız lazım Sayın Bakan, Osmanlı gibi tarihin tekerrür etmemesi için.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ama bunlar zaten Damat Ferit'ten kopya işler yapıyorlar.
FARUK BAL (Devamla) - Şimdi, daha sonra Taşnak Cemiyetiyle Hınçak örgütü terör uyguladı. İngilizlerin baskısıyla? Siz, o örgütle mücadele etmiş olan Boğazlayan Kaymakamının idamıyla ilgili hükmü okumalısınız Sayın Bakan. İdam edileceği zaman Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey "Ben halis bir vatanseverim, hiçbir suçum yoktur. Canım milletime feda olsun." demiştir. Şimdi, sizin PKK terör örgütüyle mücadele edenleri, şimdi, sizin PKK terör örgütüne karşı göğsünü siper edenleri gönderdiğiniz yer belli. Onlar da eminim ki Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey gibi düşünmektedirler.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Taşnak, Hınçak'tan sonra Türkiye'nin başı bu beladan kurtulmadı. Önümüze EOKA diye bir örgüt çıkardılar. Hatırlayın ve unutmayın, EOKA örgütünün Kıbrıs Türklüğüne karşı yapılmış olan zulümleri belirli bir noktadan sonra bitirildi. O bitirilir bitirilmez yeni sürümü ortaya çıktı ve ASALA terör örgütü.
ASALA terör örgütü, Türkiye'nin mümtaz hariciye mensuplarını dünyanın dört bir köşesinde katletti, belirli bir zaman geldi ki o bitti, o bittikten sonra karşımıza PKK çıktı. Şimdi, yaptığınız müzakerelerin neticesinde PKK, gösterişte olmak üzere belki Türkiye'den çıkabilir. Silahlı çıkar, silahsız çıkar, Kandil'e gider ama gideceği yeri biz biliyoruz, Suriye'ye gidecek, Suriye'ye. Aynen, Amerika'da Türk diplomatlarını öldüren, katleden, şehit eden Ermeni militanını Amerikan yargısının akladığı gibi; aynen, Cemal Paşa'yı Berlin'de vuran Ermeni katilin Alman yargısı tarafından aklandığı gibi; aynen, Sabancı'yı katleden Fehriye Erdal'ın ve DHKP-C militanlarının Belçika'da korunduğu gibi bunların hepsi dünyada korunacaktır ve bunlar bir müddet olarak? Çok başarısız Dışişleri Bakanınızın daha önce seçtirdiği ancak Amerika'nın beğenmediği Suriye muhaliflerine, Hassan Hito isimli -yanlış telaffuz ediyorsam beni bağışlayın- bir Amerikan vatandaşını, Kürt kökenli bir Amerikan vatandaşını Başbakan olarak atadınız. Onu atayan güç, başka yerlere de aynı atamayı yapan güçtür. Nasıl Afganistan'a Karzai'yi atadığı gibi, nasıl Ermenistan'a Meclisin basılıp bir terör hadisesinden sonra Cumhurbaşkanı atadığı gibi, nasıl Gürcistan'a Cumhurbaşkanı atadığı gibi, nasıl Baltık cumhuriyetlerine cumhurbaşkanı atadığı gibi Suriye'ye de bir Başbakan atanmıştır. Bu Başbakanın eline şimdi silahlı güç lazım. İşte o silahlı güç -bir ayda 2 defa Türkiye'yi ziyaret ederek- Amerika tarafından emrine tahsis edilecek PKK militanları olacaktır. Bunu siz görmüyor musunuz, bunu siz okuyamıyor musunuz? Bunu siz görmüyor, okumuyor iseniz niye bize Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kılıfı içerisinde, bu kadar tarihî olaylarla benzeşen, örtüşen bir olayı getirip önümüze fasulyeden nimet gibi sunmaya çalışıyorsunuz?
Sayın Bakan, bu yol, yol değildir. Bu yolun yol olmadığı gibi, yargıyı siyasallaştırmak da yol değildir. Dediğim gibi, keser döner, sap döner; bir gün hesap döner. Bunun böyle olacağını, 2010 Anayasa görüşmelerinde bu kürsüden ifade etmiştim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) - 7 Şubat 2012 MİT soruşturması ortaya çıktığında benim sözüme geldiniz Sayın Bakan. İnşallah, bundan sonraki süreçte benim sözüme gelmezsiniz.
Yüce heyete saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)