| Konu: | İNSAN HAKLARI VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ BAĞLAMINDA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 10.04.2013 |
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Işık şunu sordu: Taahhüdü ihlal suçundan dolayı şu ana kadar cezaevine girip çıkan 85 bin kişi ki bizim cevap önergemizde vardı bunlar.
"Bunun için bir çalışmanız var mı?" Sayın Işık, İcra İflas Yasası'nın yeniden yapılması, düzenlenmesi konusunda bir bilim komisyonuyla beraber Bakanlığımızın elemanları ve uygulamacılardan oluşan bir ekip çalışıyor şu anda. Baştan aşağıya, tepeden tırnağa bu yasayı yeniden gözden geçiriyorlar. Bu komisyonun çalışmalarından sonra buna sağlıklı bir cevap verme imkânımız var. Şu aşamada söyleyeceğim şeyler bir miktar afaki kalacaktır. Onun için bir süre sonra daha sağlıklı bir bilgi arz edebilirim.
Sayın Köse, tehdit ve şantajından vazgeçmemiş terör unsurlarıyla görüşme yapmak sorunu çözme açısından ne kadar ahlakidir, ne kadar hukukidir vesair şeyleri sordular. Sayın Köse, bu çabalar, çalışmalar? Eğer İmralı görüşmelerine atıf yapıyor iseniz, İmralı görüşmeleri -daha önce de defalarca ifade etmiştim- İmralı hükümlüsünün Türkiye'ye geldiği 99 yılından itibaren zaman zaman yapılmıştır. Bu görüşmeler nedeniyledir ki 1999 yılında örgüte bağlı silahlı unsurlar yurt dışına çıkış girişiminde bulunmuşlardır. O aşamada yaşanan birtakım sıkıntılardan mütevellit süreç akamete uğramıştır ve maalesef bugüne kadar bu sorun süregelmiştir. Belki o süreçte daha sağlıklı bir yöntem izlenebilseydi bugün bu problemlerle uğraşmıyor olabilirdik diye Komisyonda da ifade etmiştim.
Bu açıdan, bu yapılan çalışmalar, devletin elinde olan bir imkânı kullanmaması görevi ihmal olur, görevi kötüye kullanma olur. Türkiye'nin bir problemi var mı? Var. Sizin kendi içerisinde şu anda siyaset yaptığınız partinizin bu konuya ilişkin şurada, elimde onlarca düzenlediği raporlar var. Bu raporlarda bu sorunun tanımları var. Bu sorunun çözümü için önerdiğiniz çözüm yolları var. Bütün bunların üzerinde çalışmak, bütün bunlarla ilgili emek sarf etmek ve Türkiye'yi gelecekte bu problemden arındırmak bu ülkeye sevdayla bağlı olanların işidir. Onun için, birbirimizi farklı değerlendirmelerle ifade etmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu sorun senin de canını yakıyor, benim de yakıyor; doğudakinin de canını yakıyor, batıdakinin de canını yakıyor. Amaç, silahların tamamen devre dışında bırakılması ve bundan sonra Türkiye'de hukuku zorlayan, insanların kanını, canını yakan bu problemi ortadan kaldırmaktır. Buna dönük çalışmalar elbette ki belli mesafeler alır ise hukuk sınırları içerisinde sürecin sonlandırılması çalışmaları gelecektir.
Sayın Gök "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde başvuru sıralamasında Türkiye 2'nci gibi görünse de Rusya'nın başvuruları niteliksiz olduğu için Türkiye'den yapılan kabul edilebilir başvuru sayısı daha fazladır." diyor. Olabilir. Bununla ilgili farklı bir iddia sahibi değiliz. Aleyhine en çok başvuru yapılan 2'nci ülke olsak ne olur, 1'inci ülke olsak ne olur. Biz o sıralamada hiç olmak istemiyoruz. Bu bir problem ve Türkiye'nin problemi. Ama bu tezinize karşı ben şunu da söyleyebilirim: Türkiye 76 milyonluk bir ülke ve 16.700 derdest dosyası var AİHM'de. Ama Sırbistan diyelim ki 8-10 milyonluk bir ülke, 12 bin dosyası var. Şimdi, buna baktığınız zaman, nüfusla orantıladığınız zaman Sırbistan'ın bizim önümüzde olması lazım eğer böyle bir nitelikli, niteliksiz nüfus oranı vesaire bakarsak; farklı parametreler araya girebilir. Önemli olan şu: "76 milyonluk bir ülke de olsak, 1'inci olsak, 2'nci olsak, 3'üncü olsak durumumuz iyi değil, bu durumu düzeltmek için gayret sarf ediyoruz." dedik. Bunun için, mevzuattan kaynaklı problemleri aşmak için huzurlarınıza düzenleme getiriyoruz. Uygulamadan kaynaklı sorunları aşmak için uygulayıcıların eğitimini kapsayan yurt içinde, yurt dışında eğitim çalışmaları yapıyoruz, artı, uygulayıcıların yani hâkim ve savcıların terfi edebilmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla ne ölçüde uyumlu karar verdiklerini denetleyen bir sistemi devreye koyduk ve 2012 Aralığında terfi kriterleri uygulanırken bu kriter de devreye alındı. Yani, bir hâkim vermiş olduğu kararda, yapmış olduğu uygulamalarda İnsan Hakları Mahkemesinin kriterlerini aşındıracak kararlar vermişse, uygulamalar yapmışsa onun terfisini zora sokan bir uygulama başlattık. Bütün bunların tamamı bu karnenin iyileştirilmesini sağlamak içindir. Türkiye'nin?
Şimdi, şöyle bir değerlendirme yapılıyor kürsüde, deniliyor ki: "Efendim, siz bunu bizim insanımız için yapmıyorsunuz." Evet. "Türkiye'nin AİHM'deki tablosu düzelsin diye yapıyorsunuz."
Arkadaşlar, oradaki tablo düzelir ise zaten Türkiye'deki uygulamalar da normale gelmiş demektir. Nedir AİHM'in değerlendirdiği kriter? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde korunması gereken haklar korunuyor mu, korunmuyor bu? Buna bakarak Türkiye'yle ilgili yapılmış şikâyetlerle ilgili karar veriyor mahkeme. Eğer ihlalleri önleyebiliyor isek bu şu demektir: Türkiye'deki uygulamalarda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden kaynaklı haklar korunuyor, bu haklara riayet ediliyor demektir. O açıdan bunlar birbirinden farklı, ayrı şeyler değil. Bunu arz etmek istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.