GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İNSAN HAKLARI VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ BAĞLAMINDA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:90
Tarih:10.04.2013

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, huzurlarınıza 445 sıra sayısı ile gelmiş bulunan tasarıyla ilgili görüşlerimizi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, şu anda Avrupa Konseyinin 47 üyesi var. Avrupa Konseyi 1949 yılında, 10 Avrupa devleti tarafından kurulmuş ve Türkiye, aynı yıl statüye taraf olarak Avrupa Konseyinin kurucu üyeleri arasında sayılmıştır. Avrupa Konseyi tarafından ilk olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kabul edilmiş ve etkin bir denetim mekanizması olan Avrupa İnsan Hakları Divanının ilk yargıçlarını seçerek çalışmaya başlamıştır. Türkiye, bu sözleşmenin hazırlanma ve kabul aşamasında yer almış ve 1954 yılında sözleşmeyi onaylayarak taraf olmuştur. Sözleşme sürekli yenilenmiş ve geliştirilmiştir. Sözleşmeye 1998 yılında eklenen 11 numaralı Ek Protokol ile yapılan temel değişiklik sonucu, denetim sistemi baştan aşağı değiştirilmiş, komisyon ve mahkeme ayrımı kaldırılarak daimî çalışan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur. Yine, 11 numaralı Ek Protokol'le seçimlik olan bireysel başvuru hakkı zorunlu hâle getirilmiştir.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kabul ettiği 1987'den ve özellikle de 1998'de 11 no.lu Ek Protokol'ün getirdiği değişiklikten itibaren aleyhine en fazla sayıda başvuru yapılan ülkeler arasında, bugün son geldiğimiz noktada Rusya'dan sonra, maalesef 2'nci sıradadır. Ayrıca, 47 Avrupa Konseyi ülkesi arasında hakkında en çok ihlal kararı verilen ülke yine maalesef Türkiye'dir.

Ülkemizin AİHM karşısındaki durumunu daha iyi anlamak için birkaç rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum: 31 Ocak 2013 tarihi itibarıyla ülkemize karşı yapılan ve AİHM önünde derdest bulunan başvuru sayısı 16.700 olup bu sayı AİHM'e toplam yapılan başvuru sayısının yaklaşık yüzde 13,2'sini oluşturmaktadır. İtalya bu sıralamada 14.150 başvuru sayısı ve yüzde 11,2'lik oranla 3'üncü sırada yer almaktadır. Yine, 1959'la 2012 yılları arasında Türkiye aleyhine verilen ihlal kararı sayısı 2.521'dir. Ülkemizi 1.687 ihlal kararı ile İtalya ve 1.262 ihlal kararı ile Rusya takip etmektedir. Bilindiği üzere, AİHM kararları sözleşmenin 46'ncı maddesi uyarınca bağlayıcı olup bu kararların icra edilip edilmediği Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince denetlenmektedir. 2012 yılı sonu itibarıyla icra edilmeyi bekleyen 1.857 karar sayısı ile ülkemiz İtalya'dan sonra 2'nci sıradadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, bu tablonun değiştirilmesi konusundaki kararlılığımızın bir sonucu olarak son dönemde konuyu sistematik olarak ele alan kapsamlı çalışmalar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki savunmaların ve kararların icrası sürecinin tek elden yürütülmesi amacıyla Adalet Bakanlığımız bünyesinde İnsan Hakları Daire Başkanlığı kurulmuştur.

Verilen ihlal kararlarının önemli bir kısmını teşkil eden uzun yargılama sorununun çözümü için son yıllarda ülkemizde ciddi adımlar atılmıştır. Bu bağlamda, son iki yıl içerisinde çıkarılan üç yargı paketi ile yargının iş yükünün azaltılarak adalet hizmetlerinin hızlandırılması ve etkinliğinin artırılması yönünde önemli düzenlemeler yapılmıştır.

Son olarak, sizlerin de katkısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair 6384 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kapsamda oluşturulan insan hakları tazminat komisyonu üyeleri atanarak görevlerine başlamışlardır. Bu komisyona başvurular da başlamış durumdadır. İnsan hakları tazminat komisyonunun çalışmaları ile AİHM önünde derdest bulunan yaklaşık 4 bin dosyanın gündemden düşürülmesi beklenmektedir.

Memnuniyetle belirtmek isterim ki ülkemizde son dönemde kaydedilen yargı alanındaki gelişmeler Avrupa'da da olumlu karşılanmakta ve yankı uyandırmaktadır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin son olarak yapmış olduğu 5-7 Mart 2013 tarihindeki toplantısında hem ülkemizdeki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması bağlamında son on yılda yapılan çalışmalar hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Ümmühan Kaplan başvurusu üzerine verdiği 20 Mart 2012 tarihli pilot kararda belirtilen etkin bir iç hukuk yolu olarak oluşturulan İnsan hakları tazminat komisyonu tüm delegeler tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.

Artık, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi uzun yargılama nedeniyle geliştirilmiş usulde denetlemekte olduğu ülkemiz hakkındaki 277 kararı standart usul altında incelemeye başlamıştır. Burayı tekrar ediyorum. Bugüne kadar, Türkiye aleyhine verilmiş olan kararları geliştirilmiş usulde denetleyen Bakanlar Komitesi 3 Marttan itibaren standart usul altında denetlemeye başlamıştır Türkiye'yi. Bu, Türkiye'de yargılamaların uzun sürmesine neden olan yapısal ve sistematik sorunlara ilişkin gerekli önlemlerin Hükûmet tarafından alındığının komite tarafından kabulü anlamına geliyor.

Diğer yandan, 15-17 Kasım 2011 tarihlerinde "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye Kararları, Sorunlar ve Çözüm Önerileri" adlı yüksek düzeyli bir konferans ve çalıştay düzenledik. Çalıştaya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi, yüksek mahkeme başkan ve üyeleri katıldılar. Çalıştayda AİHM'in ülkemiz aleyhine verdiği tüm ihlal kararları oluşturulan 6 ayrı çalışma grubu tarafından bütün boyutlarıyla masaya yatırıldı ve ihlallere neden olan insan hakları sorunları ve bu sorunların çözüm yolları katılımcı bir yöntemle tespit edildi.

İnsan hakları standartlarının güçlendirilmesi amacıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararlarına yol açan mevzuat hükümlerinde değişiklik öngören görüşülmekte olan bu tasarı da çalıştay bildirileri esas alınmak suretiyle hazırlanmıştır. Yaklaşık bir yıldır Hükûmetimizin gündeminde bulunan tasarıyla özgürlük ve güvenlik hakkının iyileştirilmesi, ifade ve medya özgürlüğünün geliştirilmesi, adli yardım sisteminde iyileştirmeler yapılarak adalete erişimin kolaylaştırılması başta olmak üzere AİHM'in ihlal kararlarına konu olan 7 yasada değişiklik yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı ile özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin mevcut durumun daha da iyileştirilmesi amacıyla şu hususlarda düzenlemeler öngörülmüştür: AİHM'in konuya ilişkin kararları dikkate alınmak suretiyle, Ceza Muhakemesi Yasamızın 105'inci maddesi değiştirilerek duruşma sırasında yapılan tahliye talepleri hakkında mahkeme veya hâkim tarafından savcılık mütalaası alınmaksızın karar verilmesi öngörülerek silahların eşitliği ilkesi sağlanmaya çalışılmıştır. Yine, CMK 108'inci maddede değişiklik yapılarak soruşturma aşamasında tutukluluğun incelenmesi işleminin şüpheli veya müdafisi dinlenilmek suretiyle yapılması hükmü getirilmektedir. Hâkim veya mahkeme kararına itirazı düzenleyen CMK 270'inci maddeye bir fıkra eklenerek Ceza Muhakemesi Yasamızın 101 ve 105'inci maddeleri uyarınca yapılan itirazlarda cumhuriyet savcısından alınacak mütalaanın başvuran veya müdafisine tebliğ edilmesi zorunlu hâle getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz aleyhine verilen ihlal kararlarının önemli bir kısmını da ifade özgürlüğünü düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesi oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde korunan en temel haklardandır. Toplumun ürettiği ortak iyiye bir saldırı, toplumsal güvenliğe yakın ve somut bir tehlike oluşturmadığı sürece her fikre, her inanışa, her düşünceye en geniş ifade zemini sağlanmalıdır. Demokrasi fikrinin, ifade özgürlüğü talebinin olabildiğince dar, güvenlik ihtiyaçlarının ise belirsiz bir genişlikte ele alınmasına tahammülü yoktur. Temel hak ve hürriyetler, özü itibarıyla, bireyin dokunulmaz, alelusul el atılamaz, güvenlikli bir alan inşa etme isteğine dayanır. Ulusal güvenlik kaygılarıyla bireysel güvenlik taleplerine sırt çeviren toplumlar, bireyle devlet arasındaki gerilimi tırmandırarak sonuçta ulusal güvenliği sağlayacak bir sosyal destek ve siyasal meşruiyetten yoksun kalabilirler.

Türkiye'nin ağırlıklı olarak geçmişin yasal ve yapısal sorunlarından kaynaklanan ifade özgürlüğü alanındaki olumsuz görünümü elbette üzüntü vericidir ancak ifade özgürlüğü alanında Türkiye'de son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu bağlamda, Basın Yasamız yenilenmiş, radyo ve televizyonların dili özgürleştirilmiş, Türk Ceza Yasası'nın yoğun eleştirilere konu olan 301'inci maddesi başta olmak üzere ifade özgürlüğü önünde engel oluşturduğu düşünülen pek çok madde gözden geçirilmiştir.

Son olarak, kısa bir süre önce kabul edilen üçüncü yargı paketiyle, basın yoluyla vesair düşünce açıklama suretiyle işlenen suçlarda dava ve cezaların ertelenmesi imkânı getirilmiş, eleştiri konusu olan "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ve "soruşturmanın gizliliğini ihlal" gibi basın mensuplarını yakından ilgilendiren suçlar da yeniden ele alınarak unsurları belirgin hâle getirilmiştir. İleriye dönük olarak yayın durdurma tedbiri de bu paket kapsamında mevzuatımızdan çıkarılmıştır. Bu kapsamda, Terörle Mücadele Yasası ve Türk Ceza Yasası'nda yapılması öngörülen değişikliklerden birkaçının daha konu başlıklarına değinmek istiyorum.

Terörle Mücadele Yasamızın 6'ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurları yeniden düzenlenmektedir bu tasarıyla. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu maddedeki metinler bütünüyle ele alındığında şiddete teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için metinde kullanılan terimlerin dikkate alınmasının uygun olacağını belirtmiştir. Yapılması öngörülen düzenlemeyle terör örgütlerinin her bildiri veya açıklaması değil, cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya bu yöntemleri öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden bildiri ve açıklamaların basılması ve yayınlanması suç olarak kabul edilmektedir.

Yine, aynı yasanın 7'nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurları da bu tasarıyla yeniden düzenlenmektedir. AİHM, 7'nci maddenin ikinci fıkrasıyla ilgili olarak Türkiye aleyhine çok sayıda ihlal kararı vermiştir. AİHM'e göre, mevcut düzenlemenin ceza hukukunun belirlilik ilkesine uygun biçimde suç tanımının somut unsurlarını ortaya koymak yerine, takdire dayalı çok geniş yorum ve uygulamalara açık olduğu şeklinde bir eleştiri söz konusu. Bunun yanında, AİHM, bu madde uyarınca Türkiye hakkında verdiği kararlarında şiddeti teşvik edici ve bireylere zarar verici nitelikte olmayan düşünce açıklamalarının ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek içeriğinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ya da kişileri silahlı isyana teşvik edici nitelikte olmayan açıklamalar nedeniyle bireylerin cezalandırılmasını sözleşmenin 10'uncu maddesine aykırı bulmaktadır.

Yapılması öngörülen düzenlemeyle, propaganda, terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya bu yöntemleri övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılması durumunda suç olarak kabul edilecektir. Böylece suçun unsurlarının daha somut hâle getirilmesi ve ifade özgürlüğü alanında AİHM standartlarıyla uyum sağlanması amaçlanmaktadır. Yine Türk Ceza Yasamızın 215'inci maddesinde yapılması öngörülen değişikliklerle benzer kriterler getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, TMK 7'nci maddede yapılan değişiklik aynı mantıkla, TCK 220'nci maddenin (8)'inci fıkrasında da yapılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı bağlamında, adalete erişimin kolaylaştırılmasına ilişkin bir dizi kolaylık da bu paket içerisinde yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine, bu pakette, Türk Ceza Yasamızın 94'üncü maddesine eklenmesi öngörülen fıkra ile birlikte, işkence suçlarında zaman aşımı kaldırılarak bu suçların etkin bir şekilde soruşturulması arzulanmıştır. Ceza Muhakemesi Yasamızın 172'nci maddesine eklenecek fıkrayla da kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın?

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan, AKP sıralarında kimse yok, kimse dinlemiyor. Sizi dinlemeye tenezzül etmiyorlar mı bunlar? CHP'de daha çok kişi var.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sayın İnce, dinliyoruz biz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Artık AKP'liler de inanmıyorlar.

Ben Bakan olsam basarım fırçayı.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - ?etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin AİHM kararıyla tespit edildiği hâllerde ilgilinin başvurusu üzerine yeniden soruşturma açılması imkânı getirilmektedir. Bu sebeple, Ceza Muhakemesi Yasası, İdari Yargılama Usulü Yasası ve Hukuk Usulü Yasası'ndaki hükümlere paralel olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kesinleşmiş ihlal kararlarının askerî yüksek idare mahkemelerinde görülen davalar bakımından da yargılamanın iadesi nedeni sayılması düzenlemesi getirilmektedir.

Yine, Kamulaştırma Yasası'nda yapılan değişiklikle, kamulaştırma bedelinin yargılama süresince uğrayabileceği değer kaybının faiz ödenmek suretiyle telafi edilmesi de hedeflenmektedir.

Yine, bu pakette bir başka düzenlemeyle, askerî yüksek idare mahkemesinde açılan tam yargı davalarında ve yine, idare mahkemelerinde açılan tam yargı davalarında nihai karar verilinceye kadar davacıya, davasını ıslah suretiyle tazminat miktarını artırma imkânı getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda sizlerle paylaşacağım son husus CMK 311/2'nci maddeden kaynaklı Türkiye aleyhine verilmiş ihlal kararlarıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu madde kapsamında toplam 221 dosyada Türkiye aleyhine ihlal kararı vermiş ve bu ihlal kararları Delegeler Komitesi tarafından takip edilmektedir. Bu düzenlemeyle 311'inci maddenin (2)'nci fıkrası kapsamında yeniden yargılama talep ettiği hâlde yapılamayan 221 dosyanın bu istisnadan sorun yaşamadan yeniden yargılama imkânına kavuşmasını düzenleyen bir değişiklik getiriyoruz. Bu değişiklik ile beraber Türkiye aleyhine Delegeler Komitesince takip edilen 221 dosya gündemden düşecek ve Türkiye'nin bu konuda eli rahatlayacaktır. Geçici maddenin mevcut şekliyle kabulü hâlinde doğrudan bu maddeden yararlanacak kişiler arasında sadece bu 221 dosyadaki şahıslar söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, yapılan reform çalışmalarıyla insan hakları konusunda sürekli olarak iyileştirmeler yapan Hükûmetimiz, insan hakları alanında AİHM tarafından mevzuatta tespit edilen eksiklikleri çözmek adına getirilen düzenlemeyle bu kararlılığını göstermektedir. Konuşmamın başında ülkemizin AİHM önündeki olumsuz görünümüne dikkatlerinizi çekmiştim. Ülkemizin, bireysel başvuru yolunu çoğu taraf ülkeden daha erken bir tarihte açarak Konseyin oluşturduğu bölgesel koruma sistemi içinde yer alma cesaretine karşın insan hakları pratiğinde ağırlıklı olarak yapısal sorunlardan kaynaklanan sıkıntılar yaşadığı bilinen bir gerçektir. Ancak, Türkiye'nin bu olumsuz görünümünü değiştirmek, temel hak ve özgürlükleri en geniş hukuki korumaya kavuşturmak için güçlü bir irade sergilediği de bilinmektedir. Ülkemizin son yıllarda hız kazanan yapısal dönüşümü, hayat bulan reformlar bu irade temelinde şekillenmiştir. Uluslararası sözleşmelere dayalı yükümlülükler, gelişen çağdaş standartlar ve toplumsal değişim paralelinde yükselen talepler, demokrasi ve özgürlükler alanında ülkemizi hep daha ileri adımlar atmaya sevk etmiştir. Bugün görüşmeye başladığımız tasarı bu adımların bir parçasıdır. Yine, yüce Meclisin takdiriyle yasalaşması hâlinde Türkiye'nin insan hakları ve ifade özgürlüğü karnesini olumlu manada etkileyecek önemli düzenlemeler içermektedir.

Bazı beklentileri karşılamadığı gerekçesiyle tasarıyı olumsuz karşılamak, içerdiği önemli düzenlemeleri görmezden gelmek doğru olmadığı gibi, içi boş olduğu yönündeki eleştiriler de insaflı ve gerçekçi değildir. Bu tasarı, başından beri vurguladığımız gibi, ülkemiz hakkında AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının değerlendirilmesiyle şekillenmiş, içeriği ve amacı bu doğrultuda belirlenmiştir. Bu bakımdan, tasarının Meclisimizin değerli katkılarıyla son şeklini alıp bir an önce kanunlaştırılması ülkemiz açısından büyük önem arz etmektedir.

Ben, hayırlı olması temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)