Konu: | Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 82 |
Tarih: | 15.05.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SÜMEYYE BOZ (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifine geçmeden önce bir konuya değinmek istiyorum: Bildiğiniz gibi, pazartesi günü Diyarbakır Hapishanesinde tutsaklar, mahpuslar ve oradaki görevliler bir gıda zehirlenmesi yaşadı. Bu olaydan etkilenen mahpus ve görevlilere öncelikle geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Ancak şunu da belirtmeliyim ki bu olay, iktidarın kaynakların dağılımında kullanıcılara göre tutum almasının bir sonucu olarak karşımıza çıkmakta. Şöyle ki; tıpkı birazdan tartışacağımız ve tartışmaya devam ettiğimiz Ticaret Kanunu'nda gerçek sorumluluğu kendi üzerinden alıp küçük esnafın ve üreticinin üzerine yıkması gibi. Biliyoruz, siz zaten hep mağdurdan tasarruf sağlarsınız. Bunu biliyoruz çünkü tasarruf sağlanacak olan mağduriyet alanlarından biri de şu an Türkiye'deki cezaevleri. Artan cezaevleri, siyasi soykırım operasyonlarıyla sayısı her gün gittikçe artan siyasi tutsaklar, hasta tutsakların ölüme terk edilmesi ve özellikle de -çok önemli bir konu- ağırlaştırılmış müebbet marifetiyle uygulanan fiilî idam cezaları. Ve tabii ki şu an tartıştığımız, ki muhtemelen "tasarruf" adı altında kalitesiz, güvencesiz ve insan sağlığını riske atan şekilde alınmış olan malzemelerle yapılan yemeklerin ortaya çıkarmış olduğu sonucu gördük; bunların hiçbiri birbirinden bağımsız değil elbette.
Bizler de sürekli söyledik, yine söylemeye devam edeceğiz asıl tasarrufun barış olduğunu; siyasi tutsakların serbest bırakılması, Kobani kumpas davasında bütün yoldaşlarımıza yönelik bir tahliye kararının açıklanması, Kürtlerin siyasi statü meselesinin çözümü için adım atılması, savaş ve rant politikalarından vazgeçilmesi, ülkede hukukun, toplumsal barışın ve de aynı şekilde ekonominin kara deliği hâline gelmiş olan tecrit politikalarından vazgeçilmesi ve bununla birlikte Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması ve toplumsal barışın tesis edilmesi asıl tasarruf sağlayacak olan meseledir.
Bunu neden söylüyoruz, açıklayalım: Çünkü artık arşa kadar ulaştı, herkes biliyor ki bu ülkenin ekonomi politiğini belirleyen şey savaşa ayrılan bütçelerdir. Bugüne kadar savaş politikalarına ve savunma sanayisine ayrılan bütçenin yarattığı krizler yetmiyormuş gibi şu anda da yeni savaşın kapıları aralanmaya çalışılıyor. Bu iktidar hâlen Rojava ve güney Kürdistan'a savaş açmak, yerli iş birlikçilere ekonomik fırsatlar ve vaatlerde bulunmak ve nihayetinde ise onulmaz yeni krizlerin önünü açmak gayesindedir.
Bakınız, sadece bir F-16 uçağının maliyeti 22 bin dolar yani 70 bin TL'nin üzerinde bir meblağa tekabül ediyor. Böyle baktığımızda, bu uçaklar günde onlarca kez kalkıyor, onlarcası kalkıyor. Kabataslak bir hesap bile yapıldığında aslında halkın cebinden milyonların alındığını ve bu milyonların onların savaşta ve çözümsüzlükte ısrar eden aklına hizmet ettiğini görüyoruz. Tabii ki siz garibanın cebinden aldığınızı yine onların evine tabutlar olarak sokmayı çok iyi biliyorsunuz ama halk size bir cevap vermek istediğinde, sizin ipliğinizi pazara çıkardığında ise tehditler savuruyorsunuz. Savaşa yeni bütçeler çıkarmak için de bu kanun teklifinde olduğu gibi yeni yeni manipülasyonlara başvuruyorsunuz. Çıkın, açık açık "Kürtlere yeni katliam programları ve politikaları hazırlıyoruz. Gencecik insanların birbirlerini öldürmeleri için adı 'Meclis' olan ama savaş tezkereleri çıkarmakla bilinen bu salonda gerçekleri manipüle ederek halka suni gündemler yaratıyoruz." deyin. Neden dolambaçlı yollardan geliyorsunuz ki? Siz nereden, ne şekilde gelirseniz gelin, biz sizi iyi tanırız.
Sayın milletvekilleri, kanun teklifine dönecek olursak, bugün burada ele alınan Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nde partim adına, DEM PARTİ adına söz aldım. Dikkat ederseniz ne zaman bir kanun teklifinden konuşacak olsak kürsüye çıkan bütün muhalif hatipler hep aynı şeyi söyler. Bütün muhalif hatiplerin her biri iktidarın sermaye taleplerini karşılamak adına lalettayin bir şekilde hazırlanan bu kanun düzenlemelerine vurgu yapar ve onların antidemokratik bir şekilde hazırlandığından, toplumun ilgili kesimleriyle görüşülmediğinden, ilgili kurumların fikir ve önerilerinin alınmadığından bahseder. Dün de bu kürsüde bu konuşma yapıldı, bugün de buna benzer konuşmalar yapılacak, biliyoruz. Adil, şeffaf ve demokratik prensiplerin göz ardı edildiği, halkın beklenti, istek ve taleplerine cevap olmayan bu kanun teklifi gerçekten de meşruluğunu yitirmiştir, meşruluğu yoktur. Bu kanun teklifiyle ilgili dikkat çekici özelliklerden, düzenlemelerden biri de fahiş fiyat ve stokçuluğa getirilecek cezalarla ilgili. Zira teklifte belirtilen stokçulara uygulanan cezaların artırılmasının kendisi de aslında tartışmalı bir konu. Bu düzenlemelerde asıl sorunu çözmek yerine sorumluluğu başka yöne çekme gayesini ve çabasını görüyoruz. Stokçuluğun günümüzde ekonomik koşulları etkileme gücünün olmadığını biliyoruz, stokçuluk şu anda ekonomik gücü belirleyecek durumda değil. Enflasyonun kalıcı hâle gelmesinin sebebinin de esnafın fiyatlarını artırmasının durumu ve sonucu olmadığını biliyoruz. Asıl problem iktidarın yıllardır uyguladığı, hep yanlış sonuçlar veren, yanlış ve yanlı ekonomi politikalarıdır. Ayrıca, bu iktidar "Stokçulukla, fiyat artışıyla mücadele edeceğiz." diyerek uyguladığı yanlış ve yanlı ekonomik politikaları aslında perdelemeye çalışmaktadır. AKP-MHP iktidarı, sanki ekonomik krizin asıl sebebi kendileri değil de binbir emekle bir araya getirdiği bu ürünleri elden çıkarana kadar bir yerde biriktiren, depolayan, stoklayan kişilermiş, üreticilermiş, esnaflarmış gibi davranıyor.
Şimdi, fahiş fiyat ve stokçuluğa yönelik cezaların artırılmasıyla ilgili sanki bir sihirli değnek gelecek de bütün sorunları çözecekmiş gibi bir ibare, bir izlenim var. Ancak şunu söyleyelim, bunlar gerçek sorunları örtmek, gerçek sorunları perdelemek ve onları örtmeye çalışmaktan başka bir işe yaramamakta. Yüksek enflasyonun temel nedeni ekonomi politikalarını değiştirmeden sadece stokçuları cezalandırmak aslında buradaki durumu çözmez. Üretimdeki maliyetlerin artması, vergi politikalarındaki adaletsizlikler ve dışa bağımlılığın getirdiği sorunlar enflasyonun asıl nedenidir. Kanun teklifinde belirtilen, enflasyondaki artışı fırsat bilerek fiyatları halkın alım gücünün üstünde tutan fırsatçılarla mücadele edilmesi karşı olduğumuz bir mesele değil elbette. Asıl karşı durduğumuz şey, tasarrufun yine halktan yapılması. Eğer gerçekten tasarruf niyetindeyseniz saraya her gün harcanan milyonlardan başlayın diyoruz. Asıl enflasyonla mücadele, sermayenin gölgesinden çıkmak, yandaş holdinglerin vergi borçlarını silmemek, ekonomik politikaları halkın yararına yapmak ve sorumluluğu küçük esnaftan almaktır, yurttaşın hakkı olan kaynakları yine halkın yararına kullanmak, kaynakları savaş için değil barış için kullanmakta ısrarcı olmaktır.
Bakınız sayın vekiller, teklifin 6'ncı maddesinde, 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu'nun 53'üncü maddesinde önerilen bir değişiklik var. Burada sanırsınız ki tek bir müdahaleyle bütün sorun çözülecek, hiçbir problem kalmayacak gibi davranılıyor. Ancak gerçek çözüm, sorumlulukların paylaşılması ve şeffaflığın sağlanmasıyla mümkündür. Bu düzenleme borsa işleyişinde dengeyi bozabilir, yatırımcıların güvenini zedeleyebilir, bunun yerine daha dengeli ve şeffaf bir düzenlemeyle yatırımcıların haklarının korunması sağlanmalıdır.
Ayrıca, düzenlemede bir muğlaklık var ki burada yetkinin tamamen Bakanlığa verileceğinden söz ediliyor aslında. Şöyle ki "Usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir." ibaresi teminat ve garanti fonu üzerinde tek yetki sahibi olarak bırakılan Bakanlığın bu yetkiyi hangi amaçla, kimler için, nasıl kullanacağı konusunda da muğlaklık taşımaktadır. Bu anlamda yetkinin tekelleşmesi ve faydalanıcıların muğlaklığı demokratik bir teklif olmadığını bir kez daha aslında bize gösteriyor ki zaten tecridin devam ettiği bir ülkede demokratikleşmeden ve demokrasiden bahsedilemez. Tecrit politikasının Türkiye'nin demokratikleşme sürecini engellediği ve toplumsal barışın önündeki yegâne engel olduğunu ve zorlaştırdığını da açıklamak gerekiyor.
Konuşmamı bitirirken şuna değinmek istiyorum: Bugün 15 Mayıs Kürt dil bayramı. Kürt dil bayramı, kültürel ve dilsel çeşitliliğin kutlandığı bir gün olmanın ötesinde, Kürt halkının hakları ve kimliği için bir mücadele günüdür de aynı zamanda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın lütfen.
SÜMEYYE BOZ (Devamla) - Kürtçenin resmî dil olarak tanınması ve eğitim dili olması demokratik bir toplumun temel ilkesidir. Bu bağlamda, ben de sözlerimi şöyle tamamlayacağım "..."(*) (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)