GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:81
Tarih:14.05.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA RIDVAN UZ (Çanakkale) - Uzatmayla ilgili bölüm doğru Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

RIDVAN UZ (Devamla) - Evet, dolu sıralara konuşmak da güzel olacak diye düşünüyorum(!)

Sayın Divan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi ve yüce Türk milletini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Kanunla ilgili maddelere geçmeden önce, geçtiğimiz hafta tüm partilerimizin ortaklaşarak oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi İliç Maden Kazasını Araştırma Komisyonu olarak bölgedeydik, madende hayatını kaybedenlerin aile ve yakınlarının yanı sıra doksan iki gündür henüz ulaşılamayan madencilerimizin ailelerini de ziyaret ettik, bir kez daha, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Hâlihazırda doksan iki gündür arama kurtarma çalışmaları devam eden kayıp 5 madencimizin de bir an önce bulunmasını Mevla'mdan niyaz ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, konuşmama İliç'le başlama nedenlerinden bir tanesi de... Komisyon olarak ilgili 3 bakanlık yetkililerimiz olan bakan yardımcılarını, daire başkanlarını, genel müdürlerini, konuya vâkıf bilim insanlarını dinliyoruz. Bunun yanı sıra yerinde tespit ve keşif çalışmaları yapıyoruz yani Meclisimizin ağırlığına yakışır bir tutum içerisinde iktidarı ve muhalefetiyle doğru raporu oluşturmaya gayret gösteriyoruz. İYİ Parti olarak hem bölge insanımız hem milletimiz emin olsun ki İliç bizim için çok önemli ve kırmızı çizgimizdir, sorumluların yakasından tutup adalete teslim etmek boynumuzun da borcudur.

Saygıdeğer iktidar milletvekilleri, sizlerden bizim gibi aynı hassasiyeti ve titizliği yüce Meclisimizin her komisyon ve her yasama faaliyetinde de göstermenizi bekliyoruz çünkü bu kanun metninin vatandaşın derdine merhem olabilmesi ancak ve ancak sağlıklı bir çalışma ve müzakere ortamının yasallaşmasıyla mümkündür. Zaten Meclis İçtüzüğü'müz bu hususlarda açık ve nettir; komisyon görüşmelerinde belirli sürenin sağlanması, tali komisyonların oluşturulması, gerekli dinlemeler ve çalışmaların yapılması, ana komisyona ihtiyaç olan bilgi ve belgelerin intikal ettirilmesi, komisyon görüşmesiyle ilgili Genel Kurula havale edilmesi.

Peki, bu kanun teklifi Genel Kurula böyle mi geldi? Geçtiğimiz pazartesi saat 14.18'de kanun teklifleriyle ilgili karşılaştırma cetveli Komisyondaki milletvekili arkadaşlarımıza ulaştı. Ertesi gün, salı günü birleştirme ve etki analizi ulaştı. Zaten salı, çarşamba İliç'te sahada olduğumuz da göz önüne alınırsa -perşembe on ikide Komisyon toplanıyorsa- İç Tüzük'e uygun düşmeyen çalışma koşullarıyla bu kanun teklifi bugün yüce Meclisimize inmiştir.

Peki, olması gereken nedir? Kendileri hakkında kanun çıkarmak istediğiniz muhatapların yani esnafımızın, sanayicimizin, kooperatifçimizin, iş insanlarımızın düşünce ve katkılarını komisyonda almak; akademisyen ve konunun uzmanlarını da dinlemek gerektiği gibi. Yangından mal kaçırırcasına torba yasa marifetiyle kanun teklifleri Meclise gelmiş oldu. Yani Komisyonumuzda ne bir esnafın sesi duyuldu ne bir çiftçinin sesi duyuldu ne de bir kooperatifin sesi duyuldu. Dolayısıyla usul olarak da yöntem olarak da bu kanun teklifinin bu şekilde Genel Kurula gelmiş olmasını doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Bu bize yakışmıyor, bizler milletimizin sesini duyurabilmek zorundayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun maddelerine geldiğimizde, Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi kapsamında kooperatiflerimizle ilgili, geçen yıl çıkan bir kanunda süre uzatım talebi yer almaktadır. Yani geçen yıl bu yasayı bir yıllığına uzatmışız. Kamu kurumlarının uygulamada kaldığı eksiklikler burada yasama eliyle telafi edilmeye çalışılıyor. Kanunda kooperatif ana sözleşmelerini 26 Ekim 2024 tarihine kadar yeni kanuna intibak ettirmek durumunda olduğumuz biliniyor. Ancak gelinen noktada 34.949 faal kooperatiften sadece 3.320 tanesinin intibak ettiği, 5.618'inin ise intibak süresinin devam ettiği görülmekte. Hâlihazırda 26.011 kooperatif intibak işlemlerine henüz başlamamış bile. Mevcut kooperatiflerin sadece yüzde 25'inin yeni dönemi intibak sağlarken geriye kalan ezici çoğunluğun verilen süre içerisinde kanuna intibak sağlayamamış olması vahim bir durumdur. 4 kooperatiften 3'ü intibak edememiş ve sonuç itibarıyla çıkan kanun uygulanamamış. Devlet yönetiminin en önemli özelliği akla ve bilime dayalı olmasıdır, şeffaf ve öngörülebilir olmasıdır. Devlet ciddiyet ister ve daha başlangıçtan kadük kalacak, uygulamada ciddi eksikliklere sebebiyet verecek kanunları çıkarmamaya özen göstermemiz gerekmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, getirilmek istenen 3'üncü madde ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'da öngörülen değişikliklerle birlikte Rekabet Kurumumuzca yapılacak soruşturmalar için tahkikat süresinin yüz yirmi güne kadar kısaltılması öngörülüyor. Rekabet Kurumu açısından soruşturma sürelerinin kısaltılmasına yönelik getirilen tedbirleri yerinde bulmakla birlikte, soruşturmaya konu olacak şirketlerin yeterli düzeyde soruşturulmaması ciddi hukuki ve idari aksamalara da sebebiyet verecektir. O yüzden, "Bir an evvel Rekabet Kurumu nezdinde soruşturmayı tamamlayıp cezai müeyyide uygulayalım." yaklaşımını baştan mahzurlu görüyoruz. "Önce cezayı keselim, gerekçesi arkadan gelsin" yaklaşımı, "sanığın idamına, bilahare dinlenmesi" tavrı hukuk devletine yakışmayan bir tavırdır. Kurumlara olan güvenin kaybolduğu bir ortamda ceza yağdırarak güven inşa edemeyeceğimiz gerçeğini hatırlatmak isterim.

Saygıdeğer milletvekilleri, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu'yla ilgili, ülkemizin içerisinde bulunduğu enflasyonist koşullarda karaborsacılık gibi, kalitesiz ürünlerin piyasaya sürülmesi gibi, ürünlerin gramajında oynamaların olması gibi, sahte ve kalitesiz ürünlerin piyasaya hâkim olması gibi yan etkilerin de görülmesi kaçınılmazdır. Devlet kurumlarının hem tüketici hem üretici hakları açısından da bu konuları hassasiyetle takip etmesi elzemdir. Yüksek enflasyon ortamında zor şartlarda rekabet eden ticari şirketlerin üzerine idari yönden sopa sallamak doğru ve isabetli bir yaklaşım değildir. Bugün ülkemizde enflasyon varsa bunun suçlusu işveren değildir. Bugün ülkemizde iktisadi yaşam bozulmuşsa bunun suçlusu yatırımcı hiç değildir. Bozulan makro iktisadi dengelerin sokağa yansımalarını idari tedbirlerle çözmeye çalışmak, bataklığı bırakıp sivrisineklerle mücadele etmeye benzer.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde 20'de de perakende ticaretin düzenlenmesi hakkında... İktidar yanlısı medyada fahiş fiyatlarla ilgili etkili mücadele edileceğine dair bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Öncelikle şunu belirtmemizde fayda görüyorum: Zabıta tedbirleriyle ekonomi düzelmez. Tekrar söylüyorum: Zabıta tedbirleriyle ekonomi düzelmez. Bu tespitin en önemli ispatı da sizlerin geçmişte yaptığı uygulamalardır. Son beş yıl içerisinde zabıta tedbiriyle "enflasyonla mücadele" adı altında yapmadığınız kalmadı. Gün geldi yanınıza kameraları alarak soğan üreticisi depolarını polisiye filmlerin sahnelerini aratmayacak görüntülerle basmaya kalktınız. Gün geldi, 2019 yılında yerel seçimlere giderken ülkenin en önemli meydanlarında tanzim satış yerleri açtınız, meydanlarda insanlarımızı kuyruğa girmek mecburiyetinde bırakarak kasa kasa sebze ve meyve satmaya kalktınız, insanlarımız saatlerce o kuyruklarda bekledi. Hatta Sayın Erdoğan seçim meydanlarında "Şimdiki kuyruk yokluk değil, bereket kuyruğu, fırsatçılara ders verme kuyruğu." dedi. 2019'dan bugüne bir daha ne tanzim satış yerlerini gören oldu ne de duyan oldu, sizler de tanzim satış konusunu bir daha ağzınıza almadınız.

Yirmi iki yıldır iktidarsınız ama işinize gelmeyen hiçbir konuda sorumluluk almıyorsunuz. Sizler açısından hep başkaları, hep esnaf, hep millet suçlu. Fakat yirmi iki yılın sonunda bugün ülkede yaşanılan ekonomik sıkıntıların sorumluluğunu başkalarına yükleyemezsiniz. Gazeteleriniz, televizyonlarınız vasıtasıyla "stokçuluk", "fırsatçılık" ve "fahiş fiyat" kavramlarını istediğiniz gibi kullanarak ticari hayatın vazgeçilmez unsurları olan çiftçimizi, esnafımızı, tüccarımızı, sanayicimizi zan altında bırakamazsınız. Şunu unutmayın: Bir hukuk devletinde hiç kimse peşin peşin suçlu ilan edilemez. Beraatizimmet asıldır, aksi ispatlanana kadar herkes suçsuzdur. Dün milletin önüne attığınız Gaziantep'teki pazar esnafıyla helalleştiniz mi? Polatlı'daki soğan üreticisiyle helalleştiniz mi? Niğde'deki patates üreticisinden özür dilediniz mi? Trakya'daki ayçiçeği üreten çiftçimizin derdine kulak kesildiniz mi? Bugün Rize'deki çaycıyla, çay üreticisiyle helalleştiniz mi? Tüm esnafı fahiş fiyat artışıyla suçlarken bugün beş yıl öncesine dönük kredilere bile fahiş fiyat koyan iktidar, AK PARTİ Hükûmeti değil mi? Bu vesileyle tekraren hatırlatmak istiyorum: Soğan üreticisi stokçu değildir, patates üreticisi stokçu değildir, çiftçi stokçu değildir, marketler stokçu değildir, enflasyon karşısında sermayesini korumak için önden mal alan esnaf hiç stokçu değildir.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun teklifinin 8'inci maddesinde esnafın pazar yeri kiralamasına yönelik düzenlemeler var. Bizler, komisyon kapsamında yapılan bu görüşmelerde bu düzenlemenin çok sınırlı bir alanı kapsadığını tespit ettik. Ülkemizde 3.631 semt pazarı, 242 üretici pazarı var yani toplamda 3.873 pazar kurulmakta. Türkiye Sebzeciler, Meyveciler ve Seyyar Pazarcılar Federasyonundan aldığımız bilgiye göre, komisyonda aldığımız bilgiye göre de İstanbul ve İzmir'de 14 adet kapalı pazar yerini kapsayan, sadece 14 pazarı kapsayan bir düzenleme getiriyorsunuz ve bununla fahiş fiyatların aşağıya çekileceğini iddia ediyorsunuz. Koskoca memlekette 85 milyona hizmet veren sadece 14 kapalı pazar statüsünde yer tespit edilmiş, muhtemelen bizim günlük hayatta karşılaştığımız birçok pazar yeri de idari ve hukuki açıdan kapalı pazar yeri konumunda bile değil. Yani 14 kapalı pazar yeriyle ilgili yapılacak düzenleme takdir edersiniz ki trajikomiktir, Meclisi boş yere yormak demektir. Kaldı ki 14 kapalı pazar yerinden kaç vatandaşımız yararlanabilmektedir? Şayet, pazar esnafımızla ilgili bir düzenleme yapılacaksa esnafımızın ve pazarcımızın tamamını kapsayan bir yasa olmalıdır. Ayrıca, pazarcı esnafımızın bugün karşı karşıya kaldığı tek sorun pazar yeri kira ücretleri de değildir, üreticinin en temel maliyeti bugün mazot, ilaç ve gübre fiyatlarındaki önlenemez yükseliştir, tarladan 3 liraya alınan ürünün pazarda 30 liraya satılmasıdır. Yirmi iki yıldır bir iktidarın sağlıklı, ucuz ve verimli bir gıda ulaşımı altyapısını kuramamış olmasının izahı yoktur. Hal yasası, perakende ticaret yasası gibi önemli yasaların bir türlü çıkarılamamış olması, bütün yaşanılan bozuk ekonomik düzenin en önemli nedenleri arasındadır. Şayet köklü bir değişiklik olacaksa hal yasası bir an evvel çıkmalıdır, alışveriş merkezlerine de kapsamlı bir yasal düzenleme gelmelidir, yeni perakendecilik kanunuyla perakende sektörü yeniden düzenlenmelidir. Bu tespiti açıkça yapmalıyız: Bu enflasyon sizin eseriniz, şayet cesaretiniz varsa bu eserinizle de övünebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, sorumlu muhalefet anlayışımızın gereği olarak şu hususların da altını çizmek isterim: Ülkemizin bugün karşı karşıya kaldığını net bir şekilde tespit ettiğimiz sorunlarının halının altına süpürülmesinden öncelikle vazgeçilmelidir. Türkiye'de bugün yaşadığımız yüksek enflasyonun ana sebepleri, ısrarla uygulanmaya çalışılan yanlış maliye ve para politikasıdır; iş bilmez, güven telkin etmeyen ekonomi yöneticileridir; kaybolan ekonomik güven ortamıdır.

Bugün, millî paramız Türk lirasına olan güven de kaybolmuştur. Sokaktaki insanımızın yaşadığı hayat pahalılığı ile açıklanan enflasyon rakamları arasındaki uçurum, ekonomi yönetimine olan genel güveni sarsmıştır. Bugün, ülkemizde bir adet güven duyulmayan, inanılmayan resmî enflasyon vardır, bir adet de her gün ağır sonuçlarıyla yüz yüze kalınan tenceredeki enflasyon vardır. Vatandaşımız, uygulanan yanlış ekonomik politikaların faturasını her geçen gün ağır bir şekilde ödemektedir. Bugün Türkiye'de enflasyon canavarına gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 5,5'e varan bütçe açığı eşlik etmektedir. Artan bütçe açığını kapatmak için bir dizi önlemler alınmaya çalışılıyor. Buradan uyarıyoruz: Bugün enflasyonla mücadelenin acı reçetesini sabit gelirlilere dayatamazsınız, bu yükü milletin sırtına yükleyemezsiniz. Bugün bu ülkede birileri fedakârlık yapacaksa buna en yukarıdan, en tepeden yani saraydan başlamak gerekliliği vardır.

Kıymetli milletvekilleri, bu koşullar ortadayken iktidarın çözümü vergileri ve cezaları artırmak yolunda bulması, bize bir anekdotu hatırlatmaktadır: Eski Amerika Başkanlarından Ronald Reagan, kendisinin üniversite döneminde ekonomi eğitimi görürken 14'üncü yüzyıl düşünürlerinden, günümüzü de aydınlatan görüşlerin sahibi İbni Haldun'un bir sözünü duymasını aktarır. Reagan "Bir kişiyi takip ettim, dikkatimi çekti, İbni Haldun." diyor ve şu tespitini aktarıyor: "İmparatorluk yükseliş dönemindeyken vergi oranları düşük, gelirler yüksektir; imparatorluk çöküşe geçtiğinde ise vergi oranları artar, gelirler ise düşer." Yani tam da bugünümüzü anlatıyor.

Enflasyonun bir nevi gizli, üzeri örtülü bir vergi olduğu gerçeğini hatırlatmak isterim. Enflasyonun hepimiz uyurken cüzdanımızdaki paranın satın alma gücünü aşıran sinsi bir hırsız olduğu gerçeğinin farkına varmanızı isterim.

Türkiye, bugün yirmi iki yılın sonunda sosyal ve siyasi bir erozyonun içerisinden geçiyor, altımızdaki zemin kayıyor. Güvenlik ve özgürlük dengesinin kaybolduğu bir zaman diliminde, adalete güven duygusunun sarsıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Eğitimli gençlerimiz, geleceğini "ecnebi" dediğiniz memleketlerde arıyor. Dünyanın dört bir tarafından kültürümüze, dilimize, âdetlerimize yabancı milyonlarca sığınmacı, kaçak göçek yollarla ülkemizde yaşıyor ve çalışıyor. Her gün gazete köşelerine, televizyon ekranlarına kanımızı donduran adi cinayetler yansıyor. Sinan Ateş cinayeti gibi siyasi yönü de bulunan bir cinayetin üstü örtülmeye çalışılıyor. Büyük şehirlerimizde evlenen insan sayısı kadar boşanan insan sayısı da var artık. Geleneksel aile yapımız ciddi tehditlerle karşı karşıya. Çiftçimiz alın terinin karşılığını alamıyor. Esnafımız siftahsız gün geçiriyor. Sabit gelirle çalışan vatandaşlarımızın alım gücü her gün azalıyor. Ekonomik refahı sağlamak gittikçe güçleşiyor. Demokrasinin temel taşıyıcı kolonu orta direk günden güne zayıflıyor. Derin yoksulluk ağları gitgide yayılıyor. Evlerde tencereler zor kaynıyor. Eğitim kalitesi düşerken eğitim yoluyla sosyal kesimler arasında yukarı yönlü hareket imkânı gün geçtikçe azalıyor. Güvenlik içinde, özgür ve müreffeh bir ülke olma vasfını yitiriyoruz, müreffeh bir Türkiye hedefinden uzaklaşıyoruz. Kamu istihdamında mülakat yoluyla gençler arasında ayrımcılık yapılmaya devam ediliyor. Atanamayan öğretmen sorunu çığ gibi büyüyor. Birileri ağır cezai müeyyidelerle karşı karşıya kalırken, ağır sosyal ve ekonomik bedeller öderken yandaş iş insanları ballı ihaleleri, kolay kredileri, vergi borcu silinme ve ertelemelerini almaya devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayalım lütfen.

RIDVAN UZ (Devamla) - Bugün çare olarak, maalesef, Hükûmet bize bozulan piyasa koşullarını cezai yaptırımlarla düzenlemeyi teklif ediyor; İbni Haldun'un işaret ettiği patikaya girmiş gibi görünüyorsunuz. Millet adına ümit ederiz ki yol yakınken bu yoldan dönelim.

Yaşanılan ekonomik güven bunalımıyla birlikte ülkedeki üretici davranışları da tüketici beklentileri de tamamen bozulmuştur. Bugün ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıların müsebbibi ne üretici ne de tüketicidir; yirmi iki yıldır bu ülkeyi yönetenler, yanlış ekonomi politikalarının faturasını gariban esnafa, çiftçiye, iş dünyasına kesemezler. Deli Dumrul yasalarıyla, geçenden 5 akçe, geçmeyenden 10 akçe alınan köprülerle, esnafa salma salarak zabıta tedbirleriyle bütçe gelir kalemine düşürülerek bu düzenleme yapılamaz; eskiden olduğu gibi narh sistemi devreye sokularak bu iş düzelmez.

Bu duygu ve düşüncelerle Meclisimizi selamlıyor, saygı ve sevgiler sunuyorum.

İyi akşamlar. (İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)