GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:81
Tarih:14.05.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Sayın Başkan, öncelikle size teşekkür etmek istiyorum. Bütün koşullara rağmen bizlerin söz hakkını güçlendirerek aslında Parlamentoyu güçlendiriyorsunuz; bizi izleyenler de herhâlde size şükran duyuyorlar, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

BAŞKAN - Biz görevimizi yapıyoruz.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, aslında bu kanun üzerinde söz almış bulunuyorum ama ondan önce bugünkü birleşimin önceki oturumunda bizim araştırma önergemizle ilgili olarak iktidar partisi sayın milletvekilinin yaptığı bir açıklamaya sarahat kazandırmak istiyorum. Bizim önergemizin iddiası şuydu: 28'inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak şu ana kadar muhalefet partilerinin verdiği araştırma önergelerinin tümü reddedilmiştir dedik, bunun sebeplerinin araştırılmasını istedik. Ama sayın milletvekili bize şöyle cevap verdi, dedi ki: "28'inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu ana kadar 1.286 araştırma önergesi verilmiştir, bunların 1.249'u işleme alınmıştır." Şimdi, burada ya bir sözcük oyunu var ya da kamuoyunu yanıltma çabası var. Biz işleme alınmadığını söylemedik. Sizler, işleme alma ile kabul veya reddetmenin ne anlama geldiğini gayet iyi biliyorsunuz ama bilmeyen izleyicilerimiz olabilir; o nedenle, şimdi hepinizden özür dileyerek küçük bir açıklama yapmak istiyorum.

Bir araştırma önergesinin işleme alınması demek şudur: O önerge üzerine, önerge sahibi parti grubu dâhil olmak üzere bütün parti gruplarının üçer dakika konuşma hakkının olduğu anlamına gelir. Oysa bir araştırma önergesinin kabul edilmesi şu anlama gelir: O kabulü takiben bir araştırma komisyonu kurulur ve o komisyon, araştırma önergesinin konusu her ne ise ona ilişkin bir araştırma yapar, araştırması sonucunda raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna sunar ve o rapor, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisini kullanırken daha bilimsel, daha gerçekçi hareket etmesini sağlar; böylece yasama yetkisi ülkenin sorunlarını çözecek şekilde kullanılır. Hâliyle işleme alma ile kabul etme arasında çok ciddi bir fark var. Öyle sanıyorum ki iktidar blokunun zihninden şu geçiyor; işleme almayı bize bir lütuf gibi sunuyorlar. Herhâlde yeni Meclis içtüzüğü ve yeni anayasa muratlarına erdiklerinde o lütuflarını da ortadan kaldıracaklar, o yetkiyi de ortadan kaldıracaklar; böylece, Meclisi tamamen suskun hâle getirecekler. Umarım, muratlarına eremezler.

Şimdi, gelelim kanun teklifiyle ilgili açıklamalara. Gene önümüze bir torba kanun getirildi. Dolayısıyla, torba kanunlarla ilgili bugüne kadar ne söylediysek onları tekrar etmek zorunda kalıyoruz. Ben, aslını ararsanız bunu söylemekten bıktım ama iktidar bloku torba kanun yapma âdetinden vazgeçmediği için, bu bir kronik hastalık hâline geldiği için tekrar etmeye mecburum. Öncelikle, gene bu kanun teklifi metninin girizgâhında gerçek dışı bir beyan yer alıyor. Ne demişler? 2'nci sayfada, Sanayi ve Teknoloji Komisyonuna ek olarak tali komisyon anlamında bu teklifin Adalet Komisyonuna sevk edildiğini söylüyorlar; bu, gerçek dışı arkadaşlar. Ben Adalet Komisyonu üyesiyim, Komisyonumuza böyle bir teklif metni getirilmedi. Bunu daha önce de yaptılar ve her defasında bu uyarıyı yaptığımız hâlde maalesef, kamuoyunu ve Parlamentoyu yanıltma âdetinden vazgeçemiyorlar.

Gelelim diğer hususa. Bu kanun teklifinin yürürlük maddesinde -demin Sayın Şahin de ifade etti- hukukun temel ilkelerini altüst eden ve gene kronik hastalık hâline gelen bir hüküm var. Nedir o hüküm? Diyor ki: "Bu kanunun 1'inci maddesi 26 Nisandan itibaren uygulanır." Yani aslında buradaki "uygulama" kelimesinden anlaşılması gereken şu: 1'inci madde, 26 Nisan 2024'ten itibaren yürürlüğe girer. Bugün hangi gündeyiz arkadaşlar? Bugün 14 Mayıs. En iyimser ihtimalle bu kanun teklifi perşembe günü yani 16 Mayısta kabul edilecek; en iyimser ihtimalle 17 Mayısta imzalanarak yürürlüğe girecek yani tam üç hafta geçmişe yürütülecek. Şimdi, hukuk fakültelerinde hukuk başlangıcı derslerinde okutulur. Kanunlar, kural olarak Resmî Gazete'de yayınlandıkları gün yürürlüğe girerler. Bunun istisnası nedir? Kanun koyucu, özel bir maksada istinaden yürürlük tarihini daha ileri bir tarih olarak gösterebilir ama daha geri bir tarih olarak gösteremez yani kanunlar geçmişe yürütülemez. Neden? Çünkü kanun yapmanın amacı, birtakım konuları yönetmek, dolayısıyla toplumsal düzeni sağlamaktır. Yani bir kanunla getirilen düzenlemeler her ne ise o düzenlemeler bir yandan vatandaşlar için hak ve borç doğurur, bir yandan da kamu makamları için birtakım yetkiler doğurur. Dolayısıyla yurttaşlardan kanunlara uymasını beklerken ancak ileriye dönük olarak yapılan normlar için bunu bekleyebilirsiniz çünkü hiçbir yurttaş kâhin değil, önünde kristal küresi yok, "Hangi kanun acaba geçmişe yürütülebilir?" diyerek hayatını planlayamaz. Bu, apaçık bir biçimde hukuk devletinin ihlalidir, hukuka ve devlete güven ilkesinin ihlalidir. Geçtiğimiz haftalarda kabul edilen bir kanunda da gene aynı nitelikte bir hüküm vardı.

Kısacası, değerli milletvekilleri, maalesef iktidar bloku bir işi çok iyi başarıyor; Türkiye'yi anayasasızlaştırmak ve hukuksuzlaştırmak üzere bir yemin etmişler, yeminlerinin gereğini gayet mükemmelen yerine getiriyorlar. Biz de bunları burada açıklayarak kamuoyunu bilgilendirmeye çalışıyoruz.

Şimdi, bu bir torba kanun olduğu için gene Anayasa'ya pek çok aykırılık sorunu içeriyor. Bu, bir hukuk devleti ihlalidir. Oysa Anayasa'mızın 2'nci maddesi değişmezlik izafe edilen bir madde, hukuk devleti ilkesine yer veriyor ve bu ilke gereğince hukuk normları belirli olmak zorunda yani bu ne demek? Bir hukuk normu öyle yazılmalı ki o normu okuyan ortalama yurttaş onu anlayabilmeli ve ortalama bir yurttaş bir alandaki yürürlükteki hukuk kuralının ne olduğunu anlamak istiyorsa ona kolayca erişebilmeli. Ne var ki bu torba kanun hastalığı bırakın ortalama yurttaşı, mesleği hukuk olan kişilerin dahi anlaması imkânsız bir hukuk düzeni yaratıyor. Dolayısıyla gene iktidar blokunun çok başarıyla yerine getirdiği bir sonuç karşımızda. Nedir o? Hukuk düzeninin altüst olması. Mahkemeler bir uyuşmazlığa uygulayacakları yürürlükteki normu bulmakta güçlük çekiyorlar, avukatlar savunma metinlerini hazırlarken yürürlükteki normun ne olduğunu bulmakta güçlük çekiyorlar, yurttaşlar da zaten yürürlükteki normu bulmakta ve anlamakta ciddi bir sıkıntı yaşıyorlar. Dolayısıyla bu yönüyle aslında bu kanun, önceki torba kanunlar gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin sahip olduğu yasama yetkisinin de gasbı niteliğini taşıyor. Niçin gasbı niteliğini taşıyor? Bakın, Anayasa 7'nci maddede diyor ki: "Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." Demek ki bu yetkinin asli sahibi biziz. Peki, kullananlar kim? Bu teklif metinlerini kimin hazırladığını bilmiyoruz. Bakın, önceki sistemde "kanun tasarısı" diye bir kavram vardı. O kanun tasarıları bürokratların yardımlarıyla hazırlanır ama Bakanlar Kuruluna getirilirdi. Bakanlar Kurulu üyeleri de Meclis üyesiydi aynı zamanda. Yani temellerinde genel oy ilkesi vardı ve bir kanun tasarısı Bakanlar Kurulunda tümüyle oylanmadıkça yani bir bakan imza atmazsa tasarı hâline gelip tekemmül edemez, Meclise sunulamazdı.

Şimdiki sistemde durum ne? Tasarı kalktı ortadan. Milletvekilleri kanun teklif etmeye yetkililer 88'inci madde gereğince. Peki, bu metinleri acaba altında imzası olan milletvekilleri mi hazırlıyor yoksa adını sanını bilmediğimiz, kendilerine hesap soramayacağımız, sorumlu kılamayacağımız birtakım bürokratlar mı hazırlıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin Hocam.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Teşekkürler.

Tabii ki ikincisi gerçek. Bilmediğimiz birtakım bürokratlar hazırlıyorlar ve burada komisyonlar baypas ediliyor. Böylece bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisi gasbediliyor ve burada Genel Kurula sunuluyor. Genel Kurulda da bir müzakere cereyan etmiyor. Ne oluyor? Biz burada ne kadar haklı eleştiriler öne sürersek sürelim maalesef bunlar işitilmiyor, dikkate alınmıyor; eller kalkıyor, eller iniyor otomatik bir biçimde. İktidar bloku milletvekilleri bunu bize ve daha doğrusu bütün Türkiye'ye, 85 milyona dayatıyorlar. Bakınız, bizim statümüz hangi kelimeyle ifade ediliyor? Milletvekili yani biz, milletten aldığımız oylarla onlara vekâleten kanun yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Toparlıyorum.

Peki, bu değerli iktidar bloku milletvekilleri acaba milletten aldıkları bu vekâlet yetkisini onların sorunlarını çözmek için gerçekten kendileri mi kullanıyorlar yoksa başka makamlara mı havale ediyorlar? Maalesef, bu sorunun cevabı olumlu değil; biz burada bir tiyatro sergiliyoruz. Ben, bunu çeşitli vesilelerle yazdığım yazılarda ifade edince troller şunu söylüyorlar: "İyi ya, işte, siz bir işe yaramıyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedilmeli." Evet, dervişin fikri neyse zikri oymuş. Aslında, bu 600 milletvekilliği statüsünü de sona erdirerek işi aslına uygun bir biçimde tek bir kişinin yönetimine havale etmek istiyorlar ama biz, son nefesimize kadar mücadele edeceğiz ve Türkiye'ye yeniden demokrasiyi getireceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP, DEM PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)