| Konu: | 2822 SAYILI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ GREV VE LOKAVT KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİ HAKKINDA (S.S.1) |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 15.07.2011 |
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çorum Milletvekilimiz Salim Uslu'nun 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun 12'nci maddesiyle ilgili vermişolduğu kanun teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben de öncelikle dün Silvan'da pusuya düşürülerek yaşamlarını yitiren şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Tüm ulusumuzun başı sağ olsun.
Değerli arkadaşlarım, bilinmelidir ki hiçbir sorun terörle çözülemez, şiddetle çözülemez. Terör konusu, biraz evvel Bakanın da -kendisine yakışmayan sözlerine rağmen- belirttiği gibi, hiçbir siyasal parti tarafından istismar edilecek bir konu olmadığı gibi, sadece iktidarın, hele hele dört yıllık programında Türkiye'nin ana sorunlarından olan terör konusuna bir kelime bile yer vermeyen siyasal iktidarın, AKP'nin tek başına çözebileceği bir sorun değildir. O nedenle, Sayın Bakanın ve Hükûmetin, terör konusunu ciddiye almasını, Türkiye'nin sorunlarını ciddiye almasını ve seçim sarhoşluğuna kapılmadan Türkiye'nin sorunlarını bir ciddiyet içerisinde ele alarak bu Parlamento çatısı altında çözmeye çabalamasını diliyorum. Çünkü terörle mücadele süreklilik ister, terörle mücadele kararlılık ister. Güvenlik kuvvetlerinin moral ve motivasyonunun da dip yaptığı bir dönemde terörün azgınlaşması da bir tesadüf değildir. Hükûmetin -bu konuya da- ciddi bir biçimde el atması, gözden geçirmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.
Yine, ben, burada tüm arkadaşlarımın ve tüm İslam âleminin Berat Kandili'ni de kutlayarak esas konumuza girmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün daha ilk kez sıra sayısı 1 olan bir Kanun Teklifi üzerine Meclisi saat 18.00'de topladık. Bu Meclis, gerçekten Türkiye'nin sorunları için belki yaz tatiline
(x) 1 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
girmeden çalışmasını devam ettirmesi, alınması gereken acil önlemleri alması gereken bir Meclis ama toplandığımız konuya bir baktığımız zaman, AKP iktidarlarının, hükûmetlerinin geçmişten günümüze Türkiye'yi nasıl el yordamıyla yönettiklerinin somut göstergelerinden birini bu kanun teklifi üzerinde görmeniz mümkün.
Bakınız, bundan önceki Bakan döneminde 3 kez ardı ardına ertelenmiş, yani nedir bu? İş kolları istatistiği. Teklifi çok fazla da işin doğrusu ciddiye almak da mümkün değil çünkü teklif de çok ciddi hazırlanmamış, kelimeleri bile doğru yazılmamış, cümleleri bile doğru kurgulanmamış. Mesela "Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanması gereken işçi istatistikleri?" diye başlıyor. Bu "işçi istatistikleri" kavramı yanlış bir kavram, doğrusu "iş kolları istatistiği"dir. Yani sendikaların, toplu iş sözleşmesi yapabilmek için işletmelerde, iş yerlerinde örgütlenmek zorunda olduklarını, o iş kolundaki işçilerin en az yüzde 10'unu, iş yerlerinde de yüzde 50'sini geçmeleri hâlinde toplu sözleşme yapabileceklerini ihtiva eden bir düzenleme 2822 sayılı Yasa'nın 12'nci maddesi ama teklif bile alelacele verildi. Neden alelacele verildi? Çünkü bundan önceki Sayın Bakan döneminde önce 18.2.2009 tarihinde 5838 numaralı Kanun'la "Bakanlık yetkili sendikanın belirlenmesinde ve istatistiklerin düzenlenmesinde kendisine gönderilen üyelik ve istifa bildirimleriyle sosyal güvenlik kurumlarına yapılacak işçi bildirimlerini esas alır." diye bir düzenleme yapıldı. Arkasından 28.1.2010 tarihinde yine 5951 sayılı Yasa'yla bir erteleme kararı daha alındı. Yetmedi 6111 sayılı kamuoyunda "torba kanun" olarak bilinen Kanun'la bu istatistiklerin 30.6.2011 tarihine kadar yayımlanmaması hususunda bir karar daha alındı ve 2009 Temmuzundan bu yana geçerli olan istatistiklerle toplu sözleşme yetkilerini sendikalar alma çabası içerisine girdiler.
Şimdi burada esasında söylenecek, konuşulacak o kadar çok konu var ki belki sendikaların toplu sözleşme yapıp yapmamalarından çok, çalışma yaşamındaki sorunlara bakmak daha faydalı olurdu. Eğer Çalışma Bakanlığı çalışma yaşamına önem vermiş olsaydı ta 2003 yılının bahar aylarında çıkarılan 4857 sayılı İş Kanunu'ndan ve İş Güvencesi Yasası'ndan hemen sonra 2821 ve 2822 sayılı yasaların Meclisten geçirilmesi taahhüt edilmişti. Her hükûmet programınızda bu mevcut, yani 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Grev ve Lokavt Yasası'nın Uluslararası Çalışma Örgütünün, ILO'nun ve Avrupa Birliği kriterlerine uygun olarak çıkartılması sürekli olarak programlarınızda var ama gündeminizde? Size de bir şey söylemeye belki çok hak görmüyorum kendimde çünkü nasıl beceriyorsunuz bilmiyorum, çok rahat bir şekilde ihanet ettiğiniz kesimlerin oyunu alabiliyorsunuz. İşçiler ve sendikalar bu konuda yayın bekliyor. (AK PARTİ sıralarından "O kelimeyi geri al." sesi)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Oldu mu şimdi!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, ne söylediğimi biliyorum.
BAŞKAN - Sayın Çetin? Sayın Çetin?
İZZET ÇETİN (Devamla) - Yani oyunu alıyorsunuz ama o kesimlerin sıkıntılarını, sorunlarını çözmüyorsunuz.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Yalanın kralı sizde!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Hiçbir cümlem yalan değil.
Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül 1980'de 2,5 milyon sendikalı işçi varken toplu sözleşmeden yararlanan, devri iktidarınızda bu sayı 550 bine geriledi. Şu anda sendikaların ve sendikacıların -çok özür dileyerek söylüyorum- neredeyse burnuna bir halka geçirmiş Çalışma Bakanlığı, yetki için bu yasanın bu hükmünü yıllardır kullanıyor; oya tahvil olarak kullanıyor, sendikacıların görevde kalabilmeleri için kullanıyor ve bu bir şantaj unsuru olarak kullanılagelen bir madde. İşçiler toplu sözleşmede ne baraj sorunuyla meşgul ne başka sorunla meşgul; örgütlenemiyorlar, örgütlendikleri yerlerde ertesi gün, bir sendikaya üye olduklarında ertesi sabah kapının önünde kendilerini buluyorlar. Yani bu baraj meselesini bugün altı ay ötelemek ne çalışma yaşamına ne AKP'ye ne sendikalara ne işçilere hiçbir şey kazandırmayacak.
Bakınız, 1998'den bu yana Avrupa Birliği Komisyonu ilerleme raporu yayınlar, o tarihten bugüne kadar geçen süre içerisinde her yıl bizim ülkemizle ilgili olarak yazılan şudur: "Barajlar kaldırılmalıdır, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır." 87 sayılı Sözleşme'de de "Sendikal hak ve özgürlüklerin önünde engel olarak duran bu hüküm yasadan çıkartılmalıdır?" Her yıl Türkiye'nin karşısına gelir.
Bakınız, daha geçen hafta bir rapor yayımlandı. Tarihi 12 Temmuz. Kim yayımladı bunu? Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ETUC). O raporda da ana tema, Türkiye'de sendikal hak ve özgürlüklerin kısıtlılığı. 87 sayılı ILO Sözleşmesi'ne aykırı davranmamızdan dolayı bütün dünya milletleri içerisinde gözlem altına alınan yirmi beş ülkeden birisi Türkiye. Bu ayıbı AKP'nin çalışma yaşamına bakışı sayesinde aldık değerli arkadaşlar. Kutlayabilirsiniz! Bakış açınız böyle. Şimdi yapılması gereken, bunu ertelemek değil. Yani eski bakan iki yıldan bu yana istatistikleri yayımlayamamış. "Sosyal Güvenlik Kurumu verilerini esas alacağız." demiş, şimdi suçu gerekçede sendikalara yüklüyor. Oysa suçlu Bakanlığın kendisi. İki buçuk yıldır sadece sendikaların istatistiklerini yayımlayamayan bir bakanı yeni dönemde eğitim ordusunda 1 milyon öğretmeni olan, milyonlarca öğrencisi olan, devasa sorunları olan Millî Eğitim Bakanlığının başına getirdiniz.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - İşine bak, işine!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Ne yapacak şimdi? Burayı yönetemeyen, Çalışma Bakanlığını yönetemeyen bir bakan, orada istatistiği bile yayınlayamayan bir bakan, üstelik "Cumhuriyet devrini tamamlamıştır." diye cumhuriyetten öç almaya çalışan bir bakan bugün millî eğitimin başına getiriliyor.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Ne alakası var!
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - İşine bak, işine!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Ben işime bakarım, sen merak etme! Ben işimi çok iyi yaparım. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakınız dün eve gittiğimde, geç bir saatti, tam eve girdim, Sayın Bakan Faruk Çelik bir televizyon kanalında bu konuda konuşuyordu. Diyor ki: "İstatistiklerin temmuz yerine aralıkta yayımlanmasına CHP destek vermiyor, biz de Meclisi bu yasayı çıkarıncaya kadar çalıştıracağız."
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz, Türkiye'nin sorunlarının çözümü için sabahlara kadar çalışmaya varız ama Türkiye'nin gerçek sorunlarının tartışılıp çözümlenmesi için varız. Değilse, sadece bir bakanın görevi ihmal suçunu işledi diye onu aklamak için Meclisin sabahlara kadar çalışmasını ya da bu kanun çıkıncaya kadar burada tutulmasını doğru görmüyoruz, ayıplıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine Sayın Bakan "Biz önce anlaştık; ne olduysa, gerek MHP gerekse de CHP Grubuyla bu konuda anlaştık ama şimdi CHP grubu bundan vazgeçti." diyor.
Değerli arkadaşlar, CHP Grubunu suçlayarak, MHP Grubunu ya da bir başka grubu suçlayarak sorunların üstesinden gelemezsiniz, yaptığınız hataları örtemezsiniz. Artık, Türkiye'de çalışma yaşamı bir kangren hâline geldi. Eğer iş kolları istatistikleri gerçek anlamda yayınlansın -bugün Sayın Bakan da komisyonda da söyledi, doğrudur- yetkili sendika sayısı üçte 2 oranında azalır. On- on iki sendika en fazla toplu sözleşme yetkisi alabilir. Bırakınız alsın, on- on iki sendika kalsın. Niye on-on iki sendika kalsın? Gerçek sendikacılık yapsınlar. "Yetkini düşürürüm ha!", "İstatistikleri böyle yaparım ha!", "Benim dediğim gibi davranmazsan, `Sosyal diyalog' adı altında toplantıya çağırdığımda gelmezsen ya da benim size sunduğum belgeleri imzalamazsanız bunu değerlendiririm ha!"
Değerli arkadaşlar, böyle bir yasaya, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şantaj unsuru olarak kullanılacak bir yasaya burada bizim olur vermemizin aslında olağanı yok, gerçekten yok. Yani çalışma yaşamında o kadar büyük sorunlar var ki? Bugün işten atılmalar had safhada. İşten atılmaların ana gerekçelerine bir baktığınız zaman, kamuda olsun özel sektörde olsun yüksek ücret gösteriliyor, kıdem tazminatı gösteriliyor. Sayın Bakan dün kıdem tazminatı konusuna da değindi. Diyor ki: "Kıdem tazminatı nereden çıktı? Böyle bir şey yok." Terör konusunda tek satır, tek kelime olmayan bu raporda, Hükûmetin programında: "İşçilerimizin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerimizin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorununu kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatlarını garanti altına alan bir fon teşkil ederek sosyal taraflarla istişare içinde çözeceğiz." İşte, değerli arkadaşlar, programınızda işçi haklarını gasbetmek var. Sayın Bakanımız diyor ki: "Bu nereden çıktı?"
Yine bir başka belge, deniliyor ki burada: "İşsizliği kalıcı bir şekilde çözmeyi amaçlayan 22 adet somut hedef ile 102 politika ve tedbirden oluşan Ulusal İstihdam Stratejisi'ni kararlılıkla uygulayacağız." Bileniniz var mı Ulusal İstihdam Stratejinizin özünü? İncelediniz mi? Yok. Bunun içinde kıdem tazminatını ya kaldırmak var ya yarı yarıya azaltmak var ya da tümden böyle bir fona devrederek kazanılmış hakları gasbetmek var.
Değerli arkadaşlar, bunun içinde bölgesel asgari ücret var, Ulusal İstihdam Strateji Belgenizin içerisinde. Bölgesel asgari ücret nedir? Doğuda Kürt Mehmet'i sömürmek, batıda Türk Mehmet'i sömürmektir. Parçalayarak güçleri etkisiz hâle getirmektir. Türkiye, değişik biçimlerde zaten parçalanmaya doğru süratle, sayenizde, gidiyor. Biraz, hiç olmazsa işçi sınıfını, emekçi halkı birbirine düşürerek, birbirinden ayırarak bir kez de o yöntemle parçalamaya kalkışmayın. Yine Ulusal İstihdam Strateji Belgenizin içinde çalışma yaşamını iyice esnekleştirip darmadağın ederek bizim çalışanlarımızı da Çinlileştirmek var, yani köle gibi çalıştırmak var. Bugün yabancı kaçak işçi sayısı, Türkiye'de, resmî verilerle 1,5 milyon dolayında. Aldıkları ücret asgari ücret bile değil, karın tokluğuna üç öğün çalışıyorlar.
Yine, bugün, kayıt dışı ekonomi ekonominin yüzde 43'ü. "Kayıt dışı" demek "kanun dışı" demektir. Bir taraftan işletmelerde ekonomi kayıt dışı çarkta, diğer taraftan çalışanlar hiçbir kanuni müeyyideye tabi değil. Ne sosyal güvenlikleri var ne sendikaları var ne de emeklilik hakları, kıdem tazminatı hakları var. Yani bütün bunlar dururken, siz kalkıp sadece bir maddeyle ilgili olarak erteleme getiriyorsunuz. Bugün sendikalar, sendikacılar belki bunun ertelenmesini istiyor ama kamuda çalışan işçiler yılbaşından bu yana görüşmeleri devam eden... Yine, kanun uygulansa, Bakan yasayı tam olarak uygulasa yetkileri düşecek, toplu sözleşmelerinin imzalanmasını bekliyor.
Yine, kamu çalışanları, memurlar? 12 Eylül 2010'da Anayasa değişikliği sırasında, referandumda bir parmak bal çaldınız ağızlarına. "Birden fazla sendikaya üye olunacak, size toplu görüşme hakkı yerine toplu sözleşme hakkı veriyoruz..." "Evet" dediler masumane bir biçimde. On ayı aşkın süredir hâlâ yasal düzenlemeyi yapamadığınız için, onu, ya kanun hükmünde kararnameyle yapmak zorundasınız ya da bir an evvel bu Meclisin gündemine getirip toplu sözleşmeye ilişkin düzenlemeleri gerçekleştirmek zorundasınız. "Onun içerisinde toplu sözleşme hakkı verdik." diyorsunuz ama 12 Eylülde Kenan Evren işçiler için Yüksek Hakem Kurulunu koymuştu, memurlar için siz de Kamu Görevlileri Hakem Kurulunu koydunuz. Yüksek Hakem Kurulu 12 Eylülde ne yaptıysa işçiler için, şimdi de sizin Kamu Görevlileri Hakem Kurulunuz aynı işlevi yapacak, memurları paramparça etmekte araç olarak kullanılacak.
Duyduğumuza göre -duyumdur- sadece sendikaların, memur sendikalarının temsilcisi 10 kişilik komisyonda 3 kişi olacakmış tıpkı Kenan Evren'in Yüksek Hakem Kurulunda işçi temsilcilerinin 2 kişi olduğu gibi ya da 1 kişi olduğu gibi. 12 Eylül rejimi çalışma yaşamı açısından AKP'nin sekiz yıllık iktidarı döneminden daha çok hak kaybına neden olmamıştı. Bunu, bir eski sendikacı, çalışma yaşamından gelen bir arkadaşınız olarak söylüyorum. O nedenle yapmanız gereken işlem, burada, sadece ve sadece Toplu Sözleşme, Grev, Lokavt Kanunu'nun 12'nci maddesini yıl başına kadar erteleyerek hem eski bakanı aklamak, yani görevi ihmal suçunu gizlemek hem de yeniden sanki çalışma yaşamını herhangi bir kanun teklifini ya da tasarısını Meclisin gündemine ilk kez götürerek işçilere, emekçilere şirin gözükmek gibi bir yola sapmış olmanız, gerçekten, tıpkı Başbakanın seçim döneminden sonra mütevazı olması gerekirkenmağrurlaşması gibi hepinizin aynı yola girdiğinizi gösteriyor.
Değerli arkadaşlar, demokrasilerde çoğunluk her zaman her şeye muktedir değildir. Demokrasilerde aslolan azınlığın da iktidar olma yollarının açık bulunmasıdır. Biz çoğunluğuz, istediğimiz yasayı yaparız, istediğimiz şeyi yaparız dersiniz ama Türkiye'nin en temel sorunu olan terör konusunda bir tek kelime dahi yazmadığınız bir programla bir yere gider toslarsınız.
Değerli arkadaşlar...
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - İyi okumamışsın!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bul, bana göster bakayım! Ben tek tek inceledim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Gel, göstereyim!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Göster!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ver, göstereyim.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Elinde yok mu? Bul, getir, göster!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
Sayın Çetin, lütfen Genel Kurula hitap edin. Karşılıklı konuşmayalım.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bakınız, bir şey daha...
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - İyi oku, iyi!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Ben okurum arkadaşlar. Merak etme, sen bak. Sen daha herhâlde tam olarak bazı şeyleri kavrayabilmiş değilsin.
BAŞKAN - Sayın Çetin, süreniz uzatılmayacak. Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Şimdi, çalışma yaşamına ilişkin sorunlar bir bütün, genel anlamda bakıldığı zaman hakikaten çözüm bekliyor. Geçtiğimiz yasama döneminde ve ondan önceki dönemde işçiler lehine, emekçiler lehine düzenleme yapılmış, onları rahatlatacak bir noktaya gelinmiş değil. Bugün işçilerin kıdem tazminatına dokunmaya kalkan, çok açık bir şekilde bunu da programına alan bir zihniyet Türkiye'de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Koruma altına alıyor. Devlet garantisi geliyor, iyi oku!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Sözleri uzatmıyoruz Sayın Çetin. Geçen dönemden kalan uygulama...
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bir saniye...
BAŞKAN - Yok, vermiyoruz. Daha önce ilan etmediğimiz için.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika...
BAŞKAN - Bir saniye sayın milletvekilleri... Lütfen...
Bir saniye Sayın Çetin.
Size bir dakika süre veriyorum, sizden sonra sözleri uzatmayacağız, geçen dönemki uygulamamıza devam edeceğiz Sayın Çetin, süre uzatmıyoruz.
Buyurun, bir dakika.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, bu ilk defa yapılan bir uygulama değil herhâlde.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten şimdi, kıdem tazminatı konusu son derece önemli bir konu hâline geldi, bilerek gündem karartması olarak gündeme getirildi. Bunun bir an evvel gündemden çıkarılması gerekiyor çünkü kıdem tazminatı işçiler açısından, çalışanlar açısından bir işsizlik sigortası gibi sigorta görevi görüyor çünkü işverenler toplu işçi kıyımını hiç olmazsa kıdem tazminatı yükü nedeniyle yapamıyor.
İkincisi: Kıdem tazminatını sadece işveren için bir yük olarak algılamayınız. Kıdem tazminatı ödediği için batan bir işletme yok ama işletmelerde dürüst davranmayan işverenlerin kıdem tazminatı gibi bir sorunu var, bunu kabul ediyoruz ama bu, kıdem tazminatının kaldırılmasını gerektiren bir durum değil. Bu konuda Sayın Bakana da büyük görevler düşüyor.
Ben yüce Meclisi ilk konuşmamda saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)