GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Kolluk Eğitimi İş Birliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:80
Tarih:09.05.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi partim ve kendim adına saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime Falih Rıfkı Atay'ın "Zeytindağı" eserinden birkaç alıntıyla başlamak istiyorum: Gözyaşının hiçbir faydası olmadığını anlamak için, Yahudilerin Kudüs'te yüzlerce yıldan beri her cumartesi günü başlarını dayayıp ağladıkları taşı ziyaret ediniz: Yüzlerce yıllık gözyaşı, bu ağlama duvarını bir santim aşındırmamıştır. Paranın ne büyük bir kuvvet olduğunu anlamak için ise Filistin kıyılarındaki ve içlerindeki Arapları çöle doğru süren siyonist sömürgeciliği görün: Yüzlerce yıllık gözyaşı, bir külçe altına değmez. Balfour'un bir nutku Davud'un bütün mezmurlarından daha tesirlidir." Falih Rıfkı Atay yine aynı eserde şunu söylemiş: "Suriye'de Hristiyanlık, Müslümanlık; Filistin'de Araplık, Yahudilik; Hicaz'da Şeriflik, Vehabilik meseleleri, bizzat Türk-Arap meselesinden daha azılıydı. Nitekim biz çıktık, nifak bütün Akdeniz, Kızıldeniz ve çöller boyunca hâlâ yanıp durmaktadır." Ve son olarak da şöyle söylemiş: "Birkaç devlet, bir memlekette adam tüccarlığına başladığı zaman altına avuç açanlar çok olur fakat bunları ciddi bir hareketin şefleri bile saymak doğru değildir. Zira biz bu hatada bulunduk." diyor.

Cemal Paşa'nın hatıralarına baktığınızda da benzer bir tablo görürsünüz. "Suriye ve Filistin topraklarının, başta da Kudüs'ün kaybedilmesinin iki sebebi vardır." diyor Cemal Paşa. "Biri Alman komutan Falkenhayn'ın ihanete varan hataları, diğeri de Şerif Hüseyin'in Osmanlı'ya ihanet edip Türk ordusunu arkasından vurmasıdır."

Şimdi, ben bu alıntıları hamaset veya öfke duygularıyla dile getirmiyorum; tam tersine, yüzlerce yıldır bu topraklarda beraber, kardeşçe yaşadığımız Yahudi vatandaşlarımıza ve her gün İsrail devletinin gerçekleştirdiği soykırımı, katliamı lanetleyen, protesto eden İsraillilere ve dünyanın dört bir tarafında, başta üniversiteli gençler olmak üzere bu vahşeti protesto edenlere selamlarımı ve saygılarımı sunuyorum. Bu alıntıları neden yapıyorum? Sadece olası bir tarihî tekrar durumuna dair uyarı yapmak istiyorum. Aralık 1917'de tamamen çekildiğimiz Filistin cephesinin, bugün etrafımızda diğer kriz ve çatışma cephelerinin belki de en önemlisi olarak büyük bir yangına sebebiyet verme ihtimaline dair konuşuyorum. Zira çok sevdiğim bir sözdür, İspanyol bir filozofa aittir: "Tarihi bilmeyenler onu tekrar etmeye mahkûmdurlar." Bugün içinden geçtiğimiz sürecin 1930'ların başını ve sonrasındaki felaketi tekrarlamasını istemiyorsak cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün "Yurtta sulh cihanda sulh." ilkesiyle bilge ülke gibi davranmalı ve ülkemizin bu dönemde insanlık için ne büyük bir sorumluluk taşıdığını asla unutmamalıyız. Peki, biz özellikle son on yılda bilge ülke gibi davrandık mı ya da bölgenin, o çok popüler tabiriyle, yumuşak gücü konumunda mıyız? Hiç sanmıyorum. 2011 Arap isyanları sonrasında Türkiye'nin çıkar odaklı değil, kimlik temelli dış politikası ülkemizi maalesef izole duruma getirdi. Türkiye'nin Müslüman Kardeşler ve Hamas gibi gruplarla benzer çıkarları paylaşma eğilimi, bölgesel düzeyde bu ilişkileri koruma çabaları ve bu ağlardan yararlanma isteği ulusal çıkarlarımıza zarar veren sonuçlara yol açtı ve bugün, maalesef, iktidar partisinin sorunları çözmedeki samimiyeti hem ülkemizde, Gazi Meclisimizde hem de bölgede haklı olarak sorgulanıyor. İşte, tam da bu yüzden sorunu çözmede ara buluculuk görevi Türkiye'ye değil, Katar ve Mısır'a veriliyor. İşte, bu yüzden, Uluslararası Adalet Divanına İsrail Devleti'nin soykırım yaptığı iddiasıyla Türkiye değil, Güney Afrika Cumhuriyeti başvuruyor. Yukarıda biraz önce değindiğim alıntıya biraz daha girmek istiyorum. Falih Rıfkı, gözyaşının hiçbir faydası olmadığını ve paranın ne büyük kuvvet olduğunu anlamak için Kudüs ve Filistin'de olanlara bakın diyordu yani "Aynanın diğer tarafından ağlamayla ya da dövünmeyle, bağırıp çağırmayla bir yere varılamıyor, kimseye de bundan fayda gelmez." diyor. Evet, biz Türkiye olarak düşeni yalnız bırakmayız, el uzatırız. İşte bunun için de üretmeli ve zenginleşmeliyiz her sektörde, her alanda. Tarımda üretmeliyiz ki aç olana aş verelim; sanayide, teknolojide üretelim ki dara düşenleri sefaletten kurtaralım. Ancak dün can, kan ve toprak kaybettiğimiz Suriye ve Filistin'de, Orta Doğu'da bir kısım hayalperestin eski kâbus senaryosunu tekrarlamasına da asla izin veremeyiz. Kendi nüfusumuzun, kendi insanımızın yoksullaşması pahasına da başkalarını doyurup besleyemeyiz. Toprak kaybettiğimiz bir coğrafyaya şimdi de nüfus bütünlüğümüzü kurban edemeyiz, imparatorluk kaybettiğimiz çöllerde şimdi de devletimizi kaybedemeyiz. O yüzden de bugün, kendi cumhuriyetimizi ve devletimizi savunmak ve kollamak için kararlı, akıllı, itidalli ve ileri görüşlü olmak zorundayız. Hâlâ merak edenler için de hatırlatalım, İYİ Partinin tezkereyle ilgili görüşleri tam da bununla ilgilidir. Sonuç olarak, iktidar partisi yalnızca dış politikayı hamasi nutuklarla iç politikaya tahvil etmekle kalmıştır. Kişisel çıkarlar, zamanında alınmayan ya da alınamayan ihracat ve ithalat kısıtlamaları, AK PARTİ'yi sadece ülke sınırlarının dışında değil, ülke sınırları içinde de zor duruma düşürmüştür. İsrail'den ihracatın yanı sıra, bu dönemde de tam yarım milyar dolarlık ithalat yapılması ekonomimizin ne kadar yerli ve millî olduğu konusunda da çok önemli ipuçları vermiştir. Size geldiğimiz noktayı sadece çok basit bir örnekle anlatmak istiyorum. "2 devlet tek millet" dediğimiz, ağabeyi olduğumuzu iddia ettiğimiz, himayemizde olduğunu her fırsatta söylediğimiz, dost ve kardeş ülke Azerbaycan'ın İsrail'in petrol ihtiyacının yüzde 40'ını karşıladığını biliyor muydunuz? Aynı Azerbaycan İsrail'le milyar dolarlık doğal gaz anlaşmaları yaparken bizim, burada, Gazi Meclisimizde ya da iktidar partisinin herhangi bir tepkisi oldu mu? Bugün, İsrail'in bütün enerji ihtiyacının yüzde 40'ını Azerbaycan karşılıyor. Biz Azerbaycan'a bir tavır aldık mı? Hayır, almadık. Biz Azerbaycan'a bundan dolayı bir tepki gösterdik mi? Hayır, tepki göstermedik. Daha geçenlerde İsrail ile Azerbaycan arasında milyar dolarlık bir doğal gaz anlaşması yapıldı. Herhangi bir tepki duyduk mu? Hayır, hiçbir tepki duymadık. O yüzden de biz bu Filistin mevzusunda yumuşak gücümüzü yani AK PARTİ'nin her fırsatta övündüğü yumuşak gücü bir kez daha görmüş olduk diyorum, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)