GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Özel Eyüpsultan Final Akademi Anadolu Lisesinde yabancı uyruklu bir suç makinesi tarafından katledilen Öğretmen İbrahim Oktugan'a ve sığınmacı meselesine, eğitim sisteminde yaşanan sorunlara, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'ne, Türkiye'nin geleceğinin AK PARTİ iktidarının paralelinde bir ideolojiyle şekillendirilmeye çalışıldığına, İstanbul Tabip Odasının paylaştığı bir eğitim araştırma hastanesinin randevu programına, sağlık sistemindeki tıkanıklığın ve krizin aşama aşama bir çöküşe gittiğine ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Türkiye'nin bugününe ışık tutan sözlerine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:79
Tarih:08.05.2024

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Kıymetli milletvekilleri, bugün maalesef konuşmama çok üzüntülü ve içim kan ağlayarak başlıyorum. Az önce bir başka milletvekilimiz de konuya değindi, maalesef, dün İstanbul Eyüpsultan'da bir eğitim neferini kaybettik. Biz bu çatı altında neredeyse her hafta atanamayan öğretmenleri konuşuyorken artık, sürekli şiddete maruz kalan, katledilen öğretmenleri de maalesef konuşmaya başladık.

Özel Eyüpsultan Final Akademi Anadolu Lisesinde yabancı uyruklu -hatta buradan da açıklayayım, Irak uyruklu- bir suç makinesi barınmış. Taksirle yaralama, ruhsatsız silah taşıma suçlarından kaydı bulunan bu suç makinesi, okuldan atıldığı gerekçesiyle Okul Müdürü, kıymetli hocamız İbrahim Oktugan'ı başından vurarak katlediyor. Biz, maalesef, dün, bir eğitim şehidi verdik ve ömrünü eğitimciliğe adamış, öğretmen-öğrenci ilişkisinde her zaman saygıyı esas almış bir eğitim neferini güpegündüz, İstanbul'un ortasında, okulun içinde kaybettik. Biz, İbrahim Oktugan'ın ailesine karşı sorumluyuz. Sevdiklerine, öğrencilerine, akrabalarına karşı, bütün öğretmenlere karşı bu Mecliste bulunan tüm milletvekilleri olarak hepimizin sorumluluğu var.

Bugün bu yaşadığımız hadisenin sebepleri, hepinizin bildiği gibi temel sorunlara dayanıyor fakat bu sorunlar sosyal ve kültürel dengemizi tamamen artık bozmaya başlamış durumda. En basitinden söylüyorum, 2006 doğumlu bu şahıs, suç kayıtları bulunuyorken sonradan ailesiyle birlikte Türk vatandaşlığı alıyor ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir eğitim neferini okula rahatlıkla silahla girerek katledebiliyor. Yani Türkiye'de sığınmacı meselesindeki hatalar ve yanlışlar o kadar karmaşıklaştı ki, o kadar iç içe geçti ki sığınmacı meselesi, bağlamından taşan, âdeta bir sosyal krize ulaştı. Bugün, bir ülke, vatandaşlığını satılığa çıkarıyorsa o ülkenin millî bilinci, millî varlığı ve millî birlikteliği çok büyük bir tehdit altında demektir.

Bugün gerçekleşen cinayetin kendi başına da gelmeyeceğinden emin olmayan milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede huzurdan ve sağlıklı bir toplum yapısının varlığından bahsetmek mümkün değildir. O yüzden, Türk milletinin temsilcileri olarak bu sorunun çözümü noktasında hepimizin gayreti ve konuyu en azından kamuoyuna, bu kürsülere taşıma sorumluluğu çok büyük önem taşıyor.

Ben İbrahim Oktugan'a, kıymetli hocamıza Allah'tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Bu gibi cinayetlerin tekrar yaşanmaması, öğretmenlerin ve öğrencilerin sınıflarında güvenle eğitim sürecini sürdürmesi için bu sürecin takipçisi olmamız hepimizin sorumluluğu.

Kıymetli milletvekilleri, bir diğer konu, Türkiye'nin yıllardır değişmeyen gündemi -az önce de ifade ettiğim gibi- eğitim sistemi kapsamında yaşanan sorunlar. Gelişmiş ve kurumsal bir ülkede yapboza dönüştürülen bir eğitim modeli değil, iktidarlar değişmesine rağmen değişmeyen, tamamen kurumsal bir eğitim sisteminin varlığı söz konusudur. Ancak maalesef ülkemizde bizzat mevcut iktidar eliyle çocuklarımıza, geleceğimize yapılan kötülüğü başka hiç kimse yapamaz. Millî Eğitim Bakanlığı "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adı altındaki bir modelle yeni bir sistem ve çok yüksek ihtimalle aslında yeni bir sistemsizlik getirmeye çalışıyor. Anayasa konusunda bugüne kadar olmayan, alışılmışın dışında takınılan; bizce samimiyeti şüpheli kibarlık ve yumuşama tavrının yüzde 1'i bile geleceğimiz açısından en az Anayasa kadar önemli, hatta belki Anayasa'dan çok daha önemli olan bu konuda maalesef gösterilmiyor, âdeta yangından mal kaçırır gibi müfredat değiştirilmeye çalışılıyor ve Türkiye'nin geleceği AK PARTİ iktidarının paralelinde bir ideolojiyle şekillendirilmeye çalışılıyor. Tabii, Anayasa'yı değiştirmek için Meclis çoğunluğu ihtiyacı söz konusu olduğundan gösterilen bu sempatik tavırları anlayabiliyoruz. Fakat asıl soru şu: Meclisin parlamenter sistemdeki gücü olsa veya parlamenter sistem bugünkünden çok daha fazla güçlendirilse, sizce bu maarif modeli bu kadar rahat, bu kadar tartışmaya açılmadan gündeme getirilebilir miydi? Meclisin yetkisinin hissedildiği anlarda, Meclis çoğunluğuna zorunluluk duyulduğunda bizdeki demokrasi ve hoşgörü sevdası da âdeta tavan yapıyor! Umarım, bu değişim zemininin ve altında yatan sebeplerin muhatapları da farkındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kavuncu.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sayın milletvekilleri, bir ülkenin temel kolonlarından biri eğitimse tabii, bir diğeri de sağlık sistemimiz. İstanbul Tabip Odası, geçtiğimiz günlerde bir eğitim araştırma hastanesinin randevu programını paylaştı, Merkezi Hekim Randevu Sistemi ekranında hastaya randevu süresi on dakika olarak görülüyor. Bu on dakikada bir doktordan tam 4 hastaya bakması bekleniyor, üstelik bu 4 hasta -hasta başına iki buçuk dakika- genel cerrahi ve çocuk hastalıkları alanında, çok kritik bir alanda yani ciddi olabilecek sağlık sorunlarından bahsediyoruz. Bu, çok ciddi bir krizin göstergesidir ve hem hasta hem de doktor açısından çok sağlıksızdır ve sorunlara yol açmaktadır yani sağlığından dolayı sorun yaşayan bir vatandaşımızın sağlıklı bir şekilde muayene olabilmesi, doktorun da sağlıklı bir şekilde hastayla ilgilenebilmesi mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kavuncu.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sağlık sistemimizdeki tıkanıklık ve kriz aşama aşama bir çöküşe gidiyor. Zaten özlük hakları başta olmak üzere birçok alanda sorun yaşayan doktorların üzerindeki iş yükü artık korkunç bir boyuta ulaşmış durumda.

Ben konuşmama Ahmet Hamdi Tanpınar'ın sözleriyle son vermek istiyorum. Merhum, Türkiye'nin bugününe ışık tutmuş ve demiş ki: "Türkiye, evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olma imkânını vermiyor."

Hepinize saygılar sunarım.

Teşekkür ediyorum.