| Konu: | BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN TARAFINDAN KURULAN BAKANLAR KURULU PROGRAMI MÜNASEBETİYLE |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 11.07.2011 |
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi bir kez daha selamlıyorum.
61'inci Hükûmet Programı üzerinde görüş, öneri ve eleştirilerini Genel Kurulla paylaşacaklarını zannettiğim muhalefet maalesef Hükûmet Programı üzerinde herhâlde pek konuşma veyahut da programı okuma fırsatını bulamadılar. Dolayısıyla Hükûmet Programı'yla ilgili de burada en ufak bir şey duymadım, dinlemedim, zaman zaman da kendimi âdeta sanki yargı salonunda hissettim çünkü sadece burada bu konuşuldu. Biz Hükûmet Programı'nı tartışacağımızı zannediyorduk ve ben buna rağmen yine de konuşmacılara şahsım, grubum adına teşekkür ediyorum.
Hükûmet Programı'yla ilgili yapılan eleştirilere veyahut da burada yapılan konuşmalara geçmeden önce, biliyorsunuz, on altı yıl önce bugün, 11 Temmuz 1995'te Bosna-Hersek'in "Srebrenica" adlı kasabasında bir toplu katliam gerçekleştirildi. Savaştan, çatışmalardan, soykırımdan kaçan 10 binlerce Müslüman Boşnak Birleşmiş Milletlerin "güvenli bölge" olarak ilan etmesi nedeniyle Srebrenica kasabasına sığınmıştı. Radovan Karadziç ve Ratko Mladiçkomutasındaki milisler kasabayı ele geçirdiler ve bugün dahi tam rakamı bilinmeyen, 10 binin üzerinde olduğu tahmin edilen masum sivilleri birkaç gün içinde toplu katliama tabi tuttular. Geç de olsa Karadziç'in ardından "Kasap" lakabıyla tanınan Mladiç'in de yakalanması, adalete teslim edilmesi Srebrenica üzerindeki kurşun gibi ağır atmosferi bir nebze olsun dağıtmıştır.
Geçen yıl törenlere ben katılmıştım, bu yıl da Başbakan Yardımcımız Bülent Bey katıldılar. Oradaki bütün şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar temenni ediyorum. Tabii, hâlen aydınlatılması gereken karanlık noktalar olduğunu, hâlen adalete teslim edilmeyi bekleyen zanlılar olduğunu, nereye gömüldüğü bilinmeyen yüzlerce, belki de binlerce kayıp olduğunu biliyoruz. İşte bu nedenle Srebrenica katliamını unutmayacak, unutturmayacağız.
Avrupa'nın ortasında bir daha benzer katliamlar yaşanmaması için Türkiye olarak bu meseleyi takip etmeye devam edeceğiz. Ben buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan bir kez daha Boşnak kardeşlerimize yürekten dayanışma mesajlarımızı iletiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Haziran seçimleri elbette Türkiye'de her kesime çok önemli mesajlar verdi. Bu mesajları alanlara ne mutlu. Ben burada özellikle bir hususu altını çizerek bir kez daha ifade etmek istiyorum. 1945 yılında Türkiye çok partili döneme adım attı. 1950 yılında ilk kez millet iradesi sağlıklı bir şekilde sandığa yansıdı. 1945'ten bugüne kadar demokrasimiz inişli çıkışlı dönemlerden geçti, çok badireler atlattı, müdahaleler yaşadı. Yaşanan tüm sancılara, acılara, tartışmalara rağmen demokrasimiz sürekli olgunlaştı, sürekli ilerleme kaydetti ve standartlarını her geçen gün daha da ileri seviyelere taşıdı. Açıkçası, 12 Haziran seçimleri, Türkiye'de demokrasinin ulaştığı seviyeyi ve artık sahip olduğu ileri standartları göstermesi bakımından özellikle önemlidir.
İster profesör olsun ister çoban, bu milletin her bir ferdi serbestçe oyunu kullanıyor. Kendi hür iradesiyle kendi tercihini yapıyor. Millet seçimler yoluyla her tartışmaya, her soru işaretine, her anlaşmazlığa ve uyuşmazlığa çok net bir şekilde hakemlik yapıyor ve söylenmesi gerekeni en güzel şekilde söylüyor ve sayın milletvekilleri, 12 Haziran akşamı sandıkların açılması ve ortaya çıkan tablo "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." ilkesine eğer inanıyorsak o zaman yapılması gereken, muhalefet başını iki elinin arasına alacak "Biz nerede, ne yanlış yaptık da acaba yüzde 50 AK PARTİ'ye gitti?" diye bunu düşünmesi lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu düşünmesi lazım. Yani yüzde 26 alacaksın asıp keseceksin, yüzde 13 alacaksın asıp keseceksin. Yok böyle bir şey. Egemenlik kayıtsız şartsız milletinse buna teslim olacaksın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2 kişiden 1 kişi AK PARTİ'ye oy verdi.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kimseye teslim olmayız biz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Millet, seçimler yoluyla her tartışmaya, her soru işaretine, her anlaşmazlığa ve uyuşmazlığa çok net bir şekilde hakemlik yapıyor ve bu hakemliğin neticesidir 12 Haziran. Hakemliğe kulak asmayanları hakem sahadan atar. Bağırıp çağırmayla bu iş olmaz, bunu böyle bilin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
12 Haziran seçimlerinde gerek katılımın yüzde 87 gibi çok yüksek bir orana ulaşmış olması gerek temsil noktasında yüzde 95'lik bir oranla Meclisin çok kapsayıcı bir şekilde teşekkül etmesi milletimizin bu noktadaki basiretini açık ve net olarak ortaya koymuştur. Aziz milletimizin sahip olduğu bu demokratik olgunluğun aynı derecede Parlamentoya ve siyasete de yansıması en büyük arzumuzdur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bugün artık, dünün söylemleriyle, dünün kelimeleriyle, düne ait parametrelerle yolumuza devam edemeyiz. Çatışmaya, çekişmeye, birbirinin paçasından tutarak aşağıya çekmeye, karalamaya, iftiraya dayalı bir siyaset anlayışı Türkiye'nin hak ettiği bir siyaset anlayışı değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siyasetçiler -bunun altını çiziyorum- millet kadar vizyon ve ufuk sahibi olmak durumundadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siyaset kurumu milletle aynı frekansı tutturmalı, aynı yöne bakmalı, Türkiye'nin ulaştığı standartlara paralel bir duruş sergilemek zorundadır.
Bakınız, ben şu hususu her fırsatta ifade ettim: Demokrasilerde muhalefet en az iktidar kadar önemlidir ama muhalefet konumunu bilemiyorsa, marjinalleşiyorsa, o zaman bu ülkede ileri demokrasiden bahsedemeyiz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sizden mi öğreneceğiz?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hele hele ana muhalefet marjinalleşirse bu çok büyük bir tehlikedir. Siz kalkar da "2 arkadaşımız burada yemin etmedikçe biz yemin etmeyeceğiz." derseniz, bu marjinal bir düşüncedir ve bak, geldiniz, yemin ettiniz. Ne oldu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne oldu? Bin düşüneceksin, bir konuşacaksın. Böyle olmazsa, işte böyle olur. Bir taraftan "Millî irade, millî irade, millî irade..." diyeceksin, ondan sonra millî iradeye "Tamam, sen 12 Haziranda konuştun, bundan sonrasına karışma." diyeceksin. Öyle şey olur mu yahu? Millî irade sana "Gel, Parlamentoda konuş." dedi, "Git, dışarıda, Atina'da Parlamentoyu şikâyet et." demedi. Burada konuşacaksın, burada! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne varsa burada konuşacaksın ve burada konuşacak sözü olmayanlar Atina'ya gider ve durum çok daha farklı hâle gelir.
Onun için, ben, İç Tüzük'ün 2'nci maddesini filan şöyle bir okumanızı tavsiye ederim. Bugüne kadar buradaki durumunuz aslında çok farklıydı ama biz onu hiç gündeme getirmedik, nezaketimizin gereğiydi ve orada da aslında sizin bu salona girmemeniz gerekirdi, girememeniz gerekirdi ve bu İç Tüzük'te var...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Aslan gibi de gireriz! Senden mi izin alacağız? Böyle bir şey olur mu yahu?
BAŞKAN - Sayın İnce... Sayın İnce...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ...ve İç Tüzük'e göre de bir İç Tüzük ihlali yapılmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bizi buraya millet gönderdi. İstediğimiz zaman gireriz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sen kim oluyorsun da böyle konuşuyorsun!
MUHARREM İNCE (Yalova) - İstediğimiz zaman gireriz.
UMUT ORAN (İstanbul) - Size mi soracağız girip çıkmayı?
(CHP sıralarından "İstediğimiz zaman girer çıkarız" sesi)
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yemini ettikten sonra istediğin zaman girersin ama yemin etmeden durumun tribündekiler gibidir, farklı değildir.
Bakınız, değerli arkadaşlarım...
UMUT ORAN (İstanbul) - İşine bak, işine bak!
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir ustaya yakışmıyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İktidar önüne 2023 gibi bir vizyon koymuşken muhalefet hâlâ o tartışmaları yürütüyorsa, hâlâ bunları sürdürüyorsa, hâlâ eskinin gündemine, eskinin meselelerine takılıp kalıyorsa 1940'ları aşıp bugünlere gelemiyorsa biz bunu ülke adına sağlıklı bir hizmet ortamı olarak görmeyiz. Muhalefet en az iktidar kadar vizyon sahibi olmalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 12 Haziran seçimlerinden çıkan en net mesaj budur. Hâlâ bir şey öğrenmeyecek misiniz ya? İşte Kasım 2002, tablo ortada. Geliyoruz 22 Temmuza, tablo ortada. Geliyoruz 12 Hazirana, tablo ortada. Bir kendi hâlinize bakın, bir de AK PARTİ'ye bakın. Her şey ortada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve bu aziz millet, bu sevgili millet AK PARTİ'ye zikzak yaptırmadı, hep tırmandırdı. Ama sizde istikrar yok ve onun için de sizi muhalefete mahkûm etti. Burada düşüneceksiniz, nerede yanlışımız var diye düşüneceksiniz. Biz hep bunu düşündük, hep bunu halkımızla paylaştık. En geniş manada kamuoyu araştırmalarını yaptırdık. Acaba biz yüzde 46'dayken yüzde 54 niye? Yüzde 34'teyken hemen araştırdık, yüzde 56, yüzde 66 niye? Burayı da biz almamız lazım, bunlar üzerinde de bizim bir tasarrufumuzun olması lazım. Hep bunları çalıştık, devamlı ders çalıştık ve seksen bir vilayette biz varız ama siz seksen bir vilayete daha yeni yeni gitmeye başladınız ve bundan dolayı da biz gururluyuz, seviniyoruz. Niye? Siyaseti seksen bir vilayette yapmamız lazım. Bunun sürekli uyarısını yapa yapa bugüne geldik, şimdi CHP ilk defa bu seçimde bunu yaptı, dilerim ki MHP de yapar, MHP'nin de yapması lazım.
MUHARREM İNCE (Yalova) - 85 korumayla gideceğiz tabii değil mi?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hep beraber bu illerin tamamında bulunmak gerekir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen kendine ders ver, başkasına verme!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben dersi aldım ve gayet iyi de çalışıyoruz, netice de ortada. Siz ne haldesiniz, ona bak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz şunu samimiyetle arzu ediyoruz: Muhalefet bizi eleştirsin, muhalefet yapıcı eleştiriler getirsin, yapıcı öneriler getirsin. Bu şekilde hep birlikte, şu çatının altında, ülkemiz için, milletimiz için hizmet üretelim. Yapıcı eleştiriden asla yüksünmeyiz; istişareden, müzakereden asla kaçınmayız; milletin istifadesine olan her işte el birliği yapmaktan, bir ve beraber çalışmaktan asla gocunmayız. Bizi buraya millet gönderdi ve en nihayetinde hepimiz millet için varız ve millet için çalışıyoruz.
Şimdi, bakınız değerli milletvekilleri, 12 Eylül halk oylamasının ardından, 12 Haziran seçimlerinde millet bize şu iki mesajı gayet açık verdi:
Bir: "Yeni bir anayasa yapın." dedi.
İki: "Millî birlik ve kardeşlik sürecini kararlı şekilde sürdürün."
12 Eylülde ortaya çıkan yüzde 58 "evet" oyunun da, 12 Haziranda AK PARTİ'ye verilen yüzde 50 desteğin de verdiği en önemli mesaj işte budur.
Ben burada bulunan her bir arkadaşımın yeni bir anayasa konusunda istekli ve arzulu olduğunu zannediyordum ama dinlediğim konuşmalarda gördüm ki peşinen, şimdiden "Biz yeni bir anayasa çalışmasında iktidarla yokuz." havası var. Doğrusu buna üzüldüm. Bakın, yine ön kabuller? Daha önce çünkü aynı durumlardan geçtik. "Kapağını açarız, kapatırız veya bize bir çay içmeye gelirler, o kadar?" Bize bu söylendi. Yine anayasa çalışması içindi. Mecliste o zamanki Meclis Başkanımız Sayın Toptan davet yaptı. O davete o zaman Cumhuriyet Halk Partisi dışında MHP ve BDP "evet" dedi ama CHP o davete "evet" demedi. Anayasa çalışmasıydı. Niye? Hiçbir zaman yok. Yirmi altı maddelik paketle ilgili bir çalışma, "Gelin, bunu yapalım." dedik ve bu çalışmaya yönelik birçok sıkıntılar orada da bu paketin içine konulabilirdi ama baktık ki karşımızda bir üçlü blok: CHP, MHP, BDP. Burada sadece bir nakarat? Geldiler, çıktılar kürsüye, o nakaratı okudular, gittiler, başka bir şey yok ve oylamalara da -ne yapmadılar- katılmadılar. Ee, niye katılmıyorsunuz? Katılın. Demokrasinin gereği bu değil mi? Parlamentoda üye olmanın görevi bu değil mi? İşte bugün bu yaptıklarının tersini orada yaptılar. Farklı bir şekilde yaptılar. Birinde yemin etmemişlerdi, birinde de yemin etmiş olarak aynı şeyi yaptılar. Bunlar demokrasiye yakışmıyor, egemenlik olayına yakışmıyor. Diyorum ki: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." anlayışı size verilmiş bir yetki, bunun gereğini yapın. "Evet" dersiniz, "hayır" dersiniz veya bunun üçüncü bir alternatifi vardır, çekimser kalırsınız. Bunlardan birini yaparsınız ama gelin, bunu burada yapın. Yapmadılar.Ee, ne oldu? Burada bir mücadele, on beş gün ve bize ne dediler? "Aceleniz niye? Anayasa gibi önemli bir şeyi yapıyoruz, aceleniz niye?" Bundan daha acil ne olur? On beş gün gece gündüz çalıştık ve Parlamentodan çıkardık, millete gittik. Ne oldu? Meydanlarda muhalefet "hayır" dedi, biz de meydanlarda "evet" için gayret ettik ve yüzde 58 bizim halkımız bize, bu Anayasa'ya "evet" dedi. Demek ki bak, millet ibreyi düzeltiyor, işin gerçeği bu.
Şimdi de biz yeni bir anayasa için çağrımızı yapıyoruz ama bu çağrıya, bakıyoruz, daha ilk günden "Şu var mı, bu var mı?" Ya, "Şu var mı?"yı, "Bu var mı?"yı bırakalım lütfen. Oturalım masaya, neyin olması gerekiyor, bunu konuşalım, ortak akıl oluşturalım, orada bunları konuşalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Daha masaya oturmadan, âdeta yine bir yargı mensubu gibi hesaba çekmenin anlamı yok. Masayı kuralım. Oturalım bu masada, Anayasa'yı konuşalım. Ama sizin, Allah aşkına, gerçekten böyle bir derdiniz yoksa, böyle bir probleminiz yoksa, kusura bakmayın, biz mevcut yasalarla da bu ülkeyi idare ederiz.
Ha, şunu diyorlar: "Ee, şu anda 326 -Meclis Başkanımızın dışında- oya sahipler, istediğimi yaparım havasında gidiyorlar." Değerli arkadaşlar, bakın, biz bir defa -işin felsefesi olarak söylüyorum- çoğunluğun azınlığa tahakkümüne karşı olan bir anlayışın mensubuyuz. Ama bunu söylerken, kusura bakmayın, azınlığın da çoğunluğa tahakkümüne müsaade etmeyiz, bunu da böyle bilesiniz, (AK PARTİ sıralarından alkışlar) bunu da böyle bilesiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başbakan, az önce "Teslim olacaksınız." demediniz mi?
BAŞKAN - Sayın İnce?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve şu anda 326 milletvekilinin burada yapması gereken neyse biz bunu yapacağız, bunu yapacağız, bunu yapmaya mecburuz çünkü milletimiz bize "Orada git, çalış" dedi, "Yat" demedi ve çalışacağız ve buradan yasalar çerçevesi içerisinde çıkarılması gereken neyse, bu yasaları da buradan çıkaracağız çünkü biz hizmet edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu aşamadan sonra bize düşen, işte bu iki meselede samimiyetle çalışmak, verilen sözlerin arkasında durmak, Türkiye'yi artık çok farklı bir boyuta, çok farklı standartlara hep birlikte taşımaktır.
Dikkatinizi çekiyorum değerli arkadaşlarım: Terörün bu ülkeye maliyeti 30 bini aşkın insanımızın hayatını kaybetmesinin yanında, bir hesaplamaya göre 300 milyar doların üzerinde bir ekonomik bedel olmuştur. Bu 300 milyar dolar ekonomiye, özellikle de istihdama harcanmış olsaydı bugün Türkiye nerelerde olurdu, bunu ben muhayyilenize bırakıyorum.
Terörün yanında modern, demokratik, katılımcı, özgürlükçü bir Anayasa'mızın olmaması en az terör kadar bu ülkeye bedel ödetmiştir, maliyet yüklemiştir. Enflasyondan faizlere, yatırımlardan borçlanmaya kadar ekonomiyi, günlük hayatı, sokağı, mutfağı ilgilendiren her gösterge geçmişte yaşanan istikrarsızlık ve güvensizlik ortamlarından ziyadesiyle etkilenmiştir.
Son dokuz yılda kaydettiğimiz ilerleme istikrarın, güven ortamının, demokratikleşme alanında attığımız adımların, aktif dış politikanın bir neticesidir. Anayasa ve terör sorununu da geride bıraktığımızda, inanın Türkiye tüm zincirlerinden kurtulmuş ve bu şekilde de geleceğe yürüyecektir, bunu böyle bilmenizi isterim. Yeter ki safralarımızı atalım, yeter ki yüklerimizden kurtulalım, yeter ki bize ayak bağı olan meseleleri çözelim, bizi engelleyen, bizi yavaşlatan sorunları geride bırakalım.
Değerli arkadaşlarım, yine programla ilgili "Hep bu programda -cek, -cak var." deniyor. Gelecek zaman sigasıdır -cek, -cak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz 2023'ü ve onun önünde dört yılı konuşuyoruz, tabii "-cek, -cak" diyeceğiz, şimdiki zaman sigasıyla konuşulmaz veyahut da geçmiş zamanla konuşulmaz. Ama dokuz yılda yaptıklarımız da var bu programın içerisinde, herhâlde bunu da okumuşsunuzdur. Okuduysanız orada neler yaptığımızı da görüyorsunuz ve bir de ya uçaklarla uçuyorsunuz, sağa sola gidiyorsunuz ya, şu yollardan gidip geliyorsunuz, şu barajlardan sular içiyorsunuz ya, artık bunları görmemezlikten gelmeyin. Marifet iltifata tabidir ya. Bunları da artık görün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani şu hastanelerimizin, şu okullarımızın hâlini görün.
MUHARREM İNCE (Yalova) - İsmet Paşa'nın sayesinde çok partili yaşam oldu.
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geç o işi canım.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Onun için mi dua ediyorsunuz İsmet Paşa'ya?
BAŞKAN - Sayın İnce...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geç o işi, geç, geç...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Onun sayesinde Başbakan oldunuz.
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen sabredin.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geç o işi, geç o işi...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Onun için mi dua ediyorsunuz?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geç o işi. Ne alakası var, ne alakası var?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kim geçti çok partili yaşama?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İsmet Paşa'nın sayesinde bu ülkenin ne bedeller ödediğini de biz biliyoruz, bunları da biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hadi geç, geç o işi. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yazıklar olsun.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Konya Alâeddin Camisi'yle alakalı İnönü'ye talimat veriyor "Burayı restore ettir." diye çünkü ahır olarak kullanılıyordu...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bunu nerede okudunuz ?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ...ve temizletmiyor, restorasyonunu yaptırmıyor. Ebediyete intikal ediyor Atatürk ve orayı restore ettirmek de bize kalıyor. Bundan haberin var mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bunu nereden okuduysanız...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hepsi belge, belge.
MUHARREM İNCE (Yalova) - ...cumhuriyet düşmanı bir yazardır.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Benim maâdım belgelerle konuşmaktır, havada tavada değil, bunları öğreneceksiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yazıklar olsun.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, faizlerin tek haneliye döndürülmesi hayali dahi güç bir hedefti, yüzde 63'ten aldık faizi, yüzde 63 ve bugün faizler, düşünün yüzde 8'e indi. Bunu tabii, ben, Sayın Bahçeli'ye söylüyorum, sizin iktidarınız dönemi, üç buçuk yıl ve Merkez Bankasının gecelik faizi -burası da çok önemli- biz geldiğimizde bir felaketti ve bu konuda da attığımız adımlar çok çok önemli. Bakınız, şunu çok açık, net ifade etmek durumundayım. Özellikle gecelik faizlerin yüzde 7.500'e ulaştığı günleri yaşadık bu ülkede ve hepsinden daha da fecaati -o da tabii, bizler için çok önemli- borç almada -11 Kasım 2002 itibarıyla söylüyorum- yüzde 57 faiz ödedik, bugün yüzde 1,5. Bakın, nereye geldik? Bankaların gecelik faizinin bugün geldiği nokta 6,5; 7.500'den 6,5'a. Bunu artık belgelerle konuşuyoruz, her şey, bu kayıtlarda olan bir şey. Borçlanma vadesi 9,5 aydı, bugün yıllık ortalama 49,6 ay. Buraya geldik. Burada son derece çarpıcı bir rakamı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakınız, enflasyon 30'du ama şimdi enflasyon 6'da. Sizden böyle devraldık. Şimdi buradayız ve?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Biz neyle devraldık Sayın Başbakan, bir de onu anlatın.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Onu sizden önceki iktidara sorun, biz sizden böyle devraldık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben sizden nasıl devraldığımızı soruyorum. Sizden böyle devraldık, buraya getirdik.
Ve çok daha enteresanı, 2002 yılında Türkiye'de 92 bin adet otomobil satılmıştı, 2010 yılında tarihî bir seviye gerçekleşti ve bir yıl içinde tam 510 bin adet otomobil satıldı. 2010 yılının ilk altı ayında 186 bin otomobil satılmıştı, bu yılın ilk altı ayında ise 290 bin adet otomobil satıldı. Nereye geldiğimizi göstermesi bakımından yani böyle giderse otomobil satışı 1 milyona inşallah yaklaşacak.
Değerli arkadaşlarım, otomotiv sanayisinde üretimimiz özellikle karma olduğunda, 1963 yılında otomobil, kamyon, minibüs, traktör yani toplam otomotiv sanayisi üretimimiz 11 bin adetti 63'te, 80 yılında 68 bin adet, 90 yılında 239 bin adet, 2002 yılında 357 bin adet. Şimdi 2010 yılı toplam üretimini söylüyorum, 1 milyon 125 bin adet. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu yılın ilk altı ayında 645 bin adet. Buradayız.
Bir başka önemli gösterge, 2002'de Türkiye'nin toplam yatırımı, özel artı kamu, 58,6 milyar Türk lirası. 2010 yılında ne kadar biliyor musunuz? 207 milyar Türk lirası.
Krediler: Mevduat bankalarının yurt içinde verdikleri toplam kredi miktarı neydi biliyor musunuz? 2002'de 32 milyar Türk lirası kredi verilmiş, 2010'da 421 milyar Türk lirası, bugün ulaştığımız rakam 499 milyar Türk lirası. (MHP sıralarından "Borç ne oldu?" sesi)
Size ben bu kürsüde hesabı kitabı öğretemedim. Öğrenemeyeceksiniz bu işi! Öğrenemeyeceksiniz bu işi! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, defaatle söyledim, millî gelire oranla biz geldiğimizde yüzde 73'tü, şimdi ise bu yüzde 41'e düştü. Olay bu kadar açık. Öğrenin bunları öğrenin! Daha öğrenemeyeceksiniz! Şu anda Türkiye eğer büyümede dünyada yüzde 11'le birinci sıraya çıkmışsa hikmeti bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Herkes dünyada birinci olan Türkiye'yi konuşuyor, siz ise yetişemediğiniz üzüme "Koruk" diyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Cami arazisinin imarını değiştirip rezidans yaptı mı? Kaç tane cami arazisi değişti, ticarî alana çevrildi?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yanınızdakine biraz sahip olun, ağzından çıkanları duysun! Cami arazilerini rezidans yapmak size yakışır, bize değil! Onları siz iyi bilirsiniz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başbakan, ben milletvekiliyim, ben milletvekiliyim. Benimle konuşacaksınız!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlarım, 76 üniversiteye 89 üniversite ilave ettik, 89 ve bu devam edip gidecek ve şimdi vakıf, devlet değil, bunun yanında özel sektör de üniversite kurabilecek. Eğer "Buyurun, beraber yapalım." derse yapacağız.
Burada Sayın Genel Başkan bir ifade kullandı, Kılıçdaroğlu; diyor ki: "Gelin, üniversiteler kendi rektörlerini kendileri seçsin." Bunu şimdi söylüyorsunuz değil mi? Bunu Kemal Gürüz'ün olduğu yerde, Teziç'in olduğu zamanlarda niye söylemediniz? (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) O zaman CHP yok muydu? Niye o zaman söylemediniz? Şimdi mi geldi aklınız başınıza? Ve çıktılar "Biz YÖK'ü kaldıracağız." Kusura bakmayın, YÖK'ü biz reforme ederiz, varız ama YÖK'ü niye kaldıralım? Bu üniversitelerin bir denetimi, bir düzenlemesi gerekmez mi? Ha rektörlerin ataması, vesairesi falan bunların hepsini konuşuruz. Bunların hepsini üniversiteler kendileri yapsın. İmtihanlar nasıl yapılacak? Bunların hepsini otururuz, konuşuruz; hepsi eyvallah. Ama bir denetleyen, bir düzenleyen kurumun olması bu işin gereğidir ve kaldı ki YÖK'ü kuran biz değiliz ve YÖK'ten en çok nemalanan sizsiniz, siz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizsiniz!
Bu üçüncü dönemimizde biz yine "güven" diyoruz, istikrar" diyoruz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Sayın Başbakan, hani yeni anayasa yapacaktınız?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Kardeşlik, hukuk ve demokrasi" diyoruz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Vesayet kurumlarıyla nasıl anayasa yapacaksınız!
BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, lütfen.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu üçüncü dönemde çok daha gayretli, çok daha hızlı, çok daha coşkulu, çok daha heyecanlı bir biçimde reformlarımızı gerçekleştirmek, milletimizi hizmetlerle buluşturmak istiyoruz.
Bir kere bu dönemde şunu çok önemsiyoruz: Bu ülkede artık doğu, batı, kuzey, güney kavramlarının sadece birer coğrafi kavram olarak kalmasını istiyoruz. "Doğu" denildiğinde geri kalmış, "kuzey" denildiğinde göç eden, "orta" denildiğinde yoksul, "batı" denildiğinde göç alan bölgeler kavramını artık -bunu- ortadan, gündemden düşürmek istiyoruz. Bizim için Türkiye haritası her bir zerresiyle kırmızı ve beyaza boyanmıştır, bunun dışında renk kabul etmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
74 milyonu bugüne kadar nasıl gönülden kucakladıysak bundan sonra da aynı şekilde gönülden, yürekten, samimiyetle, hasbilikle kucaklamaya devam edeceğiz. Kaygıları, endişeleri, tereddütleri gidermek, ön yargıları yıkmak biliyoruz ki bizim birinci vazifemiz. Tahrikleri aşarak, kışkırtmaları geçerek 74 milyonun her bir ferdine ulaşmak bizim sorumluluğumuzdur. Tekrar ediyorum, herkesin yaşam tarzı, inancı, dili, kültürü, fikirleri, özgürlük talebi Hükûmet olarak bizim teminatımız altındadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bahçeli bir şey söylüyor, dil noktasında. Her zaman söylüyoruz Sayın Bahçeli, bu ülkenin resmî dili Türkçedir ama herkes ana dilini rahatlıkla kullanabilmelidir. Bunu her zaman söylüyoruz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) - Bu zamana kadar niye söylemediniz?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sen duymadın ben ne yapayım yani? Duyma özürlüysen kusura bakma. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yürütmeyle birlikte yasama ve yargının da aynı vizyonu paylaşması için hukuk ve demokrasi içinde mücadelemizi sürdüreceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu üçüncü dönemde biz AK PARTİ olarak muhalefet partileriyle farklı bir tarzda, farklı bir formatta çalışmak arzusundayız eğer çalışırlarsa; bakın bunu da ben buradan açık söylüyorum. 2023 vizyonuna muhalefet partileriyle el ele, gönül birliği içerisinde hazırlanmak isteriz ve kırıcı, yıpratıcı, tahrik edici bir dil ve üslup yerine yapıcı, yol gösterici, uyarıcı bir eleştiri ve muhalefet kültürünün siyasetimize egemen olmasını istiyoruz.
Perşembe günü de bu kürsüden sizlere özet olarak okuduğum Hükûmet Programı, toplumun tüm kesimlerinde, iş dünyasında, ülkemizde olduğu kadar bölgemizde yeni bir heyecana vesile oldu. Bu programı, toplumun tüm kesimleri ve tüm siyasi partilerle birlikte, sivil toplum örgütleri, iş dünyası, üniversiteler, medya, kanaat önderleriyle birlikte yürüteceğiz. 12 Haziran seçimleriyle Türkiye'de yeni bir sayfanın açıldığına inanıyoruz. Artık hedef, bu yeni sayfanın üzerini gayet ihtimamla doldurmaktır.
Son olarak tabii burada şunu da hatırlatmak isterim: AK PARTİ hükûmetlerinin bu dördüncü programı diğer üçü gibi ulaşılabilir, gerçekleşebilir, ayağı yere basan projelerden oluşmuştur. Yapamayacağımız hiçbir şeyi söylemiyoruz, hayal ticareti, umut simsarlığı hiçbir zaman yapmadık, yapmıyoruz. İmkânların kaynaklarını?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Din ticareti de yapmadınız!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, çok ayıp oluyor!
Değerli arkadaşlar, biz dini yaşarız, tüccarlığını siz yaparsınız. Farkımız bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye, tarihiyle kültürüyle olduğu kadar milletiyle ve tecrübesiyle büyük bir devlettir. Yeni bir Anayasa'yla biz bu kardeşliği büyütelim istiyoruz.
Ve değerli arkadaşlarım, tabii burada bir iki gerçeği özellikle vurgulamakta fayda görüyorum. Bunlara çok fazla girmeyi de istemezdim, fakat bu İmralı'yla pazarlık meselesi doğrusu beni ciddi manada rahatsız ediyor.
Bakınız, üç buçuk yıllık iktidarınız döneminde İmralı'yla da görüşmeler yapılmıştır Sayın Bahçeli. Bizim dönemimizde de bunun pazarlık olup olmadığını size kim söylüyor? Kim söylüyor size?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Gazeteler yazıyor Sayın Başbakan, gazeteler yazıyor.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, avukatı vasıtasıyla? Avukatıyla görüşmesi yasak mıdır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bir yalanlayın o zaman efendim. Söyledikleri doğru mu, değil mi?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz bunu her zaman yalanladık, bunun gereğini söyledik. Ama ben şimdi size şunu söyleyeceğim: İdam kalkmamıştı, üç buçuk yıllık iktidarınızda. Niçin bunun idamını ertelediniz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Geç o hikâyeyi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İdam kalkmamıştı, vardı, iktidarınız dönemiydi, niçin idamını ertelediniz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bayatladı o hikâye.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Siz ertelediniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bayatladı o hikâye.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bütün imzalarla belgelerini size kaç kez gösterdik.
Bir diğer konu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bayatladı o hikâye Sayın Başbakan, başka hikâye anlat.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Size göre hikâye, bize göre gerçek. Belgeler elimizde. Bunları hep gösterdik.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başbakan, yanlış, o bilgileriniz yanlış.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hep gösterdik.
Bakın, ben birkaç kez, Sayın Bahçeli çok ağır ifadeler kullandı ve ben meydanlarda, kendilerine, kusura bakmasınlar, çok ağır cevap verdim, dedim ki: Bunu ispat edin, ispat etmezseniz dedim, söyledim?
OKTAY VURAL (İzmir) - İtiraf ettiniz, itiraf.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - İtiraf ettiniz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hayır, hiçbir yerde öyle bir itiraf yok.
OKTAY VURAL (İzmir) - Kendi sözünüzün esiri oldunuz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O size ait, size! Öyle bir itiraf yok. Biz bugüne kadar hiçbir terör örgütünün yöneticileriyle masaya oturmadık. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O, size ait olan bir şey. Ertelersiniz, ötelersiniz! Ama bize bu asla? Bugüne kadar bizim kitabımızda bu olmamıştır ve bizler?
OKTAY VURAL (İzmir) - 2 Mayıs 2011'de Ali Kırca'ya itiraf ettiniz Siyaset Meydanı'nda. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yalan söylüyorsun!.
OKTAY VURAL (İzmir) - 2 Mayıs 2011'de?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Dürüst değilsin! Doğru konuşmuyorsun!
OKTAY VURAL (İzmir) - Size CD'sini getireyim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başbakan?
BAŞKAN - Sayın Şandır? Sayın Şandır?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Güneydoğuda, doğuda, her yerde "tek millet" diyen biziz, "tek bayrak" diyen biziz, "tek devlet" diyen biziz, "tek vatan" diyen biziz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - "Türkiyeli" diyen kim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bir de "Türk milleti" de!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Türkiyeli" demekten de rahatsız değilim. Onu da söyleyeyim size açıkça. Hiç rahatsız değilim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, ben bu vatanın, bu milletin evladıyım ve Türkiyeliyim; bundan da rahatsız değilim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir diğer konu, onu da söyleyeyim; "Millet" kavramını da lütfen Atatürk'e sorun, onun millet tanımı neyse o tanımı alın, onunla beraber yola devam edelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Atatürk "Türk milleti" demişti Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer konu daha var, onu da söyleyeyim, o da şudur değerli arkadaşlarım: Bakınız, benim, değerli arkadaşlarım, şahsımla alakalı konuda, şu andaki yargılananlarla beni aynı kefeye koyma yanlışına, bedbahtlığına düşüyorsunuz.
Bakınız, ben neden dolayı on ay yedim? Ziya Gökalp'in şu şiiri ve onun arkasındaki şu ifadelerimden dolayı, bunu burada tekrar okuyorum: "Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker." Bu şiir. "Bir şey beni sindiremez. Gökler, yerler açılsa, üzerimize tufanlar, yanardağlar saçılsa, biz oyuz ki imanıyla övündüğümüz ecdadımız titretici şeylere hiçbir gün diz çökmemiş. Zaferlerin kapusu, Anadolu'nun tapusu Malazgirt'ten ta Çanakkale'ye, imanın geçilmez kalesine kadar ecdadımızı zaferden zafere koşturan bu birliktir, bu beraberliktir." Ben bu ifadelerden dolayı on ay yedim. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar) Fakat sizin savunduğunuz arkadaşlarınız acaba neden dolayı şu anda sanık durumundalar? Bırakın, burada yargıya da müdahale etmeyin.
Ben son şeylerimi söylüyorum: Sayın Kılıçdaroğlu "Haklarında yargı kararı bulunanlar suçlu muydu yemin ettirilmedi?" dedi ve Anayasa'nın 38'inci maddesini okudu. Bir kere şunu hatırlatmak isterim: Bu kişiler aday gösterildiklerinde haklarında dava açılmış, iddianame hazırlanmış, tutuklu oldukları biliniyor. Buna rağmen, âdeta hukukun arkasını dolanmak, âdeta Silivri'ye genel merkezden bir tünel kazmak amacıyla bu şahıslar aday gösteriliyor.
12 Haziran seçimleri öncesinde bir televizyon programında Sayın Kılıçdaroğlu'na soruluyor "Seçildikleri hâlde yargı bu isimleri bırakmazsa ne yaparsınız?" deniliyor. CHP Genel Başkanı da diyor ki: "Yargı kararlarına saygı duyarız." Gayet güzel. Peki, şimdi ne oldu, yargı kararına neden saygı duyulmuyor? Seçildikten sonra tahliye talepleri reddedilenler hakkında Hükûmet ne yapabilir? Bizden beklenen ne? Yargıya müdahale etmemiz mi bekleniyor? Hâkimleri, mahkemeleri aramamız mı isteniyor?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, üçer dakika süre verdiniz sayın genel başkanlara. İç Tüzük'te "Fazla verin başbakana." diye bir şey var mı? Oradan kesersiniz onu.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu siz yapabilirsiniz ama biz yapılmasına müsaade etmeyiz.
Sayın Genel Başkan bana Anayasa'nın 38'inci maddesini hatırlatıyor. Ben de Sayın Genel Başkana Anayasa'nın 138'inci maddesini hatırlatıyorum: "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."
Üçüncü fıkra: "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz."
Olay budur ve teknik bir konudur. Bırakalım, yargı ne karar verecekse onu takip edelim.
Vaktimiz yok, bitti. Zaten Sayın İnce de bayağı rahatsız olmaya başladı! Ben de sözlerimi bitiriyorum, teşekkür ediyorum. (Bakanlar Kurulu ve AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)