GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:63
Tarih:21.02.2024

CHP GRUBU ADINA NAMIK TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi için partim adına söz aldım.

Bu anlaşmayı değerlendirdiğimizde çok sayıda soru işaretiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu soru işaretlerinin bir bölümü zihnimizde özel olarak bu anlaşmayla, diğer bölümü ise genel olarak Türkiye-Katar arasındaki ilişkilere dair oluşuyor. Önce anlaşmanın özeline dair konuşalım. Elimizde 1.500 sayfalık devasa bir metin mevcut. Yüzlerce, belki binlerce ticari ürünün iki ülke arasındaki alım satımı, gümrük vergilerini, tarafların birbirlerine sağlayacağı avantajları düzenliyor. Ümit ediyoruz ki bu anlaşmada sadece Katar'ı değil, Türkiye'yi, bizim üreticilerimizi koruyan hükümler ağırlıkta olsun fakat ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin uyguladığı dış politika çizgisi ve yaptığı diğer ticaret ve yatırım anlaşmalarına baktığımızda bu hususta en ufak bir ümit taşıyamıyoruz. Birçok anlaşmada ülkemizi, yerli üreticimizi, ihracatçımızı gözetmeyen hükümlere rastlıyor, anlaşma imzalanan ülkelere nedeni belirsiz imtiyazlar verildiğine şahit oluyoruz. Bu anlaşmalardan biri de önümüzdeki haftalarda, belki yerel seçimlerin akabinde Meclisimiz açıldıktan sonra karşımıza gelecek olan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne Osmanlı devrini aratmayacak kapitülasyonlar veren enerji yatırım anlaşması. Daha Komisyona gelmeden anlaşma metnindeki vahim hükümler tüm basın-yayın organlarında tartışma konusu oldu. Bütün bunları gördükten sonra da önümüzdeki 1.500 sayfalık anlaşma metnine baktığımızda doğal olarak şüphelerimiz oluşuyor.

Değerli arkadaşlar, ticaret anlaşmaları metinlerinin hazırlanması ve incelenmesi uzun ve titiz çalışmalar gerektirir. Biz, açıkçası, ilgili bakanlıklarımızın bu çalışmaları ne ölçüde dikkatle yapabildiği konusunda bir malumata sahip değiliz. Başkanımız Sayın Fuat Oktay'ın makamından toplantı gündemine dair Dışişleri Komisyonumuz toplanmadan sadece üç dört gün önce bilgilendiriliyoruz. Sizlere sormak istiyorum: 1.500 sayfalık bir metin ve içindeki hükümleri üç günde kim tetkik edebilir? Kaç milletvekili, kaç danışman bir araya gelse üç günde altından kalkabilir? Bu kapsamlı anlaşma neden Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilmedi? Tali komisyonda ticari işler ve ilişkiler konusunda uzmanlık sahibi arkadaşlarımızın bunun üzerinde çalışmasına neden imkân sağlanmadı? Ama her ne hikmetse anlaşma alelacele ana komisyon olarak bize yani Dışişleri Komisyonuna havale ediliyor. Kendi başına bir toplantı konusu olabilecekken 20 uluslararası anlaşmanın yer aldığı bir gündemin içine deyim yerindeyse gizleniyor ve önümüze getiriliyor.

Biz bu anlaşmaya muhalefet şerhi vermedik çünkü hakkıyla inceleyebilmemiz için yeterli zaman bize tanınmadı. Sadece bir uluslararası anlaşma metnini incelemek dahi ciddi bir mesai gerektiriyorken 15-20 ayrı anlaşmayı inceleyebilmek için yalnızca üç dört gün verilmesini anlamakta güçlük çekiyoruz.

Değerli milletvekilleri, biz, milletimizin bize verdiği ana muhalefet sorumluluğunu hakkıyla yerine getirmek adına, her biri kanunlaşacak ve hukuk sistemimize girecek bu anlaşmaları kelime kelime inceliyoruz ama iktidara mensup arkadaşlarımız uluslararası anlaşma metinlerine pek alaka göstermiyor olmalılar ki bu konuda herhangi bir şikâyetlerini duymuyoruz, Komisyonda söz aldıklarına da hiç şahit olmuyoruz. Bu çerçevede, anlaşmanın müspet veya menfi yönlerini tam anlamıyla idrak edemediğimiz, ülkemize fayda mı yoksa zarar mı vereceğini tüm yönleriyle inceleyemediğimiz için de Komisyonda muhalefet ederek şerh vermek yerine, Genel Kurulda, halkımızın önünde eleştirilerimizi dile getirmeyi uygun bulduk. (CHP sıralarından alkışlar) Bu konudaki hassasiyetimizi başta Komisyon Başkanımız Sayın Fuat Oktay olmak üzere tüm Hükûmet yetkililerine huzurunuzda iletiyor, yüce Meclisin yasama görevini layıkıyla yerine getirmesi için üzerlerine düşen sorumluluğa uygun hareket etmelerini talep ediyoruz. İçeriğine dair ayrıntılı bir çalışma yapma imkânından mahrum bırakılmamızdan ötürü de anlaşmayla ilgili tavrımızı Cumhur İttifakı iktidarının dış politikada Katar'a yönelik tutumuyla ilgili eleştirilerimize dayanarak belirtmek durumunda kalıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere Katar sadece bölgesinde değil, son yıllarda tüm dünyada kendisinden giderek daha sık bahsedilen bir ülke ve Arap âleminde yumuşak güç olarak kendini geliştiren belki de tek devlet. Petrol ve doğal gaz kaynaklarının satışı haricinde ekonomisini çeşitlendiriyor, medya ve kültür alanlarında ciddi çalışmalar yaparak yumuşak gücünü giderek artırıyor; bunun için milyarlarca dolar harcıyor. Katar'ın bu büyük meblağlardaki harcamaları da tahmin edebileceğiniz üzere Türkiye'de iktidardaki birtakım kişilerin gözlerini kamaştırıyor. Bu ülkeyle mütekabiliyet ve çıkarların dengelenmesi temelinde kurulması gereken ilişkiler belki de söz konusu iktidar sahiplerinin eliyle Katar lehine ve Türkiye aleyhine şekilleniyor. Öncelikle, Katar'ın Türkiye'deki mal varlıklarından başlayalım; partili arkadaşlarımız ülkemizin toprakları üzerinde ne kadar çok arazinin ve halkımıza ait değerin tartışmalı şekilde Katarlılara satıldığını yıllardır dile getiriyor ve halka aktarıyor. Finansbank, Digiturk, A Bank, Banvit, Ankas, BMC, Ergo Portföy, Beymen, Memorial Sağlık Grubu, English Home ve daha bir sürü büyük ölçekli şirket Katarlı iştirak sahiplerinin eline geçerken İstanbul Boğazı'nda onlarca paha biçilmez yalıya, Türkiye'nin farklı bölgelerinde otellere, yüzlerce gayrimenkul ortaklığına ve nihayet, Kanal İstanbul fantezi projesinin planlama alanı olarak düşünülen bölgedeki en değerli arazilere bugün Katarlılar sahip olmuş vaziyette. Ulusal savunmamızın önemli değerlerinden Tank Palet Fabrikasının yüzde 49 hissesi bizim ciddi eleştirimize rağmen iktidarınız tarafından Katarlılara yalnızca 50 milyon dolara satıldı. Yani Alper Gezeravcı'nın fantastik uzay seyahatine verdiğiniz paradan bile az. Geçen yıl Türk Hava Yollarının yüzde 49 hissesinin de Katarlı iştirakçilere satılacağı, hâlihazırda da Galataport'un satışı için görüşmelerin sürdüğü iddia ediliyor. Katarlılar 2020'de Borsa İstanbula dahi ortak oldular. Ülkemiz elbette dışarıdan yatırımlara açık olmalıdır fakat hangisi olursa olsun tek bir ülkenin ticaret, üretim ve sermaye piyasalarımızda bu kadar büyük güce kavuşması sizleri hiç endişelendirmiyor mu? Özel sektördeki yatırımlara da bir sözümüz olamaz. Fakat halkımızın tamamına ait olan, kamuya ait varlıkların ve hazine arazilerinin Katarlılara hangi şartlarda satıldığı, bu satışlardan Türkiye'nin gerçek anlamda bir kârının olup olmadığı hususunun kamuoyunda uzun yıllardır tartışıldığını hepimiz biliyoruz. Katarın uluslararası toplumdan tecrit edildiği, Suudi Arabistan'ın bile Katar'ı dışladığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Katar'a ne kadar arka çıktığını hatırlıyoruz. Bu aşırı hassasiyetin kendisinin ya da çevresinin Katar'la birtakım girift ilişkiler kurmasından ötürü mü gerçekleştirildiğini de sormadan edemiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Netice olarak, kendi halkının çıkarlarını özenle korumayan, başka devletlerin siyasi elitleriyle kurdukları özel ekonomik bağlar ve çıkar ilişkileri için uluslararası anlaşmalar imzalayan bu iktidara da güvenmiyoruz. O yüzden bu anlaşmaya "hayır" oyu kullanıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)