GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:62
Tarih:20.02.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA SÜMEYYE BOZ (Muş) - Değerli milletvekilleri, her yönüyle iğdiş edilmiş olan sağlık sisteminde anlamlı ve de olumlu bir sonuç getirmesini umarken bambaşka bir şeye dönüşen ve şu anda görüşülmekte olan kanun teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.

Sağlık alanında ebelerden diş hekimlerine, sağlık emekçilerinden öğretim elemanlarına, adli tıp uzmanlarından ve acil tıp uzmanlarından eczacılara kadar birçok kesimi ilgilendiren, aynı zamanda ilaç firmaları ve ruhsatlandırmaya dair maddeler de içeren ancak sağlık alanında yapısal sorunlara çözüm üretmeyen bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Bu teklif usulen de esasen de çözüm getirmekten, çözüm üretmekten uzaktır. Bu kanun teklifine dair başta sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların yani teklifin asıl muhataplarının görüşleri alınmamış, meslek örgütlerine fikirleri sorulmamıştır. Kanun teklifini ilgilendiren kesimleri sürecin dışında bırakmak usulen yanlışken bir de içerikle ilgili çok çarpıcı, daha vahim sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz çünkü teklif bu hâliyle bile Anayasa'nın birçok maddesine aykırılık teşkil ediyor. Anayasa Mahkemesinin kararlarının tartışıldığı hatta kararlarının dikkate alınmadığı bir süreçte aslında sağlık alanında çalışan hekimlere ve bütün kesimlere dair bir hukuksuzluk dayatılmaya çalışıldığını görüyoruz burada. Bu hukuksuzluklardan bazılarını elbette ki sıralayabiliriz, bunlardan bazıları şöyle: Bir fiile iki ceza uygulanmaması, hastane koordinasyon kuruluna yaptırım uygulama yetkisinin verilmesi, emekçilerin geçici görevlendirilmesinin yasal hâle getirilmesi, akademik ve bilimsel özerkliğe aykırı düzenlemeler yapılması. Tabii ki bunlarla da sınırlı değil. Bununla birlikte, ilaç ruhsatlandırma sürecinin hızlandırılması var ki toplum sağlığını da etkileyen ve onu tehlikeye atan bir mesele. Sadece ilaç ruhsatlandırma meselesine, bu düzenlemeye bile baktığımızda toplum sağlığı yerine ilaç firmalarının taleplerinin dikkate alındığını görmüş oluruz. Kamuda sağlık sistemini güçlendirmek, sağlık emekçilerinin çalışma koşullarını iyileştirerek bütün kesime, toplumun tüm kesimlerine nitelikli bir sağlık hizmeti vermek yerine sağlık sistemini özelleştirerek sağlık emekçilerinin hakları ve sözleri göz ardı ediliyor.

Sağlıkta Dönüşüm Programı'ndan bu yana yüzlerce sağlık emekçisinin şiddete maruz kaldığını gördük. Şimdi de bu sorunlara çözüm olmaktan oldukça uzak olan bir kanun teklifi üzerine söz kuruyoruz, tartışmalar yürütüyoruz.

En çok göç veren illerden biri olan Muş Vekili olarak konuşuyorum. Bugün yüzlerce sağlık emekçisinin yurt dışına göçmesinin sebebini konuşuyorsak eğer, bu göçe sebep olan koşulları, sebepleri de konuşmamız gerekiyor ki bunun da iktidarın yanlış yöntemlerle oluşturulmuş sağlık politikalarından azade olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Çünkü bu sağlık politikaları yurttaşların toplum sağlığını tehlikeye atıyor, beş dakikayla sınırlandırılan randevu sistemi yurttaşların verimli bir sağlık hizmeti alabilmesini engellediği gibi, aynı zamanda, hizmet veren sağlık emekçilerinin, hekimlerin de hem emeğini değersizleştiriyor hem de hiçleştiriyor. Örneğin, Muş Devlet Hastanesinde uzman doktor yok, yeterli personel yok, aynı zamanda, personelin kullanabileceği ve yurttaşın erişebileceği ilgili sağlık ekipmanları bulunmuyor. Hatta bu sebeple geçtiğimiz günlerde bir lösemi hastasını kaybetmek durumunda kaldık çünkü lösemi hastasının ihtiyacı olan cihaz devlet hastanesinde bulunmuyor ve hasta çevre illere yönlendirilmek zorunda kalınıyor ve yollar onlara ölüm yolu hâline geliyor, hastalar yolda hayatını kaybediyor. Yurttaşın nitelikli sağlık hizmetine ulaşamamasının sebebinin iktidarın politikaları olduğunu söyledik. Ayrıca, sağlık emekçilerinin haklarının gasbedilmesi, koşullarının iyileştirilmemesi demek, aynı zamanda, yurttaşın sağlık hizmeti alamaması demek. Mesela, fizyoterapistlerden bahsedelim; dünyada her alanda, tüm branşlardaki hekimlerle birlikte çalışabiliyorlar ancak Türkiye'de sadece kamu hastaneleri hastanelerinde fiziksel tıp departmanlarında çalışabiliyorlar. Oysaki başta yoğun bakım, ortopedi, nöroloji, beyin cerrahi servisleriyle ilgili branş hekimleriyle beraber çalışabilmeleri gerekiyorken ilgili mevzuat bunun önünü kapatıyor ve bu mevzuat sebebiyle çalışamıyorlar. Tüm bunlar da aslında sağlık emekçilerinin göç etmesine sebep oluyor çünkü onlara işlerini hayata geçirebilecekleri, mesleki yeterliliklerini idame ettirebilecekleri alanların kapatılması sebebiyle göç etmek durumunda kalıyorlar ve bu göç etmek de aynı zamanda toplumun mevcut sağlık hizmetlerine erişebilmesinin de önünü kesiyor, ulaşımını engelliyor.

Sağlık politikalarında emekçilerin sorunlarını görmezden gelen iktidar kadınların sağlığı söz konusu olduğunda ise yalnızca aile çerçevesinde yaklaşıyor ve bu durumu sadece bu çerçevede değerlendiriyor. Oysa söz verilmiş olmasına rağmen HPV aşısının hâlâ ücretli olmasından hijyen ürünlerine ulaşılamamasına, deprem bölgeleri başta olmak üzere kadınların ciddi sağlık sorunlarından sağlık emekçilerine yönelik şiddete kadar birçok sorunla yüz yüze olduklarını söylemek gerekiyor.

Uluslararası Anadili Günü'nün yaklaştığı bugünlerde ana dilde sağlık hakkına erişememek aynı zamanda yurttaşların yaşamına, canına kastedilmesidir denebilir; buna en fazla deprem bölgesinde şahit olduk. Özellikle de kadınların okuryazarlık oranlarının erkeklere göre düşük olması, kadınların sağlığa erişimi noktasında daha fazla sorun yaşamasına neden oluyor.

Kadın yoksulluğu ekonomik krizle birlikte derinleşirken aynı zamanda, evli ve çalışmayan kadınların sağlık sigortasının evli oldukları erkeklere bağlı olması düşünüldüğünde de yine sağlık politikalarının aslında eşitlikçi bir yerden olmadığını, kadınlar ve erkekler arasında eşitlikçi bir zeminden uzak olduğunu bize gösteriyor ki burada bu eşitsizliklerden bahsederken aynı zamanda, bölgesel eşitsizliklerden de bahsetmek gerek. Kürdistan bölgesinde sağlığa erişim hem genel ayrımcı politikalar hem de ana dilde sağlık hizmeti vermeyen ırkçı yaklaşım sebebiyle de bölgesel eşitsizliği derinleştiriyor.

Böyle bir eşitsizliği derinleştiren politikalarla karşı karşıya iken hukuk tanımazlıkla karşı karşıya iken kanun teklifiyle tam denetim hâlinin pekiştirildiğini görüyoruz. Akademik kadroların Sağlık Bakanlığınca belirlenmesi, hastanelerde kurulacak koordinasyon kurulunun disiplin cezası gerektiren fiilleri tespit etmekle ve bildirmekle yetkili olması etik kurullarının bağımsızlığının ortadan kaldırılmaya çalışıldığına bir örnektir. Bir yandan sağlık politikalarının piyasalaştırılması, ticarileştirilmesi, diğer yandan sağlık alanının tam denetim altına alınması sağlık emekçilerini ve toplum sağlığını hiçe saymaktır.

Şunu belirtmek gerekiyor: Özgürlüğün olmadığı yerde toplumsal sağlıktan da bahsedemeyiz. İktidarın sağlık politikaları genel anlamda ülkedeki demokratikleşememe hâlinden bağımsız düşünülemez çünkü özgürlüğün olmadığı bir yerde toplum sağlığından da emekçilerin haklarının iyileştirilmesinden de kadınların sağlık politikalarında görünür olmasından da bahsedemeyiz. Çünkü sadece ana dilde sağlık hizmetinde değil, yaşamın her alanında, baskılayıcı zihniyetin olduğu her yerde toplum sağlığının iyileşmesi mümkün olmaz. Dediğimiz gibi, sadece sağlık alanında değil, toplumun her kesiminde ve her alanda ciddi anlamda problemler yaşıyoruz ve bunları deneyimliyoruz. Sendikal faaliyetlerin suç sayılması bu sorunlardan sadece bir tanesi; temelde ise, kadınları derin eşitsizliğe ve aileye mahkûm eden sağlık politikaları, emekçileri görmezden gelerek yürürlüğe konulan yasalar, ana dilde sağlık hizmetinin sağlanmaması, sağlık emekçilerinin göç ettirilmesi, toplum sağlığının hiçe sayılması ve sonuç olarak ülkenin demokratikleşmemesiyle birlikte bir kangren hâline dönüşmesi.

Şimdi, kangren hâline gelmiş olan sorunlara hekimlerin "yamalı bohça" olarak adlandırdığı torba yasayla ve bu politikalarla bu şekilde çözüm üretileceğini düşünmüyoruz. "Kimyasal silah şüphesi varsa elbette araştırılmalı." diyen Şebnem Hocaya yönelik saldırılardan tutalım da deprem bölgelerinde zorla istimlak edilen tarım arazilerine kadar, barajlarda yitirdiğimiz canlarımızdan içme suyundan yaşanan salgınlara kadar, maden aramalarında siyanür kullanılmasından sermayeye peşkeş çekilen arazilere kadar yaşama dair ne varsa sağlıkla ilgilidir, ahlakidir ve de politiktir dolayısıyla özgürlükle de ilişkilidir çünkü özgürlük olmadan, az önce de bahsettiğimiz gibi toplum sağlığından bahsedemiyoruz.

Eğer toplum sağlığını düşünüyorsanız, sendikal faaliyetlerin kriminalize edilmesinden ve sürgünlerden vazgeçin; toplum sağlığını düşünüyorsanız gerçekten, KHK'yle görevden alınan hekimleri ve sağlık görevlilerini işlerine iade edin; eğer toplum sağlığını düşünüyorsanız gerçekten, 30 bin şeker hastası çocuk için aplikasyonları uygulayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SÜMEYYE BOZ (Devamla) - Toplum sağlığını düşünüyorsanız, cezaevlerinde sağlığa erişimi kolaylaştırın, geliştirin ve hasta tutsakları serbest bırakın. İktidarın virüs gibi üretilen politikalarına karşı en büyük direnci göstereceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın. Toplumun sağlığını, canlı yaşamını yok sayan politikalara karşı mücadelelerimizi sürdüreceğiz. Bu virüse karşı bizim de panzehrimiz direnişimizdir.

Başta sağlık emekçileri olmak üzere, bütün halkımızı buradan saygıyla selamlıyorum. Sağlıklı günlerde buluşmak umuduyla mücadeleyi büyütelim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)