GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:61
Tarih:15.02.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinin daha etkin ve verimli bir şekilde verilebilmesi için sağlık hizmetlerinin genel bütçe içerisindeki payının uluslararası standartlarda yani yüzde 10'un üzerinde olması beklenmektedir. Türkiye, OECD ülkelerine kıyasla yüzde 5-6'yla sağlığa en az payı ayıran ülke konumundadır. 2002'de 774 olan devlet hastanesi sayısının 2021'de 908'e yükselerek yüzde 17'lik bir artış gösterdiği görülmekteyken 2002'de 271 olan özel hastane sayısının 2021'de 571'e yükselerek yüzde 110'luk artış gösterdiği göze çarpmaktadır. Bu durum sağlık hizmetlerine erişimi artırmak için kamu hizmetinin yaygın olması gereken bir alanın yıllar itibarıyla özel sektör yoğun hâle getirildiğinin açık bir göstergesi olmaktadır.

Kişi başına düşen hekim sayısı bakımından OECD içinde en düşük paya sahip olan ülkeyiz, yıllar içinde hasta yoğunluğumuz da artmıştır. Kişi başı hekime müracaat sayısı 2002 yılında 3,1 iken 2021 yılında bu sayı 8'e yükselmiştir. Uluslararası göstergeler açısından incelendiğinde OECD ülkeleri arasında bu oranın 6,1; Avrupa Birliği ülkeleri arasında ise 6,2 olduğu görülmektedir. Bu durum hekimlerin iş yükünün yıllar itibarıyla arttığını ve uluslararası göstergelerin de oldukça üzerinde olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla nüfusa oranla başta hekim ve hemşire olmak üzere daha az sayıda sağlık çalışanı olması, daha fazla çalışma saati, günlük bakılan daha fazla hasta sayısı, daha kısa muayene süreleri anlamına gelmekte; bu durum da sağlık hizmetlerinin kalitesini ve iletişimini de olumsuz yönde etkilemektedir.

2003 yılında bütçenin yüzde 70'ini oluşturan personel giderlerinin 2022 yılında yüzde 33'e düştüğü, 2023 yılında ise yüzde 46'ya yükseldiği görülmektedir. Bu oranın bir yılda bu denli artmasının nedeni, personele ödenen döner sermaye sabit ödemelerinin 2022 yılında Bakanlık tarafından yayımlanan ek ödeme yönetmelikleriyle merkezî bütçeye alınmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla sağlık sisteminin ana unsurları olan personele harcanan oranın yıllar itibarıyla önemli ölçüde azaldığı görülmektedir.

Sağlıkta şiddetin geldiği vahim nokta: Şiddet olaylarıyla karşılaştığında sağlık emekçilerinin başvurduğu "beyaz kod" sistemini kullananların sayısı yıllar içerisinde artmaya devam ediyor. 2019'da 46.274, 2020'de 72.158, 2021'de 101.984 beyaz kod başvurusu yapıldı.

Düşük ücretler, şiddet başta olmak üzere çalışma koşullarındaki kötüleşme, iş yükündeki artış gibi nedenlerle sağlık çalışanlarının yurt dışına gitme eğiliminin gün geçtikçe arttığı görülmektedir. Yurt dışına gitmek için 2012'de iyi hâl belgesi alan hekim sayısının 59 iken 2022 yılında 2.685'e çıktığı; dolayısıyla son on yılda neredeyse 30 kat arttığı görülmektedir. Esas vahim istatistik ise 2023 yılının ilk on ayında 2.541 hekimin iyi hâl belgesi almış olmasıdır.

Kamu-özel iş birliği modeliyle yapılan ve yirmi beş yıllığına döviz kuru üzerinden yapılan anlaşmalarla kamunun üzerinde büyük bir yük hâline gelen şehir hastaneleriyle ilgili harcanan kalemler bütçede açık bir şekilde yazılmamakta, Sağlık Bakanlığı mali tablolarında hizmet alımları ve gayrimenkul sermaye üretim giderleri hesabı altında gösterilmektedir. Şehir hastanelerine ödenen bedeller diğer bütçe kalemlerini zora sokmakta, koruyucu hekimlik, bağımlılıkla mücadele gibi kalemlere ayrılacak bütçe kalmamaktadır, tedavi edici sağlık programının toplam bedelininse yüzde 50'den fazlasını oluşturmaktadır. Bu durum halkın sağlık hizmetleri için ayrılan paradan çok büyük bir payın şehir hastanelerini yapan belli başlı şirketlere aktarıldığının göstergesi olarak değerlendirilmektedir.

Şehir hastanelerine ilişkin sözleşmeler bütçe kanunu tekliflerine dâhil edilmemekte ve yasama organı onayı alınmaksızın gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte, ticari sır olması gerekçesiyle sözleşmelerin kamuoyuyla paylaşılmaması getirdiği yükümlülüklerin tam manasıyla değerlendirilmemesine yol açmaktadır.

"Şüyuu vukuundan beter hasta garantisi" meselesi de ayrı bir problemdir. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu konuya açıklık getirmek için bazı açıklamalarda bulunmuştur. Buna göre, acil ve poliklinik hizmet muayeneleri, yatan hasta hizmetleri ya da yatak doluluk oranlarıyla ilgili herhangi bir garanti verilmediğini, bunun yanında, görüntüleme, laboratuvar gibi bazı hizmetlerde garanti söz konusu olduğunu ifade etti. Ayrıca yüzde 70 garanti verilen bu hizmetlerin kamuda hâlihazırda yüzde 80 oranında kullanıldığını, dolayısıyla, garanti durumunu Bakanlığın daha fazla indirim sağlamak üzere kurguladığını ifade etti. Benzer bir şekilde, Türk Tabipleri Birliği, açtığı davalar sonrasında, yüklenici firmalarla yapılan sözleşmelerde, tıbbi destek hizmetleri içinden görüntüleme, laboratuvar, sterilizasyon, dezenfeksiyon ve rehabilitasyon hizmetleri ile destek hizmetlerinden ise atık yönetim, çamaşır, çamaşırhane ve yemek hizmetleri için yüzde 70 doluluk garantisi verildiğini öğrenmiştir. Şehir hastanelerinde garanti edilen hizmetlerin doluluk oranının her ne kadar öncesinde belirlenen oranın üzerinde olduğu ifade edilse de hekim başına istenen tetkik ve görüntüleme hizmet sayısının tutturulması için hastaların sistemde gereksiz tutulması ya da gereksiz tetkiklerin yapılması noktasında şüpheler oluşturmaktadır. Mesela, Sayıştay raporunda Elâzığ Şehir Hastanesinde laboratuvar hizmetleri altında tüp bebek birimi için garanti bedeli ödendiği, buna karşın hastanede tüp bebek birimi olmadığı tespit edilmektedir.

Akademisyen, uzman ve hastane yöneticilerinin görüşlerinin değerlendirildiği bir çalışmada şehir hastanelerinde kamu-özel iş birliği modelinin doğru bir finansman modeli olmadığı, kira ve kullanım giderlerinin fazla olduğu, geri ödeme konusunda zorluklar yaşandığı, bütçe üzerinde gölge borçların ve kâr baskılarının oluştuğu dile getirilmektedir. Yapılan çalışmalar, 22 bin yatak kapasitesi olan 14 şehir hastanesi için son yedi yılda kira ve hizmet bedellerine toplam olarak 108 milyar 300 milyon TL ödenmiş ve aynı yatırım yapılarak beş yüzer yataklı, 95 bin yatak kapasiteli 190 hastane yapılabileceğini göstermektedir. Bununla birlikte, yapılacak Antalya, Aydın, Denizli, Diyarbakır, Ordu, Rize, Sakarya, Samsun, İstanbul Sancaktepe, Trabzon ve Şanlıurfa Şehir Hastaneleri için kamu-özel iş birliği modelinden vazgeçilmesi ve kamu kaynaklarıyla yapılması planlanmıştır; bu anlamda bir doğru yola gidiş var. Bu hastanelerin toplam yatırım tutarı maliyetinin 22,8 milyar, diğer kamu-özel iş birliği modeliyle yapılan 13 hastaneye ödenen beş yıl içerisindeki kullanım bedeli ise 21 milyardır. Birlikte değerlendirildiğinde, kamu kaynaklarıyla yapılan 11 hastanenin yatırım tutarının 13 şehir hastanesinin kira bedelinden daha az olduğu görülmektedir. Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinde şehir hastaneleri kira ve hizmet alımı kapsamında 83,7 milyar TL'lik bir ödeme öngörmektedir.

Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Ahmet Burak Dağlıoğlu, bir hastanenin satışı için Körfez ülkeleriyle görüşmeler yapıldığını duyurmuştur. Sağlık sisteminin merkezine oturtulan şehir hastanelerinin, gelinen noktada, Körfez ülkelerine satışının düşünülmesi, sürecin oldukça sıkıntılı olduğunun açık bir göstergesi olarak görülmektedir. Şehir hastanelerinin yapımının tamamlanmasını takiben bina ve teknolojik imkânlar açısından eski ve yetersiz olduğu düşünülen hastaneler kapatılmakta ve bu hastanelerde çalışan sağlık çalışanlarıyla ilgili, şehir hastanelerinde görev yapacak şekilde düzenlemeler yapılmaktadır. Bu duruma örnek olarak Ankara'da yapımı tamamlanan Bilkent Şehir Hastanesinin açılmasıyla birlikte, Ankara'nın farklı yerlerinde hizmet veren Numune, Yüksek İhtisas, Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı ve Çocuk, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Dışkapı Çocuk Sağlığı ve Hematoloji ve Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanelerinin kapatılması ve Bilkent Şehir Hastanesine taşınması gösterilebilmektedir. Bununla birlikte, projelerin, yüklenici firmalara gösterilen hazine arazileri üzerinde yapılmasından kaynaklı olarak, Ankara örneğinde olduğu gibi, hastanelerin şehrin nispeten uzak bölgelerinde yer aldığı bilinmektedir. Bu iki durum birlikte değerlendirildiğinde, şehrin farklı bölgelerine yayılmış olan hastaneleri kapatarak hastaları ulaşımı zor ve uzak olan tek bir hastaneye yönlendirmek halkın sağlık hizmetlerine erişimi konusunda güçlüğe sebep olmaktadır. Ayrıca farklı bölgelere yayılmış olan hasta yüklerinin tek bir merkezde toplanması durumunda oluşacak kaosu çözebilmek için ulaşımla ilgili önemli ek yatırımlar da beraberinde gelmektedir. Ankara örneği üzerinden düşünüldüğünde Bilkent Şehir Hastanesine daha rahat ulaşım sağlanabilmesi için bağlantılarla birlikte 29 köprülü kavşak, 2 köprü, 2 alt geçit, 2 tünel yapıldığı ve bunun maliyetinin 800 milyon lirayı bulduğu ifade edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) - Çok kısa...

BAŞKAN - Buyurun, bitirin.

CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) - Bu durum aslında şehir hastanelerinin maliyet kalemlerinde olmayan ama yerel yönetimler tarafından üstlenilen şehir hastanelerinin görünmez maliyetleri olarak değerlendirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, sağlık bir ticari meta değildir, sağlığa yaklaşım kâr ve ticari meta olarak düşünülmemelidir. Bu konuda özellikle geçmişte çok başarılı sosyalizasyon deneyimi olan Türkiye Sağlık Bakanlığının ve sağlık sisteminin bu konuda geçmiş tecrübeleri de kullanması gerektiğini düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)